EDİTÖR'DEN

 

MİSYON VE MACERAMIZ

 

Öncelikle niçin bir Yahoo-Geocities sayfasındayız? Müdavimlerimiz zaten biliyorsa da, bilmeyenler için özetleyelim macerâlı hikâyemizi, atlattığımız bâdireleri...

En başından alalım dilerseniz: Akademya, kurucu kök kadro olarak, 1989’da çıkan ve İBDA fikriyatını gündemin başköşesine oturtan bir gençlik sesi hüviyetiyle Ak-Doğuş dergisine dayanır. Sayısız gazete ve dergideki röportaj, haber ve değerlendirmeler yanında, yurdun dört bir köşesindeki konferans ve panellerle, tesiri “mezralara kadar” ülkeyi baştanbaşa kuşatmış, yurtdışından katkı ve katılımlarla büyümüş bir gençlik hareketi... Böyle bir tesir, elbette halkın tepesine kurulu düzeni rahatsız edecektir ve öyle de olur: Kurucuları, İBDA fikriyatına gönül vermiş gençliğin DGM’lerle tanışan ilk mensubları olarak sayısız dâvâyla boğuşur, Ak-Doğuş dergisinin tüm sayıları toplatılır ve dergi 1990 yılında yayınına son vermek zorunda bırakılır.

Ve Akademya dergisi... Ak-Doğuş sonrasındaki 1990-1996 arası dönemde, iki haftalık ve genellikle aylık periyodlarla ve daha mütevazi çerçeveleriyle Ak-Zuhur ve Tahkim dergileri gelse de, ikinci büyük patlama 1996 yılı başında çıkan üç aylık fikir-sanat dergisi Akademya’yla gerçekleşir...

Akademya dergisinin tohumu, kimi birkaç sene yatıp çıkmış, kimiyse yıllar sürecek cezaevi macerasının başlarında olan Ak-Doğuş, Ak-Zuhur ve Tahkim yazarları tarafından Metris Cezaevi’nde 1994 yılında atılır. Önceleri “Genç İbdacı Aydınlar Birliği Platformu” adını alan ve belli bir disiplinle fikir-sanat verimleri üretmeye başlayan grup, tahliye olan mensublarının aldığı bir kararla İslâmî İlimler ve Sanatlar Araştırma Vakfı’yla işbirliğine gider ve 1996 başında Akademya adını verdikleri derginin ilk sayısı çıkar.

Akademya dergisinin “misyon ve macera”sını, derginin editörü tarafından yazılmış ve binlerce basılmasına rağmen üç baskı yapıp tükenmiş Ocak 1999 Özel Sayı “önsöz”ünden iktibaslarla takib edelim. Burada hikâye edilen dönem, 1996-1999 arasıdır:

«Evet; misyon ve maceramız...

Bugüne ulaşıncaya dek, tüm İBDA bağlıları ve sevenleri olarak, samimiyetimiz ölçüsünde elimizden geleni yaptık ve "Yeniden İslâm Hâkimiyeti"nin dünya üzerindeki Mimar'ına (şübhesiz eksik veya yanlış yaptığımız zamanlar da oldu!) gücümüz yettiğince yoldaş olduk. Belki ağır aksak belki süratli, ama neticede, bütün yaptıklarımız hep "iki vecheli"ydi: Bir yandan İBDA aksiyonu içinde üzerimize düşen "siyasî rol"e uygun davranmaya çalıştık (ki bunun "zâhiren" getir-götür işi olması yahut idarecilik olması, yayıncılık yahut daha "üst" bir derece olarak savaşçılık olması bir bakıma önemli değildi; "ünvanlar" tek başına kıymet belirtmez zaten!); diğer yandansa, istidadımızın kıvrıldığı mecrâda kendi "iç oluş"umuzu ikmâl edip verimlendirmeye çalıştık (asıl kıymetli olan da, "iş içinde" yetişmek kaydıyla, hakikatte bu!)...

«İşte Akademya'nın da, "akademik" ve "siyasî" kanatları bulunan "genel performans"ı yanında, yazarlarıyla çalışanlarının ve tabiî destekçilerinin "kendi içlerinde" yaşadığı, böyle "ikili" bir imtihan süreci sözkonusu oldu. Meselenin temelindeyse; "siyaset" de, "iç oluş" da, bir idealin hayata geçirilmesi mücadelesinde "tek kökte" toplanır ve bu mânâda tüm verimler, hem "siyasî rol" hem de "iç oluş verimi" niteliği taşır...

Anlaşılacağı üzere; dergimiz sürse de sürmese de, Akademya'ya "isim" olmuş "akademik verim" bahsinde verilebilecek bir misâl olarak; yazarlarımız, bu "iç oluş" imtihanını bugün yarın hep yaşayacak ve daima bir isbat yahut hesab veriş mükellefiyeti taşıyacaktır... Akademya'daki ferdî verimler bakımından şahsî kanaatimizi sorarsanız, şimdilik şunu söyleyebiliriz: Ferdî "akademik" verim bahsinde arzedilenler, ya "ümid vaadetme" seviyesine ulaşmış yahut yazarlarının "çapına nisbetle", kıymetli çıkışlara da zaman zaman beşiklik etmiştir. Kısaca verilmiş bir netice hükmü hâlinde; ferd ferd, "olması gereken"e giden yolda alınacak daha çok mesafemiz vardır!.. Okuyucumuza saygı bâbında arzediyoruz bunları ki, "hakikati tesbit" ayıb değil, fazilettir. Tafsilâtını, yaşarsak biz ve istikbâlin tarihçileri yazacaktır zaten...

Yaptıklarından-yazdıklarından sorumlu ferdlerin "bir araya gelerek" oluşturduğu ve yayınlandığı süreçte hesâbını verecek bir organizasyonun, yine ortak muhteva mevzuu olan "akademik" sahadaki "genel performans"ına baktığımızdaysa; yâni, yayınladığı "fikir-ilim-sanat" yazıları itibâriyle, "iç oluş" verimlerini "dergi" zemininde "terkib"e davranmış Akademya'yı değerlendirirsek: Kanaatimiz, olması gereken "kadro keyfiyeti" ve birbirini tamamlayan "kadro insicâmı" açısından da, alınması gereken daha uzun bir yol bulunmaktadır. Bunun çok çeşitli sebebleri bulunsa da, muhtemel başlıca sebebi, "işin ehline teslim edileceği" ideal İslâm toplumunun oluşturulamaması ve devletleşememesidir. Böyle olunca, özellikle "ihtilâlci" bir kavga sürecinde, ancak eldeki insan malzemesi değerlendirilmeye çalışılmaktadır. Her işe koşmak veya bakmak durumunda kalan "aspirin" rolündeki dâvâ adamlarının sıklığı, herhâlde bundandır. Oysa, ideal olan, her işin "ehlince" yürütülmesidir... Ve; dâvâ adamının, her işe koşarken kendi "iç oluş"unu ihmâl etmesi de, bir başka "olmaması gereken"dir!.. Maalesef, zaman zaman yaptığımız ve aslında "yapmamamız gereken" bir husus da buydu meselâ... Tafsilâtını, yaşarsak biz ve istikbâlin tarihçileri yazacaktır zaten...

"Hatâ, iş yapan için!" derler ya; "iş içinde" kendisini eğiten, eleştirilme de dâhil "risk almayı bilerek" mücadele meydanına atılan, yaptıkları yanlışlar bile "yapılmaması gereken" örnekler hâlinde mücadeleyi geliştirici bir "fayda"ya dönüşen ve hatâsıyla-sevâbıyla omuz omuza küfrün karşısına dikilen tüm gönüldaşlara, böyle olamayanların bir şükran borcu bulunsa gerektir!..

Ama... Çok daha başka, "siyasî" bir rolü de vardı Akademya'nın; ki, bizce asıl mesâfe kaydettiği ve belki de, "genel performans" yönünden belli derecede alnının akıyla çıktığı da bu "siyasî" misyonuydu onun!.. Neydi bu misyon; dilerseniz bir bakalım...

Akademya Dergisi olarak; İslâma Muhatab Anlayışı "devletleştirme"ye tâlib "siyasî" bir mihrak olma vasfı da taşıyan İBDA'yı "ademe mahkûm etme" stratejisi güden düzene ve kasıdlı-kasıdsız onun dümen suyuna girmiş kimilerine, "dağı arkadan dolaşıcı" bir cevab geliştirdik ve inancımız o ki, bu meş'um "görmezden gelme" oyununu, "karşı oyun"umuzla olabildiğince bozduk. Elbette, bizden önce de, kendi rolleri ve aksiyonlarıyla, bizden çok daha zor şartlarda ve bizden çok daha başarılı biçimde bunu gerçekleştirmiş gönüldaşlar vardı; "ateş hattı"nda ve "kurşun menzili"nde bir aksiyonculuk veya dergicilikti onlarınki! Lâkin, bizim yaptığımız, muhtevâsı onlardan oldukça farklı ve rolü belki de yayın dönemimizle sınırlı bir aksiyondu... Basiret ehli dostlarımız, bu merâmımızı "söylemesek de!" farkettiler zaten... Tafsilâtını, yaşarsak biz ve istikbâlin tarihçileri yazacaktır!..

Peki, niçin böylesi "dolambaçlı" bir yolu tercih ettik?..

Şunun için: Böyle bir "inisiyatif" kullanışımızın temel sâiki; İBDA'nın, sanki tamamen bir "eylem teşekkülü" imişcesine empoze ve böylece izole edilme politikasına (düzenin sonunda eline-yüzüne bulaştırdığı "psikolojik harb" operasyonuna) karşı, bu propagandaya hiç muhasebe etmeden kapılan gaflet ehlini de uyandırmak üzere, İBDA'ya -ve bağlılarının aksiyonlarına- asıl değeri veren ve onları bu temel üzerinde "aksiyon"a sevkeden, İBDA'nın benzersiz FİKİR yönünü "öne çıkartmak" isteyişimizdi.

‘Hiç şübhe yok; ehli bulunsaydı, böylesine iddialı bir misyonu icrâ teşebbüsü bize düşmezdi. Ne var ki, İBDA'nın "dünya çapındaki" fikir-sanat keyfiyetini gereğince aksettiremeyeceğimizi bile bile; çapımız, "Himalaya Dağları"na nazaran belki "deniz seviyesi" dahi olmasa bile, "liyâkat erbâbı" gelince emâneti teslim edecek bir "bayrak yarışçısı" gibi, "Kâbe yolunda karınca" misâli koştuk ve bugünlere geldik. İBDA'nın şu "ilke"sine riâyet edebilmişsek, ne mutlu bize:

"- Bir şey söyleyelim, bir şey söyleyelim! Müsbet bir hamleyi andıran, haysiyet vâdeden, boşlukta mekân işgal etme hassasına istekli olan bir şey söyleyelim! İsterse o şey yanlış olsun. Söylenişindeki ihtiyaç doğru ya! Bir şey söyleyelim de, başkasının fikrini tashih etmeden kendi fikrini bulamayanlar, bizi düzeltmek suretiyle hiç olmazsa bir teşhise varsın..."

Çıktığımız dönemde "Kemalist propaganda" o raddeye varmıştı ki, Büyük Doğu-İBDA'nın misilsiz bir fikir-sanat geleneği olma vasfını "örtme" yeltenişi, saf fikre zaten mesafeli ve düşünce istidadı köreltilmiş bir kısım "müslüman"da bile mâkes bulabilmişti. İşte, Kemalist düzenin Hak ve halk düşmanı mayasının tabiî gereği olarak, Anadolu insanıyla İBDA arasında örmeye teşebbüs ettiği bu "duvar"ı yıkmaya dairdi Akademya kadrosunun yaptıkları.

İslâmcı câmianın "İBDA'nın mânâsından henüz habersiz" kesimine, bağlısı olduğumuz "fikir-sanat-aksiyon" geleneğini ve inşâcılarından olmaları "kendileri ve tüm dünya müslümanları" için elzem olan "Başyücelik Devleti" alternatifini duyurabilmemizin en tesirli yollarından birkaçını (ki, öncesinde bâkirdi bunlar) daha devreye soktu "yayın politikamız" ve "faaliyet zeminimiz": Elverdiğince "uygun" bir kadroyla, "uygun" zaman ve "uygun" zeminde mücadele!.. Tafsilâtını, yaşarsak biz ve istikbâlin tarihçileri yazacaktır zaten...

"İdeolocya ve İhtilâl” adlı eserinde, ne diyordu İBDA Mimarı:

"Büyük Doğu İdeolocyasını hayata geçirme yolunda, onun belirlediği bu temel hareket noktası etrafında, "toplum şartları"na göre belirlenmiş yönlerin tesbiti işi "strateji" ifadesinde, buna göre kısmîlik belirtici kıvrılış ve bükülüşler de "taktik" ifadesinde..."

Yâni, dergi muhtevâmıza ve kültür faaliyetlerimizin rengine aldanarak, İBDA'nın nihaî hedefinin ve buna uygun stratejisinin değiştiğini vehmedenlere; işin kolayına "kıvrıldığımızı" ve küfrün gücü karşısında "büküldüğümüzü" zannedenlere, bizden bir “İyi uykular!" mesajı!..

Aslında herşey, "gereğinde buz, gereğinde buhar" olabilen "su keyfiyeti"nin, -kendi kapasitemizce- görünüşlerinden ibaretti... Daima dilimizin ucunda olanları, bu yüzden söyleyemedik ve kimi hakikatleri, işte bu yüzden "üstü kapalı" olarak, o da genelde dergi "önsöz"lerinde, kısaca telâffuz edebildik. Hattâ, üzerinde bulunduğumuz işin gereğini yaparak dergimizin "fikrî muhtevâ"sını takdim yerine; "her mevzuun kendi esas, usûl ve kuralları dâhilinde halli" prensibine riâyetsizlik gösterme pahasına, "akademik dergi" önsözünden ziyâde, "siyasî dergi" önsözlerine benzedi yazdıklarımız. "Önsöz"ü bir başka, "muhtevâ"sı çok daha başka!.. Bunu da, hem işgüzarlığımıza, hem siyasî endişelerimize, hem iman öfkemize, hem de çapsızlığımıza verebilirsiniz... Herhâlde, hepsi de doğru olur!..

"Amellere", hem "niyet" hem de "netice"lerine göre hükmolunacağına dair "münezzeh ölçüler" hatırlanırsa, çabamız daha net bir değerlendirme zeminine kavuşacaktır kanaatindeyiz.

Neticede, "dededen kalma" köylü kurnazlığıyla, İBDA'ya karşı "bayat" psikolojik harb oyunlarından meded uman düzene, İBDA bağlılarının, "her zaman olduğu gibi" ucuz lokma olmayacağını göstermemiz gerekiyordu ki, biz de onu yapmaya çalıştık. Kendimizi başarılı bulup bulmadığımız ayrı bahis; ama, Akademya'nın dergi ve faaliyetlerine dair, "her kesimden" basında yeralan ("Basında Akademya" sayfalarında ancak bir kısmını yayınlayabildiğimiz) neredeyse yüzlerce gazete küpürü, düzenin bu işte tam bir "fiyasko" yaşadığını isbata yeter!..

İdealin "Başyücelik Akademyası"na nisbetle, besbelli yüzbinlercesi açılabilecek bir "anaokulu" mesâbesindeki "Akademya Dergisi" emekçileri olarak, bize desteklerini esirgemeyen ve "şimdilik" isimlerini zikredemediğimiz herkese, tarih önünde, "ihlâsla" yaptıkları her desteğe bu vesileyle bir teşekkür, vicdanî bir borçtur bizim için... Dönem dönem katkılarını arttırmış yahut bir dönem büyük yardımları olmuş (jeneriğimizde isimlerini gördüğünüz-görmediğiniz) tüm gönüldaşlara, hassaten Akademya'nın amelî yükünü sırtlanmış ve hatâsıyla-sevâbıyla sorumluluğunu üstlenmiş "Akademya İdare Kurulu" mensublarına, yine "ihlâsla" yaptıkları tüm destekleri için teşekkürü bir borç biliyoruz... Tafsilâtını, yaşarsak biz ve istikbâlin tarihçileri yazacaktır zaten...

Herkes ve hepimiz için geçerli olan asıl hükümse, kalblerdekini bilen Allah'ındır ve zâhiren gerçekleştirilen ne olursa olsun, O'nun rızâsına ortak koşulmuş her nefsî fiilin sonu hüsrandır!..

Karşınıza çıktığımız yayın ve kültür faaliyetleri dönemi sonunda, geriye dönüp de yaptıklarımıza bakınca, "amatörlükten profesyonelliğe doğru" atılmış, mütevazi, yer yer yetersiz, ama "çapının fevkinde" ses getirdiğine inandığımız adımlar görüyoruz. "İslâmcı İnkılâb Tarihi"nin en doğru hükmü vereceğini ihtar ederek; ilk akla gelenleri sıralarsak: İBDA'nın "iş içinde eğitim" şiârı kapsamında, "iş içinde" öğrenip, elverdiğince geliştirdiğimiz yayın çizgimiz ve okuyucularımızın fikir-sanat alâkasını da sıçrattığına inandığımız muhtevâmız; sinevizyonda gösterdiğimiz ve İslâmcı câmiada bu derece benimsenerek "gelenek"leştirilmiş bir başkasını hatırlamadığımız "seçkin filmler"; yine "iş içinde eğitim" cümlesinden, bilhassa yazar arkadaşlarımızın ilk acemiliklerini atmalarına ve câmiamızda "kalite" belirten kimi isimlerle verimli diyaloglarımıza vesile olmuş, (malûm yayın politikalarından ötürü) yapılan yazılı-görüntülü haberlerin “çoğu yayınlanmamış” da olsa "her kesimden" gazete, televizyon, dergi ve haber ajanslarının büyük ilgi gösterdiği seminer, konferans ve panellerimiz; “yayınlanmışlar” cümlesindense en önemlileri olarak TV programı 32. Gün, Alman ZDF Televizyonu, Alman Der Spiegel dergisi, Antifonitis, Yeni Yüzyıl, Aktüel, Nokta başta, çoğundan okuyucumuzun haberdar olmadığı birçok yerli-yabancı dergi, gazete, televizyonla ve İslâm-Ortadoğu araştırmacısı Avrupalı akademisyenle Akademya yazarlarının yaptığı röportajlar; aynı şekilde, "teknik imkânlar"ı bulunan okuyucularımızın nitelik ve tesirini zaten bildiği, "internet" ortamına dâhil ettiğimiz iki web sitesi ("Akademya" ve "Başyücelik Devleti") ve yine "internet" kanalıyla gerçekleştirdiğimiz tanıtım faaliyetleri; yazarlarımıza da doğrusu bir emrivâki yapıp, (genelde) onların muhtelif zamanlarda yazdıkları makaleleri derleyerek "olabilirliğini gösterme" sâikiyle bastığımız 11 kitabçık ki, "hakiki eser"e giden yolda yazarlarımızın motive edilmelerine ve mevzularının Başyücelik'teki alternatifini eserleştirme cehdine girmelerine vesile olmasıyla, bunun ümidiyle bile "değer" taşıdığına inandığımız, bir "ilk tecrübe" vasfındaki Akademya Kitablığı (ki, murâd hâsıl olduğundan, bundan sonra "makale derlemesi" yayınlamayacak ve ümid vaadeden nüveleri görünmeye başlamış, "kitablık cehd"in verimi olan eserleri-denemeleri basacağız!); organize ettiğimiz seminer-konferans-panel-sinevizyon programlarının İstanbul dışındaki okuyucularımıza da ulaştırılabilmesi için, mütevazi imkânlarla hazırladığımız ses ve video kasedi serisi; irili-ufaklı diğer faaliyetlerimiz ve temaslarımız... Tafsilâtını, yaşarsak biz ve istikbâlin tarihçileri yazacaktır zaten...

Akademya Dergisi'nin, 1996'dan bu yana "olabildiğince iyi" yaptıklarını biliyorsunuz. Yapamadıklarımızı ve yaptığımız yanlışları da, Mütefekkir'in "Büyük Muztaribler /-Düşünce Tarihine Bakış-" kitabının ilgili pasajlarında görebilir ve bizi "olduğumuzun üstünde" mühimseyerek yanlış değerlendirmemiş olursunuz... Bu vesileyle, kasdımız hangi işgüzarlık olursa olsun, kendimizi "olduğumuzun üstünde" mühimsetmiş ve "reklâm etmişsek", aynı zamanda İBDA Mimarı'nın "aziz tutmamız gereken boy ölçüsü"nü de tenzil ediş cinâyetine çanak tutmak anlamı taşıyan böylesi "cehâlet" ve "edebsizlik" numûnelerinden ötürü, bir daha yapmama hasbî niyetimiz hürmetine, tarih önünde herkesten bağışlanmamızı istirhâm ederiz. Tafsilâtını, yaşarsak biz ve istikbâlin tarihçileri yazacaktır zaten... Henüz dışımızda olup da gerçekten samimi olanlardan ve her sahadaki "liyâkat erbâbı"ndan ise; kahraman namzedleri olarak, fikrin-sanatın-aksiyonun muhteşem öncüsüne, bizim önümüzde ve bizden daha iyi yoldaş olmalarını bekleriz!.. Hedefin ense kökünde bulunduğumuz bu demde ve "Büyük Kurtuluş"un hemen arefesinde, yâni şu sâniyede bekleriz bunu!..

Zerrece tereddüdümüz yok ki, Akademya ailesinde yeralan bazı istidadlı isimlerin de dâhil olacağı istikbâlin "hakiki" akademisyen kadroları, Başyücelik Devleti'nde yayınlanacak binlerce "hakiki Akademya"da verimlerini örnekleştireceklerdir. Bugün için bizim tesellimiz ve belli derecede başardığımıza emin olduğumuz nokta ise, “İBDA'yı ademe mahkûm etme hülyâsı"na kapılan Kemalist düzenin hevesini kursağında bıraktığımızdır. Allah izin verirse ve yaşarsak, bundan sonrası için bize düşen; belki "ehil" akademisyenler olmasak da, lüzumundan dolayı teşebbüs-tevessül ettiğimiz bu işin, yâni "fikrin-ilmin-sanatın", artık gerçekten hakkını verecek formasyonu kazanmaya dönük araştırma, düşünme, okuma, tahlil ve terkib etme cehdidir. "Keyfiyet"i kuşanma gayretidir!..»

Akademya dergisi, bu Özel Sayı’dan sonra 1999 Ağustos’u başında, eski sayılarına nazaran daha keskin ve siyasî muhtevâ ağırlıklı bir sayı daha çıkarır ve idareci ve yazarları cezaevine girdiği için yine 1999 Ağutos’unda yayınına son verir.

Metris Cezaevi’ne giren ve burada çoğu ilk kez Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu ile yüzyüze tanışma ve konuşma talihine eren Akademya kadrosu, yayıncılık faaliyetlerindeki doğruların tesbit ve takdiri yanında, eksik ve yanlışlarını da Mütefekkir’in dilinden işitirler. İlk elde işittiklerinden biri de, Akademya dergisinin yayın çizgisi hakkındadır ve Mütefekkir, yazarları ve fikir-sanat verimlerini etraflıca takdim etmek dururken siyasî mesaj verme gayreti tüten Akademya önsözlerini ve hassaten son birkaç sayıdaki, akademik verimde yoğunlaşmak yerine siyasî gazeteciliğe dönen yayın çizgisini tenkid eder. Eğer çıkartılan akademik bir dergiyse, bir akademik dergi gibi olmalıdır ezcümle!.. Bu, ne bir taktiktir ne de bir oyun; aslolan, “her mevzuun kendi usûl, esas ve kuralları muvacehesinde” aydınlatılması ve verimlendirilmesidir!.. Her verim sahası, o verime uygun mizaç ve ehliyete mâlik olanlarca ve o sahanın gerektirdiği keyfiyet ve nezâket içinde ocaklaştırılacaktır kısacası.

Şu olur, bu olur ve Akademya idareci ve yazarlarının çoğu, 1999-2000 yıllarını cezaevinde geçirdikten sonra 2001 yılı başında tahliye edilirler.

Ancak, dışarıda karşılaştıkları manzara, kendileri açısından, tâbiri câizse bir tufandır. Mütefekkir, yâni bir FİKİR ADAMI, idamla yargılanmaktadır, yetmiyormuş gibi, düzen baskısı üç kişinin oturup çay içmesine bile müsaade etmeyici bir ceberrutluk arzetmekte, dergi yayıncılığı idarî, mâlî ve insanî potansiyel bakımından son haddiyle ümid kırıcı bir mâhiyet belirtmektedir. Dâvânın muhatab insanlar nezdindeki fikir-sanat ocağını yeniden rayına sokmak; yepyeni bir ruh, heyecan, nizam ve teşkilatla, yeniden ve âcilen bir düzen tesis etmek gerekmektedir. İşte böylece, hemen birkaç ay içinde, gençliği hedefleyen ve gençlerin katkı ve katılımıyla nihâyet internette bir “efsâne” hâline gelen“Akademya’ya Doğru” sitesi tesis edilir ve fedâkâr bir kurucu kadronun geceli gündüzlü hazırlığıyla Nisan 2001’de yayın hayatına başlar.

2001 yılı başında, daha sonra bir tarih yazacak başka gönüldaşlarımızın siyasî dergicilik faaliyetleri henüz “yayına geçme” anlamında başlamamıştır ve onların hazırlık safhasında olduğu dönemde birçok ustamızın muazzam verimleri yayınlanacak bir zemin aramaktadir. Böylece Akademya’ya Doğru internet sitesi, aslında kendi aslî ilgi ve ihtisas sahası olmamasına rağmen bu ustalara da kapısını açar ve siyasî yayıncılıkla “paralel” biçimde akademik yayıncılığını sürdürür. Lâkin çok farklı kesimlerden onbinlerce ziyaretçi sitenin müdavimi olduğunda, bilhassa Sabetaycılık dosyaları arka arkaya sitede yayınlandığında ve bu dosyalar başka sayısız internet sitesinde “referans” hüviyetiyle yayınlanmaya başladığında olanlar olur. Bu tesiri hazmedemeyenler, hassaten Sabetaycılar, devreye FBI’ı sokmaya kadar vardırırlar panik ve tepkilerini. Düzen de boş durmaz ve DGM’de Akademya sitelerine karşı soruşturmalar açılmaya başlanır. Artık, Akademya’nın bazen birkaç haftada, bazen üç-beş ayda bir kapatılması ve bir web alanından diğerine mütemadiyen taşınması macerası başlamıştır. DGM de, “akademya.org” ve “akademyayadogru.org” isim ve alanlarını engelleyici bir yasak koymuştur. Öyle olur ki, “Akademya efsânesi” artık her görüldüğü yerde boğulmak istenen bir hedef hâline gelir. 2001-2003 arası dönemde Akademya’nın geçirdiği bâdirelerin hikâyesi zımnında, site editörünün 11 Eylül 2002’de kaleme aldığı aşağıdaki yazıyı bir fikir vermesi bakımından nakledelim dilerseniz:

«AKADEMYA'YA SABOTAJLARIN ARKAPLANI

Tüm dostlara selam,

Sitemiz akademya.org, bildiğiniz üzere bir dizi sabotaj neticesi “resmî” adresinden üç hafta kadar yayın yapamadı. İlk büyük sabotajdan sonra size sebebini ilk elde "teknik bir arıza" olarak açıklamıştık ve bu dönemde yeni bir “server”e geçip sitemizi yeniden yüklemiştik. Oysa işin aslı başkaydı ki artık açıklama ve kılıçlarımızı çekme zamanı!..

1. Sitemiz bilindiği üzere son dönemde; Türkiye'yi ve Anadolu insanını topyekun esirleştirme, tarihten öz kimliği ve misyonuyla silme, sömürgeleştirme ve Hristiyan-Yahudi emperyalizminin beş kuruşluk bir "fino"su yapma politikalarının son derece hassas bir eşiğe getirilmesi hasebiyle, "Batılı-Batıcı işgal politikaları... Bunların Amerika, İsrail ve Avrupa merkezli olarak ülkemizdeki elebaşları... Bu bakımdan, tüm kilit noktalarda ipleri ele geçirme operasyonunu nihayete erdirme safhasına geçmiş Sabetaycılar... Irak'a yapılacak alçakça taarruzun anlamı ve her kesimin başına gelebilecekler..." üzerine bir dizi makale ve değerlendirmeye yer vermişti. Ve bu mevzu üzerine ziyaretçi defterimizde de bolca görüş bulunmaktaydı. Fakat ne olduysa bundan sonra oldu!..

2. Bugün vatanın başına çöreklenmiş gizli ve açık Batı ajanları, İBDA'nın Anadolu'da ve Anadolu merkezli olarak tek "devlet, toplum, medeniyet ve dünya düzeni" ALTERNATİFİ ve PROJESİ sahibi "dünya görüşü" olmasını artık kendileri için katlanılamaz buldular. Bu fikrin bir "çıkış noktası" ve "kurtuluş sancağı" arayan HER KESİMDEN VATANSEVER'e ilham ve motivasyon kaynağı olduğunu zaten biliyorlardı ama artık bu "gizli" tehdidin onlar için "açık" tehdid olmaya başlamasıyla (İBDA'ya her kesimden destekler bir çığ gibi artmaya başlayınca!) ilk elde sitemizden başlayarak bize destek veren siteleri "kapattırma"ya yeltendiler ve bunda bir nebze başarılı da oldular. Bu operasyonu yönlendirenler Amerikan-Yahudi emperyalizminin kendi merkezleri ve ülkemizdeki (başta Sabetaycılar olmak üzere) ajanlarıdır. Zannedileceği üzere, başlangıcında güvenlik güçlerinden "direkt" olarak kaynaklanan bir durum mevzubahis değildir ve işe "patronlar" bizzat elkoymuşlardır. Kimbilir belki de bunda, güvenlik güçleri içinden azımsanmayacak bir kesimin vatanın Amerikan-Yahudi-Avrupa emperyalizmine nasıl peşkeş çekildiğini "apaçık" görmesinin ve kimin "vatan dostu" kimin "vatan haini" olduğunu artık farketmeye başlamasının verdiği "korku" da büyük rol oynadı. Yani, işe bizzat elkoyma ihtiyacı duyması belki de bundandı ABD, İsrail ve Avrupa’nın!..

3. Yukarıda serdettiğimiz "gizli" tehdid lafzını bir tahmin olarak beyan etmedik. Bizzat Mütefekkir Mirzabeyoğlu'nun başına gelenler (bkz. www.ozgurlukprojesi.cjb.net ) bunun apaçık delili olması bir yana, eski site alanlarımız da benzeri sabotajlara uğradığında ilk dikkatimizi çeken şu husustur bize bunu söyleten: Eski site adresimiz olan (ki yedek olarak hâlâ mevcuddur) www.oocities.org/akademyayadogru kapatılırken, normalde hiç olmaması gereken birşey de oldu ve bambaşka bir isimle edindiğimiz Büyük Doğu Okulu sayfamız da kapatıldı ve bilhassa Üstad Necib Fazıl'ın "Başyücelik Devleti" projesini kalem kalem örgüleştirdiği "İDEOLOCYA ÖRGÜSÜ" adlı eserini "tam metin" olarak sunduğumuz sayfa KAPATILDI. Ki bu eserin bulunduğu sayfa ve isim çok farklıydı ve sitemizin bünyesinde değildi. Acaba NİÇİN?..

4. Yunanistan'da (şu ânda İsviçre’de) siyasi mülteci olarak ikamet eden Başyazarımız Dr. Hakkı Açıkalın'ın başına gelenler ve uğradığı suikastler-komplolar ise bir "ajan filmi" senaryosunu aratmayacak şiddette ve kesinlikteydi!.. Tafsilatı yazarımızın makalelerinde "kısmen" verilmiştir.

5. Şimdiki sabotajdan önce iki ayrı "cjb.net" adresimiz de sabote edildi ki, çoğu okuyucumuz için malum.

6. Ve geçtiğimiz haftalarda sitemiz "akademya.org" ve sitemize “ücret mukabili” teknik destekleri olan TÜRK İNTERNET BİRLİĞİ'nin resmi sitesi "turkinternet.org", Amerika'da "FBI" bile devreye sokularak kapattırıldı; ne tahmin ne propaganda, bu bilgi doğrulatılmıştır!..

7. Sadece bu iki site mi, hayır!.. Başyazarımız Dr. Hakkı Açıkalın'ın ve yazarımız Mustafa Saka'nın makalelerine yer veren "TARİH VE DEMOKRASİ FORUMU" ve "karalahana.com" da aynı dönemde "PANİKLE" kapatıldı. Bu mevzuda size sunacağımız "Tarih ve Demokrasi Forumu"nda yeralan bir mesaj, ilave izaha gerek bırakmayacak derecede açıktır:

[ Tarih ve Demokrasi Forumu ]

Makale yazari: Ibrahim Seven Tarih, gün ve saat : 07.

Agustos 2002 11:41:01:

ISRAILDEN BIRILERI BU HAFTA SIKCA GIRMEYE BASLADI

ASAGIDA GÖRÜLDÜGÜ GIBI (listeye bakiniz).

ESKIDEN TC GOV VESAIRE COK GIRIYORDU. MUHTEMELEN SIMDI

BILINMIYEN IP LERLE GIRMEKTE, BILDIGINIZ GIBI.

MIT VE BENZERI DEVLET ORGANLARI MÜTEADDIT SABOTAJLARA

KALKISTIGI GIBI, AOL'E MÜRACAAT EDIP TARIH DEMOKRASI

SITESINI KAPATIRMAYA CALISTI.

IKI GÜNLÜK KAPANMADAN SONRA AOL, AVUKAT MÜDAHALESI

ÜZERINE ACMAK MECBURIYETINDE KALDI.

AOL'E MÜRACAAT EDENLER NEWYORKTA "SABETAYCI" TÜRK ABD

DERNEKLERI BASKANI IDI.

Iste "forum"ma girenlerin ulkelere dagilimi:

2. Türkei 1804 28.8 %

3. Vereinigte Staaten 1025 16.4 %

4. Österreich 194 3.1 %

5. Australien 169 2.7 %

6. Frankreich 132 2.1 %

7. Kanada 116 1.9 %

8. Italien 104 1.7 %

9. Schweden 83 1.3 %

10. Vereinigtes Königreich 77 1.2 %

11. Niederlande 39 0.6 %

12. Schweiz 37 0.6 %

13. Griechenland 30 0.5 %

14. "ISRAEL" 11 0.2 %

15. Tschechien 7 0.1 %

16. Finnland 6 0.1 %

17. Neuseeland 3 0.0 %

18. Belgien 3 0.0 %

19. Ukraine 2 0.0 %

20. Dänemark 2 0.0 %

21. China 1 0.0 %

22. Saudi-Arabien 1 0.0 %

23. Unbekannt 392 6.3 %"

8. Bu forumun yöneticisi -kimlerdir bilmiyoruz- gectiğimiz aylarda Akademya.org’u ziyaret ediyor, okuyor, etkileniyor ve Dr.Hakkı Açıkalın'ın birkaç yazısını forumuna koyuyor. Ve yazarımıza şöyle bir mail yolluyor:

"Hakki Bey, akademya`ya dogru sitesindeki Yalcin Kücük baslikli yazinizi 5 senedir faaliyette olan Tarih ve Demokrasi Sitesi ve ona bagli forumlarimizda yayinladim. Yazinizda bazi düzeltmeler gereklidir. Nedim Saban Musevidir, Sabetayci degildir. Faruk Suren Turk ismi almis bir Ermenidir, Yahudi degildir. Yazinizda bir cok görüsünüz ve diger makalelerinizde bir cok görüsünüzle benzer görüslerimiz var. Saniyorum tartismalarimiza katilmaniz herkes icin ilerletici olacaktir.

Selamlar..

Tartisma forumumuzun adresi:

http://f1.parsimony.net/forum789/ "

Ve tabii site yakın takibe alınıyor hemen; Telaviv de direkt ilgileniyor...

9. Anadolu Müslümanları ve belki birçok samimi vatansever nasıl bir nimetin körü –nankörü- olduklarının farkında olmasalar da, düşman düşmanını tanıyor. Hegemonyasını yerlebir edecek ve tatlı düzenlerini bozacak, Anadolu'ya ve Anadolu'luya "Kurtuluş" getirecek bayrağı çok açık tesbit ediyor. "Korku dağları sarıyor!"...

10. Sitemizin tesiri ve yaygınlığı arttıkça, Batılı-Batıcı kesimler doğrusu “gözyaşartıcı”(!) bir dayanışmaya girdiler ve birbirleriyle yer yer koordineli olarak, hareket noktası “hased ve fesad” olan taşkın bir panikle şikayet etmedik etkili-yetkili şahıs ve merci bırakmadılar. Ve nihayet en uzun süreli kapatılışı da bu süreçte yaşadı akademya.org. GERÇİ BİZ İNTERNETTE “KESİNTİSİZ” YAYINIMIZA FARKLI ADRESLERDEN DEVAM EDİYORDUK AMA “BİLİNEN” ADRESİMİZ KAPATILDIĞI İÇİN BİRÇOK DOSTA ULAŞAMADIK MAALESEF. Böyle durumlarda, “google, altavista, yahoo...” gibi arama motorlarından taşındığımız son adresi bulmak her zaman mümkündü ve mümkündür. Herneyse, bu son kapatılışta bilhassa bize “ücret mukabili” teknik destek veren TÜRK İNTERNET BİRLİĞİ de yoğun ve haksız bir karalama-yıpratma kampanyasına maruz bırakıldı, bize verdiği “teknik” destekler bitirilmek istendi. Doğrusu, artık bu haksız kampanya T.İ.B’ne ve çok başarılı ve takdire şayan faaliyetlerine de zarar verici olmaya başladığından, “karşılıklı” olarak bu “teknik” ilişkilerimizi kopardık.  

11. Hiçbir zaman unutulmamasını rica edeceğimiz husus şudur ki, bizler “bilinen” adreslerimiz sabote edildiği zamanlarda bile farklı adreslerden normal yayınımıza DAİMA devam ettik. Fakat geçici olarak “taşındığımız” bu adrese, “arama motorları” veya “yönlendirme adreslerimiz” vasıtasıyla ulaşmayı denemeyen, daha doğrusu bu imkanlarımızı bilmeyen dostlar için yeniden hatırlatmakta fayda gördük. Ülkenin ve dünyanın gittiği istikamet nazarı dikkate alındığında, hayatî birtakım gelişmelerden ve bunların “bizce” anlamından haberdar olamamak tehlikesi karşısında, bu dikkat ve hassasiyet daha bir ehemmiyet kazanmaktadır.

12. Bundan sonrası için şu kadarını söyleyeceğiz: Sitemiz "kültür-sanat platformu" olma misyonuyla kurulmuştur ve asli ilgisi Büyük Doğu-İBDA'nın fikir ve sanattaki "akademik" üretimlerine okul olmaktır, yazar ve okuyucularımızın fikri gelişimlerine katkı koyarken, muhatablarımıza da bu "azîm" fikri elden geldiğince ve bir nebze sunabilmektir. Sitemizin bu yayın politikasını değiştirmeyi şu an için düşünmüyoruz. Fakat, uğradığımız Bu bilhassa "dıştan" ve "dış destekli" saldırılar devam ederse, yurt içi ve yurt dışındaki sayısız arkadaşımızda mevcud bulunan "yüzbinlerce a-posta adresi ihtiva eden listeler"i de aktif kılarak, internette şimdiye dek görülmedik bir şiddet ve yaygınlıkta "ABD-İsrail-Avrupa-Sabetaycı-Batı Ajanı" sömürgeleştirme ve imha operasyonlarına savaş açacağız ve her zemini, her forumu, her imkanı, vaktimizin her saniyesini buna adayacağız.

http://www.akademya.up.to

11 Eylül 2002»

Evet, geçen zaman sonunda şartlar, artık Akademya idareci ve yazarlarının cezaevinden tahliye olduğu dönemdeki gibi değildir. Taşlar yerli yerine oturmuş, devleşen ustalar yanında, istidadlı ve azimli genç yazarların da katılımıyla “fikrî yapı” kalıcı bir müesseseleşme yoluna girmiştir. O hâlde, fevkalâde şartların neticesi olarak geçici bir dönem başvurulan “paralel” siyasî yayıncılığa devam gereği kalmamıştır ve böylece, internet yayıncılığını sürdürebilmenin tek yolu hâline gelen, zaten “aslî” iş ve verim sahamız da olan “sadece kültür-sanat çizgisi”, temel yayın politikası olarak tesbit edilir ve saldırılara bahane kılınmış çok değerli dosyalar ve siyasî makaleler, büyük bir teessürle ve tarafımızca siteden kaldırılarak bugünlere gelinir. Anlaşılacağı üzere, şu ân okuduğunuz Akademya sitesi, geçmiş Akademya’nın “süzgeçten geçirilmek zorunda bırakılmış” hâlidir. Yüzlerce sayfalık verim maalesef sitemizden kaldırılmıştır.

“Bugünler”den bahsederken, sitemizin kuruluşunda hedeflediği bir büyük rüyayı varlık ve verimleriyle hakikat kılan ve sitemizi bugünlere getiren “genç yazar ve çizer”lerimizi şükranla anmadan edemeyeceğiz. Bu gözbebeği gönüldaşlarımızın “neleri” nasıl bir gayret ve hangi muazzam ihlasla gerçekleştirdiğinin hikâyesi, Akademya’ya Doğru internet sitesinin tüm macerasıyla beraber ve tafsilâtlı olarak, aşağıdaki adreste yeralan “Akademya’ya Doğru Mutfağı / Genç Yazarlara Mesajlar” başlıklı çalışmada görülebilir:

 http://www.oocities.org/hayreddinsoykanupto/hskitmesajlar.htm

Biz yine de, bu çalışmanın “takdim” kısmını, arz-ı şükran cümlesinden buraya almak isteriz:

«Hani daha bir olgunlaştırmak üzere daima ileriye ertelediğimiz birçok projemiz vardır fakat, eğilmemiz gerekenlerin farklılığı ve yoğunluğu yüzünden, bu vakit ve bu imkan bir türlü ele geçmez. Fikir ve mücadele tarihimizin bizce mühim bir safhası olarak, “Akademya’ya Doğru” dönemini aydınlatıcı, ama en çok da bizden sonra geleceklere yaşadıklarımızın hikayesini ve arka planını, yerinde bir deyişle “mutfağını” aktarıcı, böylece belki en başta yeni fikir işçilerinin doğumunu hazırlayıcı ve gelmekte olanları hızlandırıcı bir projemiz vardı bizim de!.. “Hayatı yaşayanlarla yaşamak” çerçevesinde, olan biteni deforme etmeden ama mânâlandırarak vermek, bir nevî “biyografi” tadında bir çalışmayla bu dönemin kahramanlarını sahnelemek ve taçlandırmak!.. Kadromuzdaki dostları sahneye davet ederek, aslında bundan sonraki oluşum ve fışkırışların müstakbel kahramanlarına kendilerini, kendilerindeki “gizli” potansiyeli böyle bir çalışmanın “ayna”sında seyrettirmek, harekete geçirtmek, galiba hepsinden önemlisi, yapacakları fikir yolculuğunda kendileri için “elzem” birtakım fikir ve davranış dersleri devşirmelerine “vesile” olmak!.. Böyle bir eserin rüyası içimizde mahfuz kalmak üzere, madem şartlar dilediğimiz sükûnet saatini çalmıyor, biz de bu eserin değerli “ham” maddesinden belli bölümleri şimdiden sizinle paylaşalım ve bu demde temin edilebilecek azamî faydayı daha fazla gecikmeden realize etmeye bakalım istedik. İşte aşağıda bir kısmını okuyacağınız, “Akademya’ya Doğru Kültür-Sanat Platformu”nun kuruluşundan (Nisan 2001) itibaren bilhassa “genç” yazarlarımıza ve yazar namzedlerimize gönderdiğimiz internet mesajlarından “seçmeler”i, bu “tarihî” adımın mayalanış ve gelişim sürecinin hikâyesinden pasajlar olarak size “ham” haliyle arzediyoruz. Bu “genç” yazar ve çizerlerden kasdımız, hemen hepsi “ilk kez” Akademya’ya Doğru sürecinde yazmaya ve çizmeye başlamış 15’e yakın istidad etrafında merkezîleşmektedir. Elbette yılların tecrübesi ve birikimiyle sitemizin prestij vesilesi olan ustalarımızın da bahsi geçmektedir burada, ancak bizim öne çıkartmak ve taçlandırmak istediğimiz asıl kadro bölümümüz, “zor zamanda” ve “kurutulmak istenen bir toprakta” doğan bu müstesna “fikir-sanat” çiçekleridir. Bu bakımdan hepimize verdikleri tarih dersi bizce şudur: “İşte böyle doğulur!”... Kuşkusuz, başından beri bizim tezimiz daima şu oldu: Dehalar, öyle “kendiliğinden” doğmaz, boy atmaz ve gelişmez!.. İstisnâlar kâideyi bozmamak üzere altı çizilmesi gereken incelik, bu işin bir “aile havası” ve “fikir iklimi” meselesi olduğudur; “iş içinde eğitim” mevzuu tek kelimeyle! Toprak çapalanır, ayrık otları koparılır, ilaçlama ve gübreleme yapılır, suyu verilir ve güneşle sağlıklı teması sağlanırsa, işte o zaman çatlar tohum, filizlenir ve boy atar “genç” çınar fidanları!.. O hâlde, bu gençlerimizin başarısı, tüm kadromuzun başarısıdır; yazan, çizen, katkı koyan, destekleyen ve teşvik eden herkesin “ortak” başarısı!.. Elbette, o meşhur ifadedeki gibi, “netice”ye değil de “Hatice”ye takılanlar çıkabilir, lâkin bizim için farketmeyecektir. Eksik ve hataları bile “oluş vesilesi”, “hayat tecrübesi” ve “sıçrama tahtası” zımnında, yani “iş içinde eğitim” şiarımızın tahakkuku çerçevesinde bir bakıma “lüzumlu” gören bir noktada bulunduğumuz için, biz aldığımız “skor”a ve devşirdiğimiz “eser”e dikkat çekip, hem “niyet” hem de “netice” olarak, katedilen mesafenin ve varılan noktanın ihtişamını meydan yerine dikeceğiz; öyle de yaptık!.. Ayrıca, tüm bu süreçte belki asıl hakkı teslim edilmesi gereken husus, tüm bu emek ve eserlerin bir “aksiyon” mânâ ve değeri taşımasıdır ki, olunması ve yapılması gerekene nisbetle varılan ve yapılan “az” da olsa, bu, “hiç yapmama”ya nazaran “VAR OLAN” ve “VAR ETME” iradesi taşıyan seçkin bir “tarihî” hamledir! Sadece bu bile, sevgili “genç” yazar ve çizerlerimiz önünde hürmetle eğilmemize yeter sebebtir!.. Mütefekkir’in gördüğü rüya, kendi ifadesiyle “NEZİH BİR FİKİR SOSYETESİ”dir ki, Akademya’ya Doğru Platformu, “Genç İbdacı Aydınlar Birliği-GİAB” çıkışından bugüne uzanan süreçte, bizce bunun bellibaşlı ilk numûnesidir. Şimdi sizi, “fikir ailemizin en genç mensubları” ile paylaştığımız “iş içinde eğitim” tablolarıyla başbaşa bırakıyoruz. Takdir sizindir.»

Akademya’nın misyon ve macerasını hikâyeye dair meramımızın olabildiğince hâsıl olduğunu düşünerek sözü daha fazla uzatmıyor, çevik bir hamleyle bugüne ve sitemizin yeni çerçevesine geliyoruz.

Hatırlayacaksınız, yazımıza, meâlen, “niçin Yahoo-Geocities gibi sponsor reklamlı bir sayfada yayın yapıyoruz?” sorusuyla başlamıştık. Cevab artık sizce de sezilmiş olsa gerek: Hasedçimiz pek çok ve ücretini ödeyip aldığımız her bir web alanı ve isim, bugüne dek sabote edilegeldi. Biz de ister istemez “göçebeliği” bir yayın biçimi olarak kabul etmek zorunda kalıyor ve nereye gitsek sizi orada bekleyecek olan “www.akademya.up.to“ yönlendirme adresiyle huzurunuza çıkıyoruz; yeni dönemde yepyeni bir hamleyle çıtayı bir adım daha yükseltmiş olarak hem de: İnşallah bundan sonra “her gün” güncellenerek ve sitemizde, geçmiş verimler yanında ve belki daha ziyâde, “aktüel” haber ve değerlendirmelere de yer vererek!..

Bir internet sitesinin etki ve etkinliğini asıl belirleyen husus, onun sadık müdavimleridir ki, bugüne dek hep böyle oldu, bundan sonra da böyle olacak. Bu bâbda, sitemizde yer almasını istediğiniz haber ve değerlendirmeleri hiç çekinmeden ve geciktirmeden bize ulaştırırsanız minnettar oluruz. O hâlde asıl şükran size; tüm takibçi ve sevenlerimize!..

Selâm hepinize!..

 

www.akademya.up.to