PEYGAMBER EFEND İMİZ VE YAHÛDÎLERE SUİKASTÜmit FURKAN
Kanal 7’deki İskele Sancak programında (05.12.2003) “İslâm ve Terör” konusu tartışıldı. Tartışmanın başında Süleyman Ateş, tamda Haçlıların isteği Müslüman tarifini (Müslüman hoşgörülüdür, şiddet kullanmaz...) yaparken sahneye kızılbaş Rıza Zelyut çıktı. Her ne kadar maksadı başkada olsa söyledikleri dikkat çekiciydi: "İslâm’da şiddeti anlamak için köklere inmek lâzım. Hz. Peygamber seriyyeler kurmuş, bu seriyyelerle suikastler düzenletmiş, ticarî kervanlara baskınlar yaptırmıştır...” Kızılbaş Zelyut’un bu sözlerine Hüseyin Hatemi hemen itiraz etti: "Bu söyledikleriniz yalan. Hz. Peygamber böyle bir şey yaptırmamıştır. Hz. Peygambere iftira atıyorsunuz... Verdiğiniz kaynaklar sahih değil... Bir dostum bahsetti, gerçi ben de yıllar önce yazmıştım, Amerika’da Müslüman olan bir grub Yahûdi araştırmış ve Hz. Peygamber’in Yahûdi Ka’b İbnu Eşref’e suikast düzenlettirdiği şeklindeki rivayetin uydurma olduğunu ortaya koymuş... Hz. Peygamber Yahûdîlere karşı suikast düzenlettirmemiştir...” Yahûdîlere suikast konusunda neden bu kadar telâşlandığını anlamadığımız Hatemi’nin ardından söz alan Hayri Kırbaşoğlu ise gayet aklı başında konuştu: "Hz. Peygamber, peygamberliği yanı sıra bir devlet başkanı, bir komutandı. Bu nedenle yeri geldi suikast düzenlettirdi, yeri geldi baskınlar yaptırdı... Bunda karşı çıkacak bir şey yok, savaş şartları neyi gerektiriyorsa Hz. Peygamber onu yaptı...” Hüseyin Hatemi’nin ve Amerika’da Müslüman olan bir Yahûdi gurubunun iddiaları ne kadar doğru? Gerçekten rivayetler sahih değil mi? Bakalım: «KA’B İBNU EŞREF’İN KATLİ Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (bir gün): "Ka’b İbnu’l-Eşref’in hakkından kim gelecek? Zira bu Allah Resûlüne ezâ veriyor!” buyurdular. Muhammed İbnu Mesleme (radıyallahu anh) atılarak: "Onu öldürmemi ister misiniz?" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm: "Evet!" deyince Muhammed İbnu Mesleme: "Hakkınızda menfi şeyler söylememe de izin veriyor musunuz? [Güvenini kazanmamız için buna gerek olacak]" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm: "İstediğinizi söyleyin" buyurdu. Bunun üzerine Muhammed İbnu Mesleme (radıyallahu anh) Ka'b İbnu'l-Eşref'e gelip onunla konuştu, aralarındaki (eski) dostluğu hatırlattı ve: "Şu adam var ya, sadaka istiyor ve bize sıkıntı oluyor!" dedi. Ka'b bunu işitince: "Ha şöyle! Vallahi ondan daha da çekeceksiniz!" dedi. Muhammed İbnu Mesleme: "Biz ona şimdi gerçekten tâbi olduk. Onu büsbütün terkedip sonunun ne olacağını seyretmekten de korkuyoruz" dedi. Ka'b "Söyle bana" dedi, "İçinde ne var, ne yapmak istiyorsunuz?" Muhammed: "Onu yalnız bırakmak, ondan ayrılmak istiyoruz" deyince, Ka'b: "Şimdi beni mesrur ettin" dedi. Muhammed ilave etti: "Bana biraz ödünç vermeni talebediyorum..." dedi. Ka'b da: "Bana rehin olarak ne bırakacaksın?" diye sordu. Muhammed İbnu Mesleme: "Ne istersin?" dedi. Ka'b: "Kadınlarınızı bana rehin bırakmalısın!" dedi. "Ama sen Arapların en yakışıklısısın. Sana kadınlarımızı nasıl rehin bırakalım? [Şu yakışıklılığın sebebiyle hangi kadın nefsini senden men edebilir?]" dedi. Ka'b: "Öyleyse çocuklarınızı rehin bırakırsınız!" dedi. "Ama nasıl olur, birimizin çocuğuna hakaret edip: "Bir veya iki vask hurma karşılığında rehin edildin" diye başıma kakarlar. Ama sana zırhları yani silahı rehin bırakalım" dedi. (Ka'b bu teklifi makul bulup) "Pekala, bu olur!" dedi. Bunun üzerine Muhammed İbnu Mesleme, ona el Hâris İbnu'l-Evs, Ebu Abs İbnu Cebr ve Abbâd İbnu Bişr ile birlikte gelmek üzere randevulaştı. Bunlar geceleyin gelip onu (dışarı) çağırdılar. Ka'b yanlarına indi. Kadını: "Ben bazı sesler işitiyorum, bu sanki kan sesidir (gitme!)" dedi. Ancak O: "Hayır, bu gelen Muhammed İbnu Mesleme ile süt kardeşi ve Ebu Nale'dir. Mert kişi geceleyin yaralanmaya bile çağırılsa icabet eder!" dedi. Muhammed İbnu Mesleme arkadaşına: "Gelince, ben elimi başına uzatacağım. Onu tam yakaladım mı göreyim sizi!" dedi. Ka'b kılıncını kuşanmış olarak indi. "Sende tiyb kokusu hissediyoruz!" dediler. Ka'b: "Evet! nikahımda falan kadın var. Arap kadınlarının (sevdiği) kokuyu sürüyorum" dedi. Muhammed İbnu Mesleme: "Ondan koklamama müsaade eder misin?" dedi. Ka'b: Tabiî ederim, kokla!" dedi. Muhammed yakalayıp kokladı. Sonra: "Bir kere daha koklamama müsaade eder misin?" dedi. Sonra onu yakaladı. "Göreyim sizi!" dedi ve orada öldürdüler.” (Buhârî, Megâzî 15, Rehn 3, Cihad 158, 159; Müslim, Cihad 119, (1801); Ebu Davud, Cihad 169, (2768)) AÇIKLAMA: Ka’bu’l-Eşref aslen Araptır. Babası, Benî Tay Kabilesinden bir kolu olan Nebhânlıdır... Annesi Akîle Bintu Ebi’l-Hukayk, Yahûdî olması ve Yahûdî kültürü üzerine yetişmesi sebebiyle Ka’b Arap değil, Yahûdî biliniyordu. Şair bir insandı. Bedir savaşından sonra Müslümanlar aleyhine hicviyeler yazdı... Müslüman kadınları üzerine aşk şiirleri yazdı... Müslümanlar bu şiirlerden fevkalâde rahatsız oldular. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a karşı da hicviyeler düzüyor, Kureyşli kâfirleri aleyhte tahrik ediyordu. Resulullah Medine’ye geldiğinde halk karışıktı. Hepsiyle sulh içerisinde yaşamak istiyordu. Ancak Yahûdî ve müşrik olanlar Müslümanlara eziyet veriyorlardı. Cenâb-ı Hakk başlangıçta Resûlüne ve Müslümanlara sabır emrediyordu. Ka’b bu eza işinden vazgeçmeyip, dozajını artırınca, Aleyhissalâtu vesselâm bir grup göndererek Ka’b’ı öldürtmesini Sa’d İbnu Mu’âz’a emretti. Ka’b’ın öldürülmesi Hicretin üçüncü senesinin Rebiyyülevvel ayına rastlar. Rivayetler onun Mekke’ye gidince Ka’be’nin örtüsünün yanında Mekkelilerle, Müslümanlara karşı mücadele etmek üzere antlaşma yaptığını belirtir... İbnu Hacer Ka’b’ın öldürülmesine bir başka sebeb daha kaydeder. Buna göre: "Ka’b bir yemek hazırlar. Yahûdîlerden bir gruba da: “Muhammed’i bir ziyafete çağıracağım, gelince siz bir punduna getirip öldürün” dedi. Ziyafet hazırlandı. Resulullah da çağrıldı. Birkaç ashabıyla gelmişti. Oturduktan sonra Cebrâil aleyhisselam, heriflerin planını haber verdi. Resulullah kalktı ve Cebrâil’in kanatlarıyla örtünerek dışarı çıktı. Resulullah’ı kaybedince onlar da dağıldı. Aleyhissalâtu vesselâm, işte bu sırada “Ka’b’ı bana kim halledecek?” demiştir. Şu halde Ka’b’ın öldürülmesi sadece hicvedici şiirler yazması sebebiyle değildir. Daha başka muzır faaliyetleriyle bu cezaya müstehak olmuştur. Rivayetler onun öldürülmesini üzerine alan Muhammed İbnu Mesleme’nin, Ka’b’ın kız kardeşinin oğlu yani yeğeni olduğunu belirtir. Keza bu işte adı geçen Ebu Nâile de Kab’ın süt kardeşidir. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Eğer yapacaksan acele etme, (planını iyi hazırla), hatta Sa’d İbnu Muazla da istişâre et” buyurur. Sa’d’la istişare eder. Sa’d, kendisine “Ona git, ihtiyacını aç ve veresiye olarak yiyecek iste!” tavsiyesinde bulunur. ... Hadise üzerine, ertesi gün, "efendimiz öldürüldü" diyerek, Yahûdîler Resulullah’a gelirler. Aleyhissalâtu vesselâm, bir bir onun yaptıklarını, Müslümanlara verdiği eziyetleri anlatarak ölümü hakettiğini açıklar. Yahûdîler itiraz etmeye, cevap vermeye mecal bulamazlar. Bu vak’adan sonra büyük bir korkuya düşen Yahûdîler, sinerler ve yıkıcı faaliyetlerden ellerini çekerler. ... EBU RAFİ ABDULLAH İBNU EBİ’L-HUKAYK’IN ÖLDÜRÜLMESİ Hz. Bera (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Ebu Rafi'e bir heyet gönderdi. Abdullah İbnu Atîk, geceleyin evine girerek, onu uyurken öldürdü.” Bir başka rivayette şöyle der: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Yahûdî Ebu Rafi'e, Ensar'dan bir grup adam gönderip, başlarına da Abdullah İbnu Atîk'i koydu. Ebu Rafi', Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a eza veriyor ve aleyhinde çalışmalar yapıyordu. Ebu Rafi Hicaz bölgesindeki kendine has bir kalede oturuyordu. Kaleye yaklaştıkları zaman güneş batmıştı. Halk artık sürüleriyle dönüyordu. Abdullah arkadaşlarına: "Siz burada oturun ve yerinizden ayrılmayın. Ben gidip, kapıcılara biraz iltifat edip, içeri girme imkânı arayacağım" dedi ve ilerledi. Kapıya kadar geldi. Kaza-yı hâcet yapıyormuş gibi elbisesini toparladı, insanlar içeri girmişti. Kapıcı seslendi: "Ey Allah'ın kulu, girmek istiyorsan gir. Kapıyı kapatacağım (çabuk ol)!" dedi. Ben de girdim ve (bir köşeye) gizlendim. Halk tamamen girince kapıyı kapattı. Sonra da anahtarları bir kazığa taktı. Ben (müsait bir anda) kalkıp anahtarları alıp kapıyı açtım. Ebu Rafi evinde gece sohbeti yapıyordu. Ve hususi bir köşkte idi. Sohbet arkadaşları dağılınca, yanına çıktım. Her bir kapıyı açıp girdikçe içeriden üzerime kapadım. "Eğer halkın haberi olur da beni öldürmeye azmederlerse, ben Ebu Rafi'i öldürmeden ona ulaşamasınlar diye böyle yaptım. Sonunda yanına kadar geldim. Köşkün ortasında yer alan karanlık bir odadaydı. Ancak, odanın neresinde olduğunu bilemiyordum. "Ebu Rafi'" diye seslendim. "Kim o?" dedi. Sese doğru yöneldim. Heyecan içerisinde bir kılıç darbesi indirdim, ama boşa gitti. Adam bir çığlık attı. Hemen odadan çıktım. Azıcık bekleyip tekrar girdim, [sesimi değiştirip, yardıma gelmiş gibi:] "O ses de ne? ey Ebu Rafı" dedim. "Kahrolası, odada biri var az önce bana kılıç vurdu" dedi. (Yerini iyice keşfetmiştim), bir darbe daha indirdim. Yaraladım, fakat öldüremedim. Sonra kılıcın ucunu karnına sapladım, sırtına kadar dayandı. Öldürdüğümü anladım. Geri dönüp, kapıları teker teker açmaya başladım. Merdivene kadar geldim. Ayağımı bastım. Yere kadar ulaştığımı zannettim. Ay ışığıyla aydınlık bir gecede düştüm. Bacağım kırıldı. Sarığımla sardım. Sonra gidip kapının önüne oturdum. Onu gerçekten öldürdüm mü, öğreninceye kadar bu gece kaleden dışarı çıkmayacağım" dedim. Horozlar ötünce, surların üzerinden ölüm ilan edildi. Ölüm habercisi: "Hicaz ahalisinin tüccarı Ebu Rafi'in ölümünü duyuruyorum!" diye bağırıyordu. Ben hemen arkadaşlarımın yanına gittim. "Zafer!" dedim, Allah Ebu Rafi'in canını aldı!" Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a geldim, olup biteni anlattım. Bana: "Uzat ayağını!" buyurdular. Ben de ayağımı uzattım. Meshediverdi. Sanki hiçbir şey olmamış gibi hiçbir rahatsızlık kalmadı." (Buhârî, Megâzî 16, Cihad 155.) .... AÇIKLAMA ... Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a Ebu Rafi’in verdiği eza, onun, Müslümanların aleyhinde çalışanlara maddi destek sağlamasından ileri geliyordu. Bir rivayette: "Arap müşriklerinden Gatafan ve diğerlerine, “Resulullah’a karşı bol mal veriyordu” denmiştir. Bazı rivayetlerde de Müslümanlara karşı, (aynen Hendek savaşında olduğu gibi) müşrik Arapları tek bir ittifakta birleştirmeye çalıştığı belirtilir. HADİSTEN ÇIKARILAN BAZI HÜKÜMLER * Kendisine davet ulaştığı halde küfürde ısrar eden müşrikleri aldatıp, ani baskında bulunmak caizdir. * Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) aleyhinde, eli, malı, dili ile çalışanların öldürülmesi caizdir. * Ehl-i harb’e karşı casusluk caizdir. * Müşriklere savaşta şiddetli davranmak caizdir. * Maslahat için sözü mübhem tutmak caizdir. * Az sayıda Müslümanın çok sayıda müşriğe saldırması caizdir. * Delil ve alâmete dayanarak hüküm vermek caizdir. Çünkü İbnu Atik, sesine dayanarak Ebu Rafi’e hükmetmiş, ölüm ilanına dayanarak onun öldüğüne hükmetmiştir. (Her şeyde görerek hükme gitmek imkânsızdır.) » Herşey ne kadar açık değil mi? İnsana bir kelime bile ettirmeyecek kadar!.. Sahi, sizinde aklınıza takılmıştır: Amerika’da Müslüman olan Yahûdîlerin başka işleri yok muymuş da Ka’bu’l-Eşref’e düzenlenen suikasti araştırmışlar? Neden böyle bir araştırmaya ihtiyaç duymuşlar? Hâkeza, bu sorular Hüseyin Hatemi içinde geçerli? *Hadis-i şerifler ve açıklamaları Prof. Dr. İbrahim Canan’ın “Hadis Ansiklopedisi” adlı eserinden alınmıştır. C:11, Syf:434-442
|