linkler: kanser
patoloji
hastalıklar e-mail
ana sayfa |
|
![]() Gen Bozulmaları ve Kanser
Yaşayan her canlı çevresiyle sürekli ilişki
içindedir, yaşayan her hücre de kendi çevresiyle. İnsan nasıl
çevresiyle uyum içindeyken ayakta kalabiliyor, uyumsuzluk anında
ölüyorsa, vücudumuzdaki her hücre de çevresiyle uyum halinde yaşamak
ve zamanı gelince kaybolmak (ölmek) zorundadır. Hücre
çevresiyle ilişkisini hücre zarı sayesinde sağlar.
Hücre, bu zar aracılığıyla doğrudan temas ya
da salgıladığı kimyasal maddeler (hormonlar,
sitokinler...) yoluyla yakın komşu hücrelere ya da çok
uzaklardaki başka hücrelere mesajlar gönderir, onlardan mesajlar
alır. Hücre, birçoğu zarına yerleştirilmiş
olan alıcı (reseptör) proteinler sayesinde algıladığı
mesajları değerlendirip, kendine uygun gelen davranışı
seçer. Hücrenin çevreyle olan ilişkisi hem günlük yaşantısı
açısından, hem de çevrede ortaya çıkan değişimlere
ayak uydurması bakımından çok önemlidir.
Kanser açısından en önemli hücre işlevlerinden birisi,
çevreden gelen mesajlara göre çoğalma, farklılaşma ve
apoptosis (önceden programlanmış ölüm olgularının
düzenlenmesi)dir. Bu hücre işlevleri, insanın bir
bütün olarak bir hücreden bir beden oluşturabilmesi (gelişim)
ya da çevreden gelen zararlı etkenlerden (virüsler, kimyasal
toksik maddeler, güneş ışınları vb.) kendini
koruyabilmesi açısından çok önemlidir. Her hücre, insanı
oluşturan bedeni ayakta tutabilmek için gereken davranışı
seçmek durumundadır. Bazen ölen hücrelerin yerine (örneğin
bağırsak ya da derideki hücreler) yenilerini koymak
gerekebilir, bazen de fazladan hücre yapımı (örneğin
virüslerle savaşmak için bağışıklık
hücrelerinin çoğaltılması) amacıyla gerekebilir.
Hücre yenilenmesi ya da vücudun gereksinmelerine göre bazı
dokularda gerekli yeni yapılanmalar (örneğin meme dokusunun
genç kızlarda gelişmesi ve menopoz sonrasında
küçülmesi) için sürekli düzenlenmesi gereken çoğalma-farklılaşma-ölüm
programları, sayıları yüzün üstünde olan değişik
proteinler tarafından düzenlenmektedir. Bu
proteinleri üç gruba ayırabiliriz: Hücrenin çoğalmasını
sağlayan bir çeşit yeşil ışık görevini
yapan proteinler, hücre çoğalmasını durduran ve bir çeşit
kırmızı ışık görevini yapanlar ve
hücrenin ömrünü noktalayan yaşlanma ve intihar proteinleri. İşte kanser olgusunun başlangıcı bu proteinleri kodlayan genlerden birinin bozulmasına (mutasyona uğraması) dayanmaktadır. Bazen bu genler ana ya da babadan çocuğa bozuk olarak aktarılabilir. Her on kanserden birine yol açtığı tahmin edilen bu tür bozulmalar kanserin bazı kişilerde kalıtım yoluyla geçen bir hastalık olarak ortaya çıkmasının temel nedenidir. Bazen aynı genler çevredeki kanser yapan kimyasal maddeler tarafından mutasyona uğratılabilir. Örneğin, yeryüzündeki kötü huylu kanserlerin hemen hemen yarısı (solunum yolu kanserleri), sigaradaki kanser yapan maddelerin (özellikle benzopiren) yol açtığı gen mutasyonlarına bağlıdır. Tedavisi kolay olduğu için sayısı genellikle kaydedilmeyen, ama insanda en sık görülen kanser türü olan deri kanseri (epidermoid tipi), güneş ışınlarındaki morötesi (ultraviole) ışınların yol açtığı gen mutasyonlarına bağlıdır. Çevredeki kimyasal ya da fiziksel etkenlerden gelişen kanserlerin oranı, dokulara göre değişmesine rağmen, yüzde ellinin üstündedir. Her on kanserden ikisi de virüslere bağlı olarak gelişmektedir. Kanser yapan virüsler (örneğin kadınlarda rahim kanserine yol açan papilloma virüsleri) de yukarıda sözü edilen düzenleyici genlerin işlevlerini bozarak (genellikle hücre proteinlerini taklit eden virüs proteinleri sentezleyerek) hücrelerin aşırı çoğalmasına ve böylece kanser olgusuna yol açmaktadır. Henüz oranı tam saptanamayan ve özellikle yaşlılarda görülen kanserlerin kaynağında ise hücre yaşlanmasının, daha doğrusu yaşlanma sırasında hücrelerde biriken toksik maddelerden dolayı ya da kendiliğinden oluşan mutasyon birikmesinin bulunduğu tahmin edilmektedir |