Yokluğuna birgün bile dayanılmazmış. 
Bilmiyordum.. 

Yine de dayanmağa calisiyorum işte 
Bir kır çiçeği koparıyorum gözlerine benzeyen 
Geçen bulutlara sesleniyorum ellerin diye 
Rüzgar güzel bir koku getirmişse 
Saçlarını okşayıp gelmiştir diyerek avunuyorum 
Yaşamak seninle bir başka zamanı 
Bir başka zamanda seni yaşamak 
Herşeyden önce sen 
Elbette sen 
Yokluğuna birgün bile dayanılmazmış. 
Bilmiyordum.. 
Yine de dayanmağa calisiyorum işte 
Bir kır çiçeği koparıyorum gözlerine benzeyen 
Geçen bulutlara sesleniyorum ellerin diye 
Rüzgar güzel bir koku getirmişse 
Saçlarını okşayıp gelmiştir diyerek avunuyorum 
Yaşamak seninle bir başka zamanı 
Bir başka zamanda seni yaşamak 
Herşeyden önce sen 
Elbette sen 
Mutlaka sen 
İster uzaklarda ol 
İster yanıbaşımda dur 
Sen ol yeter ki bu zaman için de 
Ben olmasam da olur 
Seni bir yumağa sarıyorum yıllardır 
Bitmiyorsun 
Çaresizliğim gün gibi aşikar 
Su olup çeşmelerden akan güzelliğin 
İnceliğin ışık ışık yüzüme vuran 
Sen güneş kadar sıcak 
Tabiat kadar gerçek 
Sen bahçelerde çiçekler açtıran 
Sudan, havadan, güneşten yüce 
varlık 
Sen, o tek sevgi içimde 
Sen görebildiğim tek aydınlık 

Bir nefeste benim için al 
Havasızlıktan öldürme beni 
Bulutlara, yıldızlara benim için de bak 
Susadım diyorsam 
Bir yudum su içmelisin 
Ben yorulduysam sen uyumalısın 
Ellerim sevilmek istiyor 
Saçlarım okşanmak istiyor 
Dudaklarım öpülmek istiyor 
Anlamalısın. 

Ağaçların yeşili kalmadı 
Gökyüzünün mavisi yok 
Bu dağlar o dağlar değil 
Rüzgarında kekik kokusu yok 
Kim bu çaresiz adam 
Bu kan çanağı gözler kimin 
Kaç gecedir uykusu yok 
Gündüzü yok 
Gecesi yok 
Yok 
Yok 
Anladım 
Sensiz yaşanmaz bu dünyada 
İmkanı yok. 


-------------------------------------------
Bir papatya tarlası düşün.İlkbahar ayı.
Ve sen onun yanından geçen yolda yürüyorsun.
Ve o papatya tarlasında bir papatya dikkatini çeker.
Binlercesinden birisidir, ama sen onun yanına gidersin.
Onda seni çeken bişeyler vardır.O papatyayaı olduğu yerden
koparırsın. Sadece senin olsun istersin.Sadece senin öleceğini
düşünmeden ve gidersin o tarladan
içindeki şiddetin durduramadığı bir benciliktir ama bir o kadar güzel ve
hapsedici.
TUTKU bu olsa gerek...

Yine o tarlanın kenarındaki yolda
yürüyorsundur. Yine milyonlarcası arasından bir tanesi seni çeker. Yaklaşırsın
yanına.Gözlerin başkasını görmez olur o an.Onun için herşeyi yapmak
istersin.Dokunmak istersin, dokunamazsın..Orda onunla ölmek istersin.Ama birden
hafif bir rüzgar eser ve bir başka güzel çiçek kokusu gelir burnuna.Dayanamazsın
onun kokusuna unutturur herşeyi bir anda ve o kokunun geldiği yöne gidersin.
Diğer papatya orda kalmıştır.Yüreğinin bir kenarında...Paylaşılmamış birçok şey
vardır.Unutamaz belki ama geri de dönemezsin ona.
AŞK bu olsa gerek...

Yine o yoldasın.Papatya tarlasının yanından geçen.
V eyine bir papatya milyonlarcasının içinden seni çeker, gidersin yanına.Orda
kalakalırsın.O hiç ölmesin diye herşeyi yaparsın.
Tüm gücünle onla olmak istersin. Ondan seni koparacak hiçbir güç olmadığına
inanırsın ve orda onunla ölene dek birlikte kalırsın.
SEVGİ bu olsa gerek...



"....Ben şimdi varım ve seni sevmek hakkımı kullanıyorum. Sen bile buna karşı
koyamazsın..."

Bazı duygular vardır anlatılamaz, anlaşılır sadece. Sevenin sevdiğini bilmesi
kadar; sevilen de anlar sevildiğini. Sevgi her zaman belirli kelimelerle
söylenmez. Çoğu defa bir bakış yeter de artar bile..
Yeryüzünde hiçbir kuvvet insanoğlunu sevme hakkından alıkoymaz.
Sevmek çoğu zaman var olmaktır. Sonunda bizi yok olmaya götürse bile. Ben şimdi
varım ve seni sevmek hakkımı kullanıyorum. Sen bile karşı koyamazsın. Sana
gelinceye kadar sonu gelmez bir arayıştı sevgilerim. Bir zaman başkalarında
aradım seni, başka yüzlerde, başka ellerde aradım. Aldandım, fakat birgün seni
bulmak ümidini kaybetmedim. Nasıl olsa gelecektin birgün. Ve işte geldin de!
Bana tatmadığım hüzünleri tattırmaya, bilmediğim kederleri öğretmeye geldin.
Acıdan yana ne kalmışsa yaşamadığım hepsini bir bir sen yaşatacaksın bana.
Birgün yaşamanın gereksizliğini desenden öğreneceğim. Bu selin akışını hiçbirşey
durduramaz artık. Ummadığım ve ummadığın bir anda çıktın karşıma. Coşkun
ırmaklar gibi, amansız seller gibi geldin, mutlaka yıkarak ve benden birçok
şeyleri beraberinde sürükleyerek gideceksin. İşte o zaman yoklukların en
dayanılmazı ile karşı karşıya kalacağım. Ergeç gideceksin; beni anlayamadan,
beni sevemeden gideceksin. Yalnız bir iç kırıklığı kalacak senden, tesellisiz
bir hüzün kalacak. Yıllardır aradığım sendin, ama sen gittikten sonra başkasını
aramayacağım. Gelmeyecek bile olsan ömrümün sonuna kadar arardım seni. Ama
geldin bir kere; ister bilerek gelmiş ol, ister bilmeden...

Geldin ya! Şimdi herşey güzel seninle. Yürümenin, konuşmanın, nefes almanın bir
başka anlamı var artık. Sen varsın ya herşey bambaşka gözlerimde...









Ya biz binde bir karşımıza çıkan
dostluk,arkadaşlık,sevgililik fırsatlarını ne
yapıyoruz? Aksam üstünün bir saatinde yorgun gövdemizi
yaslayıp mırıl mırıl konuşabileceğimiz,omuzumuza
dolanan bir kolun,başımızı yaslayabileceğimiz bir
omuzun,belimizi kavrayan bir elin,uzun yollara
dayanıklı aşkların sahibi karşımıza çıktığında
tanıyabiliyor muyuz onu,değerini
biliyor,biricikliğini,
benzersizliğini anlayabiliyor muyuz?
Yoksa hayati sonsuz,fırsatları sayısız sanıp
kendimizi
hep ileride bir gün karşılaşacağımızı sandığımız bir
başkasına,bir yenisine ertelerken hayat yanımızdan
geçip gidiyor mu?
karşımıza zamansız çıkmış insanları yolumuzun dışına
sürerken bir gün geri dönüp onu deliler gibi
arayacağımızı hiç hesaba katıyor muyuz?Hayat her zaman
cömert davranmaz bize,tersine çoğu kez zalimdir,her
zaman ayni fırsatları sunmaz,toyluk zamanlarını
ödetir.
Hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların,eskitilmeden
yıprattığımız dostlukların,savurganca harcadığımız
aşkların hazin hatırasıyla yapayalnız kalırız bir gün.
Bir akşamüstü yanımızda kimse olmaz,ya da olanlar
olması gerekenler değildir.Yıldızların bizim için
parladığını göremeyen gözlerimiz,gün gelir
hayatımızdan kayan Yıldızların gömüldüğü maziye
kilitlenir.
Kedilerin özel bir anini yakalamak gibidir kendi
hayatımızdaki olağanüstü anları ve olağanüstü kişileri
yakalamak.Bazılarının gelecekte sandıkları "bir gün"
geçmişte kalmıştır oysa;hani su karşıdan karşıya
geçerken,trafik ışıklarında rastladığımız,omuzunuzun
üzerinden söyle bir baktığınız sonra da bos verip
"Nasıl olsa ileride bir gün tekrar karşıma çıkar."
dediğinizdir.Oysa tam da o gün bu zalim şehri terk
etmiştir o,bos yere bu sokaklarda aranırsınız...







Beğenmek mi yoksa Sevmek mi? Birlikte gülmekten ölüyor, çok ama çok eğleniyor,
dağıtıyor, yerlere düşüyor, gecenin cılkını çıkartıyor ama...   İNSAN bazen
arkadaşlarına sevgili gibi davranıyor.   Sahipleniyor, kıskanıyor ama gırtlağına
çökmeden.   Tatlı tatlı flört ediyor ama sınırları asmadan.   Birlikte gülmekten
ölüyor, çok ama çok eğleniyor, dağıtıyor, yerlere düşüyor, gecenin cılkını
çıkartıyor ama o arkadaş ya, sevgili değil ya, hiç sorun olmuyor. Herşeyi
konuşuyor, pek fazla sansür uygulamıyor, sürekli anlatıyor, fazlasıyla ilgili
oluyor; kulaklarını kocaman kocaman açıp, dinliyor. En önemlisi de büyük bir
coşkuyla sonsuza kadar yapılan isler üzerine  konuşabiliyor, çünkü is
paylaşılabiliyor, birlikte benzer isler üretiliyor.   Müthiş bir keyifle
dedikodu yapabiliyor, hatta kendi karisini, kocasını, sevgilisini bile
çekiştirebiliyor. Arkadaşlık, bu açıdan insanin hayatini idame ettirebilmesi
için büyük  bir avantaj oluyor.   * * *   Ama insan sevgilisine her zaman
arkadaş gibi davranamıyor. Bir kere eleştiriler, haliyle bu kadar net dile
getirilemiyor. Sevgiliyle bir arkadaşla konuşulduğu gibi her zaman rahat da 
konuşulamıyor.   Tehlikeli sularda dolaşmaktan kaçınmak gerekiyor. Çünkü
sonuçları var bunun, bedelleri var bunun, ödemek gerekiyor, burnundan fitil
fitil getirebilir, dikkatli olmak gerekir, çünkü sevgililik onuru yaralanıyor.
İnsan, sevgiliyken, evliyken çok daha hassaslaşıyor. En küçük şeye bile ''Bana
bunu nasıl yapar?'' oluyor.   Oysa arkadaşının kaldırabileceği sınırlar çok daha
geniş. İnsan her zaman sevgiliyi dinlemek de istemiyor, bütün gün başka
insanları dinlemiş olduğundan yorulmuş oluyor, gına gelmiş oluyor. Ya da
karsındaki seni dinlemek istemiyor. Eve bir sessizlik çöküyor, ''Tetiği İlk kim
çekecek?'' diye gergin bir bekleyişe giriliyor.   Bir de tabii sevgiliyle ya da
kocayla sabahlara kadar zıplanıp eğlenilemiyor. Kalabalık içinde isin içine
başkalarının ne düşüneceği girdiğinden gerilim artıyor, ''biz''i düşünmekten
''ben'' karambole gidiyor.   Sevgiliyle başka bir koza yaratılıyor, o koza içine
giriliyor, hiç itirazım yok, o da güzel ama ayrı kategorilerdeki ilişkiler gibi
sanki: Arkadaş olunca başka şeyler paylaşılıyor, sevgili ya da evli olunca başka
şeyler paylaşılıyor.   * * *   Bana en iyisi, en güzeli bu iki kategoriyi
birleştirebilmek gibi geliyor. Bunun ideal bir şey olduğunu düşünüyorum:
Arkadaş-sevgili olmak. Hem arkadasın hem sevgilin gibi olabileceğin biri, hem
arkadaşlığı hem sevgililiği paylaşabileceğin biriyle üretmek, gülmek, ağlamak,
konuşmak, çekiştirmek çok daha heyecan verici geliyor.   Kolay bir şeyden söz
etmiyorum tabii. Arkadaş gibi zamanı geldiğinde geri çekilebilmek, uygun
düştüğünde de sevgili gibi saldırabilmek, bu iki rolü birbirine karıştırmadan
oynayabilmek her baba yiğidin harcı değil.
Digerine