"RUHLARIMIZ
GERİDE KALIYOR"
Michelangelo
Antonioni'nin 1995 yapımı "Par defa les Nuages"
(Bulutların Ötesinde) adli filminde hoş bir sahne ve hoş bir
hikaye vardı. Genç kız bir kafede gizemli bir erkekle tanışıyor
ve adam ona şu hikayeyi anlatıyordu:
Bir zamanlar Afrika'da kayıp bir şehri aramakta olan arkeologlar,
beraberlerindeki eşya ve yükleri, hayvanların ve yerlilerin yardımı
ile
taşıyarak uzun bir yolculuğa çıkmışlar. Kafile zor doğa koşullarında,
balta
girmemiş ormanların içinde ilerleyerek, nehirleri, çağlayanları
geçerek yolculuğa günlerce devam etmiş.
Fakat günlerden bir gün yerlilerin bir kısmı birden durmuşlar.
Taşıdıkları
yükleri yere indirmişler ve hiç konuşmadan beklemeye başlamışlar.
Ulaşmak istedikleri yere bir an önce varmak isteyen batılı
arkeologlar bu duruma bir anlam veremeyip, zaman kaybettiklerini,
bir an önce yola devam etmeleri gerektiğini anlatarak, yerlilerin
neden durduklarını öğrenmek istemişler. Fakat yerliler büyük
bir suskunluk içinde sadece bekliyorlarmış. Bu anlaşılmaz
durumu yerlilerin dilinden anlayan rehber, onlarla bir süre konuştuktan
sonra su şekilde ifade etmeye çalışmış:
"Çok hızlı gidiyoruz. Ruhlarımız geride kalıyor."
Modern şehir hayatinin ve çağımızın getirdiği en büyük
sorunlardan biri bu;"hızla ve sonu bir türlü gelmeyecek olan
hedeflere doğru çılgınca koşuşturmak" ve koşuştururken
etraftaki ayrıntıları, manzaraları, küçük mutlulukları, kısaca
hayata dair pek çok yaşanası güzelliği görememek ve kaçırmak...
Ya da yaşanan yığınla drama, saçmalığa ve ilkelliğe seyirci
kalmak, duyarsızca sadece bakıp geçmek ve gitmek...
Halbuki durup ruhlarımızı beklemeli,Müziği duymaya çalışmalı,
Yavaş dans etmek için çaba sarf etmeli, Her günün
bitiminde yatağa uzanıp "kendimize doğru bakmalıyız".
  
|