Muammer AKSOY    Muammer AKSOY


   Antalya - 1917 ve Ankara - 1990. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini
bitirdi (1939). Doktorasını Zürih Hukuk ve Devlet Bilimleri Fakültesinde yaptı.
Yurda dönüşde İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku
Asistanı oldu. Daha sonra Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi Medeni Hukuk
Kürsüsünde doçent olarak görev aldı. Demokrat Parti (DP) iktidarının 
üniversite yasasında yapığı değişikliğin üniversite özerkliğini zedelediği 
gerekçesi ile istifa etti (1957). CHP'ye girdi (1958). 27 Mayıs 1960 dan sonra
yeniden üniversiteye döndü. SBF'de anayasa hukuku profesörü oldu. Kurucu
meclise Antalya temsilcisi olarak girdi (1960-1961). Anayasa komisyonu 
sözcülüğü yaptı. CHP parti meclisine üye seçildi. 1969'da CHP'den ayrıldı. 
12 Mart muhtırasından sonra sıkıyönetimce tutuklandı (1971). Yargılanması 
sonunda aklandı. 1975'de yeniden CHP'ye döndü. İstanbul milletvekili 
seçilerek TBMM'ye girdi (1977). Türkiye'yi Avrupa Konseyi'nde temsil 
eden üyeler arasında yer aldı. Türk hukuk kurumu başkanlığı yaptı.
12 Eylül 1980'den sonra Ankara Barosu başkanlığına seçildi. 31Ocak1990
günü Atatürkçü Düşünce Derneği'nin kurucusu Muammer Aksoy, 
karanlık güçlerce kurşunlanarak öldürüldü. Ateşli bir hatip, inanmış bir 
laik ve kararlı bir Atatürkçü...Muammer Aksoy'un 1950'li yıllardan bu yana 
taşıdığı kimliği ve kişiliğini yakından tanıyanların, onu tanımlarken 
kullandığı üç sıfat bu. Aksoy belki çok kısa bir süre milletvekilliği yaptı,
ama uzun soluklu bir siyasetçiydi. Demokrat Parti döneminde, 1960
sonrasında ve hatta 12 Eylül sonrasında onun adı, siyaset, hukuk ve 
mücadele kulvarlarının ön sıralarında koşan enerjik ve yorulmak bilmeyen
bir atlet gibiydi. Onu öldürenlerin asıl hedefi belki de kişiliğinin bu 
azalmayan inancıydı. Muammer Aksoy, Türk siyasi tarihinde inanç 
mücadeleleri sayfalarında hep önemli bir yer tutacak. 1960'lı yıllarda onu 
milli petrol ve maden davasının bir militanı olarak görüyoruz. 1970'li 
yıllarda insan hakları ve demokrasi mücadelesi onun mevsimlik 
uğraşısıydı. 1980'li yıllar ise onun için laikliğin ve Atatürkçülüğün 
savunma avukatı olduğu yıllardı. Mücadele konuları değişiyor, ama azmi
yaşıyla ters orantılı olarak çoğalıyordu. Aksoy, Atatürk İlkelerinden ödün
vermeyen bir devrimci ve büyük bir hukukçudur. Muammer Aksoy, ateşli
bir konuşmacı, kararlı ve tutarlı bir Atatürkçü'dür. Yaşamı boyunca 
Atatürk devrim ve ilkelerini savunmuş, Atatürkçü düşünceyi toplumun
tüm kesimlerine ulaştırmaya çalışmıştır. 1980 yılında TBB, 3. Türk Hukuk
Kurultayı'nı gerçekleştirmiştir. 
  Aksoy, bu kurultaya iki bildiri ile katılmıştır: 
a) ''Atatürk'ün Türk hukuk devrimindeki çokyönlü mimarlığı'' 
b) "Atatürk'ün hukuk devriminin temeli: Laik hukuk ve Laik devlet anlayışı". 
Bu bildirileriyle Aksoy, Atatürk'ün hukuk alanındaki etkinliğini, Türk 
devriminin karakterini anlatmaya çalışmış, Atatürk'e diktatör diyenlere 
gerekli yanıtları vermiştir. Atatürk'ün yaşamı boyunca çoğulcu demokrasiye
ulaşmak istediğini belgeleriyle gözler önüne sermiştir. Kendi deyimiyle
söyleyecek olursak, Atatürkçülüğün, "onun sarı saçlarını, mavi gözlerini
övmek değil,ilkelerine sahip çıkmak olduğunu" belirtmiştir. Ve Mustafa 
Kemal'in "akla dayalı bir hukuk düzeni" gerçekleştirmek istediğini 
göstermeye çalışmış ve göstermiştir. 1987 yılında yurdumuzda bir 
"Demokrasi Kurultayı" toplanmıştır. Bu kurultayda demokrasinin yanında
faşizm ve şeriat da tartışılmıştır. Şeriatın ülkemizde neler yapabileceğini 
çarpıcı biçimde ortaya koyan tek konuşmacı Muammer Aksoy'dur. 
TCY'den 163. maddenin kaldırılması halinde nelerle karşılaşacağımızı da
vurgulayan tek kişidir. Atatürk ilkelerinden verilen ödünler sonunda 
Türkiye'nin nelerle karşılaşacağını çok iyi gözleyen Aksoy, 1989 yılında
ADD'yi kurmuştur. Kurucular arasında Velidedeoğlu, Bahri Savcı, Münci
Kapani, Bahriye Üçok gibi düşün adamları vardır. Ne var ki karanlık güçler
Aksoy'un bu yoldaki çalışmalarını sürdürmesine izin vermemişlerdir. Oysa
o gün Emin Çölaşan'la bir söyleşi yapmış, daha sonra ADD merkezine 
giderek 1 Şubat günü yapacağı basın toplantısının son hazırlıklarını gözden
geçirmiştir. Eğer 31 Ocak'ta öldürülmemiş olsaydı ertesi günü bir basın 
açıklaması düzenleyecek ve gazetecilerin sorularını yanıtlayacaktı. Bu
toplantıda söyleyeceklerinin bazı bölümleri şunlardı: 
     "Atatürk'ün din düşmanı olduğunu söyleyenler, her alanda kendileri 
gibi düşünmeyenleri ve farklı inançlara sahip olanları ezmeyi, yok etmeyi
din uğruna cihat sayan vicdan özgürlüğü düşmanlarıdır . Atatürkçüler, 
dinin değil, din bezirganlarının düşmanıdırlar. Vicdan özgürlüğünün değil, 
başkalarının vicdan özgürlüğünü tanımayan, vicdan ve inancı kendilerinin
tekeline almak isteyen saldırganların düşmanıdırlar. Uygarlıktan yana 
olanlar, gerilikten yana olanlar kadar yürekli ve özverili olmadıkça, 
Türkiye'nin aydın ufuklara doğru gidişi sürdürülemez, dahası ortaçağ
karanlığına gömülmesi önlenemez... Şu gerçeği artık herkesin görmesi 
gerekir ki, irticanın kitle halinde harekete geçmesi ve Laiklik ilkesini yok 
etme olasılığı, hiçbir dönemde bu kadar yakın, yaygın ve somut olarak 
kendini göstermemiştir... Türkiye Cumhuriyeti bugüne kadar görülmemiş 
ölçüde ciddi bir yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır . Bunu görmemenin
korkunç bir yanılgı, hatta gaflet olduğunu dile getirmeyi,..Atatürkçü 
Düşünce Derneği (ADD) için bir görev sayıyoruz. Özgürlüğe, gönence, 
hukuk devletinin huzur sağlayan güvencesine kavuşmuş, ulusal iradeye
dayalı, çağdaş ve uygar bir devletten yana olan tüm vatandaşlarımızı laiklik
ilkesinin uyanık bekçiliğine çağırıyoruz. '' Muammer Aksoy, içtenlik ve
kararlılıkla Atatürk İlkelerini insan haklarını ve hukuk devletini 
savunanların arasında yer alan bir devrimcidir. Siyasal iktidarlar, bugüne
değin Aksoy gibi devrimcilerin uyarılarına değer verip o yönde politikalar
üretmiş olsalar ve Atatürk ilkelerinden ayrılmasalardı, ülkemiz PKK 
belasıyla karşılaşmaz, devletimiz de İBDA-C ve Hizbullah gibi gerici 
örgütlerin delilikleriyle uğraşmak zorunda kalmazdı: Yurdumuzun dört 
köşesinde şeyhler, dervişler, Nurcular, Süleymancılar, Nakşibendiler kolay
kolay at koşturamazlardı. Tüm dileğimiz, bundan sonraki devlet 
adamlarının tarihten ve yaşananlardan ibret almaları, artık akıllarını
başlarına toplamalarıdır.



                                                                                              
            
                                                               Portreler Sayfasına Döner