ATATÜRK 4. ULUSLAR ARASI KONGRESİ VE TÜRKİSTAN GEZİ NOTLARI
Sempozyum için Türkiye iştirakçileri İstanbul'dan 25 ekim 1995 Almata'ya hareket ettik. Sabah kahvaltısını Almatada Ankara Otelinde yaptık. Daha sonra Devlet Müzesine gidildi. Her nedense evvelce burada sergilenen birçok müze dokümanı kaldırılmıştı. Grup olarak Medeo'ya bir gezi düzenlendi. Burası dağ sportif tesislerinin olduğu bir mekandı. Aynı gün Almata'dan Çimkent'e uçakla hareket ettik. 26 Ekim'de Atatürk 4. Uluslararası Kngresi açılışı yapılıp oturumlar başladı. 27 ve 28 Ekim'de oturumlar devam etti. 29 Ekim'de Yesi Çimkent gezisi 29 oEkim'de Çimkent'ten Almata'ya ve 30 Ekimde de Almata'dan İstanbul'a uçuldu.
Açılışta Çimkent-Türkistan Valisi, Kazakistan Milli Eğitim Bakan Yardımcısı, Türkiye'den devlet bakanları ve rektörler vardı. Açılış her iki tarafın da millî marşlarının okunması ile başladı. Nursultan Nazerbayev ve Süleyman Demirel'in mesajları Kazak ve Anadolu Türkçeleri ile okundu.
Protokol konuşmalarından bizi en fazla etkileyen Türk Kazak Üniversitesi rektörü Prof. Dr. M. Jurınov'un konuşması oldu. Rektör "Kutlu Türkistan'da ulu babanız Atatürk"ün IV. Uluslararası Kongresini özel seçilmiş kelimelerle anlatılıyordu. Üniversitede 14 fakülte, 3 ilmi araştırma merkezi ve bölümlerinin olduğunu, 32 uzmanlık dalında 9.500 öğrenci 600 öğretim elemanı bulunduğunu bunlardan 90'ının profesör ve 220'sinin doktoralı olduğunu belirtiyordu. Ayrıca verdikleri eğitimle; ruhaniyet, kardeşlik, ortak siyasi-ekonomik birlik dersleri ile Türk birliğini güçlendirmeyi amaçladıklarını belirtiyordu. Namık Kemal Zeybek, Ahmet Yesevi-Hikmetlerinden okuduğu şiirler ve Atatürk'ten verdiği vecizelerle, iki liderin Türkçü hedefleri arasındaki müşterekliği koyuyordu. Hakikaten Türkiye Cumhuriyetinin 29 Ekim Egemenlik Bayramı Kazakistan'ın Bağımsızlık Bayramı aynı günlerde Türkistan'da Ahmet Yesevi Türk-Kazak Üniversitesinde Uluslararası Atatürk Kongresinde kutlanıyordu. Kongrede Prof. Dr. Agusto Sınagroya'da Atatürk Araştırma Merkezi şeref üyeliği verildi. Zeybek konuşmalarında Ahmet Yesevi müzesinin kapısından giren Türk olmasa da aradan Türk olarak çıkar. Türklük öyle bir şeydir ki Türk olabilmek için Türk soylu olmak bile yetmeyebilir. Türkistan'da sadece Turan Misafirhanesinde konaklamadık, Turan'ı çağdaş yorumlarla yaşadık.
144 Bildirinin tartışıldığı kongre 3 salonda devam etti. 27 ülkenin katıldığı kongrede Atatürk Araştırma Merkezi ve Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk Kazak Üniversitesi hakikaten başarılı idi. Bizim bildiri konumuz olan "Halk Değer verilerine göre Atatürk ve Atatürkçülük" ilgili çevrede tartışmalara yol açtı. Bu arada İslam'da; inanç, ibadet, muamelat itibariyle kültürün, halk kültürünün yeri aranıldı....... Dini kültürleşmede Türklerin beceriksiz olduğumuz İsevi ve Musevilerin daha başarılı oldukları..... Bir Kayserili halk adamının cumhuriyeti, yediği darı, gözleri mavi, saçları sarı giydiği deri olan birisinin kuracağı şeklinde Atatürk'ü anlatan bir yorumunun olduğunu ........Türkistan da türbe ziyaretinde Fatiha okunmayıp "AminAllahu Ekber" (Allahım büyük olan sensin burada yatanı bağışla)denildiği gibi açıklamalar yapıldı.
Türkistan da başarıya ulaşmış faaliyet
merkezlerinden birisi de üniversitenin kültür merkezi idi.
İsabetli bir kararla modern bir bina yapılmış ve
içi elektronik cihazlar ile donatılmıştır.
Her türlü kültürel faaliyete musait bu binanın
içerisinde, konser, folklor ve el sanatları sergisi izledik.
Kongrede burada yapıldı. Burda bize "Yesevi Üniversitesi"
gazetesi dağıtıldı. Merkezin kültür faaliyetlerini
duvar ilanlarından, takip mümkündü" 3 Kasım
1999 saat 19.00, Prof.Dr.Rahmankul Berdibey tarafından, Alpanus Destanının
Yazılısının 1000. Yılı Münasebetiyle
Türk Dünyasında Destan motifleri","10 Kasım
1999, saat 19.00'da Atatürk'ün vefatının birinci yılı
münasebetiyle Atatürk ve Cumhuriyet filmi", (17.Kasım
1999 saat 19.00'da Doç. Dr. Özcan Yeniçeri, Dr. Yakup Deliömeroğlu
tarafından Ziya Gökalp'in vefatının 70.yılı
münasebeti ile Türk Rönesansı 2), (24. Kasım
1999'da saat19.00'da Prof. Dr. Abdülkadir Yuvalı tarafından
Cengiz Han ve Moğollar) konferansları verilmektedir. Üniversitede
Edebiyat Basın Yayın, Bilgisayar, Tarih ve Tanıtma Kültür
Medeniyet, İşletme olmak üzere 10 öğrenci klübü
ve bunların faaliyet günleri hocalardan danışmanları
var. Yakup Deliömeroğlu'nu kutlamak lazım. Rektör Prof.
Dr. Abdülkadir Yuvalı'nın ise yemekhaneden başlayarak
üniversitenin her alanında çok etkin hizmetleri var.
28 Ekim 1999 günü Kentov şehrine gittik. Burası Türkistan
şehrine 20 km. mesafede kurulan tarihi 50, 60 yılı bulmayan
50.000 nüfuzla bir şehir. Bu şehri Ruslar Türkistan
şehrinin prestijini yok etmek Türkistan'ı unutturmak için
kurmuş, öyle ifade ediliyor. Ruslar bir dönem bu şehre
Türklerin girmesini yasaklamışlar.İfadeye göre
Ruslar stratejik nedenler itibariyle bölgeyi Türkler gibi güvenmedikleri
kimselere kapamışlar.Yakın geçmişte burada
yaşayan Rumlar Sovyet yönetiminin gözde halklarındanmış.1992-93'den
sonra göç etmişler. Anadolu ve Anadolu'dan bu bölgeye
gelmiş Rumlar için halk "pontus" tabirini kullanıyormuş.
Kentov'da artık Türkler de yaşıyorlar. Türk
Dünyası Araştırma Vakfı burada bir okul açmış
okulun 250 öğrencisi 2 öğretmeni var. 1992 yılından
beri faaliyet gösteriyor. Okul binaları ana caddenin üzerinde,
bizi topluca karşıladılar, gösteriler yaptılar,
ısrarla davet ettiler. Prof. Dr. Örcün Barışta
öncülük yaptı, okula katılımcı
Türkoloğlar bir hatıra bıraktık. Bu şirin
ve başarılı okulun ismi Hoca Ahmet Yesevi Türk Kazak
Okulu idi. Öğrenciler 29 Ekim Cumhuriyet Bayramını
Atatürk köşesinin önünde kutlamışlardı.
Akif Tural ve Ömer Turan burada öğrencilerle resim çektirdi.
Tema Vakfı Türkistan'da Ağaç Bayramı yaptı. 1000 meşe palamutu diktik. Bu arada Yaygın Eğitim Merkezinin açılışı yapıldı. A.Y.T.K Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Murat Turnov, 29 Ekim'de yapılan merasimdeki konuşmasında "Türk birliği bir siyasi birliktir. Türk dünyası bir coğrafya bütünlüğüdür. Bu coğrafyada bugün 5 bağımsız cumhuriyet vardır. Allah versin yarın 25 cumhuriyetimiz olsun. Allah bizi o güne eriştirsin. Atatürk'te Ahmet Yesevi Ata'da bunu istemiştir. Bu günde Türkiye ve Kazakistan bunu istemektedirler. Allah istesin bu istediğimiz olsun. Türk Milleti hiçbir zaman devletsiz ve bayraksız kalmamıştır. 21. yüzyılın nelere gebe olduğu hiç bilinmez...) demiştir.
Prof. Dr. Reşat Genç konuşmasında "bir babanın 10 balası olsa, Türkler de baba evlendirdiği her balaya bir çadır-ev verirdi. Bu ev verme işine Türkler evlendirmek, bu olaya evlenmek demişlerdir. En küçük ev küçük kardeşindir. Onun ev edinme biçimi ayrı olurdu. Evin en küçük kardeşine "Od tegin" denirdi. Ayrı ayrı evlerdeki kadınlar birbirlerine arka çıkar, destek olurlar. En küçük kardeşin evi baba ocağı olarak kardeşlerin zaman zaman toplanma yeridir. Bizim geleneğimizde ev ev üstünde olmaz. Ayrı evli bu kardeşler kardeşçe ilişki içinde olurlar. Başka ilişki aramak ve anlatmak yanlıştır" demiş ve Türkiye'nin kalkınmasını anlatmıştır.
Namık Kemal Zeybek yaptığı konuşmada, Atatürk'ün 1923 yılında Adana Türk Ocağında yaptığı konuşmasında Türkiye nüfusunun 50 milyona ulaşınca cihan politikaları uygulayabileceğini, Türkiye'nin bu gün 50 milyonu aştığını, Kazakistan nüfusunun az olduğunu, artması gerektiğini 1923 yılında T.C.'nin çok yoksul olduğunu, ancak milliyetçilerimizin bilhassa milliyetçi askerlerimizin olduğunu, Azerbaycan halkı kahramandır. Şehitler Hıyabanı bunun şahididir. Ancak bilinçli eğitimli ordusu yoktur. Hazırlıksız güç olmaz. Atatürk'ün kadrosu vardı. Dedem (Atatürk evliyadır) derdi. Türkiye'nin geleceğini güneşin doğuşunu gördüğüm gibi görüyorum. Ne Mutlu Türküm Diyene, demiştir.
Devlet Bakanı Prof. Dr. A. Çay konuşmasında Türkiye Cumhuriyetinin 76. yılını kutluyoruz. Atatürk 10. yıl nutkunda 10 yılda on milyon genç yarattık demişti Bu gün ise biz 21. yüzyıldan fazla bir şey istemiyoruz. Dünyadaki 200-250 milyon Türk'ün insan haklarından yararlanarak yaşamasını istiyoruz.
Türkistan valisi Uğur Hat Ahmet Ulu yaptığı konuşmada Türk dünyası içerisinde ekonomik, kültürel, siyasi, dayanışma ve kardeşliğin önemini belirtmiş, Türk dünyasının kuvvetinin birlikten doğduğunu, Türk uyrukların da bayrakların rengini gökten keza ay ve yıldızı da gökten aldığını; bunların sonsuz aydınlığı temsil ettiğini belirtmiştir.
Çimkent havaalanında bizi Kazak Türklerinden genç kızlar milli kıyafetleriyle karşıladılar. Bize ekmeklerinden ikram ettiler. Tuz ve ekmekle misafir karşılamak Türkler arasında çok yaygın tarihi bir gelenektir. "Tuz Ekmek hakkı" Anadolu Türklerince de bilinmektedir. Çocuklarımız bize hemen arada Kazak Türk folklorundan örnekler sundular. Ömer Turan hoca ile birlikte hemen oyuna katıldık ve gençlerle resim çektirdik. Ekipteki kızlarımızdan birisinin ismi Butağız Kaşıkara idi. Buta bilindiği gibi hak badesinin içerisindeki hikmet hücmesinin ismi olup, mitolojimizde Türk cihan hakimiyeti mevkutelerinin simgesidir. Biz Buta'yı Bulgaristan Şumnu'da folklor ekibinin kemer tokasında, Nahcivan Devlet Halı Müzesinde, kilim ve halı motiflerinde Anadolu tarihi, kadın gümüş süs eşyalarında daha bir çok yerde tespit ettik. Ahmet Yesevi'nin Türbesi müzesiyle birlikte ele alınmış, çevre düzenlemesi büyük ölçüde tamamlanmıştı. Türbenin bulunduğu yer parmaklıklarla koruma altına alınmış, ziyaretler şimdilik dışarıdan yapılabiliyor. Müze henüz ziyarete açılmamış. Müzenin orta mekanında etrafı ayetlerle işli dev kazana merdivenle çıkılıyor. Burada hocam F. Kırzıoğlu'un yeğeni Esin Dayı ile resmettik. Müzenin giriş kısmındaki müzeye dair bilgi veren tabeladaki yazı Rusça ve Kazak Türkçesi ile yazılmıştı. Bize göre aynı ifade Türkiye Türkçesi ile de yazılır ise yakışır.
Türkistan çevresindeki büyük tarihi mezarlıklarda çok sayıda türbe-mezar var. Aslan Babanın uzak çevresinde yapılmakta olan anıtsal türbe mezarların kimlere ait olduğunu sorduk. Çok yakın zamanda ölmüş devlet ricalinden veya zengin halktan kimselere ait olduğu söylenildi. Yüzyıla kalmaz bu mezarlara yatır muamelesi yapabilir.
Arıstan Bab/Aslan Baba bölgenin ulu velilerindendir. Dini menkıbeye göre Peygamber efendimizin emanet olarak bıraktığı kutsal hurmayı 400 yıl kadar dilinin altında saklayıp, Ahmet Yeseviye teslim etmiştir. Halk arasında "Aslan Baba da gecele Hoca Ahmetten dile" diye bir kalıp söz vardır. Türbenin uzunluğu 35, eni 12, yüksekliği 12 metre olup iki parçadan meydana gelmiştir. Türbe Güney Kazakistan eyaleti Otrar ilçesi Koğon köyünde tarihi Otrar şehrinde kurulmuştu.
Gevher Ana Türkistan'ın ulu hatunlarından birisidir. Hz. Ali ile Hz. Fatıma dünyaya gelen oğullarından Hz. Hasan soyuna Şerifler Hz. Hüseyin'den gelen soyuna Seyyitler denilirken Hz. Ali'nin Hanefi hatundan olan Muhammet Hanifi'nin soyundan gelenlere de hocalar sülalesi denilir. Hocalar; Divane Hocalar, Horasan Hocalar ve Akkangan Hocaları olarak biliniyor. Bunlardan Abdülhalim Bab, Divane Hocalar Süsalesine Abdulcelil Bab Horasan hocalara sülalelerine ve İssak Bab Akkanganlı hocalar sülalesine mensuptur. Abdurrahman bab Cambıl civarında Abdülhalil bab Kızılordu civarında İshak bab Çartı Töbe'de yatmaktadır. Karaşaç Amarın eşi şeyh İbrahim İshak babın 12 göbekten torunudur. Gevher ana ise Ahmet Yesevi ile Gülsüm hanımın kızıdır. Mezarı Türkistan'ın güneyinde Şavildir civarındadır.
Türkistan'da Ahmet Yesevi Türk Kazak Üniversitesinin kültür merkezinin salon duvarlarında sempozyum münasebeti ile oluşan resim sergisinde Türkistan milli tarihinden harp sahnelerini gösteren resim tabloları da vardı. Biz bunları resimledik, tarihi geçmişi savaş sahneleri ile resmetmek Türk resim sanatının geleneğidir. Bu uygulamayı Türkmenistan, Azerbaycan sanat galerilerinden tanıyorduk. En son Nahçivan Mümine Hatın müzesindeki benzerlerinin resmini çektik. 1999 Türkiyat Kongresi Harbiye Askeri müzesinde yapılmış, biz benzeri resimleri orada da çekmiştik. Türk askeri harp kuralları, at koşumları, kılınç sahneleriyle de resimlerden dahi izleyebilecek ortak yanları vardır. Bu tarz harp sahnesi canlandırmalarının şıklandırılmış örneğini Ebu Nafız Muhammet El Tungu Otrar müzesini, Otrar şehrinde gezme imkanı bulduk. Müzenin kapısında Farabinin bir büstü vardı. Üniversite yönetimi yerinde bir karar ve uygulama ile "Hoca Ahmet Yesevi-Arslan baba ve Gevher Ana"yı bir arada anlatan bir broşür dağıttı. Gördüklerimizi okuduklarımızla birleştirerek bir yorum aktarmak istiyoruz.
Bilindiği gibi Ahmet Yesevi 1103 yılında Yesî şehrinde dünyaya gelmiş, bölgenin yerli Türklerinden bir ailenin çocuğu idi. Soyu İftehar oğlu Mahmuttan olma İbrahim ve annesi Karasaç Anaya dayanmaktadır. Bunların mezarları Sayrandadır. Ahmet'in ilk Ruhanî üstadı Aslan Babadır. Daha sonra Buharada şeyhi Yusuf Hemadanı'ya intisap eder ileride onun üçüncü halifeti olur. Rivayete göre Ahmet Yesevi, Peygamber yaşı olan, 63 yaşında ailesi ve öğrencileri ile halvethaneye çekilir. 1166-1167 yıllarında ölür. Timur Tirmez 1390-95 yıllarında onartıp tamamlatır. 1 Ocak 1990 Ahmet Yesevi devlet müzesi tekrar kurulur. Böylece 88,7 hektarlık alan koruma altına alınır. Burada kazan Hanlarından Abılay Han'ın Esim Han'ın, Takva Han'ın XVI.-XVIII. Yüzyıllarda yapılan mezarları vardır. Ayrıca ulu astronom-alim Uluğbey'in kızı Rabia Sultan Beğin (XV. yy) orta asra ait Doğu Hamamı XII. Asıra ait yer altı mescidi (halvethane) Şildehane, belirsiz mozole, Gevher ve Alhoca babanın mozoleleri vardır. 46.5x65 m olan Ahmet Yesevi'nin anıt mezarının kubbesi büyük portallı bölümünde 35 oda vardır. Külliye'de ayrıca; kazanlık, yazılı kapılar (bunlardan birisi evliya kapısı, Evliya sevgisi, mutluluk kilididir. Bizim halk inançları itibariyle dikkatimizi çeken hususlar arasında Ahmet Yesevi'nin annesinin ismi (Karasaç)'daki Kara ile kapı yazılarındaki (Evliya kapısı-saadet ocağı) (Evliya kapısı mutluluk kilidi) ifadelerindeki kapı ve kilit kelimeleri oldu. Adeta Karakızdaki kara sadece esmer demek değildi. Kapı/bab ile kilit adeta batını içerik de taşıyordu. Ayrıca kabirhanedeki nefritten (yeşim taşından) yapılmış mezar taşı kayalardaki suyun kutsal kabul edilişi beni taş ve su kütlelerine götürdü.
Otrar'da Aslan bab/Aslan babanın türbesini ziyaret etme imkanı buldum. Sağlı sollu odalardan oluşan bir anıt mezar. Yapıdaki odalarda Şerimbet Ajderin, Laşınbab'ın Karfababın da türbeleri vardır. Türkistan ulularının isimlerinin aldığı bab/kapı ekini okuyunca hatırıma Uluslararası Türkoloji Kongresi için hazırladığım "Türk Halk İnançlarında Baba İyesinin Mitolojik Boyutu" isimli bildirim geldi. Türbenin dış duvarlarındaki madeni levhada (Kazak, Sovyet Sosyalist Birliği Arıstanbab, Beyti XII. yy. da yaşadı. Müzesi 1907 yılında devlet tarafından restore edildi" yazısı vardır. Müze türbenin etrafı tamamen açık boş arazi idi. Uzaktan münferit türbe karekterli mezarlar görünebiliyordu. Aslan babın (Arıstanbab) mezarı Erbil, Türkmenistan, Anadolu'daki bazı benzerlerinde olduğu gibi 3-4 m uzunluğunda kıble tarafında bir pencere bulunan bir odadadır. Grubumuzdan kabiri ziyaret edenler fatiha okurken Hamdi Mert sadece fatiha ile yetinmedi. Allah onlara rahmet eylesin, bizlerin de dualarımızı kabul etsin.
Otrar müzesinden sonra Otrar arkeolojik kazı çalışmaları bölgesine gittik. Bu kazı Türk Tarih Kurumu destekli olarak yapılıyor. İfadeye göre burası Cengiz Han ile Harzem Şah'ı Süleyman Şah zamanında, Cengizhan zamanında yerle bir edilmişti. Bu kazı çalışmalarımızda yabancılar yine çini parçalarını gözlerimizin önünde yağmaladılar. Biz izin alarak aldığımız birkaç parçayı derslerinde kullanmak üzere Sadi Bayram dostumuzla Prof. Dr. Oktay Aslanapa'ya gönderdik.
Türkler her yerde huyca da aynı. Türkiye'de bir söz vardır.
Tütünü çürük ise,
Çubuğu erik ise,
İçeni Yörük ise,
Haramdır
Bu deyiş Türkistan'da
Tütünü şiraz ise,
Çubuğu kiraz ise,
İçeni de laz ise,
Haramdır şeklinde söyleniyor.
Çimkent'de son gecemizde A.Y.T.K. Üniversitesi İşletme Fakültesi bir kültür şölenine davet edildik. Yemekler nefisti. Gecede Kütalıvo Nikol Aytar, Kam/Şaman ritimleri ile modernize edilmiş Şaman ayinini canlandıran çok hareketli, çok nefis parçalar okudu. Folklorik giyimi Şaman aksesuarı ile donatılmıştı. Kendisini zevkle resimledik. Belindeki su kabağı Şaman motifleri bezenmişti.
Ayrıca Kazak Türk normları ile stilize edilmiş çok
başarılı bir defile izledik. Binanın koridorunun
yanındaki resimler ile birlikte sayın Süleyman Demirel'in
"Anavatanımız olan, Ulu atamız Ahmet Yesevi toprağında
bulunmak bize de nasip oldu. Türkistan'da oluşan bu seçkin
üniversite dünyadaki ilim ve eğitim merkezlerinin birine dönüşeceğine
inanıyoruz" ve Sayın N. Nazarbayev'in "Eski Türkistan
şehri bundan önce Kazak Ordasının başkenti
idi. Şimdi ise maneviyat dünyasının başkenti
olmaktadır. Hoca Ahmet Yesevi adını taşıyan
uluslararası Türk Kazak Üniversitesi sadece akraba iki halkın
ilişkilerini pekiştirmemektedir. O seçkin ilim merkezlerinin
de arasına katıldı".
Rektör burada da bir konuşma yaptı. Konuşmasına
dünyada 200 milyon Türk'ün olduğunu anlatarak başladı.
Dünya Türklerinin yaşadıkları toprakların
da Türk'ün malı olduğunu anlatıp, Türkçü
konuşmasını (yaşasın Türk Birliği)
şeklinde bitirdi. Gece de Türkçü koro ve solo türküler
dinledik. Türkçü şiirler okundu. 200-300 davetlinin
katıldığı gecede okunan parçalara bütün
salon katıldı. Gecede Prof. Örçün Barışda
Prof. Dr. Hamza Zülfikar, Prof. Dr. Taciser Onuk ve ben bütün
yorgunluğumuza rağmen dakikalarca horon oynadık.
26 Ekim 1999 gecesi üniversite gençliği bize bir konser verdi. Konser anlatılamayacak kadar güzeldi. Taktimler sahnenin iki ön köşesine yerleştirilmiş mikrofonlarla yapılıyordu. Tanıtımları Kazak Türklerinden bir ve Anadolu Türklerinden bir erkek Anadolu Türkçesi ile yapıyorlardı. İfadeler edebi ve şiirseldi. Açılışı Kazakistan atışmalar şampiyonu B.Şoybekov süngü çalarak yaptı. Benzerlerinde olduğu gibi şiirle günün önemini belirtip "hoşgeldiniz" diyordu. Çaldığı parçada Türklüğün geleceği için birlik ruhunun çok önemli olduğunu, Türkistan da Kazakistan'ın bağımsız gününde yapılan Atatürk Kongresinde Atatürk'ün ruhunun Kazak ve Türk kız ve erkeklere girdiğini belirtti. Milli Halk sazları ile doğaçlama olarak halk ozanlarının "hoşgeldin" deme geleneği bir Türk kültürürünü olup Anadolu Türklerinde de yaşamaktadır. Sahneye ilkin Galımca Golbeye isimli bir Kazak Türkü çıktı. Arka fonda Atatürk'un Nazarbayev'in posterileri ve "4. Uluslararası Atatürk Kongresi" yazısı vardı. Türk musikisinden nefis bir fon oluşmuştu. Genç, Atatürk'ün Sovyetler Birliğinin dağılması dönemine hazırlıklı olunması konulu konuşmasını Kazak ve Anadolu Türkçeleri ile seslendirdi. "Bu gün Sovyetler Birliği dostumuzdur" diye başlayan hitabet okunurken, salondan çıt çıkmıyordu. Yemen Türküsünü Aygül Abjelova isimli Kazak Türklerinden bir hanım Anadolu Türkçesi ile seslendirdi. Kıyafeti ve edası fevkalade ciddi ve saygı telkin eder türdendi. Bu türkünün bu derece farklı ve etkili yorumlandığını ilk defa dinledim. Salondaki herkes bu güzelliğe bayıldı. E. Fiegl "Yaşar bey bu hanım İtalyan opera sanatçılarına taş çıkarır" diyordu. Bir diğer Avrupalı konuğumuzda "Türk dünyasın da rönesans mı?" oluyor diye soruyordu.
Maksat Aytcanof isimli genç ünlü Türkistan şiirini seslendirdi, Kırgız şarkısı Yaralı Akkuyu'yu Aknur Tokkulieva, Azerbaycan Türküsü Tarla Kuşlarını, Aknur Tokkulieva, Nurtuganın Vasiyeti isimli parçayı Gülmira Bayramaratova okudu. Türk Dünyasından gençler bir koro oluşturmuşlar. Bu ekip Türk dünyasının çeşitli lehçelerinden parçalar okuyor ve Türk Dünyasının çeşitli bölgelerinin folklorünü sergileyebiliyordu. Bunun için ritm ve melodide uyum sıkıntısı çekmiyorlardı.
Adeta Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı Türkistan'da devam ediyor, Türk dünyasının çeşitli kesimlerinden Türk folklörü Türkistan'da sergileniyordu. Köroğlu, Balbıralmın, Elimay, Kazakistan İlim Bemin, parçalarından sonra dostluk halayı sergilendi. Bu halayda çeşitli Türk kesimlerinden Türk gençler milli kıyafetleri ile hep birlikte çeşitli Türk oyunlarını sahnelediler.
Aynur Oyşiyeva Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın Mustafa Kemal'in Kağnısı isimli parçasını seslendirdi. Korlan'ı Modiyar Erbekof, Hoş Gelişler, olayı, Moldiyor erbekof ile Nuryalsın Anavurbekfo, armısınlar Adamları,Savron Elov, Beleste'yi Aknur Tokulyenlove, Türkiyem'i Marat Orarınbekof, Harazim Dausı'nı Nilüfer Halkberdiyova, Avır Jıllaz'ı Enes Edibekofa, memleketimi Aynur abjalova okudular. Ayrıca; Kafkas Dansı, Halay, sahnelendi.
İlginç olan bir husus da bütün bu etkinliklerde üniversite öğrencisi olan Rus gençler de yer aldılar. Yanımda oturan birisi adraspan (üzerlik) yakın bu çocuklara göz değmesin diyordu.
Kültür şöleninden çıkınca Ali Akbaş dostumuzun Türkistan şiirinden hatırımızda kalan şu mısraları mırıldanıyordum.
"Göl/su değil kımızdı Aral
İffetli bir kızdı Aral
Kalınca Küffar elinde
Yer altına sızdı Aral"
27 Ekim 1999 gecesi Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Tiyatro Fakültesi Bahtiyar Vahapzade'nin Özümüzü Kesen Kılıç (Gök Türkler) isimli, 3 perde 12 sahneden oluşan dram eserini sahneye koydu. Eser konusunu M.S. 630 yılında Çin tarafından yıkılan I. Göktürk Kağanlığı'nın istiklal mücadelesinden almıştı. Eserin rejisörlüğünü Kazakistan devlet sanatçısı profesör Rayımbek Seytmetru yapmıştı. Eser yardımcı rejisör Saya Tokbaleveyeva, dekoratör Kültüre Jumaguluh, müzisyen, Arman Düysenov ve danışman Günhan Kayhan tarafından sahneye konulmuştu. Rolleri; Murat Orazımbetov (Kara Kağan) (Dulu Han) Aynur Bayırbetovor (içken Hatun) Nurcan Tölendiyev (Yan-Çung) Kanat Sadıkbekov (Baga Tarkan), Nurcigit Abdikulav (Salarhan) Galımcan Kalıbaev (Arslan), Aysulu Abcalova (Banu Çiçek) Ercan Nurımbetov (Çin Subayı) Maksat Aytcanov (1. Ulak Galımcan Kalımaev (2. ulak) paylaşmıştı.
Perde açılmadan evvel Prof. R. Seytmetov, eserin taktimi münasebeti ile yaptığı konuşmayı Türkçü haması şiirlerle süsledi. Konuşmasında hoca, "Biz Türkler bir ağacın dalları gibiyiz. VI. yy.dan itibaren bölünüp dünyaya dağıldık. Hepimiz emperyalizme duçer olduk. Kazak Türkleri de Rus emperyalizmine duçar oldu..... Eserin yazarı olan Bahtiyar Vahapzade bir Azerbaycan Türküdür. Namık Kemal Zeybek bize eserin senaryosunu verdi............ burada sahneye koyduğumuz bu eser Kazak Türklerinin bugünkü durumunu anlatmaktadır.... Atatürk'ün kongresinde bu piyesin sahnelenmesi önemliydi...." dedi.
Türkistan'da Türk halk inançları içerikli Anadolu Türklerinde unutulmaya yüz tutmuş bazı uygulamaları Kazak Türkleri arasında Pazar yerlerinde gözledik. Bunlar daha ziyade fal ve gelecekten haber alma ile ilgili idiler. Elinde muhabbet kuşu ve içerisinde anlamlı maniler bulunan bir kutu ile dolaşan kız ve kadınlar, fal baktırmak isteyenler için kuşa bu şans kağıtlarından çektiriyorlar. Biz bu uygulamayı Bakü'de Azerbaycan Türkleri arasında da gözledik. Anadolu'da daha ziyade Güvercin ve Tavşanlara şans manisi çektirilirdi. Pazar yerinde ayrıca "bakla falı" "iskambil falı" bakanlar da vardı. Ayrıca, evvelce Türkmenistan ve Özbekistan'dan testibini yaptığımız "gezici tütsücü"ler Türkistan çarşısında da faaliyet gösteriyorlardı. Zakir Avşar ve Anıl Çeçen'in tütsü yaptırırken resimledik.
Türkistan pazarı büyük ölçüde yerli mamulat satıyor. Halkın temel gıda maddeleri yörede üretiliyor. Giysiler Uzakdoğu imalatı olup pazarı tutmuşlar. Bölgede çok lezzetli taneleri küçük yer fıstığı ile çok tatlı çekirdeksiz siyah üzüm kurusu satılıyor. Kunduz derisinden bay bayan kalpakları Türkiye ye göre çok ucuz. Anadolu da kıl testere ile yapılan kontroplak burada ince tahtadan yapılıp renk vermek için bunlar yakılarak süsleniyor. Tahta çocuk beşikleri ve gelin sandıkları tamamen Anadolu'dakinin aynıları idi. Türkistan kumaş ve ağaç boyalarında hakim renk; yeşil, sarı ve kırmızı biz bu güzellikleri imkan nispetinde resimledik.