UTANMA DUYGUSU VE HAYA
Bazı duygular vardır ki, günah ve ayıp sayılan şeyleri
yapmamıza engel olur. Bunlardan birisi de sadece insanlara
ait olan haya duygusudur.
Haya, çekinmek ve utanmak demektir.
Namusu muhafaza etmek ve haysiyetini korumaktır.
Haya, hoşa gitmeyen şeylerin yahut ta
terk edilmesi yapılmasından daha uygun olan bir şeyin
yapılması anında yüzünde beliren ince kızarma hali diye
tarif edilmektedir. Utanma ve sıkılma anlamlarına da gelen
haya, İslam ahlakında çok önemli bir yer tutmaktadır.
Haya, kişinin her hususta haddini bilip,
onu aşmaması şeklinde de tanımlanabilir. Gerek Allah’a
gerekse insanlar karşı kendi konumunu muhafaza etmesi
insanın faziletlerindendir.
Dini anlamda haya, ar ve tekdiri mucip
olan fenalıktan insanın son derece sıkılması demektir.
Ragıbül İsfehani hayayı şöyle tarif eder:
“Haya, fenalıklar karşısında nefsi tutmak
ve kötülüğü terk etmektir.”
Haya, imanın en mükemmel derecesidir.
İnsanlığın zirvesi, hayatın süsü ve zinetidir. Bu sayede
insanlık huzur ve ve rahata erer.
Haya, insanın kuvvetli bir imana sahip
olduğunu gösterir. Çünkü haya, ancak inanan insanın
vasfıdır. İnanmamış bir insan, utanmanın semtine bile
uğramamıştır.
Utanmak insanların en güzel örneklerinden
biridir.
Aristo’ya sorarlar:
- Kadınlarda en çok hoşa giden şey nedir? Aristo:
- Utandığı zaman yüzünde meydana gelen kızartıdır,
cevabını verir.
Kadın... Çok garip bir mahluk. Garipliği
elinden gelen varlık. Haya duygusu ile kızartamadığı
yanağını boya ile kızartmakta...
Utanmak, normal insan ölçüleri içinde
yaşayan her millette, her zaman iyi görülmüş, tavsiye
edilmiş, bu duygunun bulunmayışı büyük kusur sayılmıştır.
İnsan; pek çok kötülüklerden, insanlardan
utandığı için vazgeçer.
İslam dini, insanın Allah’tan utanmasına
değer verir. Peygamber Efendimiz (sav), Mü’minleri Hak
Teâla’dan utanmaya davet etmiş, imanın şubelerinden
birinin de utanmak olduğunu bildirmiştir:
Ebû Hureyre (ra), Efendimizin şöyle
buyurduğunu naklediyor.
“İmanın yetmiş yahut altmış bu kadar
şubesi vardır, o şubelerin en üst derecesi olanı (La ilahe
illallah) sözüdür. En aşağısı da yoldan gelip geçenlere
eza verecek şeyleri gidermektir. Haya da imandan bir
şubedir.
Hintlilerin bir atasözü vardır. Derler
ki:
- Bir gün mutlu olmak istersen, yeni bir elbise giyin,
- Bir ay mesut olmaz isterseniz, bir dava kazanın,
- Bir sene mesut olmak isterseniz, evlenin,
- Bütün ömrünüzce mesut olmak arzusunda iseniz, namuslu
olun.
Hayası olmayanların mesut olduğu
görülmemiştir.
Napolyon’un kız kardeşi Altes, çıplak bir
heykelini yaptırdığında nedimelerden bir sorar:
- Aman Altes! Böyle çırılçıplak mı poz verdiniz?
- Evet. Ne sakıncası var? Odam sımsıcaktı.
Rasulüllah (sav) şöyle buyuruyor:
“Ebu Mesud Ukbe b. Amir el-Ensari
el-Bedri (ra)’den rivayet edilmiştir. Efendimiz buyurdu
ki: “İnsanların ilk nübüvvetten beri bütün Peygamberlerden
duyduğu sözlerden biri; Utanmazsan dilediğini yap
sözüdür.”
Utanmaya insandan her şey beklenir. Onun
dini, imanı da olmadığına göre yapmayacağı kötülük kalmaz.
Fakat unutulmamalıdır ki, insanın sadece ekmeğe, yemeğe
değil, şerefe de hayaya da ihtiyacı vardır.
Bir defa utanç damarı çatladıktan sonra
insanın yapamayacağı hiçbir kötülük yoktur. Cemiyetin
düzeninin bozulması, ahlaksızlığın alıp yürümesi, yeni
yetişmekte olan nesle bol bol fuhuş örneği verilmesi gibi
sayıya hesaba gelmeyen mahzurlar, utanç duygusunun ortadan
kalkması sonunda meydana gelir.
Ediplerden bir şöyle demiştir: “Açıkta
işlemekten çekindiği işi yalnızken yapan adam, kendi
şahsını değersiz saymış demektir.”
Bu söz gerçekten de değerlidir. Çünkü
kendi şahsına değer vermeyen kimse yoktur. Ahlaksızlığın
en son haddine varan kimseler bile çoğu zaman,
insanlıktan, şeref ve haysiyetten, faziletten bahseder.
Kendine değer vermeyene değer vermez. Hakaret edene
hakaret eder. Edemezse içinde kin kalır.
İmam-ı Azam hamama gider. Yıkanmakta iken
çırılçıplak bir adam gelir. İmam-ı Azam onu görünce
gözlerini yumar. Adam hayasızın biridir. Üstelik alay
eder:
- Ya İmam! Gözlerinin nurunu ne zaman aldılar?
İmam-ı Azam bu münasebetsize şu cevabı
verir:
- Senin haya perden kaldırılırken.
Haya perdesini kaldıranlar, alın damarını
çatlatanlar, iffet örtüsünü yırtanlar insanlardan
utanmazlar. Şair der ki:
“Gecelerin sonundan korkmuyorsan.
Her isteğine işle, utanmıyorsan.
Dünyada ve yaşayışta hayır kalmaz.
Hayayı ortadan kaldırırsan.”
Hadis-i Şerifteki “Utanmazsan dilediğini
yap” sözü (utanmadığı takdirde sana her şeyi yapmak
mübahtır) manasına anlaşılmamalıdır. Çünkü bu şekilde bir
anlayış hem Peygamber Efendimizin maksadına uygun düşmez,
hem de normal anlayış çerçevesinin hududu aşılmış olur.
Hadis-i Şerifi:
1) Utanmazsan dilediğini yap, ama sonunda cezasını da
hesaba kat. Çünkü utanç duygusunu yitirmiş olmak, insanı
sorumlu olmaktan kurtarmaz. Yapacağın hiçbir kötülük
(utanç duygusunu yitirmişti) diyerek, cezasız bırakılmaz.
2) Utanmazsan dilediğini yap, çünkü insanı insan yapan
utanç duygusudur. Bu duyguyu yitirdikten sonra senin önüne
geçecek, yaptıklarının fena olduğunu vicdanına haykıracak
bir kuvvet kalmamıştır. İyi kötü demeden her şeyin mübah
olduğunu kabul edecek kadar arsız, hayvanlar kadar hissiz
bir kimse olursun, şeklinde anlamak lazımdır.
Ümmetin daima Allah’tan utanmasını arzu
edilen Sevgili Peygamberimiz (sav) bir gün ashabına:
- “Allah’tan gereği gibi utanınız” buyurmuştu.
Hadisi rivayet eden Abdullah b. Mesud diyor ki:
- Ya Rasulallah! Biz hamdolsun, Allah’tan gerçek
anlamıyla utanıyoruz, dedik. Efendimiz şöyle buyurdu:
- “Hayır, hakikat sizin anladığınız gibi değildir.
Allah’tan gereği gibi utanamak; başı ve başta bulunan her
şeyi, karnı ve karında bulunan her şeyi Allah’ın razı
olmadığı her şeyden korumak, ayrıca ölümü, öldükten sonra
çürümeyi daima hatırda tutmaktır. Ahireti isteyen kimse
dünyanın fani zinetine aldanmaz ve terkeder. Kim bunu
yaparsa Allah Teala’dan gereği gibi haya etmiş, utanmış
olur.
Utanmanın imandan olduğuna dair ise Abdullah b. Ömer
(r.a.)’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte Rasülullah
(sav):
“Rasül-i Ekrem (sav) utangaçlığının fazlalığı dolayısıyla
kardeşini ikaz eden Ensar’dan bir adamın yanından geçti
ve;
“Onu bırak; varsın utansın”, dedi. “Zira haya imandandır”
buyurdu.
Bir kadın, mükellef olduğu dini vazifelerini kocasından
öğrenme imkânını bulamazsa, şehrin müftüsüne giderek
hâcetini sorabilir. Buna kimse engel olamaz. Rasül-ü Ekrem
Efendimiz’in devrinde kadınlık halleri hakkında
Efendimiz’den bilgi alan kadınlar olurdu. Hatta Hz. Aişe
(R.Anha) onlar hakkında:
“Ensar kadınları ne iyi hanımlardır. Din bilgisi almaya
utanç duyguları engel olmuyor...” demişti.
Rasülullah (sav) örtünmenin gerekliliğini her zaman açıkça
ortaya koymuştur.
Efendimiz bir gün, açıkça yıkanan ve örtünmeyen bir adam
görmüştü. Derhal minbere çıktı. Allah’a hamd ve sena etti.
Sonra dedi ki:
“Allahü Teala haya sahibidir. Kulunun utanmasını,
örtünmesini ister. Sizden gusledecek olan kimse yıkanırken
örtünsün, gizlensin.”
Ashabtan biri, Peygamber Efendimiz’e sordu:
- Ya Rasülallah! Örtünmeye mecbur olduğumuz ve
olmadığımız yerlerimiz var ya, bunu açıklar mısın?
Efendimiz cevap verdi:
- Zevcenden ve malik olduğun cariyelerden başkasına daima
örtülü bulun.
- Ya Rasülallah! Hep erkek olsak ne olacak?
- Hiçbir kimsenin görmemesini temin edebilirsen bunu
yapmaya çalış.
- Ya Rasülallah! Tek başımıza kimselerin bulunmadığı
zamanlarda ne dersin? O zaman açık oturabilir miyiz?
- Allah Teala görüyor ya.. O utanmaya en layık olandır.
Burada açıklanması gereken bir durum da hamamlarda
yıkananların göbeklerinin altından, diz kapaklarının
altına kadar olan kısmı örtülü bulundurmalarıdır. Fakat
maalesef, utanç damarı çatlamış pek çok kimsenin, hatta
40-50 yaşlarını bulmuş, aklı başında denebilecek
insanların çırılçıplak yıkanırken sıkılma hissinden mahrum
bulunmaları, görenlerin yüzün kızartmaktadır. İhtar
edildiği, ayıp olduğu söylenildiği halde (Ayıp ta ne
ki...?) diyen altmış yaşlarında bir ihtiyarın karşısında
utancımdan elimle yüzümü kapadığımı hatırlarım.
Mehmet Akif:
“Göster Allahım bu millet kurtulur tek mucize,
Bir utanmak hissi ver gaib hazinenden bize” demekle utanma
duygusunun ne kadar önemli olduğunu belirtmiştir. Yine
Mehmet Akif:
“Irzımızdır çiğnenen, evladımızdır doğranan,
Hey sıkılmaz! Ağlamazsan bari, gülmekten utan!”
Ünlü bir kişi evlenmek ister. Ona derler ki:
- Sana falan kızı alalım. Çok namusludur.
- Hayır, ben namuslu kız istemiyorum!
- ...............................?
- Namus, bir genç kızın vazgeçilmez bir
parçasıdır. Bana (senin için bir kız bulduk, burnu da var)
diyebilir misiniz? Elbette kızın burnu olacak. Namus ve
haya da böyledir. Bana başka özelliklerini söyleyin.
Haya, kadınlara en güzel süs. Kadnı
denince akla haya gelir.
Rasülullah buyurdular ki:
“Haya güzeldir. Fakat kadınlarda olursa
daha güzeldir.”
HAYASIZLIK
Dünyada ne kadar kötülük varsa bunlar hep
hayanın yoksunluğundan olmaktadır. Haya duygusu kaybolan
insanlık, canavarlaşır. Utanmayı kaldıran toplum
soysuzlaşır:
Mevlana Celaleddin bunu şöyle dile
getirir:
“O hayanın en büyük tecellisi
Peygamberler ve Velilerdir.
Her türlü kavga ve gürültünün sebebi,
menşei hayasızlıktır.
Hani kerem, hani ayıp örtücülük, nerde
HAYA
Yüzbinlerce ayıpları örterdi enbiya...
Bütün fenalıkların menşei hayasızlıktır.
Kur’an, hayasız toplumların kötülüklerini
anlatır. Onların yok olup gittiklerini aniden topraklara
karışıverdiklerini haber verir.
Nuh tufanı, insanların hayasızlığına
karşı yeryüzü ve gökyüzünün gazab ifadesi olarak
fışkırtılan sulardan meydana geldi. İnsanın isyanına yer
de gök de öfkelenir. Yeryüzündeki hayasızlığı,
yeryüzündeki hayasızları o sular temizledi. Kötülerden ve
kötülüklerden eser bile kalmadı.
Ad kavmi de öyle. Hayasızlıkları
sebebiyle mahvoldular. Sanayi ve fenleri onları
kurtaramadı.
Lut kavmi de öyle. Haya perdesini
yırtanlara ilahi bir der. Devletlerin, milletlerin tarihe
karışma sebebi budur. Hani koskoca imparatorluklar? Hani o
yıldızlı medeniyetler?
Hep hayasızlığın kurbanı olmuşlardır.
Kur’an bunları hikaye için değil, vikâye
için anlatır.
Korunmak, tedbirli olmak için anlatır.
NELERDEN UTANALIM, NELERDEN UTANMAYALIM?
Cenab-ı Hakk’ın hayatımızda bizden
utanmamızı istediği şeylerden utanacağız. Ama utanmamamızı
istediği şeylerden de asla utanmayacağız.
Kişi, ehliyle beraber yaşadıkları gece
hayatını gündüz başkalarının yanında anlatmaktan
utanacaktır. Kişi, gizlide işlediği bir günahı anlatmaktan
utanacaktır.
Başkalarının günahını, kirli
çamaşırlarını araştırmaktan ve anlatmaktan utanacaktır.
Gıybet bunun için haramdır.
Mü’min, avret yerlerini başkalarına
göstermekten utanacak, başkalarının avret yerlerine de
bakmaktan utanacaktır.
Hanımımızı, kızımızı başkalarına
göstermekten utanacağız.
Marifetimizi, meziyetimizi başkalarına
göstermekten utanacağız. Sadakamızı gizleyeceğiz.
Mübarek Ramazan ayında eğer sıhhatimiz
yerinde değil, oruç tutamıyorsak, açıkta yemekten
utanacağız.
Utanılmaması gereken yerde de
utanmayacağız. Mesela; Dinin emirlerini yaşarken
“Başkaları ne der?” diye düşünmeyip inanma noktasında
utanmayacağız. Çevremiz yadırgasın veya yadırgamasın her
yerde ve her şart altında seccademizi, pardösümüzü serip,
namaz kılmaktan utanmayacağız. Zira utanma sınırlarını
tespit eden Allah’tır. Bundan dolayı, O’nun emirlerinden
hangisi olursa olsun, onların yerine getirilmesinde utanma
diye bir şey olmaz.
Misafir olarak kaldığımız evde guslü icap
ettiren bir durumla karşı karşıya kalmışsak, hiç utanmadan
gusül abdesti alacağız. Bu hususta aksini söyleyen bütün
mazeretler hikayedir. İslam’la bir ilgisi yoktur.
Allah utanılmayacak işler yapmayı nasib
etsin.
|