Dr. Yaşar KALAFAT

 

e-mail

 

 

 


KELEKİ'DE DÖRT GÜN ÜÇ GECE VE NAHÇIVAN HALK İNANÇLARI

Nahçıvan halk inançları ile 1995 Sonbaharı'ndan beri yakından ilgileniyoruz. İlk çalışmamız halk inancı denemesi, ikinci çalışmamız, halk inancı-anket çalışmaları ve üçüncü çalışmamız ise yörenin halk kültürünü anlatan kitapların tanıtımı şeklinde olmuştur. Bu çalışmamız da Şerur-Şahbuz ve Keleki'deki halk inançları ile ilgili detaylı olmasa da tespitlerimiz oldu.

Keleki'de dört gün üç gece bulunduk. Kelek'i demek bir anlamda Sayın Ebulfeyz Elçibey demektir. Keleki'de olup da bu büyük Türkiyatçı ile görüşülmez mi? Bu imkandan Türkolog olup da yararlanmak istenilmez mi? Ebulfeyz Elçibey ile Türklüğün bazı tanımları üzerinde durduk. Bana Türk, Türk ruhu, Türk dili, siyasi Türkçülük, Türk tarihi, Türk kültürü, Türk Dünyasının meseleleri, Türk Dünyasına yönelik tehditler, Türk Dini, Türk Mitolojisi konularında bilgiler verdi. Sorularımız üzerine şahsi biyografisine dair açıklamalar yaptı. Yazımızı da bu hususlara dair de bilgiler vereceğiz.

Halk inançları konusunda ise; her zaman olduğu gibi yine çalışmamızı hayatın doğum, evlilik ve ölüm gibi safhalarına göre bilgi derlemek istedik. Bu çok kolay olmadı. Zaman oldukça dardı. Gerçi sağ olsunlar Cengiz, Aydın ve Eli Beyler, bilgi alacağım kaynakların temini konusunda fevkalade yardımcı oldular. Çalışmamız bir planın uygulanmasından ziyade, tesbit edebildiklerimizi derlemekle yetinmek şeklinde oldu. Bununla beraber sorularımız ve aldığımız cevaplar "hayatın safhaları" planlarımıza göre oldu.

Aldığımız bilgiler arasında "Cangülüm" bir hayli yer tuttu. Türkmenistan halk bilimcilerinden A. Durduyeva 1996 yılı Nevruz Şöleni'ne derlediği, Türkmenistan'daki ismi ile 'Muncuk Atma"larını tebliğ olarak vermişti. Biz, Türkiye'deki ismi ile "Mani Çekme"lerle ilgili geniş bir önsözü bu çalışmaya ekleyip basmaları için Bayır Bucaklı arkadaşlarımıza vermiştik. Keleki'den derlediklerimizle bu sahada özet örnekler verebilme imkanı bulduk. Burada Bayatı örnekleri derleyebildik. Kısa süre önce bulunduğumuz Türkmeneli'nin Erbil bölgesinde konumuzun kapsamına gören hoyratlar derlemiştik. Böylece halk inançları zemininde Cangülüm, Bayatı ve Hoyratları bir arada görebilmek imkanı bulduk.


Hıdırellez ve Nevruz ile ilgili Nahçıvan halk inanç ve uygulamaları Karslı bir kimse olarak benim yabancım değildirler. Esasen bu konular Türkiye'de yapılan I.ve II. Yenigün Kültür Şölenlerinde konunun uzmanları tarafından tebliğ olarak verilmişti. Bizim yapmak istediğimiz Türk Mitolojisi inşası çalışmalarına halk inançlarından hareketle katkıda bulunmaktadır.

Halk inançları malzemesinin derlenilmesinde bilgi vererek yardımlarını esirgemeyen; İlkin Slav, sonra Ermeni ve şimdi de siyasi muarızları tarafından evlatları şehit düşen, hapise giren bayatıları ile bana rahmetli annemi hatırlatan Hocahanım Kasımov anaya, Rubebe Ceferova hanıma, Gülnisa Gamberova hanıma, Gülümser hanıma, evini bize açan Aydın bey'in ailesine her zaman yanında olan Elçibey'e şükranlarımı sunuyorum.

Bu tür kısmen mülakat kısmen anekdot ve biraz da halk inancı muhtevalı çalışmaları, kültürümüze katkısı olan, bu tutumlarımızla her imkanı değerlendirmiş oluruz, niyetiyle yapıyoruz. Umarım hayırlara vesile oluyordur.

BİR TÜRKÇÜ ve TÜRKLÜĞE DAİR GÖRÜŞLERİ

Ebulfeyz Elçibey'in kalbinin Türk Dünyası ve onun meseleleri için attığını onu uzaktan tanıyanlar da bilir. Şimdi bu kalp aynı dava için ve doğal olarak vahit Azerbaycan için atıyor. Elçibey'i yakından tanımayanlar onun, her Türkçüye nasip olmayacak kadar Türkiyatçı da olduğunu bilmezler Şahsen biz bilmiyorduk.

Ebulfeyz Elçibey'in annesinin babası Türkiye'den Nahçıvan'a gelmiş, sunni inançlı bir müslüman ailedenmiş Babasının babası ise Teblis yakınlarından Kökemer kasabasındandır. Orada Zunus şehrine gelmiş, bir süre Karabağ'da yaşamışlardır. Ailenin bir kolu Zengezor'a gelmişler İlk Türk-Ermeni ihtilafında, babasının babası Ordubat-Keleki'ye gelmişler. Aile Seyit olarak bilinmektedir. Elçibey'in babası, II. Dünya Savaşı'nda Rus-Alman cephesinde ölmüştür. Elçibey'in eşi de akrabalarındandır Eşinin babasının babası ile Elçibey'in baba tarafından dedesi amca çocuklarıdır. Eşinin dedesi Seyit Mir Yahya, Ebulfeyz Elçibey'in dedesi ise, Meşhedi Merdan'dır. Meşhedi Merdan şahsi gayreti ile iki Ermeni'yi Meşhet'e götürmüş ve sünnet ettirmiştir. Ermeniler birisinin ismi Markor iken Meşedi Merkere ve oğlunun ismi Grigor iken Meşedi Grigor olmuştur. Yıllar sonra 1918'de Ermeniler bu baba-oğuldan her ikisini de öldürmüşlerdir.

Ebulfeyz Elçibey filologdur. Arap-Türk Dili ve Edebiyatı Bilim dalında ihtisas yapmıştır. Türkçe'nin yanısıra Arapça, Rusça, Farsça bilmektedir. Doktorasını ise, tarihten yapmıştır.

İki çocuğu olan Dr. Elçibey'in kızının ismi Çilenay ve oğlunun ismi ise Erturgut'dur. Hayatındaki en büyük mutluluğun; Kuzey ve Güney Azerbaycan ile Doğu ve Batı Türkistan'ın birleşmesi olacağını belirtmektedir.

Dr. Elçibey ile Keleki'deki çalışma odasında görüşüyoruz. Burası samimi bir Anadolu evinin sade döşenmiş huzur veren bir odası. Uzun görüşmelerden sonra okuyucumuz için özel sorularımıza cevap veriyor:

Türk'ün tanımı için şunları söyleyebilirim. Türklük bir prestij, bir tabiat hadisesidir. Hayatında bu hadiseyi yaşamayan insan tamamlanmamıştır, yarım kalmıştır. Dünyada Türklüğün varlığını duyup onun kültürünü ve büyüklüğünü tanımayan her kişi, kendini tamamlayamamıştır. Türkler dünyada devlet kurmayı öğretti. Rus tarihçilerinin de belirttiği gibi, Rus devletinin sistem ve yönetim zihniyeti Hazarların mirasıdır.

Fert bazında tek Türk; yerin, göğün ve onları yaratan Tanrının bu alemdeki en mikro taşıyıcısıdır. Türk bunu ruhuna sindirebilmiş olandır. İnsan, mikro-kosmos iken, Türk bu metafizik misyonu da ihtiva eder ve Tanrıyı özünde taşır. "Ben seni yarattım ki, benim marifetlerimi yaşantına yansıtasın" inancını en iyi temsil eden Türk'tür.

Medeniyet insanın insanla, insanın çevre ile ilişkisidir. Dünyada, Türk kadar insanı, hayvanı ve bitkiyi seven yoktur. Türklük medeni misyonunu; insan faktöre ve sevgisi ile sergilemiştir.

Türk diline gelince, her dilin bir veya iki katı vardır. Türk dili ise, çok katlı bir dildir. Dilde kat, sözün zamana göre, kültürlerle ilişkilere göre, değişik coğrafyalara göre farklı manalar taşıyabilmesidir. Siyasi ve diğer etkilerin dışında olsaydım, hayatımı Türk dilinin etimolojisini incelemeye ayırırdım. Mesela; er, insan, er (ler-lar) çoğul takısı su ter= Sumter Moc+ar+Afş+ar kaç+arda+ olduğu gibi. Su+ter (Sumter) suyu kutsal sayan insan demektir. Etimolojisinden hareketle, Türk Mitolojisine ulaşmak mümkündür. Yolav=Yallı Yallı bugün bir halk oyunu adıdır. Alov=Alev etrafında yapılan Şaman raksıdır. Ermeninin bunu sahiplenmesi mümkün değildir. Bu konularla ilgileneni sihirli bir hava sarıyor.

Türklüğün tarihi başlangıcı ve ilk Türk mekanı henüz belli değildir.Türklerin çıkış yerleri için farklı bölgelerden bahsedilmektedir. Uygun ve geçerli cevap bana göre "Türk gökten geldi". görüşüdür. Coğrafyada kutupların yeri ve tarihte de Türklerin ilk mekanı belli değildir.

Türk kültürüne gelince, Türk kültürü, dünya kültürlerinin daima merkezinde olmuştur. Türk kültürü, muhtelif kültürleri kendisi ile sentez edip, çoğaltmış ve dünyaya tekrar analizlerle paylaştırmıştır. Bu rolü bugün Avrupa kültürü oynamaya çalışıyor, ancak pek yapamıyor, coğrafyası bunu yapmaya müsait değil. Durum şimdilik budur. Turan medeniyeti, Türk medeniyetinin Hint-Çin medeniyetlerinden özümleyip, dünyaya yaydığı bir medeniyettir.
Türk Dünyası'nın meseleleri konusunu iki ana başlık altında toplama imkanı vardır. Bana göre bunlardan birincisi; bağımsız olmayan Türklerin bağımsızlığı, ikincisi ise; Türk Dünyası'nda demokratik cumhuriyetlerin kurulmasının sağlanmasıdır.
Türk Dünyasını bugün neler tehdit ediyor konusunda ise;
1. Aftoriter Zihniyet: Bu zihniyet ferdin olağanüstü yetkileri üzerinde tutması anlayışıdır. Bütün güçler tek bir şahsın elinde toplanılmamalı. Bu diktatörlük özlemi doğurmaktadır. Türk Cumhuriyeti böyle bir zihniyet hükümran olmasına şans tanımaz. Türk Cumhuriyetlerinde bu özlemi duyan yöneticilerimiz var. Bana göre bu husus Türklüğün korkulu rüyasıdır. Baskı, Türk'ün içindeki özgürlük duygusunu öldürüyor. Yaratıcılığı mahvediyoruz. Ümidi bir ferde bağlama anlayışı, çok tehlikelidir. "Olmazsa olmaz" duygusu toplumu sindirir.
2. Rusya'nın ve Çin'in emperyal (harbi-siyasi) fikirlerinden ve politikalarından vazgeçmemesi bizler için hep tehdit oluşturmuştur.

3. Türk Dünyası için gelecekte kültür emperyalizminin ciddi tehdidi vardır. Bu tehdidin giderilmesi Türk Dünyası içerisinde, kültür ittifaklarının sağlanması ile olur. "Türkler ve Arapların Ortaçağda yarattığı medeniyeti, yeniden işleyip canlandırıp dünyaya takdim etseler başka medeniyetlere ihtiyaçları olmaz" fikrine katılıyorum. Ona göre de, Türklerin Türk ve İslam kültürünü yeniden işleyip meydana çıkarmaları milletimiz için büyük faideler verir. İtiraf etmeliyiz ki, XIX. y.y da İngilizler, Fransızlar ve Almanlar, Yalan ve Ortadoğu ile İslam kültürünü bizden daha iyi araştırıp öğrenip ve benimsemişlerdir.

Bu sıralamaların dışında, yapılan görüşmenin genelinden çıkarlar sorunlarla getirebilecek çözümler konusunda da Dr. Elçibey'in görüşlerini alıyoruz. Ona göre:

Türk-İslam cemiyetinin en büyük ali barıştırıcı ve mezhep ihtilaflarının gidericisi, Sufiliğin iyi öğrenilmesi ve öğretilmesidir.

İslam dünyası fakihlerinin yüzde 90'dan fazlası Türk'tür. İbni Haldun, "bütün fakıhlar Türklerdir. İçlerinde Arap var ise, o da Araplaşmış Türk'tür." demektedir. Büyük Sufilerin (Mürşitlerin) yüzde 80-90'ı Türk iken Fars veya Arap'ın Sufi sayısı 3-5'i geçmez. Sufi sözü Türk sözüdür. İran'daki Şiilik, daha ziyade Sufilerle sentezleşmiş ve yerli zeminde iki hal kazanmıştır. Bunlardan ilki mutedil Şiiliktir. Diğeri Fars şövenizmini esas alan siyasi Şiiliktir. Her iki Şiilik nev'i de Hz. Cafer Sadık'tan uzaklaşmıştır. Gerçek Caferilik öğrenilir ve öğretilir ise, bütün bu hatalardan kurtulma imkanı doğar. Yani Fars şövenizminin Caferiliği istismarı önlenebilir.

Türkler yetiştirdikleri kültür dehalardan hareketle kültür politikaları geliştiremiyor. Kültür emperyalizmini ciddi tehdit olarak vurgulayan Dr. Elçibey karşı görüş mahiyetinde de şu açıklamaları yapmaktadır
Türk milletinin ruhunun derinlerinde adeta genlerinden; gelen; ses ve :renge tabii bir vurgunluğu var. Millet olarak sesi ve rengi duyuyoruz. Bu bakımdan gelişen zaman itibariyle Türk şiir ve musikisinin yerini başka bir millete ait şiir ve. musiki tutmamıştır. İslamın ilk çağlarında bu çağır arifesine de damgasını vuran Ibni Süreyik bir Türktür. Yakın ve Ortadoğu'nun 4 büyük müzikçisinin üçü Türktür. Bunlar; Muhammed Ebu Nasır ibni. Üzluk İbni Tarhan, :yani Et Turki yani Farabi, Abdülkadir Meraği ve Sicarettin Urmevi'dir. Batı müzik kültürüne bu derece açık kapılı davranılmasına rağmen Avrupa Türk kültürü sürekli kendisini yenileyerek canlılığını korumaktadır. Ruslar bütün gayretlerine rağmen Azerbaycan'da Özbekistan'da, Türkmenistan'da, Kırgızistan'da ve Kazakistan'da Türk müzik ve resminin yerini alamamıştır.

Bizi yakın zamana kadar çok üzen bir hususa, Dr. Elçibey açıklık getirerek yüreğimize su serpmişti. Biz AGİK'te Türk CumhuriyetIerinden ayrı milletler şeklinde kayıt gördüklerin biliyor ve bunun Türk Cumhuriyetleri arasında ileride doğabilecek sakıncalarını kara kara düşünüyorduk. Bu konuda Elçibey;" Olur mu öyIe şey millet bir tanedir. O da Türk milletidir; Cumhuriyetlerde farklı ad alışlar, halklar için ve özel bazı sorunların çözümü içindir. Azerbaycan halkı veya Türkmenistan halkı denilmiştir. Tanımımız Atatürk'ün tanımıdır."

Elçibey ile vahit Azerbaycan konulu sohbetler yaparken, Kuzey ve Güney Azerbaycan'ın birleşmeleri dönemi gelmeden yapılması gereken sosyo-psikolojik, sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel konular üzerinde duruyoruz. Günümüzde bir Yemen, Kore, Vietnam örnekleri ve bir de başarılı Almanya örneğinin varlığını tartışıyoruz, buradan laf Rusya'nın yıkılış sırasına geçiyor. Tek tek bütün sektörlerde hiç de geri olmayan SSCB nasıl olmuştu da dağılmıştı. Onun gelebildiği yere gelemeyen ülkelerin garantisi ne olabilir di? Elçibeyin bu konudaki açıklamalarını iki cümlede toplamak mümkündür. Sovyetler anti demokratikti.farklı fikirlere katlanmaya müsait değildi. Sovyetlerin bilhassa isihbaratları icrattan ziyade kırtasiyeciliğe boğulmuştu.

Elçibey Türk toplumunun geçmişteki başarılarını Türk kadınının gücünde bulmaktadır. Bu gücün Türk milletinin gelecekteki garantisi olduğunu da ifade etmektedir. Bu konudaki görüşleri anlatırken Türk anasının doğurganlığını, sevecenliğini fedakarlığını becerikliliğini anlatmakta ve asaleti gibi meziyetleri üzerinde durmaktadır. Onun açıklamalarını dinlerken Türk kadınına tekrar hayranlık duyuyoruz.

NAHÇİVAN HALK SUFİZMİ

Nahçıvan Halk Sufizmi kapsamında mütalaa edilebilecek denememizin olduğunu belirtmiştik. Bu sahada; bir anı yazısı, bir anket çalışması, bir literatür tanıtması ve bir de tebliğ verdik. Bu yazınız da ise Keleki ağırlıklı olan halkı inancı tespitlerimizi yansıtmaya çalışacağız.

Dr. Elçibey Atatürk için, "Türk Dünyasının siyasi peygamberi" derken ilave ediyor. "Kıymetli tablolar yakında seyredilmez, büyük dağların haşmeti de onların eteğinden görünmez. Siz Atatürk'ü gelip buradan seyredin" diyordu. Sayın Elçibey'e "Türk" adının mistik muhtevasına dair görüşlerini aldım . Bana bir kısmı tamamen yeni ve bir kısmıda tamamlayıcı mahiyetle beni teyit eden malumat verdiler. Bunlar;Türk cihan mefküresi, Türkleri de miraç fikri, Türk peygamberlik sistemi Göktanrı inanç sistemi, Gök tanrısının isim ve sıfatları, ehli kitap mensubu olmak, gibi konularla ilgili geniş bilgi verdiler.
Bu rnalumatı "Türk Ata'dan Günümüze Türk Kimliği" isimli çalışmamızda kullandık.

KELEKİ'DE HALK İNANÇLARI

Keleki, çok şirin bir dağ köyüdür. Köy 100 hane civarında olup ortasından Ordubat ovasına doğru inen vadiden Keleki çayı akıyor.. Dağ köyü oluşuna rağmen Keleki çayının derin vadisine yerleşmiş, derin geniş vadide limon dahil her türlü meyve ve sebze yetiştirilebilirken bilhassa cevizi bol. Keleki'den sonra iki dağ köyünün bittiği yerde Ermenistan bölgesi başlıyor. Başkent Nahçıvan şehrinden sonra Culfa, Aşağı Yayla, Aza, Destekos, Çapayev, Ağrı, Dize, Anmir ve Keleki köy sıralamasında en güzel köy bize göre Keleki'dir. .Keİeki, bize bir "Ergenekon" intibası verdi. Köyün üst başındaki kayalık bölgenin tepesindeki Elçibey' in evi kartal yuvasını andırıyordu.

Keleki de kadın-erkek ilişkileri itibariyle söylenmiş bır söz dikkatimizi çekti. Türkiye'de benzerleri vardır "Arvadın dediğine kulak as, ancak tersini yap" Bu ifade dekı "ters"sözcüğü dikkatimizi çekti. Nitekim, yatıra, mezara, saygın kişiye dekişi tersini dönmemektedir.Ters motifin Türk inançlarındaki yeri tekrara ele alınmalıdır. Keleki ve aile hayatı denilince,ben; samimiyet, asalet, sevecenlik, misafirperverlik, karşılıklı saygı gibi güzel duyguları hatırlıyorum. Tıpkı çocukluğumun geçtiği Kars ve ilk memuriyet yerim olan Muş gibi. Keleki'de kızlar 18 yaşından ve erkekler ise 20 yaşından itibaren evlenmeye başlarlar. Kelekili aile evlendirirken kızının kanaatini muhakkak sorar. Kız evlendiği zaman eşinin evine gelir. Mali durumu iyi olan yeni ev açar,gelin bir müddet sonra ailesini ziyarete gider. Keleki'de evlilikler bir eşli olmaktadır. Keleki ailesinde ortalama ailelerde 2-3 çocuk olmaktadır. Eskiden her ailenin 6 -8 çocuğu olurdu. Kız kaçırma yöntemi ile de evlenilir. Berdel (tarafların karşılıklı kız kardeşlerini almaları) Eveze-Bedel veya Deyiş-tokuş olarak uygulanmaktadır. Kan davası yoktur. Kirvelik müessesesi vardır.
Can gülüm, okunduğu ortam, okuma zamanı ve muhtevası ile bir nevi manilerden hareketle kısmet bakma türüdür. Biz örneklerini Türkiye'den biliyorduk. Türkmenistan'da da şahit olduk. Rubeba Ceferova'nın ifadesiyle Keleki'de Can Gülüm; ilin (yılın) ahır. Çarşambasında yapılır, bayatı yasİarda okunurken can gülümde eylence vardır. Gençler bir otağa yığılırlar, balaca bir uşak (başa düşmemiş buluğ çağı gelmemiş olmalı) tapılar (bulunur) bir kaba su koyarlar o kaba nişan için katılanlardan her birisi yüzük, para türünden bir eşyasını bu kaba atar atarken çevreden saklar ve nişanını yadında (hatırında) tutar. Bir taraftan can gülümler okunurken, bir diğer taraftan çocuk kaptan nişanları çekmeğe devam eder. Bu maniler yorumlanır. Bu yorumlardan bekar gençler, çocuk bekleyen anne adayları, oğlu askerde olan anneler mana çıkarırlar. Çekilme işi, bazen de gül ağacının dibinde olur .
Rubeba Ceferova'dan derlediğimiz Can gülüm örnekleri;

Kızıl üzüyün (yüzüyün) kaşı
Nişanı koydum. daşı
Dost tutma dost tutarım
Yanar üreyinin (yüreğinin) başı

Kızıl üzük bir badem
Kızlar içinde yadam (yabancıyım)
Kafeste bülbül kimi
Kah gamginem (gamlıyım) kah şadam (mutluyum)

Kardaş atın baş olsun
Beşi de kızıl kuş olsun
Her sefere gedende
İmam yoldaşın olsun

Hırdaca (küçükce) yan bıçağı
Oldum yarın nacağı
Bir seher gel bir akşam
Bir de gün ortaçağı

Çorabım doğamaktı (yamalı)
Yarın Kalada konağdı
Gedende (gidince) küstürmüşem
Gelende bedamağdı (incinmiş)

Değirmen üstü çiçek
Kardaş gel onu biçek
Kardaş nişanım gördüm
Uzun boy kara birçek (saç)

Tut ağacı buruldu
Dibinde su duruldu
Hamının (Herkesin) yarı geldi
Benim boynum buruldu.

Abdaha (İbrik) burma burma
İçinde sarı hurma
Hayana (Hangi tarafa) gidersen tez gel
Üç aydan artıg kalma

Badiya (Sini) da kaymak gerek
Kablara yaymak gerek
Yar uzaktan gelince
Kadasın (dostum-kardeşin) olmak gerek

Dalaydan gel dalaydan
Don ondan biçim doraydan (Kumaş cinsi)
Köyneği (gömleyi) has kırmızı
Papağı Kerbalaydan (Kerbela'dan)

Kızıl üzük lakladı (düştü)
Verdim anam sakladı
Anama gurban olum
Yarı gomak (korumak) sakladı.

Hak haltanı (isim) haltanı
Usta vurur baltanı
Men bir oğlan sevmişem
Kür koparan sultanı ~ ~ .~ ~
Keleki'de ev inşaası bitip sıra çatının kapatılmasına gelince Türkiye'de ve Güney Türkistan (Kuzey) Afganistan'da olduğu gibi çatıya bayrak dikme adeti yoktur. Evin herşeyi bitince yakınları hayırlı olsuna gelir ve hediye getirirler.

Gelin eve gelince de gün görmüş hatırlı kadınlar geline;
Gelin gelin ay gelin
Eh ayağı düz gelin - ' '~'~
Yeddi oğul istirem
Bir de çene (tane de) kız gelin,

derler, Oğlan çocuk Ocağı tüttüreceği için Türk dünyasının diğer kesimleri gibi burada da makbuldur.
Gelin eve gelince, bir siniye lavaşlar(açık, ekmek,. tandır ekmeği) sıralanır ve gelinin onları toplaması istenir. Bu uygulama ile gelinin elinin bereketli olacağına inanırlar. Türkiye'de ve Türkistan ile Balkanlar ve Ortadoğu Türklüğünde olduğu gibi gelinin başına saçı yapılır. Çeşitli kuru meyveler, şekerler ve bozuk para serpilir. Amaç gelinin bereket getirmesini sağlamaktır.

Keleki'de geline hoş geldin türküleri söylenir;
Gelin deyer yoktur atam
Koyunu kuzuya katam
Kaynanan olsun senin atan ~
Gelin hoş geldin hoş geldin

Gelin diyer yoktur bacım -
Başında var kızıl taçın
Baldızın olsun senin bacın . .~
Gelin hoş geldin hoş geldin ..~ -. ~o
GeIin diyer yoktur anam
Koyunu kuzuya katam
t Kaynanan olsun senin anan
Gelin hoş geldin hoş geldin
Özbek Türklerinde de gelinin koca evine geldiği ilk gün "Gelin selamlama" merasimi türkülerle yapılır. Ailenin her ferdi için hazırlanmış dörtlükler gelin için okunur ve gelin her defasında adı geçen yeni ailesini başıyla selamlar .

Keleki'de gelin olarak evden çıkan kızına babası da dua ederken "hoş baht olsun" "oğullu kızlı olsun" "kademli keremli olasan" der . Ona kocasına saygılı olmasını tembih eder.

Keleki'de gelin yeni evinin eşiğinden içeri girerken, astana (eşik)'ya boş tabak yüzü koyun konulur. Gelinin bu tabağı sındırması (kırması) istenilir . Anadolu'da da yaşanmakta olan bu inancın içeriği, bize göre gürültü çıkarmakla ilgilidir. Çıkarılan gürültü ile bir takım kötü güçlerin tesirsiz hale getirilmesi sağlanılmış olmaktadır. Böylece gelin zarar vericilerinden arındırılmış olmaktadır.

Anadolu Sufizminde her insanın 7-9 cininin olduğu, dövüşen insanların cinlerinin de karşılıklı dövüştükleri, harp yapan tarafların cinlerinin de kendi aralarında savaştıkları, cinlerin top sesi gibi gürültülü seslere dayanamayıp öldükleri inancı vardır . Türk mitolojisinde kutsal Ötüken'in korunmasında, görünmeyen güçlerin de ülkeleri için savaştıkları bilinmektedir .
Keleki'de bereket temennisiyle yapılan dua da;
Külekli (rüzgarlı) payazın (sonbaharın) olsun, dumanlı yazın olsun denir. Sonbahar da rüzgar yazın bulutlu hava istenir. Bu tekerleme Kars ve Arpaçay'da da bilinmektedir. Keleki'de havanın çok kurak gitmesi halinde yağmurun yağmasına yardımcı olacağı inancı ile Dolu Kayası"ndan bir parça alınır ve Keleki çayına atılır.
İnanca göre, bu kaya 12, imamdan birisinin ayak izini taşımaktadır . Türk Dünyası'nın birçok yerinde de bulunan inanç, Eski Türk inançlarındaki Kaya Kültü ile ilgilidir.
Yağmur duası için "Müselleye çıkılır". Müselleye çıkmak Keleki'nin en yüksek yerinde yağmur vermesi için dua etmektir. inanca göre, en yüksek yer Allah'a en yakın yerdir. Bu esnada; buzağı ineğe, kuzu koyuna katılır, onlar meleşir insanlar yığlıyarlar (ağlarlar). Allah kömeğe (yardıma) çağrılır. Allah için kurbanlar kesilir. Yüksek dağ tepelerinde yağmur duasına çıkmak Türkiye'de de çok yaygındır. Hayvanlar meleşirken Allah'ın merhametine başvurmak Erzurum köylerindeki yağmur dualarında da görülür. Dağların en uç noktalarının Allah'a daha yakın olacağı fikri, Allah'ı, gök yüzünde tasavvur etmenin bir sonucudur. Bu Göktanrı inancı sisteminin bir tezahürüdür. Türkmeneli, Erbil'de aynı inanç Allah başlar üstündedir." şeklinde yaşamaktadır. Caminin imamı, muhtar ve çobanı soya basarlar.

Çobanlığı horlanacak bir meslek olarak görmek büyük yanılgı olur. Bu konuda tasavvuf bilginleri; 'Nebiler döneminin genel geçim kaynağı, çobanlıktır. 70.000 bin dolayında Nebi, ya kim ömrünü, ya da bir bölümünü çobanlıkla geçmiştir Çoban yönetici, koruyucu, besleyici, güdücü bir kişidir. Nebi ve velilerde bu vasıf vardır. Koyun ise yardıma, güdülmeye, korunmaya muhtaç iyi huylu, yararlı, sakin yaratıktır. Bunlar da müminlere, dervişlere
benzetilirler demektedirler. .
Tasavvuf konusunda Dr Elçibey, İran, evilasyon veya devilasyon hiç fark etmez bir debrasyon geçirecektir. Bu İran için kaçınılmazdır. Biz istiyoruz ki Türkiye'de de bu gelişmede yer alsın Caferliği istismar eden Fars Şövenizmi geçmişte yenilmişti, yine yenilebilir. Fars faşizminin Caferilikten siyasi çıkar sağlaması, Türk milliyetçiliği ile Sufizmin ittifakı ile yenilebilir. Türk Sufizminde Allah sevgisi vardır. Sufızm Türkün malıdır

Akşam vaktinden sonra Şer karışma vaktidir" evden komşuya terazi verilmez evin bereketi gider inancı vardır Bu inanç bize göre Güneş ve Yer KütIeleri ile ilglidir. Kars'da Şer vaktinde uyunulmaz.Uyuyan kişi uyandırılır. Güneşin batması veya batış saatinin gelişi ile yeni bir dönem başlamış olur.Ayrıca şer vaktinden sonra; cenaze defnedilmez, ağaç dikilmez. Yerlerin mühürlendiği inancı vardır. Anadolu Alevi Türkler bu saatleri "yer morardı" diye tanımlarlar. Aşerme, Keleki'de yeriklemek olarak bilinmektedir. " Hamile avratın yüreği ne isterse alınmalıdır." Denilmektedir. Bebek bekleyen kadın talep etmezse dahi komşusunda nefis yemek olsa hamile kadına gönderilir. Yerikleyen avradın isteği olmazsa çocuğun gövdesinde de bir noksanlık olur.

Keleki'de hamile bir kadın oğlumu kızı mı olacağını anlamak için, kelle- paça ayıklanırken kulağın etli olmasına bakılır. Kemik etli olursa kız olacağına, etsiz olur ise erkek olacağına inanılır. Bazen de geline haber vermeden başına tuz dökülür.gelin elini arkaya doğru götürür ise oğlu, yüzüne doğru götürür ise kızı olacağına inanılır. Hamile hanıma "boylu "denilir.

Keleki'de hamile kadının. haberi olmadan yastığına sancak (kilitli iğne) sancılır, sonra gelinden gördüğü rüya dinlenip yorumlanır. Bu tür rüyaların çıkacağına inanılır.

Keleki'de hamile gelini "Hal Aparması"ndan korumak için yastığına sancak, (kilit iğne) takılır. Aşerme veya Yeriklenme, Erbil, Anadolu ve Makedonya Türkleri arasında da unutulmaya yüz tutmuş bir inancımızdır. Hamile kadının çocuğunun cinsiyetini tespit için yapılan dini uygulamalara dair biz Türkmenistan ve Türkiye'den onlarca tespit yaptık. Bir çoğu, Nahçıvan'daki uygulamaları andırıyor. Al Apama, Al Karısı, Al Kızı, Türk mitolojisinin hala yaşayan yaygın uzantılarıdır.
Keleki'de çocuğu olmayan aileler Pirlere gitmektedir. Burada Pir, kutsal mekan, anlamındadır. Mesela Eshab-ı Keyf ziyaret edilen bir Pir'dir. Anadolu'da Pir, daha ziyade ulu kişi, yaşlı muhterem zad anlamındadır. Keleki'deki diğer pirler, Sultan Seyit Ehmed, İmamzade, Melik İbrahim, Piri Piri, Sultan Sefi'dir

Keleki'de çocuğu yaşamayan da pirlere gider ve nezirde bulunurlar. Pirlere kurban aparılır(götürülür). Pir mezarlarına çaput bağlamak, taş yapıştırmak inançları vardır. Eshab-ı Keyf'e giden niyetli kimse mağarada oturur, başına dancı düşerse niyetinin olacağına inanılır . Çaput bağlama, taş yapıştırma gibi uygulamaları biz; Türkmen Elinde Türkiye'de Uluğ Türkistan'ın bir çok yerinde tespit edebildik. Makedonya Türklerinde pek yaygın değil .
Bu tür taş yapıştırma ve bez bağlamak yatırdan medet ummak amaçlı olduğu sürece bidad olurlar. Yardım ancak Allah'dan istenir. Ulu kişinin makamı kutsal kabul edildiği için dua mekanı olarak seçilmiş olabilir. Bir velinin yüzü suyu