Giriş
Tarihçe
Dönüm noktası
aku noktalar
nasıl oluyo
ayaktan göze |
AKUPUNKTUR : İĞNELER ve SİNİRLER
Yrd.Doç.Dr. Ömer Said GÖNÜLLÜ
Günümüzde en çok konuştuğumuz konuların
başında sağlık sorunları geliyor ve bu bütün dünya
için geçerli. İnsanlarda tabiî ve sade olana dönme eğilimi,
sentetik ürünlerden, kimyasal ilaçlardan bıkkınlık,
hatta bunlara karsi güvensizlik görülüyor. Her ne kadar modern tip ve
ecza biliminin gözardi edilemeyecek basarilari ortada ise de, alternatif
tip sifali bitkilerle, ayurvedayla, biyoenerjiyle ve akupunkturla yine de
gündemden düsmüyor;. Akupunkturun vücud üzerinde gerçek bir etkisi
oldugunu kabullenmekte gönülsüz olanlar için yüksek teknolojinin
ortaya koydugu bazi sasirtici deliller sözkonusu. Hersey yasanmis bir öyküyle
basliyor.
Uzun yillardanberi ABD'de yasayan California Üniversitesi'nden
Koreli fizikçi Zang-Hee Cho 1993'de bir vesileyle ülkesine gittiginde
birgün dostlariyla piknik yapmak için daglik bir yere çikar. Dolasirken
bir ara yere yikilacak gibi olur. "Ayakkabilarim çok rahat degildi"
diyor 62 yasindaki Cho, "yere düstüm. Fakat sanki bir uçus, dagdan
asagiya atlama gibi birseydi. Ertesi gün California'ya dönmek üzere uçaga
bindim ve 12 saatlik bir yolculugunun sonunda ayaga kalkmaya çalistim.
Fakat basaramadim. Büyük bir agri vardi. Eninde sonunda aksayarak uçaktan
çikabildim." Cho daha sonra arka kisminda agri hissedince bir çare
arar. Akrabalari akupunkturu denemesini salik verirler. Cho bu fikre
baslangiçta dudak bükerse de Ğçünkü egitimli bir insan olarak
akupunktura inanmamaktadir- sonunda test etmeye karar verir. Deneme oldukça
sasirticidir ve akupunktur sonuç vermistir. Yaklasik on dakika sonra
agrinin kayboldugunu hisseder. Cho'nun böyle ummadigi sekilde rahatlamasi
profesyonel merakini dürter. Radyolojide çalisan bir fizikçi olarak vücudun
kompleks iç isleyisini görüntüleme sekilleri gelistirir; icatlarindan
biri 1975'de gelistirdigi prototip bir PET (Positron Electron
Transmission) tarayicidir. Cho'nun hayret ettigi husus, vücudun üzerinde
görünüste rastgele noktalara igne batirilmasinin insan sagligini nasil
olup ta etkileyebildigidir ? Konuya daha yakindan egilmeye karar verir ve
buldugu sonuçlar onu büsbütün hayrete düsürür. Birkaç gönüllü
ögrenciye igne batirip beyin görüntülerini alir. Kesfi heyecan
vericidir : meselâ akupunkturun temel bilgilerine göre görme duyusu ile
ilgili oldugu söylenen bir akupunktur noktasini (aku-nokta) igneyle
uyardiginda (stimülasyon), beynin görmeyi kontrol eden kisminda bir
faaliyetin basladigini PET teknigiyle izleyebilmektedir. Cho artik, "akupunkturun
bir gerçekligi var" hükmünü vermistir.
Tarihçe
Akupunktur ve geleneksel Çin tibbinin diger formlari 4
bin yildan daha öncesine dayanmaktadir. Akupunkturun Ğve bir bütün
olarak Çin tibbinin- nasil isledigi çok uzun zaman esrarini korudu,
tabii bu arada birçok Batili doktor tarafindan da alay konusu edildi.
Akupunkturun temel teorisi ilk defa M.Ö. 200'de Sari İmparator'a
atfedilen bir metinde ortaya konmus. Teori özetle insanlarda ve tabiatta
"ki" olarak bilinen bir hayat enerjisi veya hayat gücü
oldugunu kabul etmektedir. Ki, istege bagli kas hareketinden kan akisina
kadar bütün hareketlerin kaynagidir; vücudu dis etkilerden korur ve
isisini üretir. Ki bedenin heryerinde cereyan eder ve organlara "meridyen"
olarak bilinen yogun bir kanallar sistemiyle ulasir. Eger bu hayat gücünün
akisi bozulursa, meydana gelen noksanlik veya ki'nin durgunlugu bedendeki
fonksiyonlarin bozulmasina, dolayisiyla hastaliklara yolaçar. İgnelerin
meridyenler boyunca belli noktalara batirildigi ve manipule edildigi
akupunktur tedavisi ki'nin kendine özgü akisini yeniden eski haline
getirip vücudu sagligina yeniden döndürür.
Avrupa'ya 17. yüzyildaki girisinden bu yana, akupunktur
resmi tip tarafindan bir plasebo olarak kabul edildi. Yani kendi kendine
telkinle, tortikolis gibi kendiliginden geçen rahatsizliklari tedavi
edebilen bir yöntem. Plasebo etkisi bir ilaç veya bir tedavinin
etkinliginde % 30 civarinda rol oynuyor. Bati tibbi akupunkturun
etkinligini bugüne kadar bu sekilde açikliyordu.
Bir toplanti ve dönüm noktasi
Çok yakin zamanda ise, ABD'nin en üst düzey tip kurumu olan Milli
Saglik Enstitüsü (National İnstitute of Health, NİH)
akupunkturun en azindan bazi hastaliklar için bilimsel bir temeli
oldugunu, dis, sirt, uzuv agrilari, mide bulantilari, migren, kramp ve
artrit gibi iltihapli hastaliklar gibi bazi patolojiler için bir
plasebodan daha iyi oldugunu kabul etti. Buna karsilik astim üzerindeki
etkisinin süpheli oldugu, kanser, kalp hastaliklari, AİDS veya deli
dana gibi agir organik hastaliklar üzerinde hiçbir etkisi olmadigi
belirtildi.
NİH uzmanlari bu sonuca bir mutabakat konferansinin
ardindan vardilar. Mutabakat konferansi en üst düzeyde bir kamu seansi
olup, bu toplanti sirasinda doktorlar ve arastirmacilar belli bir konuyu
ahlâkî bakimdan hiçbir lekesi olmayan (bir bakima âkil adamlar heyeti
gibi) bir uzmanlar jürisi önünde tartisirlar. Tartismalar bittiginde jüri
baskani ve üyeleri bir sonuç rapor yazmak için kapali kapilar ardina çekilirler.
Raporun sonuçlari resmi tavsiye degeri tasir (Fransa'da Hepatit C'nin
yolaçtigi kamu sagligi probleminin ciddiyeti 1997 Ocak ayinda yapilan böyle
bir toplantiyla kabul gördü).
ABD'deki sözkonusu konferans 1997 Kasim ayinda yapildi.
Amaci baskan Richard Nixon'un 1972'de Çin'e yaptigi ve akupunkturun
ABD'de atilim yapmasina yolaçan ziyaretinden beri binlerce amerikali
doktorun uyguladigi ve milyonlarca hastanin basvurdugu bir teknik olan
akupunktura son noktayi koymakti. Fakat özellikle akupunkturun
sarlatanliga mi, yoksa tibba mi dayandigini günyüzüne çikarmakti.
Bunu anlamak için NİH yetkilileri tibbin çesitli
branslarina mensup (epidemiyoloji, farmakoloji, psikoloji, biyoloji,
antropoloji, psikiyatri vd) dünya çapinda basarili on iki bilim
adamindan olusan bir jüri teskil ettiler. Jüri baskani Maryland Üniversitesi'nden
Profesör David Ramsay'di. Müzakereciler ise uluslararasi akupunktur
uzmanlari arasindan seçilmisti. Yayinlanmis bütün bilimsel çalismalar
ve klinik incelemeler kili kirk yararcasina gözden geçirildi.
Üç gün süren müzakerelerin sonunda jüri üyeleri iki
önemli soru üzerinde yogunlastilar : plasebo etkisine göre akupunkturun
verimi nedir ? Akupunkturun biyolojik etkileri nelerdir ve nasil
islemektedir ? İlk sorunun cevabini jüri üyeleri sonuç
raporlarinda, akupunkturun yukarida sayilan bazi hastaliklar için
plasebodan daha üstün oldugu seklinde verdiler. İkinci soru için
ise, akupunkturun, ignelerin gündeme getirdigi biyolojik ve fizyolojik
mekanizmalarla açiklanabilecegini kabul ettiler. Sonuçta jüri bazi
patolojilerin tedavisinde akupunkturun lehinde görüs bildirdi.
Bu konferans sayesinde akupunktura bilimsel bir açiklama
artik getirilebilir. Çünkü geleneksel Çin yorumu evrensel bilim
kriterlerini karsilamiyor. Mesela 1988'de Toulouse Üniversitesi (Fransa)
Nörosirürji servis sefi Profesör Yves Lazorthes tarafindan yapilan çalismada
meridyenlere karsilik gelen herhangi bir ag sisteminin mevcut olmadigi
Teknesyum 99 radyoizotop izleyicisi kullanilarak gösterildi.
Aku-noktalar
Aku-nokta sayisinin ise zaman içinde arttigi görülüyor. Milattan önce
ikinci yüzyilda 160, milattan sonra yedinci yüzyilda 349, 1981'de 747
olarak belirlenen aku-noktalarin 1500 civarinda oldugunu düsünenler de
var. Aku-noktalarin derinligi de Pekin, Nankin ve Sangay okullarina göre
degisiyor. Bazi tedavi yöntemleri derinin elektrik direncinin aku-nokta
seviyesinde azaldigini iddia ediyor. Aslinda vücudumuzun üzerinde çok küçük
elektrik direncine sahip binlerce nokta var.
Peki o halde akupunktur bazi durumlarda nasil sonuç
aliyor ? Mutabakat konferansinda uzmanlar akupunkturun Çinliler
tarafindan tarif edilen mekanizmalara göre degil de, Akupunktur uzmanlari
yaklasik 1500 aku-nokta tanimlamaktadirlar. Bunlarin büyük kisminin
ulasilmak istenen hedeflerle açik bir iliskisi yoktur. Mesela ayakta
isaret parmagina karsilik gelen parmak üzerindeki bir nokta bas ve dis
agrilarinin tedavisinde kullanilirken, dirsek yakinindaki bir nokta ise
bagisiklik sistemini güçlendirmektedir. Birçok kompleks fonksiyonun
beyindeki etkilesimlerle kontrol edildigini varsayan Bati tibbindan farkli
olarak, geleneksel Çin tibbi, beyin ile çesitli organlar arasinda pek
fazla baglanti olmadigina, bir aku-noktada yapilan uyarma islemiyle
hedeflenen organa dogrudan mesaj gönderildigine inanir.
Akupunkturun bir diger temel kavrami, tabiatin heryerinde
bulunan ve birbirlerini bütünleyen iki tabiat kuvveti, yin ve yang
arasindaki gerilimdir. Bu ikisi arasindaki denge bozuldugunda, kisi
hastalanmaktadir. Yin sartlari ki'nin yoklugunu yansitmaktadir : solgun
bir yüz, el ve ayak parmaklarinin sogumasi, nabzin yavaslamasi, depresyon.
Yang sartlari ise ki' nin asiriligindan ileri gelir : kirmizi yüz, yüksek
ates, hizli nabiz atisi, hareketlilik ve heyecan.
nasıl ?
Doktorlar ve ruhsatli çalisan akupunktur uygulayicilari
her yil ABD'de 9-12 milyon arasinda akupunktur tedavisi yapiyor. Bunlarin
büyük kismi agri kontrolü, ayrica nikotin, eroin ve kokain
bagimliligini ortadan kaldirma amaçli. Akupunktur Bati'da ragbet gördügü
için, arastirmacilar sirlarini kesfetmeye çalisiyorlar. Bu eski tip
uygulamasinin nasil isledigini anlamak istiyorlar, özellikle de, Batili
arastirmacilar bir meridyeni inceden inceye tetkik edemediginde veya
ki'nin akisini belirleyemediginde. Bu arastirmacilarin ölçebildigi sey,
akupunkturun yol açtigi endorfin (hipofizin ara lobundan salgilanan ve
aciya karsi morfin kadar etkili olan peptid grubu) akisidir. Toronto Üniversitesi'nden
sinir bilimci Bruce Pomeranz'a göre, geçen 20 yil zarfinda yapilan birçok
arastirma, aku-noktalara batirilan ignelerin kaslarin altindaki sinirleri
uyardigini göstermistir. Arastirmacilar, bu uyarinin omurilikten yukariya,
beynin limbik sistem olarak bilinen nisbeten daha basit kismina, ayrica
orta beyne ve hipofiz bezine impulslar gönderdigi düsüncesindeler. Bu
sinyal gönderme bir sekilde endorfin ve monoamin salgilanmasina yolaçmaktadir
ve bu kimyasal maddeler omurilikte ve beyinde agri sinyallerini bloke
etmektedir. Sonuç :genellesmis bir "akupunktur analjezisi (agri
duymazlik)".
Pomeranz, "endorfin açiklamasi artik kesin"
diyor. "...Binlerce yilda haritalanmis olan aku-noktalar muhtemelen
sinirlerin yogunlastigi yerler olsa gerek. Fakat endorfin olayi
akupunkturun diger basarilarindan birçogunu açiklayamiyor. Akupunktur
kemoterapinin ve ilk gebelik döneminin yolaçtigi tiksinti hissi, mide
bulunmasi ve istifrayi büyük ölçüde önlüyor, bunu gösteren çok
sayida klinik tecrübesi var. Fakat bu endorfinden kaynaklanmiyor. Kimse
bu sistemin nasil isledigini bilmiyor."
Görme mekanizmasi ve akupunktur
Endorfin süreci, Cho'nun görme problemlerinin geleneksel tedavisinde
kullanilan aku-noktalari kesfederken elde ettigi bulgulari da açiklayamiyor.
Cho tarafindan VA1, VA2, VA3 ve VA8 seklinde adlandirilan noktalar gözün
yakininda degil ayagin üst kisminda küçük parmaktan ayak bilegine
kadar olan kisimda bulunuyorlar. "VA" Cho'nun adlandirma
sisteminde "görmeyle ilgili aku-nokta" (vision-related acupoint)
anlamina geliyor. Ayni sekilde akupunkturcular sidik torbasi (urinary
bladder) meridyeni üzerinde bulunan noktalari sirayla BL67, BL66, BL65 ve
BL60 seklinde belirtiyorlar. Bu noktalarin ignelerle uyarilmasinin gözleri,
merkezi sinir sisteminden ziyade meridyenler sistemi yoluyla etkiledigine
inaniyorlar.
Bunu test etmek için Cho gönüllü ögrencileri bir fMRİ
(functional magnetic resonance imaging) makinasina bagladi. Standard MRİ
makinasi vücuttaki yapilarin statik kesitlerini alirken, fonksiyonel MRİ
daha ileri giderek bu yapilarin nasil çalistigini göstermekte, mesela
kandaki oksijen miktarindaki dakikalik degisimleri ölçmektedir. Bu, çesitli
dokular tarafindan kullanilan glükozun kabaca ölçülmesi demektir ki,
bu da hangi dokularin aktif oldugunu gösteren iyi bir belirteçdir. Bütün
bu sonuçlar renkli fMRİ beyin aktivasyon haritasi seklinde görülebilmektedir.
Cho gönüllülerin gözlerini ilk önce geleneksel
yollarla uyardi; gözlerinin önünde bir isik yakti. Ortaya çikan görüntüler,
beklendigi gibi, beynin göz fonksiyonuyla ilgili oldugu bilinen kisminda,
yani görme korteksinde aktivite artisi anlamina gelen bir renk
yogunlasmasi (Resim 2) gösteriyordu. Cho bunun hemen ardindan bir
akupunkturcunun yardimiyla VA1 noktasini uyardi. Sirayla bütün gönüllüler
üzerinde yapilan bu uyarmalara bagli olarak fMRİ görüntüsü üzerinde
beynin hep ayni bölgesi -görme korteksi- aydinlaniyordu.
Birinin ayagina batirilan igne ile, bir baskasinin gözleri
önünde yakilan isigin beyinde ayni etkiyi yaptigini görmek gerçekten
çok ilginçti. Ve bu, agri incelemelerinde görülmüs olan, ilkel limbik
sistemin meydana getirdigi genel analjezik etki degildi; bu, konusma,
isitme, hafiza ve zeka gibi ileri fonksiyonlardan sorumlu bölge
durumundaki beyin korteksinde olusan fonksiyona özgü bir cevap idi.
Dahasi, akupunktur uyarisinda görülen beyin aktivitesi nerdeyse isik
yakilmasindaki kadar büyüktü.
"Gerçekten çok heyecan verici" diyor Cho,
"somut herhangi bir sey olabilecegini hiç ummuyordum fakat
akupunktur noktasinda yapilan uyari görme korteksinde çok açik sekilde
aktivite baslatiyordu". Cho bir plasebo etkisi ihtimalini ortadan
kaldirmak için ayak basparmaginda aku-nokta olmayan herhangi bir noktayi
da uyardi. Görme korteksinde cevap yoktu. Cho daha sonra, zaman içinde
birçok uyari sekli denedi : ignenin pozisyonunu bir an için degistirmek
veya isik yakip bir müddet söndürmemek, sonra tekrar etmek gibi. Önceki
gibi, fMRİ görüntüleri hem akupunktur hem de isik uyarilari için
sasirtici ölçüde benzerlik arzediyordu.
Ayak üzerindeki görmeyle ilgili diger üç aku-nokta
uyarildiginda sonuçlar yine tutarliydi : VA2 noktasi hariç, her
aku-nokta tipki isik uyarisinin yaptigi gibi, fMRİ görüntüsü üzerinde
görme korteksi bölgesini aydinlanmis gösteriyordu. Fakat bu kez Cho
baska bir seyin farkina vardi. Cevabin zaman içindeki siddet degisimini göstermek
için aktivasyon verileri grafige döküldügünde Cho oniki gönüllü içinde
iki farkli reaksiyon oldugunu gördü. Akupunktur safhasi boyunca bazi gönüllülerin
beyin aktivitesinde artis, diger bazilarininkinde ise azalma görülüyordu.
Bir baska deyisle akupunktur uygulamasi esnasinda bazilarinda beyin bölgesindeki
oksijen tüketimi artiyor, bazilarinda azaliyordu.
"Bir yerde bir hata yapmis olmaliydik diye düsündüm"
diyor Cho. Fakat denemeleri birçok kere tekrar etmesine ragmen, her
defasinda ayni sonucu aliyordu. "Sonunda bir akupunkturcu sunu söyledi
: 'Ah, evet ! Bu yin ve yang'". Cho ona bunun ne demek oldugunu sordu.
Tabii bu arada ilginç olan husus, akupunkturcunun kimin beyin
aktivitesinde artis (yin), kiminkinde azalma (yang) olduguna dair verileri
görmeden 12 kisinin 11'inde durumu oldugu gibi ortaya koymus olmasi idi.
Cho, "bunu nasil açiklayacagimi hâlâ bilemiyorum" diyor.
Birçok bilimsel hazirlik raporu gibi, Cho'nun küçük
arastirmasi da cevapladigindan çok daha fazla soru getiriyor. Fakat Cho
akupunturun yeni fonksiyonel etkilerini göstermeye devam ediyor. Cho'nun
ayni üniversiteden meslektasi Joie Jones "Klasik olarak akupunktur
tecrübe açisindan çok ileri bir noktada, çünkü insanlar binlerce
yildan beri veri topluyor" diyor. "İnsanlar bir noktaya
igne soktugunuz zaman, bunun vücudun bir baska tarafinda etkisi olacagini
gösterdiler. Fakat bütün bunlarin beyinle olan iliskisi asla ortaya
koyulmamisti. Bu çalismalarla biz en azindan bazi akupunktur noktalari için
etkilerin beyin üzerinden gerçeklestigini göstermis bulunuyoruz."
Fakat, bu böyle olsa bile, ayak üzerinde belli bir noktanin uyarilmasi
beynin görmeyi kontrol eden kisminda nasil aktivite baslatiyor ? Her ne
kadar bunun sinir sistemi üzerinden isledigi kanisinda olsa da Cho,
"henüz açiklamasi yok" diyor. Pomeranz ise, "eger bunun
gerçek oldugu ispatlanirsa, muhtemelen akupunkturun endorfin
salgilanmasina sebep oldugu mekanizmanin aynisi degil" diyor : "bu
endorfin vücudun herhangi bir yerinde fiber seklindeki belli tip
sinirlerin uyarilmasiyla serbestlenmektedir. Fakat ayak parmaginizla görme
sisteminiz arasinda belli bir iliskinin olmasi gerçekten garip. Bu gerçekten
akli hayrette birakan bir sey."
Kesin açiklamasi olmamakla beraber, akupunkturun klinik
sonuçlari tibbin ilgisini çekiyor. Milli Saglik Enstitüsü (NİH)'nün
düzenledigi ve bagimsiz uzmanlarin katildigi bir panelde, akupunkturun
anesteziden ve kemoterapi ilaçlarindan ileri gelen mide bulantisinin
tedavisinde gerçekten etkili oldugu sonucuna varildi. Ayni sekilde
ameliyat sonrasindaki veya diger agrilarin tedavisinde de yardimcidir.
Bunun yanisira, ayni panel Bati tibbinin üstün klinik özelliklerine
olan genel inanisa ragmen, kronik agrilarin birçok klasik tedavi seklinin
akupunkturla ayni basari oranini gösterdigini -siklikla görülen zararli
yan etkileriyle birlikte-kaydetmektedir.
Çok daha önemli akupunktur arastirmalarindan biri,
kronik agrilari olan hastalarin beyin görüntülerini kaydetmek için
SPECT (tek foton emisyonuna dayanan bilgisayarli tomografi) teknigi
kullandi. Pennsylvania Üniversitesi Hastanesi Nükleer Tip bölümü
baskani Abbas Alavi'nin gerçeklestirdigi bu çalisma, akupunktur
uyarisina cevap olarak endorfin salgiladigi sanilan beyin yapilarina -talamus,
hipotalamus ve beyin kökü ?- kan akisini ölçtü. Agrisi olan
hastalarin normal ölçüm görüntülerini, bunlara akupunktur tedavisi
uygulandiktan sonra alinan görüntülerle karsilastiran Alavi talamus ve
beyin kökünde artmis olan kan akisinin açik delillerini buldu. Ayrica,
tedavi edilen hastalarin artik daha az agri duydugu da ortaya kondu.
Cho gibi Alavi de, bu çalismayi yapmadan önce
akupunktura veya Çin tibbinin diger formlarina inanmiyordu : "Akupunkturun
az-çok psikolojik oldugunu, objektif bir etkisi olmadigini düsünüyordum.
Bu çalismayi da eglence olsun diye yaptim ve ortaya hiçbir sey çikmayacak
saniyordum." Tabii ki hala birçok süpheci var. Santa Clara Vadisi
Tip Merkezi'nin Tibbî Onkoloji bölümünün eski baskani ve özel bir
krulus olan Tip Sahtekarliklariyla Mücadele Millî Konseyi üyesi Wallace
Sampson "Cho'nun makalesi hiçbir seyi ispatlamiyor. Bu basit bir
yalanci bilim vak'asi" diyor. Sampson, Cho'nun çalismasinin gerçek
etkileri ortaya koyamayacak kadar küçük oldugunu ve iyi kontrol
edilemedigini ileri sürüyor. NİH panelinin raporunu tenkid ediyor
ve panelistler arasinda karsi görüste kimse olmadigini söylüyor.
Diger bazilari ise, her ne kadar henüz tam anlayamiyor
olsalar da,akupunktur ile ne yapabileceklerini ögrenmeyi tercih ediyorlar.
Hiçbir sekilde bilinmeyen mekanizmalarin çalisabilecegine ihtimal
vermiyorlar. Pomeranz, "Herkes meridyenleri aradi fakat kimse
herhangi bir sey bulamadi. Ki'yi ölçme girisimleri basarisizlikla sonuçlandi.
Fakat bu, varolmadigi anlamina gelmez. Endorfin öyküsü büyük bir sürpriz
oldu. Simdi yari tereddüt-yari hayret var" diyor.
Cho aku-noktalar ile beyin arasindaki baglantilari
kesfetmek için fMRİ'yi ve diger görüntüleme sistemlerini
kullanarak bilimsel siniri biraz daha ileri götürebilecegi ümidini
tasiyor. Ayrica, bir darbe sonrasinda görme bozuklugu çeken kisilerde
akupunkturun görme korteksine kan akisini artirmada nasil
kullanilabildigini arastirmayi planliyor. Diger arastirmacilarin yaptigi
az sayida çalismada ise, akupunktur tedavilerinin darbe almis hastalarin
hareket kabiliyetini artirmaya aslinda yardimci oldugu ortaya konmus
bulunuyor. Cho, akupunktur görüntüleme çalismalarinin sinir bilimleri
için yeni bir kapi açtigini söylüyor.
Sonuç itibariyle, akupunktur, reçetesi sadece su ve
sekerden olusan bir plasebo durumundaki homeopatiden çok farkli bir
tedavi yöntemi ve modern bilim bundan sonra açiklayamadigi herhangi bir
olgu karsisinda hemen dudak bükme rahatliginda olamayacak. Akupunktur
iste böyle bir tabuyu yikmasi itibariyle de önemli ve kendisiyle
ilgilenilmeyi hakediyor.
Kaynaklar
1) Dold, C., (1998) Needles & nerves. Discover, September, vol. 19, nş
9.
2) Ronan, C.A (1983) The Cambridge İllustrated History of the World's
Science. Newnes Books, Tiwckenham, Middlesex. (First edition), London.
3) Rossion, P. (1998) Les premières preuves scientifiques de l'
acupuncture. Science & Vie, Mai, nş 968.
|