SELAM ALERJİSİ
Gazetelerde
okumuşsunuzdur. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Yöneticileri,
gazetelere verdikleri ilanlarla, kamuoyuna "Selamün Aleyküm" sözcüğünü
kullanmamaya çağırıyor. Bu çağrıyı kime yapıyor? % 99'u müslüman
olan millete...
Her kesimden vatandaşların büyük
tepki gösterdiği ilanlarda, Osmanlıca "üç dilin karışımından
oluşan, halktan kopuk, yapay bir dil" olarak tanımlanırken,
"Halkımızı 'selamün aleyküm' diyenleri 'günaydın' la karşılayı,
dilimize sahip çıkma çabasına katıkıda bulunya çağırıyoruz"
denildi.
Peygamber Efendimiz (SAV) de bizlere
bir çağrı yapıyor:
"İman etmedikçe
cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız. İşlediğiniz
takdirde birbirinizi seveceğiniz bir işe delalet edeyim mi? Aranızda
selamı yayınız!" (1)
Tasada ve kıvançta
ortak olmayı, günümüzün müşterek değerlere sahip öteki toplumları
da aramaktadır. Peygamber Efendimiz bu duygu ortaklığını temin edecek
yol olarak selamlaşmayı tavsiye etmektedir.
"İşlediğiniz
takdirde birbirinizi seveceğiniz bir işe delalet edeyim mi? Aranızda
selamı yayınız."
Bunun anlamı,
"selamlaşamaz hale gelmeyin, köprüleri tamamen atmayın, kopmayın,
aranıza aşılmaz maddi ya da doktriner manialar, sınırlar, duvarlar, şartlanmalar
koymayın" demektir. Zira selam, birleşip kaynaşmanın ve sevişmenin
en başta gelen işareti ve müslüman toplumun belirleyici özelliğidir.
"Selamün
aleyküm" cümlesi dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan bir buçuk
milyarı aşan Müslüman arasında yüz yıllardan bu yana kullanılan
ortak bir selamlaşma biçimidir. Yabancı bir ülkede müslümanların
ortak şifresi "selamün aleyküm" dür. Yalnız Araplar değil,
Amerikalı, Japon, Fransız Müslümamnlar da bu selamı kullanıyorlar.
Çünkü Müslümanlar selamı yayarak birbirini seviyor, birbirini sevince
de iman ediyorlar.
Çağdaş Yaşamı Destekleme
Derneği'nin bu çağrısı "Müslüman mahallesinde salyangoz
satmaya" benziyor. Biz kimsenin selamlaşmasına karışmıyoruz. İster
günaydın, ister tünaydın, isten bonjur deyin. Ama bizim selamımıza karışmayın.
1.
Müslim, İman 13; Tirmizi, Et'ime 45; İbn Mace, Mukaddime 9; Ahmed b.
Hanbel, 1/165, 167.