SARILMASINI
BİLMEK
-AHMET ALTAN-
Bir kadın "ben üşüyorum" dediğinde, bunun
cevabinin "üstüne bir şey al," "istersen bir
taksiye binelim," "eve geldik zaten" türünden
bir söz olmadığını, "üşüyorum" dediğinde kadının
"bana sarılsana" demek istediğini ve ona sarılmak
gerektiğini öğrenmek epey zamanımı aldı.
Sanırım binlerce yıl boyunca
isteklerini açıkça söylemelerine izin verilmediği için
"gizli bir dil"geliştirmek zorunda kalan kadınlar,
bu kadar basit bir şeyin erkekler tarafından niye anlaşılamadığını
hiç anlayamazlar.
Erkeklerin, bakkal dükkanının arka
tarafındaki salak küçük oğlana benzediğini düşünürler:
"Anlayışsız ve beceriksiz salaklar." Kadınların
bir şey söylediklerinde aslında başka bir şey söylemek
istemiş olabileceklerini kendim mi far kettim yoksa bunu bana
bazen usulca bazen sabırsızca sözleriyle kadınlar mi öğretti
simdi tam çıkartamıyorum.
Sevgi ve şefkat eksikliğine hiç
tahammül edemeyen, bunların "açıkça" söylenerek
elde edilmesinin ise elde edilenin değerini düşüreceğine
inanan kadınların niye isteklerini düpedüz söylemedikleri
ise erkekler için hep bir sırdır.
Duygularını
göstermenin kadınlara özgü bir davranış olduğunu sanan
erkekler, açıkça sevgilerini ve şefkatlerini göstermekten
hep utanırlar. Farkında olmadan, onlar, bu duyguların gösterileceği
tek yerin yatak odası olduğuna inandıklarından, kalabalıkların
içinde sevgi ve şefkat gösterdiklerinde, herkesin seyrettiği
bir yerde sevişiyorlarmış hissine kapılıp tedirgin
olurlar.
Erkekler
için duygular, kapalı yerlerde yaşanması gereken
"mahrem" şeylerdir, kadınlar ise bunu hayatin her anında
yaşanması gereken bir şey olduğunu düşünürler. Hemen
hemen hepsi gizli bir "derebeyi" olan erkekler, kadınların
her isteğinde, her talebinde bir isyan, bir başkaldırı hatta
bir hakaret görürler. Erkeklerin bekledikleri, kadınların
"üşümeleri" ya da "acıkmaları"
değil, erkeğin yanında soğuğu ve açlığı hissetmeyecek
kadar kendinden geçmiş bir aşka kapılmaları ve bu askı
taleplerini dile getirmeyerek
göstermeleridir.
Galiba o yüzden, erkeğin biraz kadınsılaştığı ve
duygularını alabildiğine özgür bıraktığı askın ilk günleri
geçtikten ve erkek yeniden erkekliğine döndüğünde, kadınlar
"üşümeye" başlarlar. "Benim uykum geldi"
dediğinde erkeğin onla beraber yatmamasını, perhize başladığı
sırada aniden bir hoşluk yapma isteği duyan erkeğin ona
sevdiği yemekleri almasını "düşmanca" bulmaya
koyulurlar.
Artık
erkeğin her davranışı ince eleklerden geçirilip, onun sözlerinde
ve davranışlarında "sevgisizlik" işaretleri tek
tek saptanır. Ve o gizli dil daha sık ortaya çıkar.
Kendilerinden yakınırlar önce, "çok şişmanladım,"
"çok yaslandım, "çok çirkinleştim," bunları
söyledikten sonra erkeklerin ne söyleyeceklerine, ne
yapacaklarına bakarlar. Kendilerine büyük bir ilgi eksikliği
olarak gözüken o
anlayışsızlıkların,artık eskisi kadar beğenilmemelerinden
ya da sevilmemelerin den mi kaynaklandığını anlamaya uğraşırlar.
baştan savma verilecek her cevap, kadının öfkeli tepkisini
hakedir. - Yok, hiç de şişmanlamadın, iyisin, biraz kilo aldın
belki ama önemli değil. Bu yakınmalar onlara manasız ve çocukça
gelir çünkü. Kadınlar ise sinirlenmeye başlarlar. - Sen
beni eskisi kadar sevmiyorsun. Bunun cevabi elbette,
"nerden çıkardın bunu, tabii ki seviyorum" değil,
sıkı bir sarılış ve iyi bir öpüşmedir.
Bir şeylerin yanlış gitmeye başladığını gören erkek
ise, güzel bir hediye almanın ya da daha kestirmesi
"biraz para vermenin" zamanı geldiğini düşünür
Onun için sorunun tedavisi öpüşmede değil paradadır. Kabul
etmeli ki, kendi değerini, gizliden gizliye kendine verilen
parayla ölçmeye yatkın kadın için yapılacak "fedakârlığın"
miktarı bir zaman ise yarar,kadın, "salağın"
duygularını böyle ifade etmeye çalıştığını anlar.
Erkek ise, o düz vahşeti ve insafsızlığı
ile "ağlıyorsa biraz para ver, çözümlemesini
benim ser. Ama hediyelere ve paralara çabuk alışılır, sarılışların
ve öpüşmelerin özlemi yeniden baslar. Kadın "üşür."Son
bir iki deneme daha yapar, bazen güzelliği ve cinselliğiyle,bazen
sinirli çıkışmalarıyla, erkeğe "üşüdüğünde ona
sarılınması gerektiğini" bir daha öğretmeye uğraşır.
kadın ya kadere rıza gösterip teselliyi hediyelerde, parada,
çocuklarında kendisine sağlanan güvende aramaya razı olur
ve arada sırada tutan "ben çok yalnızım" yakınmaları
ve ağlama nöbetleriyle
hayatini sürdürür ya da üşümeye fazla dayanamayıp, sarılmasını
bilen" biri var mi diye etrafa bakınmaya
koyulur.
"Sarılmasını bilenler" bu sapaktaki kadınları
keskinleşmiş radarlarıyla hemen bulurlar. Bir vakit isler iyi
gider. Ama sarılmasını bilenler de bir süre sonra kaçınılmaz
erkekliklerine geri dönüp, üşüyen kadına, üstüne bir hırka
almasını söylerler.
Ahmet
Altan
  
|