Dr. Yaşar KALAFAT

 

e-mail

 

 

 

HALK EDEBİYATI HALK İNANÇLARI İLİŞKİLERİNE DAİR

Dr. Yaşar KALAFAT
ASAM Kafkasya Masası Bölüm Başkanı

GİRİŞ
Üzerinde durduğumuz halk edebiyatı ürünlerinden yola çıkarak halkımızın mitolojik katmanlaşmasını belirleme yöntemine dair bizim evvelce de denemelerimiz olmuştu. Yapmak istediğimiz halk edebi ürünlerindeki mistik boyutun varlığını göstermek değildir. Böyle bir tespiti yapabilmek için özel gayret göstermek gerekmez. En basitinden dua ve beddualar halk edebiyatı ürünüdür ve tabiiki inanç içeriklidirler. Bizim tartışmaya açtığımız husus, bir kısmı da yeni dinlerin giysilerine bürünmüş olan halk edebiyatındaki ölçülü sözlerden yola çıkarak, toplumumuzun geçmişteki inanç akaidinin bilinmesi ve, inanç sistematiklerini kurabilme gayretidir. Bu fikri bize Ali Duymaz hoca verdi.

Bu arayış muhakkak ki başka halk bilimciler tarafından da denenmiş ve bazı toplumlarda uygulanmıştır. Bizim toplumumuz için ise, bir kişi ve bir bildiri ile halledilecek bir metot uygulaması da değildir. En azından şunu söyleyebilirim. Sadece biz, elimizdeki malzemenin yüzde birini kullanabildik. Büyük ölçü de Türkiye'den derlediğimiz malzemeden misaller vermekle yetindik. Yorumu da çok sınırlı tuttuk. Bu konuda; doğum, evlilik, ölüm gibi safhalarda söylenilen hayırlama, aydınlama, kutlama, teselli sözleri sadece yolun ifadelerle verdikleri mesajla kalmaz, halkın tefekkürünün derinliklerinden bir şeyler getirirler. İşte bizim üzerinde durduğumuz husus budur. Bunun yakalanabilmesi sadece halkımızın tanınmasını sağlamayacak, ona ruhi ve zihinsel kişiliğini veren geçmişteki inançların veya mevcut inançlarındaki geçmişin izleri de tespit etmiş olacaktır. Aynı arayış; saya, Hıdrellez, Nevruz tekerlemelerinde çocuk oyunları ve sportif faaliyetlerde, Avcılık ve orta oyununda yiğitlik, aşk, masal, efsane ve destanlarında yapılabilecektir.

METİN

Ağrı'da kız evlat olmasının istenilmediği hallerde, bir ağaca taş atılır ve şöyle denilir: " Kızı taşladım, oğlana başladım" halk inançlarında "taşlamak" yerinde kalmasını sağlamak, durmasını istemek, gelmesine mani olmak anlamındadır. "Her taş yerinde ağırdır". Babalar, anneler kızlarını er evine teslim edince, "taş gibi yerinde kal" derler. Bununla ilgili pratikler vardır. Muhtemelen "taş kültü" ile ilgilidir. Bu uygulama ile gayp alemine mesaj verilerek erkek çocuk istenilmiş olmaktadır.

Uluğ Türkistan'ın güney bölgesinde "Haydar" diye bilinen bir saç türü vardır. Yaşamayan ve yaşaması için bir yatıra satılan erkek çocuk kurban kesilerek yatırın taşına geçici olarak bağlanır. 7yıl üzerine saç ilk defa kesilirken "Haydar sana çocuk bana" denilir. "Haydar" adaklılığın bir simgesidir. Adeta "kına" veya bazı tarikatlarda erkeklerin taktıkları "tek küpe" gibidir. Haydar'ın "Ergöç" gibi başka isimleri de vardır. 7 yıl saçın her tarafı tıraş edilirken, kesilmeyen ensedeki kısım örük yaptırılarak uzatılır. Adak inancı Türklerin eski inançlarında da vardır.

Konulan isimden hareketle gayıp alemine mesajlar vermek, mesela "yeter" ismi konularak, artık çocuk istemiyorum veya "" "Kız yeter" "Kız tamam" Kız Besti" isimleri ile artık kız çocuğu istemiyorum, "Döndü" "Kız Döndü" isimleri ile erkek evlat istiyorum veya " Oğul Gerek" gibi isimler konulur. Ayrıca; yatıra adanmış çocuk kız ise ona "Satı" erkek ise "Satılmış" gibi isimler konulur. Çocuğu sürekli ölen aileler çocukları ölmesin diye onlara "Yaşar" "Dursun" gibi isimler koyarlar.

İsimlere çirkin lakaplar eklenerek çocukların nazardan korunması amaçlanır. Bazen de ismin koruyucu gücünden kara iyelere karşı korunmak için Atmaca, Doğan, Sungur gibi yırtıcı hayvan isimleri konulur. Ayrıca insan isimleri kara iyelerin zararından korunmak için saklı tutulur. Erkekler, eşlerine isimleri ile hitap etmez "evin sahibi" derler.kadınlar da keza "bizimki"gibi tabirler kullanırlar.

Ağrı ve Kars'da, ilkbahar da yıkanmak için çocukları akarsuya ilk defa girerken "Ağırlılığım, kirliliğim, kelliğim, keçelliğim bu suya" diye üç defa tekrarlanırsa, o yılın sağlık ve huzur içinde geçeceğine inanılır. Suyun aklayıcı, paklayıcı olduğuna eski inançlarımız da yer veriliyordu. Bugün de abdest ve teyemmüm su ve yoksa toprakla alınmaktadır. Bu tür tekerlemeler Nevruz da ateşin üzerinden atlanırken de söylenilir.

Bal Uşağı aşiretinden bir kişi askere giderken anası "Seyit Ocağının Kartalı başının üzerine kanatlarını gersin seni korusun" diye dua ederler. Seyitliğin İslami izahı yapılabilmektedir. "Ocak Kültü"nün de İslam'a girdiği bilinmektedir. Ancak Kartal ve Kartal kanadının koruyucu gücüne sığınmak eski Türk inancının bir devamı niteliğindedir. Tabi benzetme yapılmış da olabilir.

"Ocaklar", "seyit mezarları", "ulu kabirler" çok kere üzerlerine yemin edilen yerlerdir. Yemin edilirken söylenilen ölçülü sözlerde inanç tabakalaşmasında bir ipucudurlar. Nitekim "Bu nimet hakkı" yenilen her şey neden aynı derecede nimet değildir. Bu çörek/ ekmek bana genim olsun denilmektedir. Ekmeye bu gücü verdiği kabul edilen inancın derinliklerinde ne vardır. " Bıçağa gelesin" bu bedduada "bıçak" sadece kesici olduğu için mi önemlidir. "zülfikare gelesin" gargışında Zülfikar'ın sadece bir kılıç olmadığı açıktır. Türklerde eskiden de silaha and içiliyordu. Hunlar da "Kılıç Kurbanı" merasimi vardır.

Kars'da nazara uğrayan çocuk okunur. Çocuğu okuyan kişi sağ elini ilkin nazara uğrayan çocuğa dokundurur. Sonra aynı elini yere, toprağa dokundurur. Bunu üç kere tekrar ederek her defasında "Nazar yere" der. Böylece nazardan kurtulacağına inanılır. Kars da büyük baş hayvan alım satımında pazarlık işlemi bilip sıra paranın alınmasına- verilmesine gelince parayı alan satıcı parayı almadan evvel ve sonra elini toprağa vurur ve üç defa "Allah bereket versin" der. Bu uygulama toprakta ilahi bir kuvvetin varlığına inanılması ile izah edilebilir.

Nitekim "Toprak haber götürmesin" "Toprakları kadar yaşasın" "Rahmetli hayatta iken beni çok severdi, artık toprağını sevsin" gibi ifadeler, toprağın haber götürebileceği, ölen bir kimsenin çok sevdiği bir kimseyi yanına alabileceğine yanı ölümüne sebep olabileceğine, toprağın bu ölümü engelleyebileceğine havi ifadeler vardır. Keza defin edilen bir mevta için "toprağa emanet ettik" denir. Toprak sevdiklerimizi emanet ettiğimiz bir yerdir.

Muş'ta kısmeti kesik kızın bahtının açılması için, kız ardı sıra üç çarşamba günü oklavayı minarede at gibi binerek 3 kere "kırnavınız ve adetimiz bata it balalılar" diye tekrar eder ise, kısmetinin açılacağına inanılır. Bu uygulamada sözlerin İslami bir mahiyeti yoktur. Belli ki daha eskidirler. Ancak,söylenilme yeri olarak minarenin seçilmiş oluşu ile, İslami bir görünüm kazandırılmıştır.

Sivas'ta evlenmek isteyen kızlar Abdulvahap Gaziyi ziyaret eder ve "Ey talihim! Dağda mısın taşta mısın? Suda mısın,çölde misin? Nerede isen, bu gece gelesin beni burada bulasın" der. Bu ifadelerden gelmesi geciken talihin; dağda taşda, suda ve çölde kalmış olabilecekleri, eski inanç sisteminde bir Erzurum'da kısmetini açılmasını isteyen kız, sabah ezanından evvel kıbleye bakan bir bulağın başına 3 sabah gider bulağa bir ağaç dal sokar çıkarır. Kısmeti için dua eder ve kült olan bu unsurların, tutabilme, alıkoyabilme gücünün olduğuna inanılmaktadır.

İstanbul - Fatih'te kısmetinin açılmasını isteyen kız, içi su dolu havuza para atarak, kale surlarına çıkar "bahtım,bahtım" diye gökyüzüne doğru muhtemelen üç defa bağırır. Bu uygulama da suya atılan para saçıdır, çıkılan kale duvarı, minarede olduğu gibi yüksek olduğu için seçilmiş bir mekandır. Eski Türk inancında Tengri gökyüzünde tasavvur ediliyor, Ulu dağların yüksek dorukları Tanrı'ya daha yakın yerler olarak düşünülüyordu.

Manas da:
"Belini sıkı bağmadı
Cıyrıçı bana oğul doğurmadı
Yazı kışı oldu, tam on dört yıl
Evliya mezarına gitmedi
Elmalık da yuvalanmadı
Kaplıcalarda gece yatmadı
Ey Huda, Teala bana yar olsun
Cıyrıçı karnında
Bir oğlan çocuk bulsun.
Şeklinde dua edilirken "Elmalı yerler" döl tutma itibariyle bereketli alanlar olarak kabul ediliyorlardı. Anadolu'da benzeri örneklerini hala gördüğümüz "elma" "elmalı" "kızıl elma" kodu, eski inançların bir hatırası olmalı. Bu konuda İsmet Çetin'in bir araştırması vardır.

İç Anadolu'da yeni doğmuş aya bakılınca; "Ay gördüm Allah, Amentü billah, ay uğurlu olsun Ya Resülallah" denir. Kırgızistan'da yeni doğan aya dönülür; "Huda, Tengri, Allah, bu ay ne güzel çıkmış, Tengri bize kısmet bağışla, bize sağlık bağışla, bize bala/evlat bağışla..."denilir.

Urfa'da ellerinde siğil bulunanlar yeni doğmuş aya bakarak " ayı gördüm hoş gördüm siğillerimin yerini boş gördüm" diyerek elini açar ve böylece tedavi olacağına inanılır. Bu uygulama da söylenilen sözler, bir nevi yakarış bir nevi duadır. Ay'dan veya Ay'ıda göreve sevk edebilen güçten siğiller konusunda yardım isteyiştir. Siğillerin tedavisi için yapılan işlem bir nevi efsunlamamıdır. Efsunlarda da Türkçe yakarış ve temenniler vardır. Çok kere " tu tu tu"lama şeklinde sonuçlanan efsunlamalarda mitolojik yolculukla rota temininde yardımcı olabilirler.

Erzurum'un Şenkaya ve İspir kazalarında gelişmemiş cılız ve hastalıklı çocuklar anaları tarafından aya gösterilerek "ya al ya ver" diye yakarılır. Bu al ver ifadesi birkaç kez muhtemelen 3 defa tekrarlanır. Ayrıca bebeklerin ve atların "aydaş" olduğu bilinir. Tedavileri için "aylık kestirilir". Bu uygulamada da ayda ya mutlak kuvvet olduğu inancı veya mutlak gücün aya da bir kuvvet verdiği inancı vardır. Sağlık; çocuğun alınması yani ölmesi veya verilmesi yani sağlığına kavuşması istenilmektedir. Bu inançta Ay, hasta çocuğu bir kara iyeden mi koruyacaktır yoksa bizzat ayın kendisi mi hastanın hastalığına yol açmayacaktır. O nokta karanlıktır.

Urfa da, Zelve ziyaretine varan evlenme istekli genç kızlar orada "Dede sana mum adadım. Bekarlık'tan yandım, benim şu müşkülümü hallet sana kapılandım." der. Böylece kısmetin açılacağına inanılır. İç Anadolu da bir yitiği olan kimse Ethem Dedeye Türkçe yakarır ve şöyle der; " Ethem Dede Ethem Dede yitiğimi bulam Dede sana üç göbek atam dede" böylece kayıp eşyasının bulacağına inanır.

Ankara civarında bebek isteyen anne adayları " Ethem Dede, Ethem Dede alsana bir göbek, ver bana bir bebek"tekerlemesi yaparlar. İç batı Anadolu'da bir yatırın mezar taşına göbeğine süren bayanların çocuk dileklerinin yerine geleceğine inanılır.

Erzurum'da ve Kars'da evin içinde aniden kayıp olmuş bir eşyasının bulunamayışını da şeytanın o nesnenin üzerine oturmasının yol açtığına inanılır. Bulabilmek için "şeytan kalk altına minder koyayım" diye 3 diye tekrarlanır. Bazen de şeytanın bacağı bağlanır. Bunun için şeytan bacağını temsilen bir sandalye bacağı bağlanır.

Eski inançların izlerini taşıyan Türkçe dualar, büyük ölçüde bereketle ilgilidirler. Bunların incelenmesi ile belki Esma-i Hüsna'dan yeni tespitler yapılabilir. Belki, Allah'ın ölü dillerdeki karşılığı bulunabilir.Anasır-ı Erbaa'nın halk tefekküründeki fonksiyonlarına dair tespitler yapılabilir. Eski inançlardaki, renk, sayı, yön gibi belirleyici kelimelere yüklenilen anlamlar çıkarılabilir.

Kars'da;
Godi Godi'yi gördün mü?
Godi'ye selam verdin mi?
Godi burdan geçerken
Bir tas suyun verdin mi ?
Ver Allah'ım bir sürü yağmur.

Mardin'de;
Dodu dodu neden oldu?
Bir kaşıklık sudan oldu
Verin Dodu'nun hakkını
Gitsin ardına bakını.

Bitlis'te;
Çömçe gelin cem ister
Allah'dan yağmur ister
Verene oğlan ister
Vermeyene kız ister.

Kahraman Maraş'ta;
Çömce Gelin
Elin hamur
Yüzün çamur
Ver Allah'ım
Sicim gibi yağmur.

Bitlis'te sürekli yağmurlu geçen günlerden sonra güneşin çıkması için;
Güneş güneş gel gel
Babam evinde Toydur
Talime(dolma) pilav buldun
Yağı üstünde gondur
Kara kızım at çaya
Kırmızı kızın al gel
Mesh pabucun giy gel.

Türk halk inançlarında, renk olarak devamlılığını sürdüren bir motif de "kara"ve "ak" tır.
Kara kara kazanlar
Kara yazı yazanlar
Cennet yüzü görmesin
Aramızı bozanlar.

Şurası muhakkak ki, Türk halk kültüründe kara, ak, mavi, boz gibi:yeşil, sarı, kırmızının da bu yöntemle mitolojik mahiyeti açıklanabilir.

Nevruz, Semeni hazırlığı münasebeti ile,
Semeni
Al meni
Her yaz da
Sev ya da
Sor meni. denilir.
Ateşten atlanırken aklanıp paklanılmak için;
Ağrım, uğrum dökülsün
Oda düşüp kül olsun
Yansını alov saçeksın
Menim bahtım açılsın. denir.

Halover; tekerlemelerinde ise;
Başına men dolanım
Men dönüm,men dolanım
Ölme,ölme yazıgam
Kölgen de men dolanım. denilir. Halover'ler Güney ve Kuzey Azerbaycan da, Nahçıvan da, Kuzeydoğu Anadolu da Aras velisinde çift sürerken söylenirler. Bunlar;hayır, bereket mahiyetli Türkçe dualardır.

Azerbaycan'da Hıdır- Ellez bayramında;
Hıdır,hıdır hıd getir
Var dereden od getir
Men Hıdır'ın neyiyem
Birce bele tayıyam
Ayağının nalıyam
Başının has torbasıyım. denilir.

Hıdır- Hızır Aleyhisselam Türk Halk inançlarında her türden darda kalanın çaresidir. Bu Türkçe duada dere/ su,od/ateş, nal/at motifleri işlenilmiştir.duayı yapan Hıdır/Hızır ile taydaş eşdaş olarak temennide bulunuyor. Halil İbrahim ile ilgili olarak anlatılan bir halk hikayesinde Halil ile İbrahim'den birisi evli diğeri bekar çiftçilik yapan iki kardeştir. Hasatı bölüşürlerken evli olan "ben yuvamı kurdum ihtiyacım az" diyerek bekar kardeşe taksimat ta daha çok mahsul verir. Bekar olan kardeş der " ben yalnız bir kimseyim ağabeyimin çoluğu çocuğu var" ötekinin kayırır. Allah her iki kardeşe de sonsuz bereket verin. Halk inançlarında Hızır darda kalmanın Halil-İbrahim ise bereketin simgesi olmuştur.

Boz atlı Hızır'dan hareketle yola çıkana "yolunuz açık, Allah yardımcınız Hızır yoldaşınız olsun"denir. Hızır- Hıdır ve bereket- yardım konusu bazı hayvan ve bitki resimleri ile sembolize edilip mezar taşlarına motif olarak yansımıştır. Koç koyun ve at heykellerine yansımıştır. Günümüzden mitolojimize yapılacak seyahatte bu da ayrı bir güzergahtır.

Ayrıca, "Bayrak Duası" " Ocak Açma Duası" "Kına Duası" "Baht Duası" "Namzet Duası" Yatak Kaldırma Mevliti "Doğum Selası" " Kırk Bir Sultana Yasin " " Yedi Sultan Yasini" Kurşun Dökme Duası" "Kilit Açma Duası" "Köstek Kesme Duası" "Üzerlik Yakma Duası" "Toprak Mevlüdü" "Toprak Bastı Mevlüdü" "Yer Hatimi" "İmam Kağıdı" "Ölü Kağıdı" "Su Selası" "Sofra Duası" " Kurban Duası" "Aşure Duası" "Helva Duası" " Taziye Duası" "Göz Aydın Duası" "Zekeriya Sofrası" " Güllü Yasin Duası" " Acele Bacı Sofrası" "40 Yasin Sofrası" "Halil İbrahim sofrası" Yıldız name, vasiyetname, Uğurlu Abbas, Kesik baş, Şahname, Mercan, Cevirgil, Uhruc, Karınca duası, Hıdrellez duaları, Nevruz duaları, Şeyh Ahmet vasiyetnamesi, bal tefsiri bağlamak Kureyş suresinin ters okunarak Kurtağzı bağlamak"Bu nimet Hak" "süt duası" halk inançlarımızda, edebileşmiş konu başlıklarıdır. Nitekim H. Laipanov Kurtla ilgili inançları açıkladı.

Bu tespitlerdeki tekerlemeler okunan dualar ise, bu esnada yapılan dini ritüellerin bir kısmı muhtemelen ibadetin uygulama kısmı idi. Uygulama yöntemleri de evrensel dinler terazisinde tartılarak, dini katmanlaşmaya katkı da bulunabilir.

Bunlardan bir misal olmak üzere "süt duası"nın izahını yapalım. Bir tencereye süt konulur, süt kaynatılırken yasin suresi okunur. Süte şeker vs. konulmaz. Bu süt diğer ikramlarla birlikte bir masanın üzerine konulur. Davetliler yiyip içmeye başlamadan evvel; bir Fatiha ve üç İhlas suresi okurlar. Sonra masada bulunan mumlardan birini yakıp niyetlenilir yaktığı mumu söndürülür ve evine getirir. Ev sahibinin yaktığı mum, bitinceye kadar devam eder. Niyeti olan diğer davetliler de, kendi evlerinde "süt duası" yapar. Bu uygulamayı dostları ile birlikte tekrarlarlar. Bu uygulama ismini sütten alırken, okunanlar süredirler. Gülbang'larımızda ise dualar tamamen Türkçedir.Esasen son bölümde ismini andığımız dualar ve Türk Gülbongları, üzerinde durduğumuz arayış tarzı itibariyle ele alınabilirler.

SONUÇ

Milletlerin kültür hayatlarında, mitolojik boyutun önemi tartışılamayacak kadar ehemmiyetlidir. Halk inançları mitolojilerin tespitinde ki kaynaklardan birisidir. Edebiyat olmaksızın mitolojinin kültüre katkısı pek olmaz. Halk Edebiyatları halk inançlarının da hazinelerindendir.