MERHABA GAZETESİ'NE NASIL
YAZAR OLDUM?
1992 yılında Konya Selçuk Eğitim Merkezi Müftü ve
Vaizler İhtisas Kursu'na başladığımız zaman, Yaka Meram'da Hanzade
sitesinde kaloriferli bir ev tutmuştum. Evliliğimizin ilk yıllarını o güzel
mekanda geçirdik. Arkadaşlarım o zamanlar beş yüz bin liraya evde
otururken, ben yakıt dahil bir milyon liraya oturuyordum. Aylık maaşımız
iki milyon liraydı. Tabii geçinmek problem oluyor, maaşımız
yetmiyordu.
İlahiyat Fakültesi yıllarında gazete dağıtımı
yapmış, harçlığımı çıkarmıştım. Şimdi Konya'da da böyle bir
imkan var mı diye araştırıyordum. Nihayet 1994 yılında gazetede yayınlanan
bir ilan dikkatimi çekti. Bir gazete 10 parmak daktilo bilen eleman arıyordu.
Hemen verilen adrese gittim. Bu gazete benim de devamlı okuduğum
MERHABA gazetesiydi. Bir çok zaman yanından geçtiğimiz Belediye İşhanının
8. katına çıktım.Kendimi tanıttım. Gazetede yayınlanan ilan için
geldiğimi söyledim. Benimle ilgilendiler. Ben tam gün değil, yarım gün
çalışabileceğimi söyledim. Denemek için, dizgi servisine gittik. Orada
verilen bir metni yazmaya çalıştım. Yazıcıdan çıktısını aldılar.
Daha sonra da geçici olarak beni işe aldılar.
Benim elime ayda iki buçuk
milyon lira geçecekti. Bu o zaman aldığım 8 milyon maaşın yanında
kira ve yakıt parasını karşılıyordu. İlk zamanlar sırf bütçeme
katkı olsun diye başladığım bu işimde bir hafta kadar eşime
bahsetmedim. İşi iyice kavrayınca, konuyu açtım. Artık eğitim
merkezinden sonra doğruca Merhaba gazetesine gidiyor, öncelikle daha önce
yazılan devam yazılarını yazıyordum.
GAZETEDE İLK
YAZIM ÇIKTI
Dizgi servisinde çalışan biri olarak, zaman zaman
gazete yazarlarının yazmış oldukları yazıları dizgi esnasında okuma
fırsatım oluyordu. Yazılan yazılar genellikle güncel konulara temas
ediliyor, kültür, sanat, politika ağırlıklı oluyordu. Bir akşam
gazetedeki yazarların ertesi gün çıkacak yazılarını dizgi servisinde
dizerken, bir konunun atlandığını gördüm. Ben aynı zamanda Cuma günü
yapmış olduğum vaazda, Pazartesi günü başlayacak olan üç aylardan
bahsetmiştim. Merhaba gazetesi Pazar günleri yayınlanmıyordu. O zaman
Cumartesi günkü yazıda bundan bahsedilmeliydi.
Yazı İşleri Müdürü'ne
gittim. Konuyu açtım. Üç aylar ile ilgili bir yazının yazılmadığını,
bu konuda mutlaka bir yazı yazılmasının gazetenin politikası açısından
faydalı olacağını, benim de böyle bir yazı yazabileceğimi söyledim.
Yazı İşleri Müdürü, "O zaman yaz da yayınlayalım" dedi.
Aman Allahım, Konya gibi bir ilde, tirajı en yüksek mahalli bir gazetede
yazım yayınlanacaktı. Yazıyı heyecanla yazdım. Tashihi yapıldı.
Dizgi servisinde gazetede yayınlanacak şekilde çıktısı alındı.
Benden fotoğraf istediler. Ben de fotoğrafımı verdim. Gazetede Başyazı
olarak benim yazım yayınlandı. Hem de fotoğraflı.
Üç Aylara
Girerken isimli bu yazı benim mahalli bir gazetede yayınlanan ilk yazım
oldu. Daha sonra, Utanıyorum, hemen arkasından Amel Defteri ve
Karne isimli yazılarım başyazı olarak yayınlandı.
Bütün bunlar
bir ay içinde gerçekleşti. Tabii bu benim gazetede, dizgi servisinde bir
onur kaynağı oldu. İlk defa dizgi servisinde çalışan birinin makalesi,
hem de baş yazı olarak gazetede yayınlanıyordu.
Ramazan ayının
yaklaşması sebebiyle, gazetenin eski sayılarını inceleyerek, Ramazan
Sayfası hazırlandığını gördüm. Kendi kendime ben de böyle bir sayfa
hazırlayabilirim diye düşünerek, müessese müdürünün odasına
gittim. Ramazan ayı ile ilgili bir çalışmanın olup olmadığın sordum.
Müdür bey de "Henüz bir çalışma yok. Ancak, yakında yapılacak"
dedi. Ben de böyle bir işi yapabileceğimi söyledim. Ancak Müdür bey
"Biz bu konuda Konya'da tanınmış hocalardan istifade edeceğiz"
dedi. Ben de mecburen odadan ayrıldım. Herhalde kendi kendime haddimi aştım
diye düşündüm.
Aradan bir ay geçti. Bir gün yine gazeteye
geldim. Dizgi servisine geçmeden Müessese Müdürü'nün yanına uğradım.
Oturduk, bana çay söyledi. Ondan sonra, "Vehbi Bey, siz bize zor
zamanda yardımcı oldunuz. Dizgi servisinde çok güzel çalıştınız.
Hatta bir ara gazetede yazılarınız yayınlandı. Ancak biz dizgi
servisine devamlı bir eleman bulduk. Size teşekkür ederiz." dedi.
Yani bu kısaca senin burada işin bitti demekti. Ben de onlara teşekkür
ettim. Bu kısa zamanda gazete ile bütünleştiğimi, adeta bir gazeteci
olduğumu anlattım. Tam kapıdan çıkıyordum ki, içeriye yakışıklı
bir genç girdi. Ben de kendisini tanımadığım için "Hoş
geldiniz" dedim. Müessese Müdürü, içeri giren kişi ile beni tanıştırdı.
"Vehbi Bey, sağ olsun, gazetemizde dizgi servisinde çalıştı.
Kendisi Selçuk Eğitim Merkezinde Müftü-Vaizler kursunda kursiyer"
diye tanıttı. İçeri giren ise, gazetenin Yazı İşleri Müdürü imiş.
Adı Mustafa Aslan, askerden yeni dönmüş. Benimle ilgilendi. Müdür
beyin odasında biraz oturduktan sonra, beni odasına davet etti.
Bu
davet, işte benim için çok önemli bir adımdı. Odasında, "Benim
çalışmalarımı övgüyle anlatırken, bir ay içinde dizgi servisinde çalışan
birinin üç makalesinin yayınlanmasının çok önemli bir olay olduğunu"
söyledi. Daha sonra:
"Vehbi bey, ben sizle çalışmak istiyorum.
Siz aydın, kültürlü, bir kursta kursiyersiniz. İlahiyat Fakültesi
mezunusunuz. Bizim gazetede sizin gibi birine ihtiyacımız var. Size
gazetemizde bir köşe açalım, orada siz okuyucularımıza İslam'ı
anlatmanızı istiyorum. Bakın, Ramazan ayı yaklaşıyor, bize Ramazan ayında
yayınlanacak, tam bir sayfa olarak, Ramazan sayfası hazırlamanızı
istiyorum. Sizden ancak bu şekilde istifade edebiliriz." dedi.
Doğrusu,
bu çok güzel bir teklifti. Ben, artık bu teklifle, daha önce yazılarını
dizdiğim yazarlar gibi, gazetenin bir yazarı olacaktım. Bu ne güzel bir
duyguydu anlatamam. Tabii ki, çok arzu etmeme rağmen, bu konuyu düşünmek
için birkaç gün izin istedim. Bir de Ramazan Sayfası ile ilgili
neler yapabilirim diye düşünüp, projelerle gelmek istediğimi söyledim.
Teşekkür ederek odasından ayrıldım.
Eve giderken, otobüste, bir
gazetenin köşe yazarı olarak, bambaşka bir duyguyla dönüyordum. Bu
sevincimi eşimle paylaştım. Ertesi gün eğitim merkezinde arkadaşlarımla
görüştüm.
Hemen Konya İl Halk Kütüphanesine giderek, arşivde
bulunan eski gazeteleri incelemeye başladım. Bu vesile ile, kütüphane
memuru ile güzel diyaloglar kurdum. Merhaba gazetesinin arşivini, Konya'da
bulunan diğer gazetelerin arşivlerini inceledim. Düşündüğüm şekilde
ortaya çıkan taslağı değerlendirerek, yepyeni bir dizayn ile, hazırlıklarımızı
tamamladım.
Tekrar Mustafa Bey ile görüştüm. Yapacaklarımı
anlattım. Beni dikkatle dinledi. "Tamam, Vehbi Bey, ben size güveniyorum.
İnanıyorum ki, siz bu işi başaracaksınız." dedi.
Günlük yazılarımı
yazmak için köşeme "TEFEKKÜR" adını koymuştum. Bu kabul gördü.
Ve artık ben de bir köşe yazarı olarak ilk yazımı yayınlamak için
gerekli hazırlıkları tamamladım.
Tarih ......... Merhaba Gazetesindeki
TEFEKKÜR köşemde TEFEKKÜR başlıklı ilk yazım yayınlandı.