linkler: kanser
patoloji
hastalıklar e-mail
ana sayfa |
|
Hücre Kaderini
Belirleyen Genler ve Kanser Kanser konusunda çalışan bilim adamlarının son yıllarda
sıkça kullandığı İngilizce bir deyim var: cell
fate. Bunun Türkçe karşılığı hücre
kaderi oluyor (Türkçesi her ne kadar bilimsel görünmese de,
cell fate deyiminin dilimizde daha iyi bir karşılığı
da yok gibi). Hücre kaderi ile anlatılmak istenen şey,
hücrenin doğumundan ölümüne kadar geçireceği dört ayrı
yaşantı biçimini belirleyen bir alınyazısının
(genetik programın) olduğudur. Her hücre, çoğalma
(proliferation), yabancılaşma/farklılaşma
(differentiation), sönme/yaşlanma (senescence) ve ölüm
(apoptosis, programmed cell death) seçeneklerini belirleyen genetik
programlarla doğar. Genlere yazılmış olan bu
programların bilgisayar programlarından pek farkı yoktur.
Nasıl bilgisayarda yapmak istediğimiz işleme göre bir
program seçiyorsak, hücreler de çekirdeklerinde saklanan bu
programları gerektiğinde işleme koyabilmektedirler.
Kanseri anlayabilmek için bu genetik programların normal bir
hücrede nasıl çalıştığını anlamak
gerekir. Her insanın yaşamı babadan gelen spermanın anadan
gelen yumurtayı döllemesiyle başlar. İki eksik (haploid)
hücrenin birbirini tamamlayarak oluşturduğu ilk normal
hücrenin (diploid) yetişkin bir insan haline dönüşebilmesi
için defalarca bölünüp on trilyonluk bir hücre yığınını
oluşturması gereklidir. Bu tek hücrenin ve onun yavrularının
defalarca bölünmesi sonucu doğan hücrelerden önemli bir
bölümü yabancılaşmaya uğrayarak özel görevleri olan
ve genellikle bölünme yeteneğini yitirmiş hücrelere dönüşür.
Geriye kalan kısım, vücudumuzun değişik organlarında
bölünmeye hazır bekler. Çevreyle doğrudan
ilişkide olan dokularda (deri, akciğer, mide, bağırsak...)
belki de çevrenin zararlı etkilerini en aza indirmek için
sürekli yenilenen bir hücre sistemi vardır. Buna karşılık
iç organlardaki dokuları oluşturan hücrelerin birçoğu
bölünme yeteneğini kaybetmiştir ya da bu yetenek gerektiğinde
kullanılmak üzere saklı tutulur.. Dokudan dokuya ve zamana
göre ayarlanan bu hücre çoğalma mekanizması birbirine zıt
işlevler gören genlerle ayarlanır. Çoğalmakta
olan bir hücrenin yeni bir yavru vermesi için geçirdiği
evrelerin tümüne hücre döngüsü adı verilir. Buna
hücre devri de diyebiliriz, böylece her devrin sonunda bir hücreden
iki hücre oluşur ve gereksinimler oranında yeni doğan
hücreler yeni devirler yaparak çoğalmaya devam ederler. Hücre
döngüsü dört ayrı evreden oluşur. Bu dört evrenin kolayca
gözlemlenen iki evresi vardır: S (sentez) evresinde hücre DNA'sı
sentezleme yoluyla kopyalanarak iki katına çıkarılır.
M (mitoz) fazında ise ikiye katlanmış olan DNA iki yavru
hücre için kullanılmak üzere eşit bir biçimde ikiye ayrılır,
ayrılan DNA'ların çevresinde hücredeki diğer yapıların
yine eşit bir şekilde öbeklenmesi ve hücre zarının
iki bölgeyi birbirinden ayırması ile iki yeni hücre oluşur.
Her biri birkaç saat süren S ve M evreleri arasında
G (İngilizce gap, ara) evreleri vardır. M evresinden S
evresine doğru ilerleyen evreye G1, S evresinden M evresine doğru
ilerleyen evreye ise G2 diyoruz. Hücrelerin bu yolla çoğalması
kısa zamanda çok miktarda hücre oluşturmaya çok elverişlidir.
Değişen çevre koşullarında ayakta kalabilmek için
gerekli olan bu hızlı çoğalma sistemi, insan gibi gelişmiş
bir organizmanın kansere karşı en zayıf halkalarından
birini oluşturur. Her ne kadar bir hücreden iki hücre oluşturmak
yirmi dört saat gibi uzunca bir süre alsa da, sürekli çoğalan
isyancı bir kanser hücresinin gözle görülmeyecek kadar küçük
bir kütle halinden bir kiloluk bir ur haline dönüşebilmesi için
birkaç hafta yeterli olabilir. Normal hücrelerle kanserli hücreler
karşılaştırıldığında bu dört
evreden üçü (S, G2 ve M) arasında pek önemli değişiklik
yoktur. En büyük fark G1 evresinde
gözlenir. Başlangıçta bilim adamlarının pek
ilgisini çekmeyen G1 evresi, aslında hücre kaderi açısından
en önemli evredir; çünkü hücre bu
evrede bölünme ile bölünmeme arasındaki seçimini yapar.
Normal bir hücre için aslında seçim söz konusu değildir;
komşu ya da daha uzaktaki hücreler tarafından gönderilen 'çoğal'
ya da 'çoğalma' mesajına/buyruğuna uymak zorundadır.
Kanserli hücrelerin en önemli özellikleri isyancı olmaları
ve 'çoğalmayı durdur' buyruğunu dinlememeleridir. G1
evresindeki hücreye sunulan çoğalmak ya da çoğalmamak
seçenekleri bir grup protein tarafından belirlenir; hücre
döngüsünün diğer evrelerinde hücre genellikle dış
dünya ile ilişkilerini kesmiş durumdadır. Buna karşılık,
G1 evresinde dışarıya açılan bir pencere vardır
ve o pencereden alınan mesajlara göre hücre çoğalma ya da
çoğalmama kararı alır. Dışardan gelen mesajlar
birbirine zıt (kırmızı ve yeşil
ışık örneği) büyüme etkenleri (growth factors)
tarafından hücre penceresinde bekleyen gözetleyicilere (alıcı/reseptör)
ulaşır. Alıcılar bu bilgiyi hücre içine kimyasal
bir sinyal olarak aktarır ve bu sinyalin hücre içindeki
yorumlamasına göre ya yeniden DNA sentezine başlanır ya
da hücre çoğalma döngüsünün dışına atar
kendini. Hücre zarından gönderilen sinyaller hücre sıvısındaki
bir grup protein tarafından değerlendirilir ve alınan
karar, postacı (signal transduction) görevini yapan proteinler
aracılığı ile hücrenin merkezine (çekirdeğe)
ulaştırılır. Çekirdekteki genlerde yapılan
ayarlama ile uygun olan genetik program işleme girer. Önceleri
maya gibi incelenmesi basit olan hücrelerde ortaya çıkarılan,
daha sonra da insana kadar uzanan diğer canlılarda da varlığı
saptanan bir gen grubu, hücrelerin bölünme programlarını
ayarlar. Bu genler üç büyük grupta toplayabileceğimiz
proteinleri sentezler: siklinler (cyclines)
grubu, sikline bağlı kinaz enzimleri (cyclin-dependent
kinases=cdk) ve bu enzimleri susturan (inhibe eden) sikline bağlı
kinaz enzimi susturucuları (cyclin-dependent
kinase inhibitors=cdki). Her hücre döngüsünü 4 aşamalı
(G1, S, G2, M evreleri) bir araba yarışına benzetebiliriz.
Moleküllerin oynadığı bu araba yarışında siklinler
benzin görevi yapar, yani arabanın ilerlemesi için
gereken ve her aşamada tüketilip yenilenmesi gereken itici
güçtürler. cdki dediğimiz inhibitörler/susturucular ise arabayı
yavaşlatan/durduran faktörlerdir. cdk enzimlerini de yarışçı
pilota benzetebiliriz. Nasıl bir sürücü benzinsiz arabayı
ilerletemezse, siklinsiz cdk enzimleri de bir işe yaramazlar, etken
değildirler. Hücrenin bölünme işlevine başlayabilmesi
için G1 evresinde hücre döngüsüne (yani yarış pistine)
girmesi gerekir. Her bölünmenin sonunda yeni hücreler ya döngü
içinde kalıp, bölünmeyi (yarışı) sürdürürler
ya da hücre döngüsünü (yarış pistini) yine G1 evresinde
terk ederler. |