“Eviniz kira mı yoksa kendinizin mi?” İnsanlar
birbirleriyle tanıştıktan sonraki safhalarda; bir yerlerde
bu soru bir şekilde geçer. Herkesin hayallerinde iyi bir
ev sahibi olmak olur genelde. Nitekim Peygamberimiz
(s.a.v.)’in hadis-i şerifiyle de kişinin geniş bir eve
olan ihtiyacı teyid edilmiş bir husustur.
Son günlerde,
Kütahya’ya tayini çıkan bir arkadaşıma yardımcı olmak
amacıyla, kaloriferli, sıcak sulu, geniş bir kiralık ev
tutma şeklinde bir düşüncemiz olmasından dolayı, bunun
bana çağrıştırdığı farklı boyutları sizlerle paylaşmak
istiyorum. Arkadaşımla beraber, sayısını
hatırlayamayacağım pek çok ev dolaştım ve ev sahipleriyle
görüştüm. Dikkatimi çeken ilk husus, insanımızın kul hakkı
anlayışının ve buna bağlı olarak birbirlerine olan
güvenlerinin inanılmaz derecede yaralanmış olmasıydı. Ev
sahiplerinin son derece tedirgin olması, yüksek meblağda
istedikleri depozitoların en haklı gerekçesi haline
geliyordu. Başlarına gelen ya da çevrelerden duydukları
deneyimler havsaları zorluyordu. Kiracıların eve
verdikleri akıl almaz zararlar, insanımızın ne derece
özünden ve islami kimliğinden uzaklaştığının acı
göstergeleriydi. Bir ev sahibi aynen şunları söylemişti:
“Bu evi kendim oturmak için özene bezene yaptırmıştım.
Fakat kiraya vermem icab etti. Artık bu evdeki her şeyi
gözden çıkarmak zorundayım. O yüzden depozitoyu yüksek
istiyorum.” Gözden çıkarmak yani insanlığın hatırı sayılır
yüzdesine güveni kaybetmek...
Evi tutarken
arkadaşımızın imzaladığı kontrat da beni farklı boyutlara
götürdü. Aldığımız emanetin vasıflarını bozmadan teslim
edemezsek depozitoyu geri alamayacaktık. Sıfır olarak
teslim edilmiş şeylerse özellikle belirtilmişti. Ya bizim
sahip olduğumuz diğer sayısız emanetler? Rabbimiz bize
hepsini tertemiz vermiş; yani sıfır olarak... Kalbimiz,
zihnimiz, midemiz, diğer âzâlarımız, evlâtlarımız ve
hayatımız mesela... Mükellef oluncaya kadar günahsız olan
hayatımız... Diğer emanetler de, Rabbimizin kendisini
temsil edecek halifesine esmaül-hüsnasını en güzel bir
şekilde yansıtabilecek kapasiteye sahip olarak donatılmış.
Peki bizler bu
emanetlerin “emanet” vasfını ne kadar sıklıkla
hatırlayabiliyor, tertemiz muhafaza edebilmek için ne
kadar özen gösterebiliyoruz? Ya bu emanetleri amacından
saptırdığımız derecede zarar görecek olan ebedi yurdumuzun
endişesi ne kadar yer ediyor gönlümüzde?
Rabbimiz çevremizdeki
sinema perdesi misali tüm varlıklara, orada tecelli eden
görüntüleri ve ardındaki hikmetleri görmeye çalışarak
bakmayı nasip etsin. Cümle emanetlerin hesabını yüz akıyla
verenlerden eylesin. Amin.
Cumanız, Ramazan
ve orucunuz mübarek olsun.