KARDE ŞLİĞİN VE SOHBETİN HUKUKU (1)Hazırlayan: Ümit Furkan
İmam Gazâlî Hazretleri İhyâ’u Ulûm’id-Din adlı eserinde “Kardeşliğin ve Sohbetin Hukuku”nu 8 başlık altında anlatmış. Bizler de 40 sayfada anlatılan bahsi, internet ortamında okunacağını gözönünde tutup kısaltarak ve her başlık daha iyi anlaşılsın diye seri halinde yayımlıyoruz. Allahutaâlâ gereği gibi faydalanmayı nasib etsin! · Kardeşliğin akdi, karı koca arasındaki nikâh akdi gibi iki şahıs arasında bir bağdır... Buna göre kardeşliğinin senin malında, bedeninde kendisine yardımcı olmanda, dilinde, gönlünde, bağışlayıp duâ etmem, vefâ gösterip samimi davranman, yükünü hafifletip zorluk çıkarmaman, teklifte bulunmaman gibi bir takım hakları vardır ki tamamı sekiz grupta değerlendirilir. Birinci Hak: Maldadır Râsulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyuruyor: "İki kardeş iki el gibidir, biri ötekini yıkar.” Allah Rasûlü iki kardeşi iki ele benzetmiş, el ile ayağa teşbih etmemiştir. Çünkü iki el de aynı maksat için yardımlaşırlar. İki kardeş de böyledir. Onların kardeşlikleri bir hedefte birleştiklerinde mükemmelleşir. Onlar her bakımdan tek şahıs gibidir. Bu da sevinçte, tasada eşitliği, gelecek ve halde ortaklığı gerektirir, iki kardeş arasındaki imtiyâz ve tercihin ortadan kalkmasını icabettirir. Kardeşin mal ile yardımlaşmaları üç derecelidir. Birinci Derece: Kardeşliğini hizmetçi gibi görerek malının fazlasından ihtiyacını gidermesidir. Onun bir ihtiyacı olur ve senin yanında da kendi ihtiyacından fazla mal bulunuyorsa isteme zorunda bırakmadan kendisine verirsin. Kendisini isteme mecburiyetinde bırakman kardeşlik konusunda son derece büyük bir kusurdur. İkinci Derece: Kardeşliğini kendi yerine koymam, malında sana ortak olmasına rıza göstermen, hatta malını onunla yarı yarıya bölüşme cömertliğinde bulunmandır. Hasan-i Basrî aktarıyor: "İlk büyüklerden kimisi peştamalını iki parçaya bölüyor, yarısını kendisi kullanıyor yarısını da kardeşliğine veriyordu.” Üçüncü Derece: Kardeşliğini kendine tercih edip onun ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarından önce karşılamandır. Bu, sıddîk kişilerin rütbesi, Allah için sevişenlerin makamlarının sonudur. Bu mertebenin neticelerinden biri de kişinin kardeşliği yerine kendi canını fedâ etmesidir. Yani ölmeyi gerektiren yerlerde kişinin arkadaşı yerine kendi şahsını ölüme atmasıdır... Eğer kardeşliğinle olan ilişkilerde şahsında bu rütbelerden herhangi birine rastlayamazsan iyi bil ki kardeşlik bağı henüz düğümlenmemiştir... Rivâyete göre bir keresinde Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) bir misvak ağacından iki misvak yapar, misvaklardan biri düz diğeri eğridir. Düz olanını yanındaki sahabeye verir eğri olanını kendisine bırakır. Sahabe: "Yâ Râsulallah! Bu düz olan size daha yaraşır” deyince Râsullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Günün herhangi bir saatinde arkadaşlarıyla sohbet eden kişi arkadaşının hakkını yerine getirdi mi getirmedi mi diye sorguya çekilecek.” Bir keresinde Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) yıkanmak üzere bir kuyunun yanına varır. Huzeyfe b. el-Yemân bir örtü ile kendisini korur. Daha sonra Huzeyfe yıkanmak üzere çömelince Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) örtüyü alarak Huzeyfe’yi halkın gözünden saklamak ister. Huzeyfe bunu kabul etmek istemez ve: "Anam, babam kurbanın olsun ya Rasûlallah, yapmayın” diye ricada bulunur. Ancak Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) diretir ve Huzeyfeye yıkanıncaya kadar giysisini perde yapar. Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyuruyor: "Arkadaş olan iki kişiden Allah katında en sevimlisi arkadaşına karşı en nâzik olanıdır.” Rivâyete göre Mâlik b. Dînâr ile Muhammed b. Vâsi, evde olmadığı bir sırada Hasan-i Basrî’nin evine girerler. Muhammed, Hasan-i Basrî’nin divanın altında içinde yiyecek bulunan bir sepeti çıkarark mevcut yiyeceklerden yemeğe başlar. Malik: "Elini çek, ev sahibi gelsin öyle ye" der. Muhammed Mâlik’in sözlerine aldırış etmez, yemeğe devam eder. Aslında Mâlik Muhammed’den daha cömert ve daha güzel huylu idi. Derken Hasan-i Basrî içeri girer. Manzarayı görünce: "Mâlikçik! İşte biz böyledik, birbirimizden çekinmezdik. Derken sen ve senin dostların ortaya çıktı (da bu gelenek zayıfladı)! Hasan-i Basrî bu sözleriyle ihvanların evlerinde çekinmeden rahat hareket edilmesini kardeşlikte samimiliğin bir göstergesi olarak değerlendirilmiştir. Nasıl böyle olmasın ki kimlerin evinde izinsiz yemek yenilebileceği Kur’an’da sayılırken: "... Veya kâhyası olup anahtarlar elinde olan evlerde ya da dostlarınızın evlerinde izinsiz yemek yemenizde bir sorumluluk yoktur...” (Nûr, 61. âyet) Evet o tarihlerde kardeş kardeşine evinin anahtarlarını teslim eder, kendisine dilediği tasarrufta bulunma yetkisi verirdi. Bazı kişiler takva gereği kardeşlerinin evinde yemekten çekince Allahutaâlâ yukarıda bir bölümünün meali sunulan âyeti indirdi. Kendilerine kardeşlerin ve dostların yemeklerini yeme hususunda serbest hareket etme müsaadesi verdi.
|