SENİ UNUTMAYACAĞIZ BAŞKAN!

ÜMİT FURKAN

 

Mehmet Nuri Yılmaz, 11 yıldır başkanlık yaptığı Diyanet İşleri (Esseyyid Abdülhakîm Arvasî Hazretlerinin ifadesiyle: Denâet İşleri)’nden istifa etti (17.03.03).

Sakın yanlış anlamayın: Bu istifa, gönüllü bir istifa değil. Yani, onurunu korumak için istifa etmiş değil; zoraki!..

İşin aslı şu: Devlet Bakanı Mehmet Aydın, Nuri Yılmaz’ın görevden alınmasıyla ilgili kararnameyi Cumhurbaşkanına yolladı ama Sezer, aylar geçmesine rağmen kararnameyi imzalamadı. Sezer’in inadına karşılık da Mehmet Aydın Yılmaz’dan istifasını istedi...

Yılmaz, görevi süresince sistemin iyi bir memuru olmuş ve bunun mükâfatını da görmüştür!

Kolay değildir, bir devlet kuruluşunda 11 yıl başkan kalmak. Herşeyden önce geniş bir meşreb ve iyi bir ‘dil’ lâzımdır! Mehmet Nuri Yılmaz, tüm bu özellikleri kişiliğinde cem etmiş ve laik rejimin gözdesi olmuştur. Öyle ki, AKP iktidarından önceki hükümetler Yılmaz’ın yerine başkasını getirmeye çalıştıklarında hemen devletin ‘derin’ tarafı olaya müdahil olur ve Yılmaz görevinde kalırdı.

Yılmaz’ın görevden alınacağı gündeme gelince yine bazı mahfiller harekete geçmişti. Başını iş çevrelerin çektiği “Mehmet Nuri Yılmaz Değişmesin” kampanyası başlatılmış ve bu kampanya doğrultusunda imza toplanıyordu. Hatta Star Gazetesi’nde Ömer Faruk Günel bir yazısında (02.02.03) okuyucularından bu kampanyaya katılmalarını istiyordu:

“... Diyanet İşleri Başkanı’nı değiştirme kararnamesini Köşke gönderdi. Ama, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer henüz imzalamadı. Bunun sebebi, hem kendisinin yapılacak değişimlere gösterdiği hassas tutum hem de Yılmaz’ın değişmemesi yönünde Köşk’e gelen talepler olmakta. Bir kampanyaya şahit olmaktayız. Bunun da öncelikle “İş Dünyası Platformu” adıyla sivil toplum örgütleri başlattı.

Bunlar, kısa yazılımlarıyla TÜSİAV, OSYÖV, AKVİL, ASİAD, ANGİAD, ANKAD, ARD, İMED, AGC, DİP, TÜSİP, TÜGİAD, USİP, GGG, AMK ve DG olmakta. Yüzbinlerce kişi adına Mehmet Rahmi Akyüz ile Veli Sarıtoprak imzalı mektuplar Köşk’e gönderildi. Şimdi ben de, onca önemli iş dururken acilen bir din adamının değişmesini garipseyenleri duyarlılığa davet etmek istiyorum...”

Nuri Yılmaz 28 Şubat sürecinde gösterdiği üstün ‘başarı’, O’nu vazgeçilmez kıldı!

Başörtüsü, İmam Hatipler, Kur’an Kursları.... O’nun gündeminde yoktu. O, yanına aldığı bir emekli albayla, 28 cuntasının emirlerini harfiyen yerine getiriyordu.

Zaten bunu kendisi de itiraf ediyor, istifasını açıkladığı basın toplantısında:

''Başkanlığımız, ülkemizin koalisyonlarla yönetildiği zaman, siyasî çalkantıların yaşandığı, 28 Şubat süreçlerine gelindiği en hassas dönemlerde birlik ve beraberliğin, dinî ve millî değerlerin korunması, Cumhuriyetimizin bekâsına ve niteliğine karşı kurulmuş tuzakların bertaraf edilmesi yönünde diğer devlet kurumlarıyla da işbirliği halinde etkili ve dengeli bir görev yapmıştır.''
Cumhuriyetin bekâsı için çalıştığı doğru da dinî değerlerin korunması için aynı şeyi söyleyemeyeceğiz...

Şimdiye kadar yazdıklarımızın âfakî olmadığını göstermek için, M. Nuri Yılmazla yapılmış bir mülâkattan alıntılar yapacağız. Okuduğunuzda göreceksiniz, Nuri Yılmaz’ın Müslümanların sorunlarıyla ne kadar ilgili olduğunu:

“Neden hiçbir kabulde, sosyal olayda eşinizle sizi yan yana görmüyoruz?

Ben de pek katılmıyorum.

Bürokrat eşleri tesettürlüyse bazı sıkıntılar oluyor. Böyle bir sıkıntı mı sizinki?

Onları karıştırma!

5 çocuğunuz var, üçü oğlan, ikisi kız. Oğlanlardan biri Kadir Has Üniversitesi’nde okuyor, öbürü de Keçiören Belediyesi’nde.

Ya bırak şimdi bunları. Fikrî şeyleri konuşalım.

Hay hay. İmam hatipli ve üniversiteli kızların sorunlarını konuşalım. Onlara “Başınızı açın, okullarınızı bitirin” gibi net bir mesajınız olabilir mi?

Bu soruyu da geçelim.

Kızlarınızı konuşmadık.

Birisi Açık Öğretim’deydi, evlendi. Diğeri evde.

Birisi tesettürlü, diğeri değil?

Bırakalım bu soruları!

...

Yeni binanız, MGK ile karşı karşıya. Komşuluk yapıyor musunuz?

İhtiyaç duyuldukça gidip geliyoruz. Buraya geldikten sonra üç defa ziyaret ettim.

Ziyaretiniz işe yaradı mı?

Yarıyor tabii, yaramaz olur mu?

Askerler size en çok ne soruyor?

Askerin üzerinde durduğu iki husus var: Din, ticaret aracı olmaz. Din, siyaset aracı olarak kullanılmaz.

Bir elinizde Kur’an, bir elinizde Anayasa. Vatandaşları kanunları saymaya davet etmek kadar, devleti de dine davet etmek gibi bir göreviniz var mı?

Bu ülkenin kutsal kitabı Kur’an. Öbür tarafta da TC’nin anayasası var. İkisini karşı karşıya getirmemek lazım.

Aralarında hiç çatışma olmadı mı?

Çatışma oldu mu olmadı mı diye bir soru sorma.

...

Kadın masası, tesettürlü üniversiteli kızlara ne diyecek?

Başörtüsü meselesi bizim konumuz değil. Bu kadınların yapacağı en önemli iş, kadınları dinî yönden aydınlatma olacak.

İyi işte, aydınlatsın kızları

Bu, Din İşleri Yüksek Kurulu’nun meselesi.

Siz de Diyanet İşleri Başkanı’sınız.

Tamam da yani o soru Din İşleri Yüksek Kurulu’na tevcih edilmeli.

Aynı durumda kızınız olsaydı bir baba olarak ne derdiniz?

Her gelen gazeteci bunları soruyor. Ben bu meseleye girmek istemiyorum.

O zaman MGK’nın imamlara sertifika verdiğini iddia eden haberleri konuşalım. İmamlara dinin bütünleştirici bir unsur olduğu anlatılıyormuş kurslarda. Bunu imamlar zaten biliyordur. Tersine imamların, bilmeyenlere bu gerçeği anlatması gerekmez mi?

Bu haberler doğru değil. Bu hizmetiçi eğitim programlarını biz yıllardır sürdürüyoruz. Türkiye’nin güvenliği, dostu düşmanı, stratejik durumu, görgü kuralları gibi bilgileri veriyoruz. Müşavirim, emekli Kurmay Albay Oğuz Kalelioğlu, milli güvenlikle ilgili konuları anlatıyor. Sertifikayı da biz veriyoruz.

Dinle ilgili konular siviller ve askerler arasında hep gerilimli oldu. 10 yıldır başkansınız. Gerilimi azaltacak, askerleri ikna edecek sıkı bir proje, yaşanabilir bir din modelini neden sunamıyorsunuz?

İşte projeler üretiyoruz. Yaptığımız her projeyi basına intikal ettirmiyoruz tabii.

Niye Diyanet’ten daha fazla başkalarının sesi çıkıyor?

Yok öyle bir şey. Vatandaşın bir sıkıntısı yok. Din–devlet ilişkisinde bazı insanların meydana getirdiği sıkıntı var. Bunlara pek girmek istemiyorum.

Peki ama o zaman girecek bir şey kalmıyor. İmam hatip sorununun çözümüne dair bir fikriniz var mı?

Bunu Milli Eğitim’le görüşün. Yetkimiz yok, yani onların sahasına giremiyoruz.

İmam hatiplilerin devlet idaresinde yer almaları sakıncalı mı, değil mi size göre?

Bilmediğim konu hakkında bir şey söylemek istemiyorum.

13 yaşındaki kızlara kelepçe vurulmasına ne diyorsunuz?

O benim dışımda. Bize kendi kurumumuzla ilgili soru sorun.

O çocuklar psikolojik tedavi görürken nasıl “benim dışımda” dersiniz?

Benim yetki alanım dışında demek istiyorum.

...

MGK’dan, hutbelerde şunları işleyin gibi fikirler geliyor mu?

Hayır.. Hutbe komisyonu var. Bir yıllık program hazırlanır bizde.

Albay danışmanınızın katkısı oluyor mu?

Albay işlere karışmıyor. Ben kendim aldım onu da hiç kimse tavsiye etmedi. Kabiliyetli bir insandır. Emekli olunca birden aklıma onu işe almak geldi...” (Mülâkatı yapan: Nuriye Akman. 31.03.02 Zaman Gazetesi.)”

13 yaşındaki kızların kelepçelenmesi hakkında, “O benim dışımda” diyen birisi hakkında ne söylenebilir ki?..

Seni unutmayacağız Başkan!..

Senin ismini ve o matruş suratını zihnimize kazıdık!..

Öfkemize kazındın, Başkan!...

Emin ol, unutmayacağız seni!..

 

www.umitelonu.up.to