BERAT GECESİ
Cenâb-ı
Allah, mekanlar içinde mukaddes mekanlar, zamanlar içinde
mukaddes zamanlar yaratmıştır.
İçinde bulunduğumuz zaman
bakımından Allahü Teâlâ’nın rahmet ve mağfiretini bol bol
tecelli ettiği mübarek geceleri teker teker idrak
ediyoruz.
Recep ayının ilk Cuma gecesi
olan Regâib gecesinde en değerli armağan paketlerine
kavuştuk. Peygamberimizin, göklere seyahat mucizesinin
gerçekleştiği Mi’rac gecesini bol bol namazla, bol bol
ibadet ve dua ile, günahlarımızdan arınarak, çok çok sevap
kazanmaya çalıştık.
Kader’deki “ilahi program”
ın yürürlüğe girdiği gece olan Berat gecesinde, inşallah
beratımızı almaya çalışacağız.
Rabbimizin lütuf ve
ihsanının bol bol aktığı, gönüllere nur kattığı bir geceyi
yaşayacağız. İşte bu ulvi gece, Berat gecemizdir.
Berat lügatte; borçtan,
hastalıklardan, suç ve cezadan kurtulmak, nişan,
şehadetname, ferman manaların gelir. Istılahta ise,
“Günahlardan kurtulmak, manen temize çıkmak, ilahi af ve
rahmete ulaşma” demektir.
İşledikleri hata, kusur ve
günahlarını itiraf edip Cenâb-ı Hakka tevbe ve istiğfarda
bulunan Müslümanların ilahi rahmete nail olup
affedilecekleri umulduğu için bu geceye “BERAT KANDİLİ”
(Kurtuluş Gecesi) denilmiştir.
Bu gece sonsuz inayetiyle
gönüllere, refah ve huzur bahşeden hidayetiyle Allah’ımız
bizleri sıkıntılardan kurtaracaktır. Asrımızın sıkıcı ve
ezici engellerini yok ederek alnımıza “Teslim Olma”
beratını verecektir. Bu, bir Müslüman için en güzel nişan
ve en geçerli madalyadır. İnandığımız, güvendiğimiz,
yoluna baş koyduğumuz Allah’ımızın af ve mağfiret
ilanıdır.
Berat gecesinin kudsiyetine
dair bazı ayet-i kerime ve hadis-i şerifler mevcuttur.
Mübarek gece hakkında nazil olan Duhan suresi,
Mekke'de nazil olmuş olup bu sûre 59 (ellidokuz) âyettir.
Adını, onuncu âyette geçen ve duman manasına gelen "duhan"
kelimesinden almıştır.
Surenin baş tarafında Cenâb-ı Allah şöyle buyuruyor:
1.
Hâ. Mîm.
2.
Apaçık olan Kitab'a andolsun ki,
3.Biz
onu (Kur'an'ı) mübarek bir gecede indirdik. Kuşkusuz biz
uyarıcıyızdır.
4.Her hikmetli işe o gecede
hükmedilir.
5.(Yani)katımızdan
(verilen her) emir. Çünkü biz, peygamberler
göndermekteyiz.
Ha, Mim diye başladığından
halkımız “Hamimler” diye isimlendirmiştir.
Kur’an-ı
Kerim mübarek bir gecede indirilmiştir. “Mübarek gece”
hangi gecedir? Burada bildirilmemiş. Ama “Kadir”
suresinde “O gecenin Kadir Gecesi” olduğunu, Bakara
suresinde de, Ramazan ayında indirildiğini Rabbim bize
bildirmiştir.
ŞABAN AYININ YARISI OLAN
BERAT GECESİNİN FAZİLETİ
Hz.
Aişe R. Anha anlatıyor: Rasülullah (s.a.v.) buyurdular ki:
“Allahü Teâlâ Hazretleri,
Şaban’ın yarısı gecesinde dünya semasına iner ve Kelb
kabilesinin koyunlarının tüyünün adedinden daha çok sayıda
günahı affeder.”
Bu hadis nısf-ı Şaban
gecesinin faziletini beyan etmektedir. Nısf, “yarı”
demek olduğuna göre, nısf-ı Şaban, Şaban ayının
ortasındaki günün gecesi demek olur. Bu gece Şaban’ın on
beşinci gecesidir. Beraet gecesi de denir.
Hadis metin olarak “...
kelb kabilesinin koyunlarının tüyünden daha çok sayıda
insana mağfiret eder.” şeklinde anlaşılmaya
müsaittir... Ancak alimler o miktarda ashabın
bulunmayışını göz önüne alarak tercümede kaydettiğimiz
üzere “Kelb koyunlarının tüyünün adedinden daha çok
sayıda günahı affeder” şeklinde anlamayı tercih
etmişlerdir. Kelb kabilesinin koyunlarının zikri,
“Onlar, koyun beslemede diğer kabilelerden ileri oldukları
içindir” denmiştir. Böylece Allah’ın rahmet ve
mağfiretinin çokluğu daha iyi ifade edilmiş olmaktadır.
BERAT GECESİNİN İSLAM
ALEMİNDE DERİN BİR SAYGI İLE KUTLANMASININ SEBEPLERİ
1. Kıblenin değişmesi gibi
mühim bir hadisenin bu gece vuku bulmasıdır.
Müslümanlığın ilk yıllarında
Kâbe, puthane halinde olduğu için, ilk namazlar Mescid-i
Aksa’ya doğru kılınıyordu. Bu itibarla hicretten sonra
Mescid-i Şerif’in Kudüs’e doğru yapılmıştır.
Halbuki Sevgili
Peygamberimiz, Hz. İbrahim (a.s.)’ın kıblesini istikbal
etmek istiyor ve Kudüs’e (Mescid-i Aksa) doğru namaz
kılınması, Kâbe’nin arkada kalması kendisine ağır
geliyordu. Yalnız Peygamberimiz Mekke’de namaz kılarken
Kâbe’yi Mescid-i Aksa ile kendi arasına alırdı. Bu suretle
hem Kâbe’ye, hem de Kudüs’e yönlenmiş oldu.
Yahudilerin “Muhammed
bizim kıblemize dönüyor da dinimizi beğenmiyor”
demeleri daha ziyade üzüntüsüne mucip olduğundan kıblenin
tahvilini dilemekten hali kalmıyordu. Bu hal Medine’ye
muvasalatından sonra on altı ay kadar devam etmiştir.
Sevgili Peygamberimiz
hicretin ikinci senesi Şaban’ın on beşinci Salı günü Bişr
bin Benam’ın validesini ziyaret için Beni Seleme yurduna
gittiğinde mescitte öğle namazının ikinci rekâtını eda
ederken, Kâbe’nin kıble olduğunu beyan eden,
“Namazda Mescid-i Haram yani Kâbe tarafına yüzünü çevir ve
nerede olursanız Mescid-i Haram tarafına dönünüz.”
ayeti nazil olmuştur. Bu vahiy üzerine Peygamberimiz namaz
içinde iken Kâbe-i Muazzama tarafına döndü. Cemaat de
safları ile birlikte Kâbe’ye doğru yöneldiler ve böylece
namazı eda ettiler. İşte bunun için o mescide “Mescid-i
Kıbleteyn” iki kıble mescidi adı verildi.
İşte birlik ve beraberliğin
işareti, izzetin şiarı olan istikbali kıble bu tarihi
hadise ile sabit olmuştur.
2. Afv-ü mağfiret rahmet ve
duaların kabul olunduğu mübarek bir gece olmasıdır.
Sevgili Peygamberimizin
hayatı boyunca daima ümmetini düşündüğü bir gerçektir.
Bunu Cenâb-ı Hakk’a yapmış olduğu niyazlarında da açıkça
görmek mümkündür.
Hz.
Aişe validemizden rivayet edilen diğer bir hadis-i şerifte
şöyle buyruluyor:
“Günün birinde Hz. Peygamber
yanıma geldi. Elbiselerini çıkardı. Aradan zaman geçmeden
tekrar giyindi. Bunun üzerinde beni bir şüphe, kıskançlık
sardı. Ortaklarımızdan birinin yanına gidecek sandım. Ve
peşini takip ettim. Medine’nin kabristanı olan Cennetül
Baki’de kendisine eriştim. Mü’minlere ve şahitlere dua ve
istiğfar ediyordu. Kendi kendime, “Anam babam sana feda
olsun. Sen Rabbimin rızası uğrunda, ben ise dünya
peşindeyim.” diyerek döndüm.
Soluk soluğa eve geldim.
Arkamdan da Rasülullah (s.a.v.) geldi ve girdi.
Neden böyle hızlı nefes
alıyorsun? dedi. Ben de “Anam babam sana feda olsun.
Yanıma gelip elbiseni çıkardıktan sonra, tekrar gittin,
beni bir kıskançlık tuttu. Ortaklarımızdan birinin yanına
gideceğini sandım. Nihayet sizi kabristanda dua ederken
gördüm” dedim. Bunun üzerine Rasülü Ekrem, “Sana haksızlık
mı edeceğimi sandın? Cibril bana geldi şöyle dedi:
“Bu gece Şaban’ın 15.
gecesidir. Cenâb-ı Hak da bu gecede Beni Kelp kabilesinin
koyunlarının tüyleri sayısı kadar kimseyi cehennemden azad
eder.” dedi.
3. Her önemli işin bu gecede
hikmetli bir şekilde ayrımı ve seçimi yapılır.
Yani bütün insanların
gelecek seneye kadar rızıkları, ecelleri ve diğer işleri
bu gecede yazılır, görevli meleklere teslim edilir.
4. Berat gecesinde kılınan
namazların, okunan Kur’an’ların, yapılan tevbe ve
istiğfarların fazileti de çok büyüktür.
Bu geceye mahsus bir namaz
yoktur. Bu gece hakkında rivayet edilen yüz rekat veya
daha az rekat kılmanın faziletine dair yapılagelen
rivayetlerin aslı yoktur.
Bu konuda en güzel
örneğimiz, Efendimizin hali ve onun şu sözüdür:
“Bu geceyi kaim olarak,
gündüzünü de saim olarak geçirin”
Başka söze ne hacet.
5. Allah’ın rahmeti o gece
kulları üzerine sağnak sağnak yağar.
Bununla ilgili hadisler:
“Şaban ayının yarı gecesi
(Berat gecesi) oldu mu onu ibadetle geçirin. Gündüzünü de
oruç tutun. Zira Allah Teâlâ, bu gece güneşin batışından
itibaren dünya semasına rahmete tecelli eder ve şöyle
buyurur:
-
Yok mu af dileyen, onu
affedeyim.
-
Yok mu rızık isteyen ona
rızık vereyim.
-
Yok mu bir derde mübtela
olan ona afiyet vereyim.
-
Yok
mu şunu isteyen, yok mu
bunu isteyen diyerek sabaha kadar devam eder.”
Peygamberimizin saygıdeğer
hanımı Hz. Aişe (r.a.) diyor ki:
Peygamberimiz bir gece
kalktı, namaza durdu, secdeyi o kadar uzattı ki ruhunu
teslim ettiğini sandım, kendisini bu halde görünce
kalktım, baş parmağını hareket ettirdim, parmağı hareket
edince döndüm, secdede şöyle dediğini işittim:
“Allahım! Azabından affına,
gazabından hoşnutluğuna, senden yine sana sığınıyorum.
Seni gereği gibi övmekten acizim, sen kendini övdüğün gibi
yücesin.”
Başını secdeden kaldırıp
namazını bitirince;
-
Ya
Aişe! Bu gece, hangi gecedir bilir misin? Buyurdu. Ben de:
-
Allah Rasülü
bilir, dedim. Bunun üzerine Peygamberimiz:
-
Bu gece, Şaban
ayının yarısı (Berat) gecesidir. Allah Teâlâ bu gecede
kullarının durumuna bakar ve bağışlanmak isteyenleri
bağışlar, rahmet isteyenlere rahmetini ihsan eder, ancak
kinci olanları geri bırakır” buyurdu.
Görülüyor ki, Berat gecesi,
dua ve istekleri kabul edildiği, günahların bağışlandığı
çok mübarek bir gecedir. Zamanlar aslında birdir. Ancak
Cenâb-ı Hak; kullarının ibadetlerini kat kat
mükâfatlandırmak, dua ve isteklerini kabul etmek,
tevbelerini kabul ederek, günahlarının bağışlanmasına
imkan ve fırsat vermek üzere bazı zamanları daha faziletli
kılmıştır.
BERAT GECESİNDE
AFFEDİLMEYENLER
Rabbimiz kullarını affetmeyi
istemektedir. Bu yüzden bazı gün, ay ve gecelere kudsiyet
takdir eylemekte, böylesi gün ve gecelerde ibadet edip,
tevbe, istiğfarda bulunanları affedeceğini bildirmektedir.
Berat gecesiyle, on beş gün
sonraki Ramazan ayımız böylesi tevbe, istiğfar
devrelerinin zirvesini teşkil eylemektedir.
Berat gecesinden geçip
Ramazan’ı ikmal eden kimsenin hala tevbe, istiğfar edip de
kendisini affetmeyişi anlaşılacak şey değildir” diyor
alimlerimiz.
Bu konuda hayretini ifade
eden alimlerimiz şöyle diyorlar:
“ Bir kul Berat gecesinden
geçmiş olsun, Ramazan ayına ulaşmış bulunsun, hala da
tevbe, istiğfar edip de ilahi affa nail olmamış bulunsun.
Bu mümkün değildir. Olsa olsa bu kul böyle gecelerdeki
ilahi rahmetin bolluğunu bilmemekte, ciddi bir tevbe,
istiğfar eylememiş bulunmaktadır.
Buna rağmen Kadir gecesi
gibi mukaddes bir gece olan Berat gecesinin af ve
bağışından mahrum kalıp istifade edemeyen bazı günahkarlar
da vardır. Hadis-i şerifte bu günahların sahipleri
sıralanmış, dikkatlerimize, aftan mahrum bırakan bu
günahlar sunulmuştur. İsterseniz biz de şöyle bir göz
atalım sahibini aftan mahrum bırakan bu günahlara. Bakalım
hangi günahlar insanın manevi hayatını mahvediyor, ahiret
saadetine engellemede bulunuyor. Sahibinin felaketine
sebep oluyor.
1.
Allah’a şirk
koşan umumi aftan mahrum kalır. Halbuki Allah (c.c)
birdir, ortağa, yardımcıya asla ihtiyacı söz konusu
değildir. “Ortağı, yardımcısı var” demek, Allah’a şirk
koşmaktır.
2.
Anasına,
babasına isyan eden, itaatten çıkan, hizmetlerini
görmeyip, haklarını eda etmeyen evlad.
3.
İçkide israr
eden, vazgeçmeyi, düşünmeyen, bu konuda tevbe, istiğfarı
aklına getirmeyen adam.
4.
Din kardeşine
haksız yere kindarlık eden, haksız olduğu halde ona
düşmanlığını sürdürmek isteyen insan. Halbuki hem haksız
olup hem de kindarlığını sürdürmek din kardeşliğiyle
bağdaşan bir tutum olamaz. Böylesine kinli kimseler de
aftan istisna edilen kimselerden olurlar.
5.
Akrabasıyla
alakasını kesen, imkanı olduğu halde onların ihtiyacını
görmezlikten gelip sıla-i rahmi ihmal eden kimse de ilahi
aftan mahrum kalanlardan.
6.
Gurur ve kibir
sahipleri: Sadece kendini beğenenler, kibirlenip büyüklük
taslayanlar, hayat ve ihtişamlarına mağrur olanlar.
MÜBAREK GECELERİ VE GÜNLERİ
İHYA ETMENİN ÖNEMİ
Mübarek geceleri ve günleri
ihya etmek müstehab ve güzel adetlerimizdendir. İmanımızın
kemaline, dünya ve ahiret saadetine vesiledir.
Bu bakımdan mübarek gecelere
önem vermeliyiz ve bu geceleri ihya etmeliyiz. Bunu sadece
kendimiz değil, aile efradımıza, konu-komşu, hısım-akraba,
eş ve dostlarımıza da aynı şekilde gecenin ihyası için
telkinatta bulunmalıyız.
Öyle ise neler yapmalıyız?
-
Çocuklara
hediyeler almalıyız?
-
Aileler
arasında ziyaretler tertiplemeliyiz?
-
Tebrikleşmelerde bulunmalıyız?
-
Uzak
akrabalarımızı, dostlarımızı telefonla arayarak
kandillerini tebrik etmeliyiz.
-
Ana ve
babalarımızın gönüllerini almalıyız.
-
Ölülerimizi
rahmetle anarak ruhlarını şadetmeliyiz.
-
Bu güzel fiil
ve hareketlerin yanında Kur’an-ı Kerim’i okumalıyız.
-
Selavatü
şerife, zikir ve tesbihatta bulunmalıyız.
-
Bir günlük
olsun kaza namazı kılmalıyız.
-
Rabbimizden
hayırlar, feyz-ü bereketler, inayetler istemeliyiz.
-
Fakirlere,
yoksullara yardım etmeliyiz.
-
Nefsimiz,
ailemiz, akraba, eş ve dostlarımız, aziz milletimiz ve
bütün Müslümanların saadeti ve selameti için dua
etmeliyiz.
-
Çünkü bu
mübarek günlerde, gecelerde ve aylarda yapılan duaların
kabul olacağına dair Sevgili Peygamberimiz şöyle
buyurmaktadır:
“Beş gece vardır ki, onlarda
yapılan dualar geri çevrilmez, muhakkak kabul olunur.
Bunlar:
1.
Receb’in ilk Cuma gecesi, yani Regâib gecesi,
2.
Şaban ayının 15. gecesi, yani Berat gecesi,
3.
Cuma geceleri,
4.
Ramazan Bayramı Gecesi,
5.
Kurban Bayramı Gecesi
KANDİL GECELERİNİ İHYA
Soru: Mevlit Kandili’nde yüz
rekat namaz kılınacakmış. İkişer rekat olarak mı
kılacağız? Niyeti nasıl yapacağız?
Mezkur soruda asıl
cevaplandırılması gereken husus, bize göre yüz rekat
namazın nasıl kılınacağı ve niyetin nasıl yapılacağı
değil, aksine kandil mefhumu –mübarek gece de denilebilir-
ile, bu kandilleri kutlama şekilleri adına söylenen –ki
soruda da o istikamettedir- şeylerin doğruluğudur.
Hemen herkesin bildiği gibi
halkımızın kandil günleri adını verdikleri günler Mevlit,
Regâib, Mirac, Beraat ve Kadir olmak üzere beş tanedir.
Mevlit hariç diğerleri üç aylar olarak bilinen Receb,
Şaban ve Ramazan ayları içindedir. Çok açık ve net bir
biçimde ifade edelim ki, bu geceler içinde Efendimiz’in
sahih hadislerle ihyasını emrettiği tek gece Kadir
Gecesi’dir. Berat Gecesi’nin mahiyeti ve ihyası adına ise
İbni Mace’de geçen bir rivayet vardır.
Mirac ve hele Regâib için bir rivayet bulmak imkansızdır
hadis külliyatı arasında. Ama bu, Regâib ve Mirac’ın
hiçbir kudsiyeti yok demek değildir. Mirac, hemen herkesin
bildiği gibi Allah Rasülü (s.a.s.)’nün Rabbisi ile mülaki
olduğu gece, Regâib ise en müstakim yoruma göre Hz.
Âmine’nin Hz. Muhammed (s.a.v.)’e hamile olduğunu anladığı
gecedir. Mevlit’e gelince; bu Efendimiz’in doğum
yıldönümüdür.
İhtimal, tarihi seyir içinde Berat ve Kadir gecelerinin
ihya edilmesi hakkında vârid olan hadislerden hareketle
Müslümanlar sıra dışı özelliklere sahip bu üç günü de
onlara ilave etmişlerdir.
Buraya kadar aktardığımız
bilgilerden, bizim Regâib, Mirac ve Mevlit’in Berat ve
Kadir’e ilave edilmesine, dolayısıyla sair günlerden daha
farklı bir biçimde bu günleri geçirmeye karşı olduğumuz
zannedilmesin. Aksine biz oruç, namaz, sadaka, sıla-ı
rahim gibi ibadetlerin yapılmasına vesile olduğu için
bunların teşvik edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Yalnız
yapıla gelen şeylerin İslami naslara aykırı olmaması
şartıyla...
Kandil gecelerinin
mahiyetini böylece özetledikten sonra kutlama şekillerine
geçelim; bilindiği gibi, kandil günlerinin gündüzleri
oruçlu gecirilir; geceleri camilerde veya başka mekanlarda
bir araya gelinerek vaazlar ve sohbetler yapılır, Kur’an
veya mevlitler okunur, nafile veya kaza namazları kılınır,
akrabalar, komşular ziyaret edilip, hayır duaları alınır,
kısmen de olsa aile içi hediyeleşmeler olur. Bunların
hepsi ayet ve hadislerde yeri olan dolayısıyla “İslami”
damgası vurulabilecek uygulamalardır. Yalnız hemen ilave
edelim, bunlar İslam’ın “olmazsa olmaz” şartları
arasında yer alan unsurlar değildir. Onun için kandil
günlerinde oruç tutmayanların oruç tutanlar tarafından
yadırganması, geceleri sabaha kadar ihya etmeyenlerin
değişik değerlendirmelere konu olması doğru değildir. Bu
ferdi ve iradi bir olaydır. Tutup-tutmama, kalıp-kalmama
hususunda fert tamamıyla muhayyerdir. Sevabı veya varsa
günahı ferde râcidir. Nafilelerin teşhir edilmemesi
ihlasın genel prensipleri arasındadır. Yetiştiğim muhit
itibari ile bu türlü anlayışlara şahit olmam sebebiyle, bu
uyarıya yapmakta fayda mülahaza ettim.
Yukarıda belirttiğimiz
kandil gecesini ihya uygulamalarında en çok dikkat
edilmesi gereken husus, herhalde ve hiç şüphesiz nafile
namazlardır. Her şeyden önce şunu belirtelim: Allah
Rasülü’nün bu geceler mahsus olmak üzere kıldığı bir namaz
yoktur. Sadece Kadir Gecesi için mutlak ihya emri ve
bir de Hz. Aişe validemize öğrettiği “Allah’ım Sen
affedicisin, affetmeyi seversin. Beni de affet” duası
vardır.
Bunun ötesinde sahih hadisler arasında başka bir şey
göstermek mümkün değildir. Buna rağmen bazı kitaplarda
soruda bahsedildiği gibi yüz rekat namaz, her rekatta
Fatiha’dan sonra on ihlas veya üç Kadir suresi, bir ihlas
vb. rivayetvâri bilgilere rastlıyoruz. Rahatlıkla ifade
edelim ki; bunların hiçbirinin Efendimiz’e isnadı mümkün
olmadığı gibi, bunlar ibadet ahkamına da aykırıdır. İbadet
alanında ortaya konan şeylerin mutlaka Allah Rasülü
mahreçli olması şarttır. Aksi takdirde bid’atlar İslam
toplumunu çepeçevre kuşatmaya başlar. Zaten bugün olan da
bundan başka bir şey değildir. Kaldı ki Efendimiz (s.a.s.)
“Kim şu dine uymayan bir şeyi uyduracak olursa, bu
merduddur, kabul edilmez.”
buyurarak buna asırlar
önce işarette bulunmuştur. Onun için Efendimiz’den mervi
olmayan, başkan bir tabirle mesnun olmayan, bir ibadet
şeklini dayatmak doğru olmasa gerektir. Şuurlu
Müslümanların bu türlü bid’atların toplumda yer etmesine
imkan vermemesi gerekmektedir.
İbadet ahkamına aykırı
dediğimiz husus da mesela Fatiha’dan sonra herhangi bir
surenin on defa okunması gibi şeylerdir ki, bütün fıkıh
uleması bun en azından mekruh hükmünü vermektedir. Zira bu
da mesnun değildir. Cemaatle nafile namaz kılmak için
cemaate çağrıda bulunulmasına Ömer Nasuhi Bilmen mekruh
demektedir.
Hülâsa; kandil günleri nass
veya yorum olarak bir asla dayanmaktadır. Bu günlerin
geceleri ve gündüzler ile birlikte ihya edilmesi İslami
öğretiler açısından teşvik edilen, edilmesi gereken bir
husustur. Yalnız ihyanın mutlaka ayet ve hadislerle
çerçevesi çizilen alan içinde olması şarttır. Hayırlı
Cumalar....
KANDİL GECEMİZ NASIL GEÇİYOR?
Kendisinde kudsi hadiseler
cereyan etmiş olan gün ve geceler bizlere bir şeyler
kazandırmalı, o gecenin hürmetine yeni fikri ve imani
inkişaflar elde etmeliyiz. Şayet, kudsi gün ve geceleri
yaşıyor, mukaddes zamanın içinden sıyrılıp geçiyor, yeni
bir mefhum ve azme sahip olamıyorsak, bu zamanı
değerlendiremediğimizin, gereği kadar ihya edemediğimizin
delilidir.
Kandil gecelerin, mukaddes
günleri ihya edip etmediğimizi anlamak isterseniz bu mana
içinde kendinizi inceleyin. Yeni bir karar alıp, yeni bir
fikre sahip olmuşsanız tebrike şayansınız. Geceyi ihya
etmiş, en muteber haliyle değerlendirmişsinizdir.
Geceye girişinizle çıkışınız
bir olmuşsa, yani ondan evvelki halinizle, sonraki haliniz
aynı ise üzülmekte, esef etmekte haklısınız. Zira çok
değerli bir zamanı harcamış, yeni bir ilham elde edemeden
kaçırmışsınız.
Allah (c.c.)’ın her gün ve
gecesi, mukadder olduğu, bir gün ve gecenin diğerinden
farklı yaratılışta olmadığı halde, bazı gün ve gecelerin
diğerinden ayrılışının hikmet ve maslahatı da buradadır.
Yeknesak bir hayat tarzı içinde devam eden gecelerde bir
ayrılık, farklılık duyacak, kendini kontrol edip, hayatına
çeki düzen verecektir ki, diğer gün ve gecelerde farklı
bir zamanı, hikmetine uygun şekilde yaşamış olsun.
Eskiler geceyi, (ihya) diye
isimlendirirlerdi. (İhya) kelimesinin manası diriltmek,
canlandırmaktır. Demek ki böyle gecelerden istifade
edemeyen, yeni bir fikir ve mana alamayanlar geceyi ihya
edememişler, belki de öldürmüşlerdir.
Gecenin ihyasının nasıl
olacağını soranlar, iç alemlerine dalmalı, tefekkür
etmeli, gelmişini, geçmişini bir bir hayalinde
canlandırıp, mukayeseler yapmalıdır.
Kimler vardı bu alemde?
Şimdi kimler kalıyor bu hanegâhta? Yarın kendisi de ruhlar
alemine geçmişler arasına karışacak, kendinden sonra
gelenler onu ancak hizmetleri ve hatıraları ile
hatırlayacaklardır.
Öyle ise, baki kalan bu
kubbede bir hoş sada’dan başka nedir?
Yolların toz savurduğu gibi
hayatı, savurup gitme!... Geride eserler, hizmetler
kalsın. Vasıtanla imana girenler, hizmetler içinde yer
almalar... gibi eserlerin yaşasın bu alemde.
Sahralar dolusu koyunu
sadaka vermek bir adamın imana ve İslam’a yakınlaşmasına
yapılan yardım kadar kıymetli değildir.
Kandil gecesinde
düşünmeliyiz bunları. Var mı imana, İslam’a hizmetiniz?
Tutuyor muyuz böyle kudsî hizmetin ucundan bucağından?
Yoksa sadece nefsimizi düşünüyor, bir yaralı parmağı
sarmayan hasisler silsilesine mi dahil oluyoruz? Meşhur
tabiriyle (ot gibi bitip ot gibi giden) niceleri var bu
alemde. Biz de onlardan biri mi oluyoruz yoksa? Kainatın
Fahri Ebedisi bizlere;
“- Ümmetim fesada gittiği
zamanda sünnetim üzere yaşayanlara yüz şehid sevabı
verilecektir” buyurmuştur. Onun sünnet üzere hayatı imana,
İslam’a hizmet ile geçmiş, bütün kudsi ömrü, hayırlı
hizmetlerin tesisi ve inşası ile bize örnek olmuştur.
Acaba bizler sünnet üzere
yaşamayı böyle mi anlıyoruz? Yoksa sadece namazın
sünnetlerini kılıp yüz şehit ecrine layık mı olduk,
diyoruz?
Evet, kandil gecesinde
hepimiz düşünmeliyiz;
“Hayatımızı değerlendiriyor
muyuz? Midemizin ihtiyacı dışında imanımızın ihtiyacı olan
hizmetlerimiz hayatımızı zinetlendiriyor, ömrümüzü
değerlendiriyor mu? Var mı böyle kudsi hizmetin ucundan
bucağından tutuşumuz? Varsa seviyesi nedir? İmkanımızla
mütenasip midir?”
Şunu unutmamalıyız ki, insan
hayata birkaç defa gelmez. Bu hayat, bu imtihan meydanına
geliş tek defadır ve geri dönüşü de yoktur. Ne
kazanacaksak bu gelişte, ne elde edeceksek şu andır.
Size bu manaların tefekkürü
içinde yaşayıp kararlar vereceğiniz Berat geceleri diler,
imana, İslam’a hizmetle kudsileşen ömürler niyaz ederim.
BERATIMIZI ALALIM BU GECE
Bu gece sonsuz inayetiyle,
gönüllere refah ve huzur bahşeden hidayetiyle Allahımız
bizleri sıkıntılardan kurtaracaktır. Asrımızın sıkıcı ve
ezici engellerini yok ederek alnımıza “Teslim olma”
beratını verecektir. Bu, bir müslüman için en güzel nişan
ve en geçerli madalyadır. İnandığımız, güvendiğimiz,
yoluna baş koyduğumuz Allahımızın af ve merhamet ilanıdır.
O öyle bir Allahtır ki, “Var mı tövbe ve istiğfar eden,
mağfiret edeyim” diyen Allah’tır. “Kulum bana bir
karış yaklaşırsa ben ona bir adım yaklaşırım” diye
ferman buyuran Allah’tır. Biz günahkar kullarına rahmet
kapılarını açan Allah’tır.
Kulu olmakla şeref
duyduğumuz Allahımız, bu gecenin hürmetine, günahlarımızı
af edeceğini müjdelemektedir.
Berat gecesinin kudsiyetiyle
yepyeni bir güne, taze bir hayata başlıyoruz. Günahlarla
kararan ömür dosyamızın yerine Berat’ın af ve
merhametiyle başlayan yepyeni bir sayfa açılıyor. Bu
bembeyaz sayfaları iyi değerlendirelim.
Bu gece camilerimiz
ışıklandırılacak, mü’minler de camilerin arka bölümlerine
varıncaya kadar, kadın-erkek, genç-ihtiyar, fakir-zengin
herkes camilerin her yerinde diz çökecek, namazdan önce
veya sonra yapılacak olan gecenin önemini içeren konuşmayı
dinleyeceklerdir. Herkes huşu içinde ruhunu yücelere
yükseltmiş, bir nevi yaratılış sırrındaki espriyi
yakalamaya çalışmaktadır.
Her mü’min, kendini
denetlemeye, değerlendirmeye çalışmaktadır. Bir kere daha
geçmişimizin muhasebesini yapıp, geleceğe hazırlıklı
olmanın tedbirlerini almalı ve sormalıyız:
1.
Ey Allah’ı seviyorum diyen müslüman! Borçlu olduğun
kulluk vazifeni yapabiliyor musun?
2.
Peygamberimi seviyorum diyen müslüman! Onun
sünnetini, ahlakını yaşayabiliyor musun?
3.
Şeytanın düşman olduğunu Kur’an söylüyor, sen de
biliyorsun. İman gücün ile karşı koyabiliyor musun?
4.
Cennet haktır dediğin, inandığın ve onu arzuladığın
halde ona layık neyin var?
5.
Cehennnem de haktır diyorsun, -haklı olarak-
korkuyorsun, ama cehenneme sokacak kötülüklerden uzak
durabiliyor musun?
6.
Ölümün hak olduğunda şüphe yok. Şu anda ölüme hazır
mısın?
7.
Kendi suçlarını düzeltip tövbe etmek varken, onun
bunun ayıbıyla neden uğraşıyorsun?
8.
Geçen yılın bu mübarek günlerinde beraber olduğun
halde, şu anda göremediğin eşin, dostun, akraba ve
arkadaşlarını düşünüp kendine çeki-düzen verebiliyor
musun?
9.
Hep kendin için çalıştın, durdun. Bugüne kadar
İslam’ın yaşamasına katkıda bulunacak bir hizmetin var mı?
Kaç kişiyi müslüman yaptın? Kaç yetimin başını okşadın,
karnını doyurdun, üstünü giydirdin? Senden sonra insanlığa
hizmet edecek, malından, ilminden, neslinden ve örnek
ahlakından bir evlat kazanabildin mi?
Evet, bütün bunları
kendimize sorup bir durum değerlendirmesi yapmak, bu
mübarek gün ve gecelerin şuuruna varmak demektir. Her an
günah lekeleriyle kirlenen dudakları duaya, gönülleri
dergaha yöneltmek için verilmiş olan büyük bir fırsattır.
İnsanların hayat defterine hayırların kaydedilmesine,
hataların affedilmesine, sevapların verilmesine vesile
teşkil eden bir nimettir.
Yalvaran elleri boş
çevirmeyen Allah’ın kuluyuz. O’nun huzurundaki
duygularımızla hareket edelim. Gidişimize bir yön verelim.
Yaratılış gayemiz olan ibadetimizi ihmal etmeyelim. Toplum
ilişkilerimize de önem verelim. Büyük mahkemeye kul hakkı
ile düşmeyelim. Herkesi sevelim. Fikirlere hürmet edelim.
Kimseden korkmamak için, kimseyi korkutmayalım. İncinmemek
için kimseyi incitmeyelim. Gönüllere taht kuralım. Hakkın
rızasına giden yola varalım. Berat gecesinde Beratımızı
almaya çalışalım.
Berat gecesinde, tövbe, dua,
niyaz ve istiğfarlarımızla Allah’a yaklaşmaya ve kendimizi
affettirmeye çalışmalıyız. Ayrıca bol bol düşünerek Kur’an
okumalı, kaza namazı kılmalı, kendimiz için, ailemiz için,
milletimiz için ve bütün insanlık için ellerimizi Yüce
Rabbimize açıp dualar etmeliyiz. Bu gecelerde yapılacak
ibadetlerin, verilecek sadakaların daha çok kabul
edileceği inancımızı hatırlayarak Allah’ın türlü nimetleri
ile bizi sevindirdiği gibi bizler de birer yoksul aile
bulup ihsan ve ikramla sevindirmeliyiz. Hastaları ziyaret
etmeli, kimsesizlerin gönlünü almalı, büyüklerimize
saygımızı, küçüklerimize sevgimizi en uygun usul ve yolla
mutlaka göstermeli ve “Yüce İslam’ın size ikramıdır”
demeliyiz. Bu gecede, tövbe ve niyazlarımızla
kurtulacağımız her türlü davranışımızı bir kenara
bırakmalı ve geleceğimizi de hiçbir kötü davranışımızı bir
kenara bırakmalı ve geleceğimizi de hiçbir kötü davranışın
gölgelenmesine müsaade etmemeliyiz.
Bütün mü’minlerin mübarek
Berat gecelerini tebrik ediyor, bu mübarek gecede Allah’a
kul olmada üstün gayretler göstereceğinize inanıyor ve
beratımızı bu gecede alanlardan olmamızı Cenâb-ı Allah’tan
niyaz ediyorum.
BERAT KANDİLİ
“Bu geceyi ibadetle geçiren
Mü’minler beraat ederler, kurtulur” diyorlar.
“İbadet” deyince akla evvelâ
haramları terk etmek gelir. Bunlar içki, kumar, fuhuş,
yalan, gıybet, dedikodu, tembellik, cahillik,
beceriksizlik gibi. Özellikle kötü alışkanlıklar terk
edilmeli.
Sonra farz, vacip, sünnet
sırasıyla ibadetler yapılmalı.
Günümüzde sünnetlere önem
verilmekte farzlar ihmal edilmektedir. Mesela yemekten
evvel elleri yıkamak, besmele çekme, tuz ile yemeğe
başlamak sünnettir. Fakat yemek haram ise, bu sünnetler
havaya gider.
Müslümanlar üç yüz senedir
“ibadet” kelimesini anlamadıklarından, üç yüz senedir
“bereat” etmediler, bunun için her yerde öldürülen, aç
kalan, dövülen, sürülen Müslümanlar.
********
“Bu gece Mü’minler affa
uğrayıp, günahlardan kurtulacak...” deniyor. Tevbe
etmeyenler af istemiyor demektir. Af istemeyenler neden
affedilsin?
Seve seve günah işleyenler,
günahtan nasıl kurtulacak? Bunlar beraat kandilinden
nasibini nasıl alacak?
Hıristiyanlık tahrif edilip,
İnciller’e beşerin eli karıştığından onlar kiliseye gidip
“günah çıkarıyor.” Yani bir Hıristiyan gönlüne göre
yaşayacak, sonra kiliseye gidip, papaza günahını itiraf
edecek o da buna vaftiz edip, temizleyecek.... Yahut
birkaç kuruş verip cenneti de satın alacak....
Bu hal bir kısım Müslümanlar
da da görülüyor. “Haccını ifa etti mi anadan doğmuş gibi
tertemiz olursun...”
“Kandil gecesi sabaha kadar
ibadet edersen kurtulursun...”
“Cuma namazını kıldın mı
tamam!
Bir nevi toptancılık...
Halbuki Allah’a asker olmak
demek, kumandana itaat ettiğimiz kadar Allah’a da itaat
edersek kurtuluruz. Bunun da şartı: Haramları terk,
helalleri yapmaktır.
Helal daire keyfe kâfidir,
harama girmeye gerek yoktur.
*******
“Bu gece canlıların bir
senelik rızkını, Allah tayin eder...”
İslamiyet bir bütün halinde
ele alınırsa, Müslüman muamelattan, İslam iktisadından
haberdar olsun.... Sözünde durur, borcunu öder, yaptığı
işi sağlam yaparsa rızkı genişler. Tembel, beceriksiz,
cahil insanın tepesine rızık yağacak değil ya....
Bu devirde İslam ülkelerinin
hepsi Hıristiyan devletlerden yardım alıyor. Dindarların
ekserisi fakirdir. Demek ki bunlar Berat kandillerinden
nasibimin almamış veya bu kandil semtimize uğramamış
bereat etmemişiz, sürünüyoruz.
***
Bu kandilde rızık gibi ecel
de tayin edilirmiş; fakir zengin; üstün düşkün taksimi
yapılırmış...
Şimdi Müslümanların payına
fakirlik, ölüm düşmüş, demek ki meziyetlerimiz gibi
faziletlerimiz de düşman tarafına göç etmiş, biz düştükçe
düşmüşüz.
Bu gece bir senelik sevapla,
günah gündeme gelirmiş, tartışılırmış, sevap ağır geldi mi
kurtuldu, günah ağır gelirse yandı...
Yanmayan Müslüman kaç tane?
Kış geldi, meşe, çınar, çalı
gibi ağaçları kesip yaktıkları gibi, meyva vermeyen
ağaçları da odun yaparlar.
Müslüman ibadet meyvası
vermeli, haramlardan kaçıp, helaları yapmalı ki yanmıya....
Bir hadis-i şerifte mealen
buyuruluyor ki: “Bu gece Beni Kelb kabilesin koyunlarının
tüyleri sayısınca mü’mini Allah cehennemden kurtarır.”
Allah Rahman ve Rahim
olduğundan ahiretimizi cennet edebilir. Fakat dünyamızı
nasıl cennet edeceğiz?
İslamiyet dünya ve
ahiretimizi cennet etmek için gönderilmiş bir dindir.
Dünyasını cennet edememiş bir mü’min, İslam’ı
anlamamıştır.
Berat Kandili’nde tevbe
ederek berat etmeyi, af olmayı Allah cümlemize nasip
etmiş, yeter ki bu nasipten payımızı alalım.
Allah’ın rahmeti her gece
müsavi yağan yağmur gibidir, taşlar istifade etmez.
--------------
BERAT KANDİLİ
Günahlardan kurtar bizi
Beratımızı ver Allah’ım
Suçlarımız bağışlayıp
Beratımız ver Allah’ım
Uzun yıllar ömür sürdük
Şükür bu günleri gördük
Berat Kandili’ne erdik
Beratımız ver Allah’ım
Ol habibin haber verdi
Bu geceyi çok överdi.
“Mü’min bağışlanır” derdi.
Beratımız ver Allah’ım.
Rızkımızı bol ver bugün
Helalinden mal ver bugün
İyi güzel hâl ver bugün
Beratımız ver Allah’ım
Ömrümüzü uzun eyle
Güzel amel nasip eyle.
Biz kullarız rahmet eyle.
Beratımız ver Allah’ım
Rahmetin sonsuzdur elbet
Rabbimizsin bize lutfet
Bütün mü’minleri affet.
Beratımız ver Allah’ım.
SONUÇ
Şimdi bize düşen, bu gecede
nefsimizin ve hayatımızın muhasebesini yapmaktır.
Hayatımızın hesabını yaparak
kârımızın ve zararımızın bilançosunu çıkarmaktır.
Hangimizin elinde bir sene
daha yaşayacağımıza dair bir garanti vardır? Ölümü
akıllarından bile geçirmeyen milyonlarca kişi, bu geçen
bir sene içinde dünya denilen yerden ahirete intikal etti.
Bizler de biliyoruz ki, ömür sermayemiz her geçen gün
bitmekte, buna karşılık bir çıkarımızın günahları
artmaktadır.
İşte her gün artan günah
yükünden kurtulmak için Allah’ın bizlere bahşettiği Berat
gecesi lütfundan istifade edelim. Hayatımızın muhasebesini
yapalım. Allah’ın açık olan tevbe kapısına iltica edelim.
Rasül-ü Ekrem (s.a.v.) Efendimiz bu gecenin namaz ile
ihyasını, gündüzün oruç ile geçirilmesini istemiş, güneşin
batmasından o gece şafak sökünceye kadar Cenâb-ı Hak
(c.c.) tarafından dua ve tevbenin kabul edileceğini
müjdelemiştir. Bu muştuyu alabilenlere müjdeler olsun....
Bu gecenin fazilet ve
bereketinden istifade etmek için;
Uyanık bir kalple Allah’a
dua ve niyazda bulunalım. Günahlarımıza tevbe ve istiğfar
edelim. Bir sene boyunca yaptığımız işlerin vicdani
muhasebesini yapalım. Allah’ın vermiş olduğu bunca
nimetlere şükredelim. Yoksullara, kimsesizlere yardım
elini uzatalım. Dargınlıkları kaldıralım, içki, zina, kin,
nefret, kibir, adam öldürme ve her türlü haramları terk
edelim. Hareketlerimizle, çoluğumuza, çocuğumuza güzel
örnek olalım. Bu gece bol bol Kur’an okuyalım, namaz
kılalım, zikir edelim, ölülerimizi ve şehitlerimizi
rahmetle analım.
Şüphesiz, dini ve milli
günlerin ve gecelerin millet, hayatında büyük yeri ve
değeri vardır. Milletler, böyle anlarda barışmak,
kaynaşmak ve yardımlaşmak suretiyle millet olmanın ve
toplu halde yaşamanın zevkini tadarlar. Fertler, bu gibi
zamanlarda nefis muhasebesi yapmak suretiyle geçmişi
hakkında bir değerlendirme yapma imkanına kavuşurlar. Bu
değerlendirme sorusuna göre ve geçmişten edindiği
tecrübenin ışığı altında geleceğinin planını çizmeye
gayret sarf ederler. İşte böyle bir ruh haleti içerisinde
ibadet ve taate yönelerek günah işlememeye azmettiği gibi,
geçmiş hatalarının bağışlanması için de Cenâb-ı Allah’a
tevbe ve istiğfarda bulunurlar. Sözümüz bu noktaya
gelmişken kısa bir açıklama yapmayı yararlı bulmaktayız.
Bilindiği gibi haklar:
Allah hakkı ve kul hakkı
şeklinde sınıflandırılır. Allah’a karşı günah işleyen, bir
suç irtikab eden bir kimse yaptığına pişmanlık duyarak ve
samimi olarak affını isterse rahmeti geniş olan Cenâb-ı
Allah dilerse onu bağışlar. Kul hakkına gelince: Onun
bağışlanması için tek çare o hakkı sahibine iade etmek
veya hak sahibi ile helalleşmesidir. Burada kısa bir
açıklama yapmak suretiyle kul hakkına tecavüzün nasıl
tehlikeli bir şey olduğuna işaret etmiş olduk.
Hülâsa: İdrak ettiğimiz bu
gece Allahü Teâlâ’nın rahmetinin bol bol tecelli ettiği
bir gecedir. Ancak böyle gecelerden kimlerin nasibini
alacağını belirttik.
O halde Mü’minler!
Geliniz hep beraber,
mukadderatımızın tayin olduğu, amellerimizin Rabbimize
arzolunduğu şu mübarek gecede nefsimizin ve hayatımızın
muhasebesini yapalım. Bir yıllık kâr ve zararımızın
bilançosunu çıkaralım. Abid isek, alimsek ilmimizin,
zengin isek milyarlarımızın, fakir isek sabrımızın,
hayırsever isek yardımlarımızın Allah (c.c.) yanındaki
değeri ve değmezi nedir ve ne değildir diye geliniz uzun
uzun düşünelim, tefekkür edelim.
Ramazan ayının müjdecisi
Berat gecesinin tüm İslam alemine hidayet ve mağfiret
vesilesi olmasını temenni ederim.
|