"Türk'ün İslam Ülküsü: Başyücelik Ülküsü"

Mehmet Kaya

 

"Türk-İslam Ülküsü"

Daha öncede belirttiğimiz gibi Emperyalizmin her türlüsü, yani hem kara hem de kızıl Emperyalizmin kuyrukçuları, Müslüman-Türk’ü kendisine başlıca düşman olarak belirlemişlerdir. Zira yeniden bir Cihan Devletinin ancak Müslüman-Türk’ün ellerinden gerçekleşeceğini bilmektedirler.

“Türk-İslam Ülküsü” için yaptığımız tarif açıktır. “Türk-İslam Ülküsü”, “Türk’ün İslam Ülküsüdür”. Ne güzel ülkü, Türk’ün en güzel ülküsü, Türk’ün yaşam sebebi olan ülkü. Türk’ün İslam’a olan muhabbeti, Türk’ün İslam’a olan sevdası ve Türk’ün daimiyet şartı: Türk-İslam Ülküsü...

Türk-İslam ülküsünü, faşizm veya ırkçılık olarak algılayanlarsa, ya Türk’ün İslamlaşmasını istemeyen İslamsızlar veya reddiyesini İslam adına yaptığını zanneden ahmaklardır. Şimdi Türk’ün İslamlaşmasını istemeyenler muhatabımız değil, zira İslamsızın gözünde, düşman olmak büyük şeref.

Çapsızlar var, avaneler güruhu. Hain bile olamayacak kapasitede çapsız. "Türk-İslam" kelimesinden ve ülküsünden de adeta ürperen ve sinsi düşmanlık besleyenler. Bunlar ırk'sız, soyu-sopu belli olmayanlar. Soyunu inkâr edenler.

Aklınca da İslamcı. Bildiği tek cümle "İslam'da kavmiyetçilik yoktur”dur. Bu nakarattan ötesini çapsız kafası çözemez. Aklı hep Arap adasındadır, İran'dadır, dünyanın tüm Müslümanlarının da sıkıntıları ile haşir neşirdir. Ama sadece haşir neşirdir. Yediği bir halt yoktur. Oturduğu yerden İslam Coğrafyasının sıkıntılarını dillendirir. Ama kendi gözünün önünü göremez bile. Türk’ün yozlaştırılması, aslından uzaklaştırılması umurunda dahi değildir.

Diğer Irklara karşı kafasında bin türlü sempati besler ama bu sempatisinin binde birini kendi ırk'ı olan Türk'e vermez.

İş öyle bir hal alır ki, kendi Irk'ına karşı girişilen her saldırıya kayıtsız kalırken, alakası olmayan bir Irk'ı, o ırkın mensuplarından dahi çok savunur. Bunu "İslam'da kavmiyetçilik yoktur" adına yaparken, farkında olmadan “Kavmiyetçi” olmuştur çapsız…

Birde dangalaklar güruhu var. "Türk-İslam Ülküsü" dersek, biride çıkar "Kürt-İslam Ülküsü" der, diğeri de "Arap-İslam Ülküsü" der diyor. Be hey adam! bunun neresi kötü, bırak desin. Ne diyoruz "Türk-İslam Ülküsü", "Türk'ün İslam Ülküsüdür.", ne yani buna karşılık, Arap'ın İslam Ülküsü veya Kürt'ün İslam Ülküsü olursa kötümü olur. Aklınca Kavmiyetçilik yapmayacak ya beyefendi, her Irk’a yakın ya eşitlik timsali beyefendi.

Neticede birlik, aynı ülkü şartı ile sağlanmıyor mu? Al sana en alasından birlik yolu. İslam ülküsü yolunda Irk’ların birliği. Arap-İslam Birliği, Türk-İslam Birliği .... Yani Milletlerin İslam Birliği .... Yani Ümmet olmanın müşahhas zemininde birlik !!!.. Bu maya tuttuğu an herkes kapısının önünü süpürecek. İşte İslam Ülküsü’nün gayesi, İslami Milletler Topluluğu.

Bu ne demek; en güzel ülkü hangi ırktan olursa olsun, "O ırkın İslam Ülküsüdür." Bumudur kavmiyetçilik yoksa bunun aksini söylemek midir “Kavmiyetçilik”. Ama siz ne derseniz deyin, o anlamaz, çünkü dangalaktır o, hem dangalak hem sinsi.

“Biyolojik Irk” – “İçtimai Irk”

Türk-İslam Ülküsünü, Mimarı olan Es-Seyid Ahmed Arvasi tarafından açıklanan tanımı gereği biz böyle algılıyoruz. Ancak konuya açıklık getirilmesi ve yanlış anlaşılmalara sebebiyet verilmemesi bakımından kendi zaviyemizden Irk tarifini de yapmamız icap eder.

Genel kabul olarak “Biyolojik Irk”, aynı fiziksel ve fizyolojik özelliklere sahip topluluk manasında kullanılır. Es-Seyid Ahmed Arvasi biyolojik ırk konusunda şöyle der;

“İslamiyet "biyolojik ırk "gerçeğini kabul ve fakat bir Batı- Hıristiyan ürünü olan "Biyolojik Irkçılığı " reddeder. İnsanlar farklı renk ve yapıda ve fakat bir tek köktendirler.”

Batı bu tarifi insanları bölme ve parçalama, belirli zamanlarda da zulüm amaçlı kullanarak, kendi zulüm tarihine alet ederken, bizlerin kabul ettiği ve ele aldığı ırk çeşidi ise tamamen aynı sosyolojik ve kültürel topluluğu ve bağlılığı ifade eden “İçtimai Irk”tır. Türk’ün töresi, geleneği ve kültürü belli bir “İçtimai Irk” ifade eder ve ele alındığı zaman da, daima bir Allahçılık göze batar. Türk’ün tarihinde hiçbir zaman sapkınlığa rastlanmamıştır, Türk Milleti dışında bütün milletlerde, Tanrı’nın müşahhas olarak ele alınması söz konusu iken, Türk için “Tanrı”, tarihi boyunca mücerred manada kalmıştır. İslam’a katılımı savaşsız ve kansız olmakla beraber, İslam öncesi de sürekli Allah tarafından gönderilen peygamberlere yakınlık duymuşlardır. Hatta Oğuz Kağan’ın Kur’an-ı Kerim’de ismi geçen Zülkarneyn peygamber olduğu iddia edilir ki bunun olmaması için hiçbir sebep yok, zira genel kabul olarak, tüm kavimlere peygamber gönderildiği söylenir, Kur’an-ı kerimde ismi geçen diğer peygamberler Türk değildir. Bundan dolayı Zulkarneyn peygamberin Oğuz Kağan olma ihtimali vardır. Bunları neden söylüyoruz, “İçtima Irk” olarak Türk, Allah’a ve İslam’a her zaman bağlıdır, Türk’ün her zaman, Allah’ı olmuştur. İslam’a düşmanlığı veya İslamsızlığı olan bir zümrenin Türklüğü söz konusu olamaz.

“İçtimai Irk” olarak ele aldığımız Türk, bu yönleri ile İslam’a katkı noktasında avantajlı durumda iken, kendisini yozlaştıracak oluşumlara ve müdahalelere de doğal olarak açıktır. “Biyolojik Irk”ı genetik olarak genleriyle oynama gibi zor ve komplo teorileri ile açıklanacak şekilde yozlaştırabilecekken, “İçtimai Irk”a dışarıdan kültürel ve sosyolojik yozlaştırma yöntemlerini uygulayarak basitçe yozlaştırabilirsiniz. Bu yozlaştırmayı yapmanın en uygun yollarından biride kendi dışından ve kendisinden çok uzak, farklı özelliklere sahip bir “İçtimai Irk” ile münasebetini gerçekleştirmektir.

"Batıcı Medeniyetler İttifakı”, “Batacakların ittifakı”dır

Tüm yabancılaştırma ve yozlaştırma çalışmalarına rağmen hala Allah’a olan bağlılığını yitirmeyen Türk’ü, aslından uzaklaştırmaya çalışan ve yukarıda bahsettiğimiz “İçtimai Irk” kavramını da çözen Batı Emperyalizmi, son olarak “Medeniyetler İttifakı” kozunu oynamaktadır. Bu hamle ile “Türk”ü, batı yaşam tarzına tam olarak adapte etme ve kültürel işgalini gerçekleştirmek istemektedir. Oysa Türk’ün temsil ettiği “Doğu Medeniyeti”nin Batı ile hiçbir münasebeti söz konusu olamaz, hele de bunu “Medeniyetler İttifakı” adına asla yapamaz. Zira Batı hiçbir zaman medeniyet olamamıştır ve olmayacaktır. Batı daima, Doğuya gıpta ile bakar. Batı, Doğu’nun karşısında sosyal ve kültürel olarak tarih boyu ezilmiştir ve bugün ezilmişliğinin intikamını almak adına tüm Ortadoğu’yu kana bulamaktadır. Batı’nın medeniyet anlayışı tamamen kan ve savaşlar üzerine kuruludur. “Medeniyetler İttifakı” adı altında dahi, kurduğu sinsi “Büyük Ortadoğu Projesinin” ayak sesleri gelmektedir. Müslüman-Türk’ün ve Doğu’nun batı’dan alacağı hiçbir şey yoktur. Kaybettiğini de kaybetmiştir. Bugün kaybetmeye son vermenin ve Batı’ya karşı Doğu’nun onurlu sesini “Büyük Doğu Medeniyet Anlayışı” ile haykırmanın zamanıdır. Büyük Doğu, Türk’ün İslam Ülküsü’nü yeniden diriltmek ve Batı’nın karşısında yeniden bir cihan devleti olma şuuruna ve bilincine varılması konusunda Anadolu’nun ve Doğu’nun yegâne ümididir.

Batı adı gibi batmıştır. İttifak ve diyalog çağrıları son çırpınışıdır. Kendisiyle birlikte batırmak istediklerini de batmaya davet etmektedir. Bundan dolayı “Medeniyetler İttifakını” bizler “Batacakların İttifakı” olarak değerlendiriyoruz. Ve uyarıyoruz batmayınız. Doğunun şerefli mazisi ve bu maziyi yeniden diriltmek dururken, Batı’nın hayvani hevesleri arasında yok olup gitmeyin. Davet edildiğiniz ittifak’ın her yerinden kan kokusu gelmektedir, hem de taptaze Müslüman kanları kokusu, ölen çocukların, tecavüz edilen kadınların ve şehitlerimizin kanlarının kokusu.

"Batı nankördür, Batı kindardır"

Tarih bunun ispatlarına şahittir. Osmanlı’nın, hoşgörünün alasını gösterdiği patrikhane, bulduğu ilk fırsatta, Osmanlı Devleti’nin egemenliğine ve bütünlüğüne kastetmiştir. 1820 Moro İsyanı esnasında, Patrikhanenin 1. derecede sorumlu olduğu tespit edilince “Patrik Gregorius “ patrikhane içerisinde asılmıştır. Nankörlük ve İhanetlerinin karşılığında verilen cezayı, Patrik’in asıldığı yere “Kin Kapısı” diyerek, kindarlıklarını ispatlamışlardır. Asılma olayından hemen sonra toplanan patrikhane yönetimi, aynı yerde TÜRK DEVLET ADAMI ASILANA KADAR KAPININ KAPALI TUTULMASINA KARAR vermiştir.

Yahudi’nin ebedi ve ezeli hayali olan “Arz-ı Mev’ud”, hala Yahudi’nin kutsal gayesi olarak durmaktadır. Bugün kutsal gayesine “Büyük Ortadoğu Projesi” ile ulaşmaya çalışmakta ve bu projenin sacayağı olarak, Müslüman Doğu Devletlerini kullanmaktadır.

Medeniyetler ittifakı ve Dinler arası diyalog neresinden bakarsanız bakın her yönü ile mümkünü olmayan bir çağrıdır.

İttifakı neden yapacaksınız?

- İyimser cevap: İnsanlığın kurtuluşu için.

Peki İnsanlığı neyden kurtaracaksınız?

- Savaşlardan, katliamlardan, küresel ısınmadan vs…

Peki ittifakı kiminle yapacaksınız?

- ABD, İsrail, Fransa, İngiltere, Rusya, Çin, Vati-Kan vs…

Peki savaşların ve katliamların sorumlusu kim?

- ABD, İsrail, Fransa, İngiltere, Rusya, Çin, Vati-Kan vs…

İttifak ve diyalog çağrılarının esprisi bu iken ve aslolan Türk-İslam kültürünün gerektirdiği Türk-İslam ittifakını gerçekleştirmek iken bu ne biçim ittifak. Açık açık katliama ortaklık, katliamda ittifak değil midir bu? Cihan Hâkimiyeti’ni savunan, “Türk-İslam” ülküsünün ve “Büyük Doğu Medeniyet Anlayışı”nın sahipleri kendi arasında bin parça olurken, Batı’nın iğrenç heveslerine hayran hayran koşar adım, nasıl olurda AB ve ABD kapılarında dilenci gibi süründürülür?

Büyük Doğu Medeniyet Anlayışı ve sunduğu Başyücelik Ülküsü, batı tarafından sunulan ve sözde savaş ve katliamları durdurma amaçlı “Medeniyetler İttifakı”na yegâne alternatiftir. Savaş ve katliamların yaşandığı yer Doğu’dur ve Doğu, kendi bölgesinde yaşanan bu sıkıntıları bertaraf edecek birliği ve ittifakı kuracaktır. Bu ittifak ise ancak Anadolu topraklarından yükselecek “Büyük Doğu Hareketi” ile mümkün olabilecektir.

Anadolu halkı kayıtsız kalamaz, Anadolu’nun kaderi düşmanlarının ellerinde belirlenemez, diyalogun merkezi Anadolu’dur. Anadolu’nun dini İslam’dır, “Allah katında din İslam” olduğuna ve başka bir dinde olmadığına göre, Anadolu insanının “Dinler arası diyalog” diye bir kavramı kabullenmesi söz konusu olamaz.

Anadolu ancak kendi toprağından yükselecek “Mukaddesatçı Müslüman-Türk”lerin ittifakına ve “Dindaşlar arası diyalog”a sahne olabilecektir.

Bu sözlerin havada kalmaması ve Anadolu’nun batı karşısında bitip tükenmediğini gösterme adına, “Medeniyetler İttifakı”na karşı, “Mukaddesatçılar Birliği” “Büyük Doğu Dünya Görüşü” etrafında tesis edilmelidir.

Allah'ın selamı inanan insanların üzerine olsun...

Rabbim bizi düşmanlarımızca sanıldığımız ve tanındığımız gibi yapsın.

Allah yar ve yardımcınız olsun...

Allah’a Emanet Olunuz…

www.mehmetkaya.blogcu.com

 

www.yeniakademya.org

www.akademya.up.to