Kemal, çevresindekilerin çok sevdiği insanlardan biriydi.
Keyfi her zaman yerindeydi. Her zaman söylenecek olumlu
bir şey bulurdu. Hatta bazen etrafındakileri çıldırtırdı
bile. "Bu adam, bu halde bile nasıl iyimser olabiliyor".
Birisi nasıl olduğunu sorsa, "Bomba gibiyim" diye cevap
verirdi hep... "Bomba gibiyim".
Kemal bir doğal motivasyoncuydu... Yanında çalışanlardan
biri, o gün kötü bir günündeyse, Kemal yanına koşar,
duruma nasıl olumlu bakılacağını anlatırdı. Bu tarzı fena
halde düşündürüyordu beni... Bir gün Kemal'e gittim.
"anlamıyorum" dedim... "nasıl oluyor da, her zaman, her
konuda bu kadar olumlu bir insan olabiliyorsun... Nasıl
başarıyorsun bunu?"...
"Her sabah kalktığımda kendi kendime "Kemal bugün iki
seçimin var. Havan ya iyi olacak ya kötü..." derim.
Havamın iyi olmasını seçerim. Kötü bir şey olduğunda yine
iki seçimim var. Kurban olmak, ya da ders almak. Ben
başıma gelen kötü şeylerden ders almayı seçerim. Birisi
bana bir şeyden şikayete geldiğinde, yine iki seçimim
var... Şikayeti kabul etmek ya da ona hayatın olumlu
yanlarını göstermek. Ben hayatın olumlu yanlarını
göstermeyi seçerim."
...
"Yok yahu" diye protesto ettim. "Bu kadar kolay yani..."
"Evet ... Kolay" dedi Kemal..." Hayat seçimlerden
ibarettir. Her durumda bir seçim vardır. Sen her durumda
nasıl davranacağını seçersin. Sen insanların senin
tavrından nasıl etkileneceklerini seçersin. Sen havanın,
tavrının iyi ya da kötü olmasını seçersin... Yani sen,
hayatını nasıl yaşayacağını seçersin!.." Kemal'in sözleri
beni oldukça etkiledi. Onu uzun yıllar görmedim. Ama,
hayatımdaki talihsiz olaylara dövünmek yerine, seçim
yapmayı tercih ettiğimde hep onu hatırladım.
Yıllar sonra, Kemal'in başına çok tatsız bir şey geldi.
Soygun için gelen hırsızlar, paniğe kapılıp, Kemal’i delik
deşik etmişler... Ameliyatı 18 saat sürmüş, haftalarca
yoğun bakımda kalmış. Taburcu edildiğinde, kurşunların
bazıları hala vücudundaymış. Ben onu, olaydan altı ay
sonra gördüm.
"Nasılsın?" diye sorduğumda, "bomba gibiyim" dedi "bomba
gibi. "Olay sırasında neler hissettin Kemal?" dedim. Yerde
yatarken, "iki seçimim vardı" diye düşündüm. Ya yaşamayı
seçecektim, ya ölümü... Ben yaşamayı seçtim..
"Korkmadın mı, şuurunu kaybetmedin mi?"... "Ambulansla
gelen sağlık görevlileri harika insanlardı. Bana hep
"iyileşeceksin merak etme" dediler.
Ama acil servisin koridorlarında sedyemi hızla sürerken
doktorların ve hemşirelerin yüzündeki ifadeyi görünce ilk
defa korktum. Bu gözler bana "adam ölmüş" diyordu. Bir
şeyler yapmazsam, biraz sonra ölü bir adam olacaktım
gerçekten". "Ne yaptın?" diye merakla sordum. "Kocaman bir
hemşire yanıma yaklaştı ve bağırarak herhangi bir şeye
alerjim olup olmadığını sordu...
"Evet" diye cevap verdim... "var..." doktorlar ve
hemşireler merakla sustular... Derin bir nefes alarak
kendimi topladım ve bağırdım: "Benim kurşunlara alerjim
var!...". Doktorlar ve hemşireler gülmeye başladılar.
Tekrar bağırdım... "Ben yaşamayı seçtim. Beni bir canlı
gibi ameliyat edin. Otopsi yapar gibi değil..."
Kemal, sadece doktorların büyük ustalıkları sayesinde
değil, kendi olumlu tavrının büyük katkısı ile yaşadı.
Yaşaması bana yeni bir ders oldu. Her gün, hayatımızı dolu
dolu yaşamayı seçme şansımız ve hakkımız olduğunu ondan
öğrendim... Ve her şeyin kendi seçimimize bağlı
olduğunu...
Bu yazıyı okudunuz. Şimdi iki seçiminiz var:
1. Unutup gitmek.
2. Dostlarınıza dağıtmak...
Biz de ikincisini seçip, bunu sizlerle paylaşmayı tercih
ettik.
Cumanız Mübarek Olsun.