On
yıl önce, karısından boşandığında, başkalarının
evlilik kutlamaları gibi o da boşanmasını kutlamıştı.
Bildiği kadarıyla bir kadınla aynı evin içinde, birlikte yaşayabilecek
yaradılışta değildi, ancak bekarken tam anlamıyla kendi
kendisi olabiliyordu.Yaşamını hiçbir kadının gelip de
elinde bavuluyla içine yerleşemeyeceği biçimde kurmaya çalışmıştı.
Dairesinde tek bir yatak olması bundandı. Yatak yeterince genişti
gerçi ama Tomas yattığı kadınlara yanında biri varken
uyuyamadığını söyler, onları gece yarısını geçe arabasıyla
evlerine götürürdü.
Onu ilk ziyaretinde Tereza'yla yatmaktan
alıkoyanda nezle değildi. İlk gece geniş koltuğunda uyumuş,
haftanın geri kalan günlerinde de her gece arabayla hastaneye
gitmişti.Oradaki bürosunda açılır kapanır bir karyolası
vardı. Oysa bu defa kızın yanında uyudu. Ertesi sabah uyandığında,hala
uyumakta olan Tereza'nın elini tuttuğunu gördü.Bütün gece
elele mi yatmışlardı yoksa? İnanılacak gibi değildi. Kız
uykusunda derin derin soluk alır ve Tomas'ın elini tutarken (sımsıkı;
elini kızın elinden kurtaramadı) o son derece büyük bavul
da yatağın kenarında duruyordu. Onu uyandırmaktan korktuğu
için elini elinden çekip kurtarmaktan kaçındı ve daha iyi görebilmek
için yavaşça ondan yana döndü. Tereza'nın üzeri
katranlanmış sazdan bir sepete konulup,nehir aşağı yollanan
bir çocuk olduğunu bir kere daha geçirdi aklından. İçinde
bir çocuk barındıran sepeti dalgalı bir nehirde başıboş bırakamazdı,
değil mi?
Firavunun kızı,küçük Musa'yı taşıyan sepeti
dalgalardan çekip almamış olsaydı,ne Ahdi Atik ne de içinde
yaşadığımız uygarlık olmayacaktı! Antik Çağa ait birçok
efsane, bırakılmış bir çocuğun kurtarılmasıyla başlamaz
mı? Polybus küçük Oedipus'u kanatlarının altına almamış
olsaydı, Sofokles en güzel tragedyasını yazamayacaktı!
Thomas daha o zamanlar eğretilemelerin tehlikeli olduğunu
bilmiyordu. Eğretilemelerle oyun olmaz. Tek bir eğretileme aşkı
doğurabilir.


