"GİTTİM, GEZDİM, GÖRDÜM...”

Ümit Furkan

 

Hâdiseleri tevil etme konusunda üstümüze yoktur:

"Aslında o öyle söylemek istemedi ama şartlar...”

"Hocam, bakma onların öyle yaptıklarına; hepsi de sağlamdır!..”

"Senin anlattıklarını onlarda biliyor da, şimdi sırası değil!..”

Belki bu tevil (iyi niyet) bir dereceye kadar anlaşılabilir ama fazlası –kusuru bakılmasın- ahmaklığa kadar gider.

Tayyip Erdoğan hakkında da değişik düşünceler mevcut. Genel kanaat, ‘Daha yeniler, o nedenle de renk vermek istemiyor!” şeklinde.

ıkçası benim de zihnimin bir köşesinde, “belki de denildiği gibi renk vermek istemiyorlardır; dur bakalım, hemen günahlarını almayayım” düşüncesi vardı. Ta ki...

Evet, ta ki Erdoğan’a ait bir cümleyi gazetelerde okuyuncaya kadar.

Hatırlarsınız, 2. tezkere denilen Anadolu’yu Haçlı-Yahûdî ittifakına peşkeş çekecek tezkere TBMM gönderildiği zaman, AKP’de bazı milletvekillerinin peşkeşe “hayır” diyecekleri ortaya çıkmıştı; nitekim öyle de oldu. Peşkeş tezkeresine “hayır” diyecek milletvekillerini ikna etmek için toplantılar düzenlenmişti. Bu toplantılardan birinde Erdoğan şunları söylüyor:

"İran, Libya, Sudan, bunların petrolleri de var. ABD’ye kafa tuttular da ne oldu? Bir şey yapabildiler mi? Açık konuşmamız gerekiyor, ABD’ye karşı biz ne yapabiliriz? BEN GİTTİM, ABD’Yİ GEZDİM, GÖRDÜM... Ülkemizin çıkarları önemli...” (07. ŞUBAT. 03 Radikal Gazetesi)

Yukarıda Erdoğan’a ait sözlerden, büyük harflerle yazılmış olan cümleye dikkatinizi çekmek istiyorum. Bir daha okuyunuz ve günlük yaşamda neye tekabül ettiğini düşünüz...

Benim zihnimde, çarşıda, sokakta, kahvede arkadaşlar arasında yapılan konuşmalar canlandı:

"Abi, bildiğin gibi değil! Ben gittim, gezdim, gördüm... Kur’ân çarpsın! Adamlar ilerlemiş, kardeşim! Yok yok, kimse onların kılına bile dokunamaz!”

Ne kadar basit ve teslimiyetçi bir düşünce, değil mi?

İşte Tayyip Erdoğan’ın da hâdiselere bakış açısı budur!..

Gitmiş Amerika’ya, orada O’na bir şeyler göstermişler, O da hayranlık içinde tam teslimiyetle ülkesine geri dönmüş...

Bunun o cenahda adı “gerçekçi olmak"...

İslâm’da ise kalb kaymasıdır...

Bu, durup dururken olmaz. Kul neye meylederse, neyi arzularsa, arzusuna kavuşturulur!..

Ve arzuladığı şeyin sevgisi kalbe yerleşir...

Böyle olmasa, Erdoğan Haçlı-Yahûdi askerleri için dua edebilir miydi:

"Kahraman genç kadın ve erkeklerin en az kayıpla ülkelerine dönmeleri için dua ediyoruz...” (1)

Böyle olmasa, Erdoğan peşkeş tezkeresini geçirememenin mahcubiyetiyle, “onu geçiremedim ama gene de sizin için, hem de halka rağmen birşeyler” yaptım kabilinden yazı yazabilir miydi:

"Uzun tartışmalardan sonra, Türk halkının yüzde 94’ünün savaşa karşı olmasına rağmen, hükümetim Koalisyon Güçlerinin Türk havasahasını kullanma iznini çıkarmaya muvaffak olmuştur.” (2)

Evet, bu kalb kaymasıdır; aydınlıktan karanlığa...

Ve hepimiz için ibret alınması gereken bir vak’adır!

Ve Peygamber Efendimiz’in (aleyhissalatü vesselâm) mübarek dudaklarından dökülen şu duayı okumanın vaktidir:

"Ey kalbleri çeviren! Kalbimi dinin üzerinde sabit tut!"

 


1- The Wall Street Journal Gazetesi, "ABD’nin Sadık Dostu ve Müttefiki Türkiye”, Recep Tayyip Erdoğan, 31. Mart. 2003

2- Washington Post Gazetesi, "Ortak Stratejik Hedef", Recep Tayyip Erdoğan, 21. Nisan. 2003

www.umitelonu.up.to