
Temmuz
ayıyla birlikte yöremizde büyük bir kalabalık gözlenmekte…
Yoğun nüfus beraberinde trafikte büyük sorunlara yol
açmakta. Bir de hiç anlamadığım, bir anlam da veremediğim
düğün ve sünnet konvoyları!.. 5-10 arabalık konvoylar bütün
karayolları kendilerine ait hissiyatıyla süzüle, süzüle
trafikte yerlerini alıyorlar. Kornalar da çalınmasa; şanları
eksik kalır. Dolayısıyla müthiş bir ses ve gürültü kirliliği
ortalığa hakim. Ya harcanan benzenin bireysel ve toplumsal
maliyeti?
|
Başka Ünye Var mı?
Temmuz
ayıyla birlikte yöremizde büyük bir kalabalık gözlenmekte…
Yoğun nüfus beraberinde trafikte büyük sorunlara yol
açmakta. Bir de hiç anlamadığım, bir anlam da veremediğim
düğün ve sünnet konvoyları!.. 5-10 arabalık konvoylar bütün
karayolları kendilerine ait hissiyatıyla süzüle, süzüle
trafikte yerlerini alıyorlar. Kornalar da çalınmasa; şanları
eksik kalır. Dolayısıyla müthiş bir ses ve gürültü kirliliği
ortalığa hakim. Ya harcanan benzenin bireysel ve toplumsal
maliyeti?
Biz bu
görgüsüzlük ve gösteriş hastalığından ne zaman kurtulacağız?
Kendimiz için değil, eller için… eller ne der, eller ne
düşünürü bırakıp; kendimize ne zaman döneceğiz? Doğrular,
yanlışlarla ne zaman yer değiştirecek?
Bir
akrabamın nikahı nedeni ile Ordu’ya gittim. Yolardaki çöp
görgüsüzlüğü de bir o kadar can sıkıcı. Çocukluğumdan beri
deniz kenarlarına ve doğaya bırakılan karpuz kabukları beni
hep rahatsız edip, üzmüştür. Şimdi de pet şişeler, naylon
poşetler ve bebek bezleri doğada yerlerini aldı. Zavallı
karpuz kabuklarının yıllar yılı boşuna günahını almışım.
Onlar çok kısa bir süreçte çürüyüp toprağa karışıyor. Pet ve
naylonun doğadan yok olması 100-300 yıl arasında bir zaman
almakta. Her şey bir yana çocuk bezlerini atan anneleri
görmek istemiyorum. Çünkü o paketleri gözlerine tıkamak
geliyor içimden. Anneler DOĞA ANA da temizlik ilgi ve sevgi
bekliyor. Bolaman Ordu sahil yolu Allah’ın insanlara verdiği
bir hediye… tabi anlayana! Her koy ayrı güzel. Bu yörede
yeşilin kırk ayrı tonunun olduğu söyleniyor. Bu güzelliğe
sahip olmanın bireysel ve toplumsal hiç sorumluluğu yok mu?
Rahmetli Musa Güven’in kendi elleriyle diktiği adının da
verilmediği çamlığa otel yapılacağı tartışmaları da artık
çekilmez oldu. Çamlık Ünye’nin simgesi sembolüdür. Vatandaş
zengin fakir ayrılmadan ÇAMLIK’ta dinlenir, eğlenir, nefes
alır. Tokat, Niksar, Sivas gibi yakın il ve ilçelerin
insanları denizi ilk defa Çamlık’ta görmenin mutluluğunu
yaşarlar.
Vatandaşın cebinden para çıkmadan bir gününü mutlu, huzurlu
geçirebileceği tek mesire yeri olan Çamlık tüm
Türkiye’nindir. Tüm Ünyeli’nindir ama otel yeri değildir.
Otel yapacak yer mi yok? İsterseniz sekiz yıldızlı otel
yapın ama lütfen çamlığı rahat bırakın.
Ayrıca
özel ve mutlu günlerinde insanların silahlarına
sarılmalarına anlam verememişimdir… neden hedef hep
gökyüzüdür? Bakalım o, bu işten hiç memnuniyet duyuyor mu?
Ya silah atan insanların gözlerindeki mutluluk ve dudak
kıvrımlarındaki gurur?!... sanki İstanbul’u yeniden feth
etmenin mağrur tavrı. Bu görüntüler insanı deli edebilir.
İnsan,
aile olmanın, memur olmanın, yönetici olmanın, vatandaş
olmanın, seçmen olmanın velhasıl insan olmanın onuru ve
sorumluluğunu yüklenmesini bilmeli. Gelecek kuşaklara olan
sorumluluklarımız ve borçlarımız biriktikçe birikiyor, her
yeni günle de boyumuzu aşıyor. |