|
 |
 |
 |
MAKALELER |
 |
|
|
|
|
|
FATİH SULTAN
MEHMET HAN'IN LÂNETİ
Tarihte bazı
olaylar vardır ki, insan hafızasından asla silinmez.
Hatta bu hadiseler gün geçtikçe canlılığını muhafaza
ederler. Yine öyle hadiseler olmuştur ki, bunlar sebep
ve neticelerdir. Mesela,
Müslümanlarca;
Mekke’nin Fethi, Afrika’nın Fethi, Malazgirt Meydan
Muharebesi ve İstanbul’un Fethi olayları gibi.
Fetih, kalbi
imanla dolu olan Hakka gönülden bağlanan, Allah adını
yüceltmek ideali uğruna kanının son damlasına kadar
düşmanla çarpışan ölümsüz kahraman yazdığı bir
destandır. Başını İslam’a adamış, canını mübarek dinin
ve vatanın emrine âmede kılmış, malını İslam’ın zaferi
için feda etmişlerin gayesidir. Fetih, asırların
karanlık ufkunda çakar kutsal şimşeğin, İslam
idealinin ruhunun derinliklerinde hisseden,
gönüllerini bu kutsal inancın parıltılarıyla
aydınlatan, ömürlerine gerçek değeri verebilenlerin
yoludur.[ 1]
Her yıl Mayıs
ayının son haftasında, ülkemizde çıkan süreli
yayınlarda, mutlaka İstanbul’un fethinden, Fatih
Sultan Mehmed Han’dan bahsedilir. Yazılar çıkar. Açık
oturumlara, panellere yer verilir. Bütün bu yapılan ve
bizlere tarihi anlar yaşatan, İstanbul’un fethini
gözler önüne getiren faaliyetler sevinirken, iki
konuda hep üzülürüm. Zira en az bahsedilen savaşa
katılan askerlerin fetihten sonraki durumudur. Pek çok
şehid verilmiş, geride pek çok gazi kalmıştır. Büyük
Fatih, İstanbul surlarından içeriye, elini kolunu
sallaya sallaya girmemiş; şehidlerin üstünden atlaya
atlaya, yiğitleri kurban vere vere girmiştir.
Fethi müjdeleyen
hadis-i şerifte: “Konstantiniyye elbette
fetholunacaktır. O’nu fetheden komutan en güzel
komutan ve O’nu fetheden asker ne güzel askerdir”
buyurulmuş[ 2]
komutan Fatih için “Ni’me’l-Emir” denilirken,
askeri için de “Ni’me’l-Ceyş”denilmiştir.[3]
Üzüldüğüm ikini
konu, büyük fethin yıldönümü geldiğinde yine birkaç
saatliğine parlak nutuklar dinlememizdir. Yeniçeri
kıyafeti giymiş askerler surlara dinlememizdir.
Yeniçeri kıyafeti giymiş askerler surlara çıkarak
Ulubatlı Hasan’ın şehid düşmesi temsili olarak
canlandıralacak, surlara bayrak dikilecek. Yarım
saatlik bu sahnelerden sonra surlara dikilen bayraklar
toplanacak. Yeniçeri kıyafetleri dolaplara
kilitlenecek ve bir merasim daha bitecek. Sahi Şanlı
Fatih bugün kalkıp da ülkemize gelse ve şu halimizi
görse ne derdi?
Bizans çizgisini
devam ettirenlerin kıyafeti içindeki bizleri görse
acaba ne derdi?
Ya “Fethin
sembolü” Ayasofya’nın mü’minlere kapalı
oluşunu, bu mabedin mahzun halini görse ne derdi?
Mü’minlere kapalı olan Ayasofya’nın bir gün çıplak
dans eden tiyatro topluluğuna açıldığını görse ne
yapardı?
Ayasofya ki, Fatih
üzerinde titremiş ve bu mabed için şöyle vasiyet
etmiştir:
“Nefis kilise
Ayasofya, kıyamete kadar cami olarak vakfedilmiştir.
Bunu, Allah’a, ahirete, O’nun heybetine inanan hiçbir
mahluk, sultan olsun, hakim olsun, bir mütegallibe
olsun, değiştiremez. Vakıf şarlarını kim değiştirirse,
Allah’ın, meleklerin, bütün insanların lâneti onların
üzerine olsun. Yüzlerine bakan ve onlara şefaat eden
hiçbir kimse bulunmasın.”[ 4]
Şimdi İstanbul’un
Fethi’nin 544. yıldönümünü kutlarken, kendi parasıyla
satın alıp vakfettiği Ayasofya minarelerinden
ezanların okunacağı, mihrabında imamın cemaatle namaz
kıldıracağı, kürsüsünden vaaz edileceği, minberinden
hutbe okunacağı günleri bekliyor. Şimdi Ayasofya
mahzun, Ayasofya üzgün. Fatih’in vasiyetine uyulmadığı
için, camilikten çıkarıldığı için üzerimizdeki lâneti,
Fatih’in lâneti devam ediyor.
Beşeri tabular
yıkılacaksa, bu tabu yıkılsın. Bu millet Ayasofya adı
ne zaman anılsa kan ağlamaktadır. Ayasofya milletin
nazarında her hangi bir cami değildir. Peygamber
müjdesine mazhar olan “O ne güzel kumandan”
Fatih Sultan Mehmed Han ile, “O ne güzel ordu”
diye vasfedilen Fetih ordusunun zafer armağanıdır.
O Yüce Sultan
sanki ilerisini görerek öyle bir lânet okumuştur ku
“...Vakıf şartlarını kim değiştirirse, Allah’ın,
meleklerin, bütün insanların lâneti onların üzerine
olsun...” diyerek en büyük bedduasını
yapmıştır.
Bugün, biz büyük
bir ümitle Fatih’in lânetini kaldıracak bir kurtarıcı
bekliyoruz.
Bugün, 29
Mayıs’lara kadar esecek tatlı saba rüzgarlarını
bekliyoruz.
Bugün,
üzerimizdeki karanlıkları aydınlığa çevirecek poyraz
rüzgarlarını bekliyoruz.
Bugün,
üzerimizdeki karanlıkları aydınlığa çevirecek poyraz
rüzgarlarını bekliyoruz.
Günler, haftalar,
aylar ve yıllar geçti ve tam yarım asır geçti. Yıl
dönümü nutukları, bandolar, mehter marşları çalındı,
nutuklar atıldı, bildiriler, telgraflar, açık
mektuplar ve minareler boyu dilekçeler yazıldı, şiirle
söylendi. O; ezana namaza, müezzin ve imama,
cemaatine, Kur’an’a ve dualara semaya açılan ellere
hâlâ kavuşamadı.
İstanbul, yeniden
ve manen fethedileceği günü bekliyor. Birinci Dünya
Savaşı’ndan Osmanlı Devleti’nin mağlup ayrılmasıyla ve
fethin sembolü olan Ayasofya’nın müze haline
getirilmesiyle İstanbul, maddeten olmasa dahi manen
esaret altına girmiştir. Son yirmi yıldır,
İstanbul’daki hayatın; fuhşa, eğlenceye ve fethin
ruhuna aykırı olan her şeye mağlup düşmesi ise bu
manevi esareti daha da artırmıştır.
Ancak nasıl
Rasülullah (SAV) İstanbul’un “güzel ve bahtiyar”
bir kumandan tarafından fethedileceğine işaret eylemiş
ise de ahir zamanda İstanbul’un manen fethedileceğine
dair beş on tane hadisiyle haber vermiştir. Bu manevi
fetih, İstanbul’un İslam’ın yeniden ihyasına merkez
olması ve bu büyük hareketin “tekbir”
seslerinin yükselmesiyle olacaktır.[ 5]
Senede bir gün
Ulubatlı Hasan’ın, yahut Fatih’in kıyafetine bürünerek
“artistlik yapmak” yerine, Ulubatlı
Hasan’ın ve Fatih’in ruhuna bürünmeliyiz. Başta Eyüp
Sultan Hazretleri olmak üzere Bizans’ı fethedip
“İslambol” yapmak isteyen gaziler ve şehidler şimdi
biz torunlarından ruhlarını azaptan kurtarmamızı ve
yeniden feth-i mübin-i İslam’ı gerçekleştirmemizi
bekliyor.[ 6]
Fatih’in fethinin
544. yılını kutlarken, yeniden ve manevi alanda
tahakkuk edecek fethin en yakında müyesser olmasını
Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyor, Ayasofya’nın açılacağı
günü de sabırsızlıkla bekliyorum.
İslam
medeniyetini, İstanbul’un fethiyle birlikte yeniden
ihya ederek, yeni bir çağ açan ve yeni bir cihan
devleti kuran Fatih Sultan Mehmed’i ve onun ordusunda
yer alan ilim, irfan ve cenk erlerini rahmet, minnet
ve saygıyla yâd ediyorum.
(Bu yazı 29 Mayıs
1997 tarihinde Akit Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)
[1]
Ömer ÖNEN; “Fetih ve Gençlik” (Hutbe), Diyanet
Aylık Dergi, Mayıs 1997.
[2]
Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV, s.395 Fethu’l-Kebir,
c.3/9.
[3]
Ahmed KARADUT; “Mutlu Askerler”, Diyanet Aylık
Dergi, Mayıs 1993, s. 25.
[4]
Burhan BOZGEYİK; “Fethi Cibali Babalık
Geciktiriyor”, Günden Güne, Milli Gazete,
09.05.1993.
[5]
Ahmet AKGÜNDÜZ; “İstanbul’un Fethi’nin
Kazandırdıkları ve Manevi Fethe Hazırlık”, Zaman
Gazetesi, 29-30 Mayıs 1993.
[6]
Burhan BOZGEYİK; a.g.m.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
 |