Ve yollardayız…
Aracımız 27 kişilik midibüs, koltuk araları çok dar olduğundan ve de her koltuğa bir yolcu düştüğünden , Kenan’ın durumu gülüşmelere yol açıyor ( Cüssesi nedeniyle kah ayakta, kah koltukta, uyusa bir dert, horlaması merak konusu ve gülüşmeler.) açıkçası bu dar koltuklarla onca yolu nasıl gideriz ki, hele birde uykusuzluk ve gece oluşu sorun olacak gibi görünüyor ilk bakışta. Ben çözümü bildiğimden tedbiliyim , tam teşşekkülü olmak hernekadar Musti’ye özgü de olsa ben alkol olayını üzerime alıyorum. Likör ve sütten oluşan kokteyli herkes yudumluyor, aracın arkasını kapattık , ekip sohbeti koyulaştırıyor. Erbil ve Kenan’ın espirileri gülüşmeler belkide diğer yolcuları rahatsız ediyor ancak uyumak da zor görünüyor . Saatler ilerledikçe uyuklamalar başlıyor , en sonunda Kenan’da teslim oluyor .Arkada Erol ve Erbil’in kardeşce uyumalarının görüntüsü halen gözümün önünde (Zavallı Erol) Sabah saat 05:30 civarında üllkenin gündemine damgasını vuran Balıkesir’in meşhur Susurluk ilçesinde mola veriyoruz. Ayran ve gözleme ile sabah kahvaltısı ve yollara devam. Altı saat geçmiş ve halen Susurluk'dayız herkes uykusuz ancak Bafa’ya varma arzusu ve heyecenı daha büyük .Uzaklaşmak herzaman ki huzuru ve mutluluğu ile içimde, hele birde sevgilimde yanımda ise……
Uzun ve yorucu yolculuğumuzda saat 10:30 civarı İzmir’den geçiyoruz 12:30 civarı bir mola daha, rehberimiz Nevres’in bulduğu bu mola yeri için geri bile dönmek zorundayız . Şöförümüz de ilk kez bu yola geliyor ancak kendisini tebrik etmemek elde değil. Hem dikkatli hem, sağlıklı bizi ulaştırıyor.Yolculukla ilgili akılda kalan bir ilginç nokta da gece Mustafa’nın daracık koltuk arasına mat’ı atıp yerde uyuması oldu .
Yaklaşık 13 saatlik yolculuk sonrası nihayet 13:30’da Bafa Gölü kenarında tarihin ve doğal hayatın içiçe gectiği Kapıkırı Köyü'nde ki Agora Pansiyon'un önünde ızdıraplı yolculuğumuz sona erdi . Hemen kendimizi bungalow ya da taş binadaki odalarımıza attık. Hava kapalı her an yağmur yağacak gibi görünüyor, hazırlanan vejeteryan ağırlıklı taze ve lezzetli yemeklerimizi yedikten sonra pansiyon sahibi ve aynı zamanda rehber olan kişi gruba köyü ve çevreyi tanıtım gezisine katılmalarını öneriyor. Herkes gidiyor . Ben, Sevtap, Erbil, Ogün, Kenan ve Günay kalıp loş ve nostaljik bir havası olan pansiyonun restaurantında oturmayı yeğliyoruz. Eski köy evinden bozma bu yer ve havası bulunduğumuz ortamın üzerimize sinmesinde kolaylık sağlıyor. Saat 14:30 civarı henüz akşama çok saatler var ve camdan dışarıyı seyrederken bu anı kutlamak için rakı içmeye karar veriyoruz . Erbil, Ben ve Ogün arada Kenan ve Sevtap’da bize katılıyor . Bir büyük yarım saate bitiyor , herbirimiz yorgunluğa ve uykusuzluğa meydan okuyoruz, cünkü uyursak kimse kalkamayacağını biliyor ve bizim içinde zaman çok önemli. İkinci büyükde Kenan’lar uyumaya karar veriyorlar. "19:30 da akşam yemeğinde buluşuruz” iki büyük derken üçüncüsü de açılıyor, henüz hava kararmadı. Keşif gezisi bitiyor. Henüz iki saat geçmiş. Bizde dördüncü büyüğün dibini bu sefer göremiyoruz maalesef ,hatırlayamadığım bir anda kendimi yatakta buluyorum. Akşam yemeği için uyandırma çalışmaları sonuç vermiyor. Derin bir uyku ,saat sabaha karşı 04:30 civarı uyanıp yemek için kalktığımda bulutlar ve karanlık bir gece ve dingin sesizlikle karşılaşınca herşeyi ve nerede olduğumuzu anlamamız zor olmuyor. Tatlı bir uykuyla sabahı yapıyoruz .
.
.
.
Agora
Pansiyon
Pansiyon evi ve balkon
Panoromik Bafa Gölü
Bir tatil için onca yol geldikten sonra herkesin beklentisi güneşli ve güzel hava hayali oluyor (froğraf meraklıları için özellikle.). Ancak bu hayal sabah yok olup gidiyor. Kahvaltı sonrası acemi rehberimiz Özer eşliğinde öğle yemeği için erzaklarımızı da yanımıza alıp tüm grup (Eksiksiz.) köyü ve çevresini içine alan Antik Heraklia harabelerini de kapsayan trekkingimize başlıyoruz. Yol uzun ekip kalabalık hava kapalı ve soğuk yine de azimliyiz. Doğa tutkusu ve sokaklar yerine tarihin ve doğanın içinde yürüme arzusuyla hareket başlıyoruz. Tırmandıkça Bafa Gölü havanın durumuna rağmen güzellklerini bizlerle paylaşıyor . Yol zaman zaman bazı arkadaşları zorlamaya başlıyor, Kenan hep zirveye bakıp bakıp iç çekiyor !! Sevtap ilk kez böyle birşeyi gerçekleştiriyor yinede herşey yolunda. Yağmur hafif, hafif yağmakda. Yerler ıslak, etrafda baharın tazeliği bütün duyularımıza hitap etmekte . Çiçekler, böcekler, yolda karşılaştığımız inekler, serbestçe dolaşan eşşekler (hele o kenanla eşşeğin dostluğu ve fotoğraflara yansıyan görüntüsü!), Mustafa grubun kah önünde, kah gerisinde iyi bir fotoğraf yakalama uğraşında ,Özgür komando edasıyla sekmekte , Erbil her zaman olduğu gibi gerek davranışları gerek espirileriyle grubu motive etmekte ve bizler coşkuyla yürümekteyiz . Dağların arasında gizli kalmış bir cennet görünümü ile Heraklia' yı ve binlerce yıl önce buralarda yaşamış olan insanları düşünmemek , tarih ve geçmiş duyguları paylaşmak güzel ve özel bir duygu olarak siniyor üzerimize . Yol uzadıkça uzuyor 2,5 saat sonunda harabeleri ve dağın büyük bir kısmını dolaştıktan sonra Sevtap, Ben ve Musti grubu bırakarak pansiyona geri geliyoruz . Zeytin bahçelerinden taze kırçiçelleriyle dolu tarlalardan geçip geliyoruz yağmurun eşliğinde . Duş alacağız ancak sıcak su sağlayan alet arızalı haydiii! …Sorunlar ve dinlenme faslından sonra kısa bir köy turuna çıkıyoruz. Akşam üzeri ve güneş hep o beklediğimiz yüzünü nihayet bulutların arasından gösteriyor bize, güneşin batmasına çok az bir süre kala. Fotoğraf için en uygun anın Bafa’dan güneşin batış anı olduğunu duymuştuk. Musti yine kayaların tepesinde en güzel enstantaneyi yakalama cabasıyla bizi bırakıp gidiyor. Bizler gölün hemen kenarındaki restaurant da sandalla göl gezisi pazarlığıyla başladığımız alışverişimizi sevimli restaurant sahipleriyle biraya çevirip kalabalık bir grup olarak güneşin battığı yöne doğru eşsiz güzelliği çıplak gözle izleyip, biralarımızı yudumluyor anın keyfini yaşarken , restaurant sahibinin zengin fotograf albümünden Bafa’yı daha detaylı tanıma fırsatı buluyoruz.
Antik Heraklia kalıntıları (Litmos dağı)
Bafa Gölünde gün batımı
Güneş ,bulutlar,dingin göl içime huzur dolduruyor. Dağlara değil sevgilinin yüzüne batan güneş eşsiz bir manzara oluşturuyor benim için. Ortamın güzelliği ile pansiyona akşam yemeğine dönüşümüz bile oldukça zor oluyor , o gece de yemekten sonra sabırsızlıkla beklenen an geliyor. Scrable oyunu başlıyor … Masamız çok renkli, yaklaşık on kişi oyuna başlıyoruz. Kenan-Mustafa ,Ogün –Günay , Ben-Özgür , Tora-Erbil eşleşmesi ile muhteşem oyun başlıyor. Mustafa’nın siniri, heyecanı ve konsantrasyonu hepimizi çok güldürüyor. Erbil’in esprili kelimeleri Tora’nın uydurma kelimeleri tartışmayı ve ses tonunu çok yükseltiyor zaman zaman . Herkes çok mutlu ( Mustafa hariç, çünkü O yenilmekten kurtulamadı.) ve eğleniyor. Bir günümüzde bu çoşku ile neşeli bir şekilde son buluyor.
.
Kuş Adası (Bafa Gölü)
Ada
Gölde bir sandal
Yeni günde plan, çevredeki Yediler Manastırı gezisi ve Milas ve Bodrum . Yediler Manastırı için sabahtan yola çıkılacak, ancak yağmur müsade ederse. Bir önceki geziden dersimizi aldığımız için Erol hariç bizim ekip pansiyonda kalıp yime, içme, scrable oynayıp sakin ve rahat bir gün geçirmeye karar veriyor. Erol bölgenin en önemli tarihi kalıntılarından olduğu belirtilen manastıra yağmura rağmen gitmeye karar veriyor ve giden gruba katılıyor .Tüm gün şiddetli yağmurla geçiyor ( Kenan’ın dediği gibi burası yeme içme cenneti.). Bizde bütün gün restaurant da geçiriyoruz günümüzü , pencereden yağmuru ve doğayı seyretmek ateşi yanan şöminenin sıcaklığında ayrı bir keyif veriyor. Akşam Erol perişan olmuş bir halde dönüyor. Yağmurluğa rağmen sırılsıklam vaziyette. Gece yine rakı balık ve sohbet ile eğlenceli bir şekilde geçiyor .
Aynı akşam İstanbul’dan gelen bir haber Günay’ın annesinin rahatsızlandığını belirtiyor. Ekibin morali bozuluyor, en çokda Sevtap bu durumdan etkileniyor. Arkadaşları gece yarısı yolcu ediyoruz .Sabah gezi planında Milas ve Bodrum gezisi var akşamda benim doğum günüm. Biz kalıp etrafı turlayıp son günü dinlenerek geçirmek istiyoruz. Akşam Milas grubu dönüyor , bizim çocuklar Bodrum’a gitmişler ( Özgür ve Erol) , akşam yemeğinden sonra sanırım rehberimiz Nevres ve Baharın sürprizi, doğum günü pastasını arkadaşlarla paylaşıyoruz ve veda gecemizin sürprizi de yörenin ozanlarından Mehmet Akgün oluyor . Sazı ve müziği ile gecemizi renklendiriyor .Ormancı , Çökertme, Evlerinin Önü Mersin vb. Birçok türkünün eşliğinde kadehler dolup boşalırken rakılar su gibi akıp gidiyor. Musti ile müzige oynayarak eşlik edişimiz yabancı konukların ilgisini çekiyor.Gece eğlencenin eşliğinde devam edip gidiyor ve sabah bir şekilde oluyor.
Kahvaltı faslından ve hesapların önenmesinden sonra aracımıza biniyoruz. Güneş bize yüzünü dönüş sabahı gösteriyor . Güzel bir gün Bafa’nın masmavi suları ve zeytin ağaçlarının arasındaki yoldan hızla ilerliyoruz . Bir ara fotoğrafçılar için bir mola veriyoruz, ancak yola devam ederken Musti’nin malzemeleri mola yerinde unuttuğunu anlıyoruz . Geri dönüp almamız gerekiyor ve alıyoruz. Önümüzdeki plan yol üzerindeki Meryem Ana Evi ve Efes Antik Şehri ziyaretleri var. Heyacan verici bir ziyaretti Meryem in evini ziyaret ,evin konumu etrafın sesizliği ve dinginliği gelenlerin duyguları etkileyici bir hava yarttı üzerimde. Hacı oluyoruz ,artık adıma birde "Hacı" sıfatı ekleyebilirim . Hacı Geronimo ya da Saint Geronimo. Oradan ayrılıp tepeden aşağıya ana yola ininice hemen Efes Antik Şehri karşımıza çıkıyor. Antik çağlardan günümüze gelen uygarlıkların kalıntılarının arasında dolaşmak , yapıların eşsiz güzelliğinden büyülenmemek mümkün değil. Zamanımız çok az ve hızlı bir turla dolaşıyoruz Efes’i . Yine bir gerçekle yüzyüze kalıyoruz, öyle bir ülkeki burası antik çağlardan günümüze yüzlerce farklı kültür ve medeniyeti barındırmış , hertürlü yıkım ve ilgisizliğe karşı gerek toprak altında çıkarılmayı bekleyen, gerek de halen zamanın ve insanlarımızın tahribatına rağmen ayakta kalabilen eşsiz tarihi zenginlikleri ile hazine olan bu toprakların değeri konusu ve ona verilen değerler. Korunması ve insanlarımıza bunu anlatabilik üzerine düşünmeden edemiyorum. Bu duygularla minibüsümüze binip dönüş yolumuza devam ediyoruz. Artık önümüzde başka bir durak yok. Öğle yemeği için Aydın yakınlarında Yandım Çavuş isimli çöp şişi meşhur ve aşırı kalabalık bir restauranda mola veriyoruz, lezzetli çöp şişler ve ayran ve sonrası yollar. Özgür, İzmir’de bizden ayrılıyor .Yolculuk kah uyuklayarak, kah sohbetle artık biran önce dönme duygularıyla devam ediyor. Araç da sessiz sinema oyunu turun son aktivitesi oluyor. Mustafa’nın filimleri anlatmadaki müthiş yeteneği bizi kahkahalara boğuyor . Zaman herzamanki gibi önlenemez hızıyla ilerliyor gece saat 00:00’da Kadıköy’de araçtan indiğimde içimde yine tatlı bir burukluk, hoş bir yorgunluk ve bir sonrası neresi olur düşünceleriyle sokak lambalarının aydınlattığı sokaklardan İstanbul’un karanlığına ve gerçeklere geri dönüyorum.
Bu gezi tüm arkadaşlarımla baylaştığım eşsiz anlardan biriydi.Her birine teşşekkürlerimi sunuyorum.
Geronimo Yalnız Kartal
26-31 MART 1999