"MEVLÂNÂ REZALETİ”

Ümit FURKAN

 

"Dünyada iki kitab vardır ki, itiraz kabul etmez: Biri Mesnevî diğeri ise Risale-i Kudsiyye’dir...” (Ahıskalı Ali Haydar Efendi Kuddise Sırrehû)

Hazreti Mevlânâ Kuddise Sırrehû’nun perde arkasına geçişinin 730. sene-i devriyesi. Ve yine tekrarlandı, Hazreti Mevlânâ’yı ‘anma’ rezaleti!

TRT 2’de "Şeb-i Arus” törenini izliyorum. TC’nin Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer törene katılacakmış ama ‘yoğun’ programı nedeniyle katılamamış. TBMM Başkanı, Başbakan, Bakanlar ve yetkili zevat tam kadro orada. Ahmet Özhan, söylediği ilâhiler arasında ettiği lâkırdılarla bol alkış topluyor. Dikkatimi, törende herşeyi alkışlayan seyirci çekiyor. Sunucu bir kelime ediyor hemen alkış patlıyor; ilâhi okuyan ‘aşka’ gelip sesini yükseltiyor yine alkış... Bir de “Helâl olsun, bravooo” sesleri yükselse herşey tamam olacak!

TC’nin Başbakanı R. Tayyip Erdoğan, hava muhalefeti nedeniyle törenden erken ayrıldı. Ayağa kalkmasıyla salonda yine alkış sesleri. O da alkışlara el sallayarak mukabele etti!

Ne o, parti kongresinde miyiz?..

Aşktan, muhabbetten bol bol dem vurulduğu gecede ben öfkeye gark oldum!.. Aklıma, Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in, yine böyle bir tören zamanı yazdığı yazı geldi: “Mevlâna Rezaleti”. Üstad’ın, o gece yaşananları, hiçbir itiraza mahal bırakmayacak şekilde ortaya koyan yazısından önce bir mülâkattan iktibas yapacağım. Konuşan, Hazreti Mevlânâ’nın 22. göbek torunu olan Faruk Hemdem Çelebi:

"Bugün her şarkıcı, yanına iki semazen alıp sahneye çıkıyor. Çok güzel bir şey yaptıklarını zannediyorlar ama manevî değerleri yerle bir ediyorlar. Kültür Bakanlığı’na defalarca gidip ‘Bu iş ulvî olmaktan çıkıp, şova dönüşüyor’ dedim, kimseye anlatamadım...

Şov programlarına iki semazen çıkartıp, ‘Ayy ne güzel dönüyorlar’ diyorlar. Kız Kulesi’nde bir yerde dansöz oynatılırken, başka yerde sema ediliyor. Konya’da halıcı dükkanlarında halıları gösterirken, bir taraftan çay ısmarlanıyor, diğer taraftan ‘Gelin şurda sema yaptıralım’ deniyor. İçim sızlıyor. Türkiye Cumhuriyeti 1925’te tekkeleri ve zaviyeleri kapatıp bunu bizim elimizden aldı. Devletin bu gibi şeylere engel olması lâzım. Ayağa düşmesine izin vermesinler...

Eskiden Konya’da Hazreti Mevlâna’nın türbesine gidip dua okur, sema törenlerine katılırdım. Ama artık sema törenlerine gitmiyorum. Bunlara ‘tören’ diyorum çünkü sema edenler devlet memurları ve aralarında gruplaşmalar var. Orada olmaktansa evde oturup Yâsin sûresi’ni okuyorum." (1)

Faruk Hemdem Çelebi’den "Mevlevî" âlemindeki son durumu öğrendikten sonra Üstad’ın mezkûr yazısı:

"Ne korkunç bir başlık değil mi? Birden bire insana gelen his şu: Mevlânâ’yı korumak için mi, batırmak için mi kullanılıyor bu başlık?

Bakın niçin?..

Mevlânâ gibi, İslâmın iç dünyasına ait ilâhi ışıkları feza çapı gönül fânusundan ışıldatan bir velî etrafında yaptıkları törenler ve gösterdikleri alâka, hele yarı resmî devlet ifadesi olarak o büyük zatı anlamak ve anlatmak bakımından gerçek mânâya o kadar uzaktır ki, «rezâlet» kelimesinden başka hiçbir türlü belirtilemez.

Biricik vasfı İslâm, biricik hakikati tasavvuf ve biricik gayesi ilâhî visâl olan koca velîyi, döndüre dolaştıra nihayet turist terliğine benzettiler. Şişli dönme muhitleri, Zekeriya sofraları veya ispritizma masaları mutekitlerinin hakikat ve güzellik ölçüsü çemberi içine almaya yeltendiler Mevlânâ’yı...

Yukarıdaki vasıflar dururken Mevlânâ’nın ne Türklüğü, ne şairliği, ne düşünürlüğü hayal edilebilir.

«Ben Kur’ân kölesiyim; ben Ahmed-i Muhtar’ın yolunda O’nun ayak toprağıyım!” diyen bir ermişi, bağlı olduğu aşk ve iman kutuplarından ayırıp rejimin ve günün keyfine göre şekil ve mânâlara büründürmek, Kur’ân’ın kölesi ve O’nun ayak toprağı olmayı kabul etmeyenlerin mânevî cinayetleri arasında en sefil olanıdır.

Allah ve Resûlüne bağlı olmayanların Mevlânâ’ya bağlılık iddia etmeye ve onun mübarek adını mini etekten «Gelin Gecesi» tuvaletine, turist kokona tecessüsünden favorili züppeler cümbüşüne kadar istismar vesilesi kılmaya hakkı yoktur.

Kim bu şekilde oynamalar, zıplamalar, hırlamalar, dümbelek çalmaların dinde ve Mevlânâ’da olmadığını biliyor ve « Ben Kur’ân kölesiyim» diyorsa o buyursun Mevlânâ törenine!.." (2)

"Hakikati incitir

Boş görüye hoşgörü

Hoş görünün yeri var

Yaradandan ötürü" (3)

İKTİBASLAR:

1- Hürriyet Gazetesi Pazar Eki, 14 Aralık 2003

2- Kavgam –Necip Fazıl-, Salih Mirzabeyoğlu, C: 2, Shf: 230-231, İBDA Yayınları

3- Kayan Yıldız Sırrı “Şâh Eser- Şâheser”, Salih Mirzabeyoğlu, Shf: 181, İBDA Yayınları

 www.umitelonu.up.to