- Stres kavramı ilk olarak 1930'larda
endokrinolog Hans Selye tarafından ortaya atılmıştır. Selye'ye göre
organizmalar olumsuz duyusal ve fizyolojik olaylar karşısında ortak
bir biyolojik tepki gösterirler. Bunlara ''stresör'' adı verilir.
- Stresörler kaçınmak istediğimiz her şeydir.
İnsanın bir yakınını kaybetmesi, tüccarlar için borçlarını
karşılayamama durumu, fanatik futbol taraftarı için tuttuğu takımın
kaybetmesi, borsada oynayanlar için ani ve yüksek borsa düşmeleri,
önemli randevusuna trafik nedeniyle yetişememe gibi gündelik hayatımızda
sık rastlayabileceğimiz şeyler birer stresördür.
- Akut stres ile karşılaşan insanlarda
adrenalin salgısı artar. Kalp hızında artma, ağız kuruması gibi
belirtiler ortaya çıkar. Çok sık karşılaşmamak koşuluyla insan
strese karşı koyabilir.Sık tekrarlayan streslerde ise başa çıkamayacağımız
birikimler ortaya çıkar.
- Araştırmalar,kronik stresin vücut direncini
kırdığını ve hastalıklara zemin hazırladığını göstermektedir.
- Stres sadece kalp veya sindirim sistemine
zarar vermez. Bellek kaybı, bağışıklık sisteminin zayıflaması,
şişmanlık(" Et değil dert "deyimimizi hatırladım) gibi
sonuçlar da ortaya çıkar. Yani insanları kısa süre içinde öldürmeyen
stresörler, uzun vadede birikim sonucu er veya geç ölümcül hastalıklara
zemin hazırlarlar.
- Birkaç yıldan beri stres artık ölçülebilir
olmuştur.Tükürükte hormon yoğunluğunu ölçerek, vücudun nörolojik
ve kimyasal tepkilerini inceleyerek, stresin organizmayı nasıl yıprattığı
somut bulgularla saptanmaktadır. Hamilelik döneminde stresin gelişmekte
olan cenin'i de etkilediği anlaşılmıştır. Bu çalışmalar
" Psikonöroimmunuloji " adında yeni bir bilim dalının doğmasına
neden olmuştur. Bu bilim dalının bugün eriştiği nokta, 1960
larda sigara ile kanserin ilişkisinin ilk kez ortaya atıldığı dönemi
hatırlatmaktadır.
- Stres ile bağışıklık sistemi arasındaki
ilişki ortaya konmuştur(Sheldon Cohen ve Arkadaşları-1991).Uzun süreli
strese maruz kalma, kişilerin üst solunum yolları enfeksiyonlarına
yakalanma olasılığını 3-5 misli artırmaktadır.
- Başka bir çalışma da uzun süreli stres
ile kalp hastalıkları arasındaki ilişkiyi göstermek amacıyla yapılmıştır.Bu
çalışmada, sosyal yapı ve kalp-damar hastalıklarına yakalanma eğilimi
bakımından insanlara büyük benzerlik gösteren Makak maymunları
kullanılmıştır.
- Stres, iki aşamada kendini gösterir.
- Birincisi "savaş-veya-kaç"
tepkisidir.Beyin stresörü sezince, verdiği komutla böbreküstü
bezlerinin adrenalin salgısını artırır.Birkaç saniye içinde
tansiyon yükselir,nabız hızlanır, karaciğer glikoz
pompalar, yağ rezervlerinin trigliserid ve enerjiye dönüşmesini
sağlar, dolaşan kan diğer organlardan çekilerek kaslara gönderilir.Bütün
bunlar, organizmanın hayatta kalmak için hazırlanması
demektir. Tabiatta yaşayan ilkel insanlar ve diğer canlılar
bu hazırlığı takiben ya savaşır, ya da kaçarak
tehlikeden kurtulur. Uygar dünyada yaşayan insan vücudu,
her trafik ışığında adrenalin saldırısına uğrar. Savaşmak
veya kaçmak seçeneği de yoktur. Direksiyonda oturmak ve
beklemek zorundadır. Vücudun strese karşı yaptığı hazırlıklar
boşunadır. Gereksiz yere nabız hızının artması, kan basıncının
yükselmesi, dolaşımdaki yağ ve glikozun metabolize
edilememesi sonunda yağların damarlarda plakalar halinde
birikmesi; felçlere, kalp krizlerine ve şeker hastalığına
davetiye çıkartır. Uygar dünyada tehlike karşısında
geliştirilen savunma, strese yol açan tehlikeden daha zararlı
olmaktadır(Robert Sapolsky).
- İkinci aşama 10 dakika kadar sonra
başlar. Bu aşama duygusal ve entellektüel stres ile
ilgilidir. Hipotalamus adı verilen beyin bölümü ACTH denen
bir hormonun salgılanma emrini verir. ACTH, böbreküstü
bezlerinden kortizon ve benzeri hormonların salgılanmasına
neden olur. Bu hormonların aşırı miktarda salgılanması
belleği ve öğrenme-algılama yeteneğini zedeler, öfke,
yorgunluk, depresyona neden olur, bağışıklık sistemini
zayıflatır. Kronik streste, hastalıkla savaşan hücrelerin
sık sık bastırılması sonucu vücudun enfeksiyonlara karşı
direnci azalır.
- Stresin garip bir etkisi de vücut şeklini değiştirmesidir.
Stres anında yağlar enerji sağlamak için yer değiştirirken
genellikle karaciğer çevresinde birikirler. Yapılan araştırmalar,
göbekte biriken yağların kortizon benzeri hormonlara duyarlı olduğunu
göstermiştir. Streste aşırı salgılanan bu hormon grubu, göbek
çevresinde yağlanmaya neden olmaktadır. Merkezi şişmanlama da
denen bu durum ile kardiyo-vasküler hastalıklar arasındaki ilişkiye
de dikkat çekilmiştir.
- Mide ve bağırsakların iç duvarlarına daha
az kan gittiği için ülser riski artmaktadır.
|