Türkiye’nin yaşadığı en büyük
depremlerden biri olan 17 Ağustos 1999 Marmara depreminin üzerinden tam 4
yıl geçti. Daha dün gibi değil mi?
Ben Sakaryalıyım. Deprem olduğunda
Afyon’un Başmakçı İlçesinde Müftü idim. Yıllık iznimin 15 gününü
Adapazarı’nda, 15 gününü de damadı olduğum İzmit’te kullanmış, 16
Ağustos’ta tekrar Başmakçı’ya dönmüştüm. Ancak eşim ve iki çocuğum,
İzmit’te kalmışlardı.
Başmakçı’da bir gece kalmıştım. 17
Ağustos 1999 Salı günü, sabah namazını kılmak için hazırlandığım esnada,
komşu dairede televizyonun sesi, İzmit’te, Gölcük’te 7.4 şiddetinde bir
depremin olduğundan bahsediyordu. Hemen telefona sarıldım. Ancak İzmit’te
çocuklarımın da bulunduğu kayınpederimin evinden cevap alamıyordum.
Saat 9, 10 civarında depremin büyüklüğü
televizyonlar aracılığıyla duyuruldu. Çok büyük bir depremdi. Hemen yola
çıkmak için hareket ettim. Ancak, otobüslerde yer bulamadım. Büyük
kayınbiraderim cep telefonundan arayarak bana ulaştı. Arkadaşlarımın
yardımıyla beni kendi arabalarıyla İzmit’e götürdüler. Anlaştığımız yere
geldiğimizde, Eniştem Fikret Pehlivan, Kayınpederimin, kayınvalidemin,
eşimin ve çocuklarımın öldüğünü, kurtaramadıklarını söyledi. O an dünya
başıma yıkılmıştı. Uzaktan, televizyondan depremin şiddeti anlaşılmıyordu.
Ancak bizzat görüp yaşamak lazımdı.
Biraz sakinleştikten sonra, deprem yerine
gittik. Kayınpederim, biz yazın geldiğimizde rahat edelim, sıkılmayalım
diye evinin üstüne teras katı yaptırmıştı. 7 katlı bu binanın teras katı
şimdi asfalt üzerindeydi. O zaman 6 ve 4 yaşında olan kızım ile eşimin
enkaz altında kaldığı bu binayı gördükten sonra, depremin şiddetini daha
iyi anladım.
Beni beraberinde getiren arkadaşlarımdan
biri enkaz üzerinde çocuklarımın isimlerini çağırırken, kayınvalidemin
sesini duyuyor. Hemen beni çağırdı. Kayınvalidem ile görüştüm. Kendisinin,
eşimin ve çocuklarımın yaşadığını, fakat kayınpederimi kaybettiğimi
söyledi. Hemen çalışmalar başladı. Dozerler, kepçeler ve Almanya’dan gelen
bir ekip rehberliğinde depremin üzerinden 32 saat geçtikten sonra
kayınvalidemi, 38 saat geçtikten sonra da eşim ve iki kızımı enkaz
altından sağ olarak çıkardık. Allah’a binlerce hamdü senalar ediyorum.
Malın, paranın sıfıra indiği, bir işe
yaramadığı zamanlar vardır. Hep düşünüyorum. Rahmetli kayınpeder, o yedi
katlı binanın kendisine mezar olacağını bilseydi, orayı yaptırır mıydı?
Ama biz insanoğlu ne zaman, nerede ve ne şekilde öleceğimizi bilemiyoruz.
Depremi en yakından yaşamış biri olarak,
depremden sonra, çocuklarımın enkaz altından çıkarılışını fotoğraflayan
NTV Muhabiri Cemal KAPLAN’ın çekmiş olduğu resim, Kardeş Aile Kampanyası
afişi olarak kullanıldı. Siz de kardeş aile edinin, yüreğinizde siz de yer
açın şeklinde başlayan bir kampanya. Daha sonra çocuklarımın yaşamış
oldukları ve gazetelerde çıkan haberleri bir internet sitesine taşıdım.
Merak edenler için:
http://afiskahramanlari.8m.com
sitesini ziyaret edip, ayrıntıları öğrenebilirsiniz.
Şimdi düşünüyorum da, Allah bizleri
Bakara suresinin 155. ayetinde buyurduğu gibi “Andolsun ki sizi biraz
korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma
(fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) Sabredenlere müjdele!” ayetini
o zaman daha iyi anladım.
4. yılını geride bıraktığımız 17 Ağustos
1999 Marmara depreminde hayatlarını kaybeden tüm şehitlerimizi rahmetle
anıyor, geride kalanlara da sabırlar diliyorum.
Cuma günleri hatiplerimiz hutbe arasında
bir dua okuyorlar. Bu yazımı da o dua ile bitiriyorum: “Allahım!
İslam’a ve Müslümanlara yardım et! Vatanımızı ve milletimizi her türlü
tehlikeden koru! Bize dünya ve ahirette iyilik ve güzellikler ihsan eyle.
Bizi, ana-babamızı ve bütün mü’minleri bağışla. Şüphesiz Sen işiten ve
dualarımızı kabul edensin.”
Cumanız mübarek olsun.