linkler: kanser
patoloji
hastalıklar e-mail
ana sayfa |
|
'Kanser Burcu'nda Doğanlar Paul Broca, bundan yüzelli
yıl kadar önce yaşamış bir Fransız cerrahtır.
Karısının ailesinde çok fazla miktarda kansere
yakalananların olduğunu fark edip, bir aile ağacı
çizmiştir. Kalıtsal kaynaklı kanserlerin ilk bilimsel
belgesi olarak tanınan bu aile ağacını bugün
incelediğimiz zaman, aile üyesi kadınların hemen hemen
yüzde ellisinde meme kanseri geliştiğini gözlemliyoruz. Bu
tip ailesel meme kanserleri genç yaşta (45 yaşından
önce) ortaya çıkan, bazen her iki memede birden görülebilen bir
kanser türüdür. Büyük bir olasılıkla Broca'nın karısının
ailesini etkileyen bu ailesel meme kanseri olgusu, geçtiğimiz yıllarda
ortaya çıkarılan BRCA1 (breast
cancer 1) ya da BRCA2 (breast cancer 2) genindeki kalıtsal bir
bozulmaya bağlıydı. Bugün artık her 100
kanserden 5 ya da 10 kadarının irs" (ya da kalıtsal
yolla geçen) hastalıklar olduğunu biliyoruz. Ancak, ailesel
kanserleri diğer kalıtsal hastalıklardan farklı kılan
bir konuyu belirtelim. Kalıtsal yolla geçen bir gen bozukluğu
kişileri kansere daha yatkın hale getiriyor, hasta olma
riskini artırıyor. Diğer bir deyişle, bozuk geni taşıyanların
tamamı mutlaka kansere yakalanmak zorunda değil. Ama yüzde
85-90 oranında kanser olma riskleri var. Bugün on kadar farklı
genin, değişik kanserlerin kalıtım yoluyla kuşaktan
kuşağa geçmesinde rol oynadığını
biliyoruz. Bunların içinde 4 tanesinin (BRCA1,
BRCA2 MSH2, MLH1 genleri) batı toplumlarında oldukça sık
bir oranda bozuk olduğunu tahmin ediyoruz. Yine tahminlere göre,
batı toplumlarında her üç yüz kişiden ikisinde
yukardaki genlerden birisi bozuktur. Türkiye'deki rakamlar bilinmemekle
birlikte aynı oranın bizim toplumumuz için de geçerli olduğunu
varsayabiliriz. Bu aslında oldukça yüksek bir rakam. Örneğin,
Türkiye'nin şu andaki nüfusunu 60 milyon olarak kabul edersek, aşağı
yukarı yarım milyon kişide bu genlerden birinin bozuk
olduğu hesaplanabilir. Buna göre, en iyimser rakamlarla bile,
Türkiye'de 300 bin kadar insan hayatlarının her hangi bir
döneminde kalıtsal bir nedenden dolayı meme ya da bağırsak
kanserinde yakalanacaklar demektir. Bu kanserlerin çoğu evlenme
çağından sonra ortaya çıkacağı için, bu kişiler
yapacakları her iki çocuktan birine bozuk genlerini aktaracaklardır.
Bu kişilerin hastalık ortaya çıkmadan belirlenmesi,
kanserin erken tanısı açısından büyük bir önem
arz ediyor. Bunun için kan üzerinde DNA testi yapılması
gerekiyor. Bugün artık bu tip testler ülkemizde de yapılabilmektedir.
Örneğin, Bilkent Üniversitesi'nin Moleküler Biyoloji ve Genetik
Bölümü'nde Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı'nın
katkılarıyla gerçekleştirilen bir proje sayesinde kalıtsal
meme ve bağırsak kanserine yol açan genetik mutasyonları
belirleyen DNA testleri geliştirilmektedir. Kanserle Savaşımda Yeni
Ufuklar Yakın dostlarım bana yıllarca hep aynı soruyu
sorarlar: Kansere çare bulundu mu? Bu soruyu 'evet' diye yanıtlamak
zor. Çünkü yukarıda da belirtildiği gibi, kanser birçok
nedenden kaynaklanabilir ve kansere yol açan genetik bozukluklar
birçok gen üzerinde oluşabilir. Kısacası
kanser bir hastalık değil, bir hastalıklar grubudur.
Dolayısıyla kansere çare değil çareler bulmak
gerekmektedir. Yirminci yüzyılın son çeyreğinde kanseri
anlamak konusunda varılan yer ve bilgi birikiminin son on yılda
kazandığı ivme göz önünde bulundurulursa, yirmi
birinci yüzyılın ilk çeyreğinde kanserden korunma ve
kanserden kurtulma konularında büyük aşamaların olacağını
beklemek hiç de hayalci bir bekleyiş değildir. Bu aşama
öncelikle genç yaşta (60 yaşın altında) ortaya çıkan
kanserlerin önlenmesi ve yaşa bağlı olmaksızın
kanserin tedavisi konularında olacak. Bilimin yeni bulgularının
kanserle savaşta kullanımı kanseri engellemek, erken tanı
koymak ve daha etkin tedavi yapabilmek açılarından ele alınabilir.
|