ET CİNAYETTİR!!!
Hepimiz
yemek masasına oturduğumuzda o an yediğimiz hamburgerin veya kebabın eskiden
duyguları ve yaşamları olan bir inek, koyun, tavuk veya balık olduğunu düşünmeyiz.
Çünkü insanoğlunun kendinden uzaklaşması, aynı şekilde hayvanlardan ve doğadan
uzaklaşmasına neden olmuştur. İnsanoğlu, doğadan uzaklaştığından bu yana, yani
yirmi bin yıl önce, bazı davranış kalıplarını da beraberinde getirmektedir. Bu
davranış kalıpları arasında da hayvanları öldürmek ve sömürmek vardır. O
zamandan bu yana beyinlerimize, hayvan yemezsek bir çok hastalığa yakalanacağımız,
sakat kalacağımız, zayıf düşeceğimiz ve hatta ölebileceğimiz kazınmıştır.
Bizde buna dayanarak içimiz rahat ederek hayvanları yeriz.
Halbuki,
biz vejetaryen/veganlar şunu söylüyoruz ki, “et yemek, zorunlu veya faydalı değil,
aksine zararlı ve cinayettir.” Bizlerin hayvan yememeyi, bilimsel değerlerden çok
ahlaki değerlere dayanarak savunuyoruz. İnsan için “yaşam hakkını” savunan bir
kişinin, aynı zamanda doğada bulunan diğer yaratıklar için de bu hakkı savunması
gerektiğini düşünüyoruz. Aksi takdirde bu çifte standart olur. Doğada sadece
insanlar yoktur ve bizler dünyanın tek sahipleri değiliz. Doğaya bizim egemen
olduğumuz veya olmamız gerektiğini savunan düşünceler, bugünkü ekolojik yıkımlara
neden olan uygulamaları da desteklemektedirler. Bu uygulamalar arasında et endüstrisi
de yer almaktadır. Bu endüstri gücünü hayvan katliamından almaktadır.
Et
endüstrisi, bugün dünyada her gün yüz binlerce hayvanın uyuşturulmadan kesilmesine,
ıstırap içinde dar, havasız ve kalabalık ahırlarda veya kümeslerde yaşamak zorunda
kalmasına, dolaylı olarak açlığa neden olmasına, ormansızlaştırmaya, insanda bir
çok hastalığa ve küresel ısınmaya neden olan bir endüstri çeşididir. Kapitalizm
ve kapitalistler, bu endüstriden çok büyük paylar ve karlar elde etmektedirler.
Kapitalist tekeller, bunun için dünyada et endüstrisine olağanüstü yatırımlar
yapmaktadırlar. Çünkü bu endüstrinin değeri her geçen gün artmaktadır. Onlar için
“yaşam hakkından” çok “kar hakkı” önemlidir. Bu amaçla gözlerini kırpmadan
yüz binlerce hektarlık ormanları hayvan otlatmak için yok etmekte ve milyonlarca
hayvanı kesmektedirler. Bazı resmi kuruluşlar tarafından şu veriler sağlanmıştır:
1 hektarlık alanda hububat ekilerek 30 kişi doyabilecekken, bu genişlikteki alanda
otlanan hayvanların etlerinden sadece 6 kişi beslenebilmektedir. Bu da et endüstrisinin
ihtiyaca yönelik bir girişim olmadığını açıkça göstermektedir. Milyonlarca
hayvan, kapitalist pisliklerin ceplerinin dolması için kesilmektedirler. Başka bir veri
de, Küresel Isınmanın nedenleri arasında et endüstrisinin otomobil sanayiinden sonra
ikinci sırada yer almasıdır. Verimli alanların otlak alanları olarak kullanılması,
oradaki suyun ve havanın kirlenmesine, toprağın zehirlenmesine ve çeşitli
kaynakların yok olmasına neden olmaktadır. Bundan başka, hayvanlara verilen hormon ilaçlarının
gübrelere aksetmesiyle yayılan gazlar ozon delinmesine neden olmaktadır. Ayrıca hayvan
üretimi çok fazla su israfına neden olmaktadır. Su kirliliği açısından, et endüstrisi
makarna yapımından 17 kat daha zararlıdır. Bir de hayvan yemlerinin yetiştirilmesinde
kullanılan böcek ilaçları ve herbisitler de hayvan, doğa ve insan için tehlike arz
etmektedir.
İnsan
sağlığı açısından da, “et”, asırlardan beridir süre gelen hastalıkların %80’inin
nedenidir. İnsanın, et oburlardan farklı olarak daha uzun bir bağırsak yapısı
vardır ve bu bağırsak yapısı et oburlardaki gibi etin sindirilmesini
kolaylaştırmaktan ziyade daha da zorlaştırmaktadır. Et oburların midelerinde asidi
dengeleyici kimyasallar vardır, fakat insanın midesinde et hemen çürümeye başlar. Bu
bir çok hastalığa neden olabilir. Bugün tıp bilimcileri, aşırı kolesterolün,
kalp, şeker, bağırsak ve böbrek hastalıklarının ve bir çok kanserin, özellikle de
meme kanserinin çoğunlukla et ve hayvan ürünlerinden (süt, bal, yumurta gibi)
kaynaklandığını kabul etmektedirler (Elbette bizim için bu tek kriter değildir).
İnsanların eti parçalayacak köpek dişleri yoktur. Herkes köpek dişlerimizi, bizim
et obur olduğumuza dair bir kanıt olarak sunmaktadır, fakat bu tamamen yanlıştır.
Çünkü köpek dişleri olarak bilinen dişlerimiz et oburlardaki kadar keskin ve büyük
değildir. Et oburlar kadar uzun pençelerimiz de yok. Tek başımıza aletsiz, bir kaplan
gibi hiçbir hayvanı öldüremeyiz. Bu da bizim et obur olmadığımızı açıklar.
Elimizde araçlarımızın olması gerekir. Hepimiz vücudumuz için gereken protein ve
bazı minerallerin sadece ette ve hayvan ürünlerinde bulunduğunu düşünürüz, bu da
tamamen yanlış bir efsanedir. Her türlü minerali ve proteini bitkilerden ve
meyvelerden fazlasıyla alabiliriz.
Bizler size bu verileri aktarmayla, fikirlerimizin temelinin bilim olduğunu kanıtlamaktan ziyade, bazı yanılsamaları ve bilgisizlikleri ortadan kaldırmayı amaçlıyoruz. Bu yanılsamaların aydınlatılması belki sizin de hayvan ve hayvan ürünlerini tüketmemenize öncülük edebilir. Çünkü eminiz ki, sizler de o hayvanları ıstırap içinde bağrışarak kesildiklerini veya ahırlarda ve kümeslerde kesileceğini beklediklerini görmekten rahatsız oluyorsunuzdur. İnsan olmanın farkı biraz da budur sanıyoruz. Yeryüzündeki her türlü canlı için baskısız, katliamsız, hapsedilmenin olmadığı, bir türün diğeri üzerinde veya bir insanın diğer insan üzerinde tahakküm kurmadığı bir dünya istiyoruz!
Hayvanlara “da” Özgürlük!