Musul ve Ahlak , Baskın Oran ;
ABD dünyaya aldırmadan Irak'a saldırmaya hazırlanırken, medyada iki fırtına esiyor: 1) "Irak'ın bize petrol 
parası borcu var. Milyarlarca dolardır, tam sırasıdır, hemen isteyelim";   2) "Musul, Misak-ı Milli sınırlarımız
içindedir". Birincisini medya yeni öğrendi, ikincisini eskiden beri geveliyor; ikisi de doğru, ikisi de yarım
doğru ve dolayısıyla ikisi de yanlış. 
1) Bu borç, 5 Haziran 1926 tarihli Türkiye-İngiltere-Irak antlaşması madde 14'ten kaynaklanmakta. Buna
göre Irak, 25 yıl süreyle, kendi petrol gelirinin yüzde 10'unu Türkiye'ye ödeyecek. Aynı gün İngiltere ile
Irak, Türkiye'ye verdikleri ortak bir notada, eğer Türkiye isterse, Irak'ın bu hesabı bir defada 500.000 sterlin
vererek kapatacağını söylüyorlar. Her ne hikmetse, biz Mülkiye'de okurken bu seçeneğin kabul edildiğini 
bize öğrettiler ve maalesef aynı hatayı yıllar boyu bu sefer biz öğrettik. Bütün Türkiye de böyle öğrendi.
Sonunda, Kasım 2001'de yayınladığımız iki ciltlik Türk Dış Politikası kitabını yazarken, içimizden İlhan 
[Uzgel] bir de baktı ki, 1995'te yayınlanan İmparatorluktan Cumhuriyete Petropolitik adlı kitabında Hikmet 
Uluğbay, Türkiye'nin toplu para seçeneğini değil, yüzde 10'u kabul etmiş olduğunu bütçe yasalarına dayanarak
göstermiş! O gün bu gündür işin doğrusu öğrenildi. Devam edelim. Irak bu yüzde 10'ları hemen ödemeye 
başlıyor ve bu paralar 25 yılın tamamlandığı 1951'e kadar Bütçe Kesin Hesap Kanununda "Sözleşmesi 
gereğince Musul Petrollerinden alınan" başlığı altında gözüküyor. 1952 ve 53 yıllarında ödeme yok. 
54'te, herhalde bizimkiler Irak'ı geriye bakiye borç kaldı diye uyarıyorlar ki, yüklüce bir ödeme var. 55 yılında
yine ödeme yok ve bu yıl bu kalem bütçede "gelir tahmini" olarak gözüküyor. Bundan sonra hiç yok. 
Taa, 59'a kadar. 1959'da bu kalem "alacak" başlığı altında yine geri geliyor ve 1986'ya kadar böyle devam
ediyor. Bu tarihten sonra tamamen kalkıyor. Bir daha geri gelmemek üzere. Olay şu: 1955'ten sonra hiç
ödeme yok, çünkü bu tarihte Irak'la Bağdat Paktını kuran A.Menderes, dostu Nuri Sait Paşa'ya bir 
"cemile" yapmak için alacakları almayı durduruyor. Bu kalemin 1959'da bütçede tekrar arz-ı endam 
etmesinin sebebi, 1958'deki General Kasım darbesinin Paşa'yı katletmesi. Menderes bunun üzerine kızıp
tekrar bütçeye koyuyor. Ama bu sefer de Kasım ödemiyor. 
1986'daki tamamen kalkışı ise, tabii, başka bir cemile nedeniyle: Bu seferki cemileyi, Irak'la ticareti geliştirmek 
isteyen T.Özal yapıyor...
Sonuçları toparlayalım: Birincisi, bu bakiye borç Irak'ın vermediğinden değil, bizim almadığımızdan. İkincisi, 
çok az bir para: Borcun tamamı Uluğbay'ın hesaplamasına göre 5,5 milyon sterlin, tahsil edilen 3,5 milyon 
sterlin, kalan 2 milyon sterlin. İngiltere altın esasını 1931'de terk ettiği için tüketici fiyat endeksine göre 
hesapladığımızda, bugünkü değeri 28-30 milyon sterlin tutuyor. Üçüncüsü, insana şimdiye kadar neredeydin 
derler. Ahlak açısından ise en önemlisi şu: Komşusu böylesine haksız ve hukuk dışı bir saldırıya uğramak
üzereyken mi Türkiye bu 28-30 milyon sterlini istemeyi hatırlıyor? 
2)Gelelim, "Musul, Misak-ı Milli'ye (MM) dahildir"e. Durup durup zuhur eden bu söylem Türkiye'deki 
"yayılmacılar"ın söylemi. Dayanağı da şu: MM'nin birinci maddesi, 30 Ekim 1918'de Mondros yapıldığı
gün Osmanlı ordularının denetimindeki yerleri "vazgeçilmez sınırlara dahil" sayıyor. O anda Musul vilayetinin
yarısı Osmanlı, yarısı İngiliz denetiminde. İngilizlerin gerisini işgali, 25. maddenin açık hükmüne rağmen,
Mondros'dan 15 gün sonra.Burada da birtakım önemli şeyler söylemek lazım: Birincisi, özellikle Musul 
konusunda, Atatürk MM'yi fevkalade dar yorumlamıştı (bu konudaki tutumunu benim Atatürk Milliyetçiliği 
kitabının 166-179. sayfalarından izleyebilirsiniz). O güçlü adam Musul'a sarkmaktan çekinmişti; biz maşallah
çekinmiyoruz. İkincisi, "Falanca toprak MM'mize dahildir, demek ki burası bizimdir" diyen biziz. Türkiye'nin 
böyle demesi başka ülkeleri bağlamıyor. Yani hiçbir ülkeye kalkıp da, "Şu toprak benim MM'me dahildir,
bana vermelisin" diyemezsin; alay ederler. Nitekim, Batum da MM'ye dahil. Başka bir ülke çıksa da, örneğin
Kars-Ardahan'ın kendi MM'sine dahil olduğunu söylese, verecek miyiz? İkincisi en önemlisi ve bunu hiç 
düşünmeyi akıl edemiyoruz nedense: Bu Musul petrollerinden kalmış alacaklar hikayesiyle biraraya gelince,
bu toprak talebi biraz acayip bir ortam yaratıyor: "Ekonomik çıkarların askerî kuvvetle gerçekleştirilmesi".
19. yüzyıl klasik emperyalizminin başka bir tanımı var mı? Derler ki, "Her savaş, kendi ekonomisini yaratır"mış.
 "Kendi ahlakını" da yaratıyor galiba. 28-30 milyon sterlin için ve asla elinde tutmana izin vermeyecekleri 
bir başkasının toprağı için Türkiye'nin ahlakını ve  onurunu borsaya çıkarmaya değmiyor. Hatta, galiba,
hiçbir para ve hiçbir toprak için de...
 


                                                                                            
            
                                                               Portreler Sayfasına Döner