ÇAĞIMIZ VE HAZRETİ MUHAMMED
Vehbi AKŞİT
Kütahya Müftülüğü
Kur’an Kursları Müdürü
Adı günde beş defa anılan bir
peygamberin ümmetiyiz. Hazreti Muhammedin
Ümmeti. İçinde adı geçen davete de Ezan-ı
Muhammedi diyoruz.
Milli Şairimiz Mehmet Akif,
İstiklal Marşında:
“Bu ezanlar ki şehadetleri
dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim
inlemeli” diyor.
Hazret-i Muhammed (s.a.v.)
neden büyüktür? Büyüklüğü tartışılmaz. Dün
de bugün de yarın da en büyük insan Hazreti
Muhammed’dir.
Getirdiği mesaj “La ilahe
illallah” mesajıdır. İnsanların kendi
elleriyle yaptıkları, yonttukları taşlara,
heykellere, putlara tapan insanlara “Durun,
yaptığınız hatadır” diyen bir mesajdır.
Alemlerin Rabbi olan
Allah’tan alınan, kaynağı hak ve gerçek olan
bir mesajdır.
1400 küsur seneden beri,
insanlığı besleyen, büyüten, sevgiyle ve
aşkla yoğuran bir mesajdır.
Çağımıza kadar, güncelliğini
hiç kaybetmeyen, tazeliğini an be an
koruyan, sanki yeniden geliyor gibi
insanlığın ufkunu inen, insanlığı değiştiren
bir mesajdır.
Hazreti Muhammed
(s.a.s.),cahiliye dönemi olarak tarihe
geçen, o karanlık alemde, bir nur gibi
parlayan meşale olmuş, etrafını hep
aydınlatmış, özüyle sözüyle “el-emin”
ünvanını almıştır. Cahiliye döneminin örf ve
adetlerinden uzak kalmıştır.
Hz. Peygamber, en
yakınlarından başlayan, daha sonra bütün
Arap yarımadasını kaplayan ve hatta bütün
Arap yarımadasının sınırlarını aşan davet
faaliyetlerini peygamberlik görevi boyunca
sürdürmüş ve bu hususta çok büyük bir başarı
elde etmiştir.
Cahiliye döneminde, kendisini
öldürmek, yok etmek için yola çıkanlar,
önünde kelime-i şehadet getirerek dirilmiş,
yepyeni bir hayata başlamışlardır.
Hz. Peygamber’in davetinde
başarılı olmasının sebebi, kuşkusuz
güvenilir bir insan vasfını, özüyle sözüyle
dosdoğru insan olmasını korumasına
borçludur.
Peygamberimizin hadislerini
incelediğimizde, sanki yeniden söyleniyor,
bize söyleniyor şeklinde anlamak lazımdır.
1400 sene önce, bir avuç
insan iken, yarımadayı aşan, milyon
kilometrekarelere ulaşan yerlerde yaşayan
insanlarda büyük bir kimlik değişimi olmuş,
şahsiyetlerinde olgunlaşma, islamlaşma
görülmüştür.
Öncelikle kendi çağına
verdiği mesajları anlamak lazımdır. Ondan
sonra günümüze verdiği mesajları anlamak
daha doğru olacaktır.
Hazreti Peygamber, bu görevini yaparken
çeşitli konumlarda karşımıza çıkar: Başta
sapıklık içinde bulunan ve çoğu okuma yazma
bilmeyen bir topluma ilâhi mesajı tebliğ
edip bizzat tatbikatını yapmıştır.[1]
Bu kişinin kendi içlerinden birisi olması,
onları fena huy ve inançlardan temizlemesi,
Allah’ın büyük bir lütfudur.[2]
Eğer kendi içlerinden biri olmasaydı,
tanımaları, örnek almaları güçleşir,
güvenleri kalmazdı.
1400 sene önceden çağında yaşadığı insanlara
verdiği mesajlar incelendiğinde, yeniliklere
açık, ilerleme, gelişme ve dinamizmin
insanlığı mutluluk getirdiğini haber veren
adımları atan bir peygamberdir. Yeniliklere
ne kadar açık olduğunu gösteren çok sayıda
örnekler mevcuttur. Bu hususta birkaç örnek
verelim. Bunlardan birisi Temimi ed-Dari’nin
Mescid-i Nebevi’yi aydınlatmasıyla
ilgilidir. Mescid-i Nebevi önceleri yatsı ve
sabah namazı vakitlerinde hurma dalları ve
yaprakları yakılarak aydınlatılıyordu.
Hicretin dokuzuncu yılında Temim heyeti ile
birlikte Medine’ye gelen ve yanında birkaç
kandil ile fitil ve yağ getiren Temim
ed-Dâri, bir Cuma gecesi hizmetçisine
Mescid’de kandilleri astırarak yaktırır. Hz.
Peygamber Mescid’e gelince bunları kimin
yaktığını sorar. Temim ed-Dâri’nin yaptığını
öğrenince ona şunları söyler: “Sen İslam’ı
nurlandırdın. İslam’ın mescidini süsledin.
Allah da seni dünyada ve ahirette
nurlandırsın.” Bu olay Hazreti Peygamberi o
kadar etkiler ki, Temim ed-Dari’ye
kandilleri asan hizmetçinin adını sorar.
Fetih olduğunu öğrenince Sirâc (kandil)
olarak değiştirir. Sahabe arasında yer alan
Sirâc, Mescid-i Nebevi’yi aydınlatma ve isim
değiştirme olayını bizzat kendisi
anlatmıştır.[3]
Toplumsal hayatın vazgeçilmez
ögesi olan aileyi sağlıklı bir toplumun
esası kabul eden Hz. Muhammed, evliliği
kolaylaştırıp özendirmiş, bugün bilinen
tarzın dışındaki nikah şekillerini
kaldırmıştır.
Ailede kadın, kocası
karşısında bağımsız kişiliğe sahiptir;
ekonomik bakımdan da bağımsızdır.
Hz. Peygamber birçok hadisinde ailenin
önemine işaret etmiş ve onun bir huzur yeri
olduğunu belirtmiştir. İnsanın üzerinde
hakkı olan kişilerin başında aile fertleri
gelmektedir. Peygamberimiz aile reisi olarak
bir müslümanın aile fertlerine nasıl
davranması gerektiğini emir ve tavsiyeleri
ile ifade ettiği gibi, bizzat kendi
uygulaması ile de ortaya koymuştur. Erkeğin
kadına iyi davranması gerektiğini çok açık
ve kesin bir şekilde dile getirmiştir. Bu
anlamda “En hayırlınız ailesi için hayırlı
olandır. Bana gelince, ben aileme karşı en
hayırlı olanınızım.”[4],
“ En hayırlınız hanımlarına karşı iyi
davrananınızdır”[5]
buyurmuştur.
İnsanın üzerinde hakkı olan kişilerin
başında aile fertleri gelmektedir. Kişinin
sevincini ve üzüntüsünü ilk önce paylaştığı
kimseler aile fertleridir. Hz. Peygamber
çeşitli vesilelerle erkeklerin kadınlar
üzerinde, kadınların da erkekler üzerinde
hakları bulunduğunu söylemiştir. Kadınlar
hakkında Allah’tan korkulmasını, onlara
haksızlık yapılmamasını istemiştir. Kocasını
şikayet için gelen kadınların sayısı artınca
bu tür davranışlarda bulunanların iyi
kimseler olmadığını söylemiştir.[6]
Hanımlarına iyi davranmış, onları
dövmemiştir. Kendisi bunu yapmadığı gibi,
hanımlarını dövenleri de “Kadınlarınızı
nasıl dövüyor, sonra da akşam olunca
beraberce yatıyorsunuz”[7]
diyerek kınamıştır.
Hz. Peygamber’in idaresi istişare üzerine
kurulmuştu. Kur’an-ı Kerimde istişanin önemi
üzerinde çok durulur, bizzat Hz. Peygamber’e
istişare etmesi emrolunur.[8]
Hz. Peygamber’in idarede
izlediği bazı temel prensipler vardır. Her
şeyden önce O’nun başlıca gayesi İslam’ı
mümkün olduğunca çok insana ulaştırmaktı.
Bunun dışındaki her şey o hedefi
gerçekleştirmek için bir vasıta idi. O, her
sıkıntıya bu gaye uğruna katlanmıştır.
Hz. Peygamber insanları
çalışmaya teşvik ettiği gibi, bizzat kendisi
de çalışmış ve çalışma hayatının ilkelerini
kendi hayatında uygulama alanına koymuştur.
Çalışmalarını çocukluğundan itibaren
hayatının sonuna kadar sürdürmüştür.
Rahmet Peygamberi olan Hz.
Muhammed (s.a.s.) insanlığa getirmiş olduğu
mesajı, kendi çağına anlatmış, nesilden
nesile aktarılan ve yaşanan bir din olarak
karşımıza çıkmıştır.
Günde adı semalarda beş defa
anılan başka bir insan yoktur. Bu sadece ve
sadece Hz. Muhammed’e nasib olmuştur. Bizler
ümmeti olarak, bize getirmiş olduğu mesajı
çağımıza göre yeniden yorumlayarak anlamak
zorundayız. Dar kalıplardan sıyrılarak,
ufkumuzu ve aklımızı kullanarak verilen
mesajları çok iyi anlamalıyız.
Kutlu Doğumlarda anlatmaya
çalıştığımız Hz. Muhammed’i bu dar kalıplar
içinden çıkararak, günlük hayatımızda baş
köşeye oturtmak, onun mesajlarını yudum
yudum içmek zorundayız. Biz ümmetine ancak
bunu yapmak yaraşır.
|