KUMANDAN CARLOS (ÇAKAL CARLOS, CARLOS THE JACKAL): TÜRKİYE’NİN BAŞ MESELESİ, SALİH MİRZABEYOĞLU’NUN SERBEST BIRAKILMASIDIR! Röportaj: Hayreddin Soykan
KUMANDAN CARLOS’LA 31 OCAK 2009 TARİHLİ TELEFON GÖRÜŞMESİ BARAN: Selâmünaleyküm Kumandan Carlos! Öncelikle, hassaten Kumandan Mirzabeyoğlu’nun, ayrıca tüm avukatlarının, aynı şekilde bütün Baran dergisi camiasının ve tüm gönüldaşlarımızın size candan selâmları var. CARLOS: Hepsiyle iftihar ediyorum, ben de bundan büyük gurur duyuyorum. Lütfen siz de, en başta Kumandan Mirzabeyoğlu bulunmak üzere, oradaki tüm kardeşlerime kalbî selâmlarımı iletiniz. BARAN: Biz de sizinle gurur duyuyor ve çok teşekkür ediyoruz. Size ilk sormak istediğimiz soru, aslında birkaç gün önce gönüldaşım Fazıl Duygun’un size ilettiği gazete haberiyle ilgili … CARLOS: Tamam, biliyorum. Konuyla ilgili malûmatı netleştirmek istiyorsunuz sanıyorum. BARAN: Evet, Hürriyet gazetesinin (Londra muhabiri Faruk Zapçı’nın) sizin hakkınızda bir süre önce yaptığı yayın. Haber, belli derecede bir manipülasyon ihtivâ ediyordu diye düşünüyoruz. Haberin tüm bir muhtevâsına vâkıf olma şansınız oldu mu? CARLOS: Evet, biliyorum. Sözkonusu haber muhtevâsının yüzde yüzünün de doğru olduğunu söyleyemeyeceğim elbette. Çünkü en başta telefonla gerçekleştirilmiş bir röportaj ve daha ziyade tesadüfen gerçekleşmiş bir görüşme. BARAN: Haberde ilk defa olarak sizin onlara telefon açtığınız belirtiliyor. CARLOS: Aslında hakikat payı da var. Çünkü burada benimle aynı cezaevinde yatan Nurettin Güven’i tanıyordu muhabir. Nurettin Güven rahatsızlanmış ve hastaneye sevkedilmişti. Bu gelişmeyi bildirmek için ben de adı geçen muhabiri aradım, o da Nurettin Güven’in ailesini arayarak onun hastaneye yatırıldığını iletti. BARAN: Anlıyorum. Siz önce aradınız. CARLOS: Evet, ben aradım. Bu zât, Londra’da mukim, Hürriyet gazetesinin bir muhabiri ve Nurettin Güven’i de tanıyor. Ben de işte bu yüzden Londra’yı aradım ve kendisiyle İngilizce konuşarak Güven’in ailesine durumu bildirmesini rica ettim. Ben Türkçe bilmediğim için, Nurettin’in ailesine direkt telefon açarak durumu bildirme imkânım yoktu tabiatıyla. Böyle dolaylı bir yoldan aileyi haberdar etmek ve devreye girip hastaneyle temas kurmalarını istemek icab etti. BARAN: Tamamdır, mesele şimdi vuzûha kavuştu. Ancak diğer taraftan, haberin veriliş tarzında size dair yanlış bilgi ve intibâlara yol açabilecek ibareler de mevcuttu. Sanki sizin bir “İslâmcı” olmadığınızı ve yalnızca “devrimci” bir kimlik taşıdığınızı, üstelik sizin ağzınızdan naklediyordu. CARLOS: Kuşkusuz haberin bu kısmı tamamen yanlış, elbette böyle bir şey söylemedim. Zaten haberin diğer kısmında belirtilenlerle ilgili pek bir teferruat da mevzubahis olmadı. Kaldı ki ne olup bittiğini ben de daha iki gün önce bir Fransız gazetesinden öğrendim. Ergenekon dâvâsıyla ilgili olarak Kanada’da saklanan bir Türk, daha doğrusu Yahudi asıllı bir hahamdan bahsediliyordu. Benim hakkımda bir şeyler söylemiş. BARAN: Evet, takib ediyoruz. Size inşallah bu hafta içinde yazacağız ve şayet isterseniz hakkınızda çıkan mezkûr haberin Türkçesini ve tercümesini göndereceğiz. CARLOS: Şayet mümkünse, evet memnun olurum. BARAN: Size bir sorumuz daha olacak. Tayyip Erdoğan’ın birkaç gün önce Davos’ta gerçekleştirilen Dünya Ekonomik Forum’unda yaptığı konuşmadan haberdar olabildiniz mi? CARLOS: Televizyonda izleme şansı bulamadım ancak Şimon Peres’i protesto ettiğini biliyorum. BARAN: Bilâhare gündeme gelen gelişmeleri, reaksiyonları takib edebildiniz mi? CARLOS: Tam anlamıyla takib edebildiğimi söylemem ancak, çıkan neticeye baktığımızda, elbette bunun iyi bir gelişme olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü, en başta, Türkiye muhteşem mazisiyle büyük bir ülkedir. İsrail ise, geçmişi aslında Türk tarihinden ibaret olan nevzuhur, yeni yetme bir ülkedir. Ve şimdi kalkmışlar, herkesin üzerinde ne kadar fazla hak sahibi oldukları pozu takınıyorlar. Oysa, Türkiye şu ânda sadece konuşmakla iktifâ ettiği için ne kadar da şanslılar. Yani İsrail bahsinde sırf konuşmakla kalmama hakkına da sahibtir Türkiye. Evet, Türkiye’nin seçilmiş başbakanı halkından aldığı güçle konuşmaktadır ve söylediklerinde de haklıdır. BARAN: Türkiye’de halk, İsrail saldırısının sürdüğü zaman zarfında İsrail konsolosluğunu yaklaşık 20 gün hiç kesintisiz kuşatma altına aldı ve oradan hiç ayrılmadı. CARLOS: Bu tür barışçı gösteriler her zaman çok iyidir. BARAN: Kaldı ki, Tayyip Erdoğan’ı, duygularını dünya toplumları ve temsilcileri önünde bu kadar güçlü biçimde ifade etmeye sevkeden, onu motive eden, ona güç veren de, işte sokaklara çıkarak İsrail işgalini şiddetle protesto eden halkın, özellikle bu protestolarda halka öncülük eden bizlerin bu hissiyatı ve bu siyasî duruşu oldu. Erdoğan, halk hissiyatının ve halka öncülük eden bizlerin temsilciliğini yaptı bir bakıma. Bu arada, sizin eklemek istediğiniz bir husus varsa lütfen belirtiniz. Filistin veya dünyanın geleceği açısından düşüncelerinizi bizlerle paylaşırsanız bilhassa memnun oluruz. CARLOS: Gelecek, bizlerin zaferidir yalnızca. BARAN: İnşallah. CARLOS: Gazze’deki masumların şehadeti pahasına da olsa, gerçekte şimdi de kazanan biz olduk. Siyonistlerse kaybetti! Onlar, hepimiz gördük, yüzyüze savaştan kaçtı ve sadece uzaktan bombalamaya, uzaktan katliam yapmaya yetti güçleri. Ancak bugün konuşulması gereken asıl mesele bu değil bana sorarsanız. Bugün konuşulması gereken, Türkiye’nin ne yaptığı ve ne yapacağı, ne olacağıdır bence. Türkiye, dediğim gibi, muhteşem bir tarihi olan büyük bir ülkedir. Bildiğiniz üzere, bir süredir bu tarih ve bu kimlik karartıldı ve İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Amerikan emperyalizminin bir maşası, bir uydusu, bir hizmetçisi olarak kullanıldı, kullanılıyor. Üstelik bugün İsrail’in Ortadoğu’daki en büyük müttefikidir. Bu, ilk günden beri tatbikatta olan Sabetayist bir plandır. BARAN: Duygularımıza tercüman oluyorsunuz. Ancak inşallah Türkiye, daha doğrusu insanımız, o şanlı tarihini sırtlanmaya ve o tarihî misyonunun gereğini yapmaya hazırdır ve candan isteklidir. Son yaşanan gelişmelerin, gerek Erdoğan’ın son konuşması gerekse sokaklardaki insanımızın İsrail’e karşı duyduğu öfkenin temelinde de, işte bu misyonun yeniden canlanan hassasiyeti yatmaktadır bizce. Milletimiz yeniden doğrulmaktadır. CARLOS: Tüm bunlar, halkın bu hassasiyeti, hiç kuşkusuz çok önemli bir iradenin ifadesidir. Ne var ki, asıl değişmesi gereken unsur, Türk devletinin yapısıdır. Türkiye, o kahrolası emperyalizminin ve bölgedeki Siyonizmin en büyük müttefiki olageldi hep. O pilotlar, yani Gazze’yi bombalayan o uçakların pilotları, herkes biliyor ki Türkiye’de eğitiliyor ve gidip işte bugün Türkiye’de halkın sokaklarda protesto ettiği katliamları icra ediyor. BARAN: Maalesef. Burada mesele, ordu gibi görünüyor… CARLOS: Türk Ordusu, mutlaka hakiki Türkler tarafından sevk ve idare edilmelidir. Bunu o şanlı tarihlerini savunarak ve Siyonist İsrail’le olan tüm ilişkilerini keserek göstermelidir. BARAN: İnanıyor ve görüyoruz ki, toplum İsrail’le olan tüm bu ilişkilerin kesilmesinden yanadır ve hiç de memnun değildir bundan. Milletimizin kendi özüne dönmesi bakımından, sözünü ettiğiniz ve bizim de daima tenkitçisi olduğumuz bu gidişatı değiştirici dinamizm de inşallah yine bu toplum içinde doğmaktadır. CARLOS: Her şeyden önce şurası açık değil mi; şöyle ki, işte İsrail’le olan bütün bu askerî ve siyasî ilişkiler sebebiyle, Türk ordusu bugün Gazze’de işlenen tüm suçların bir ortağı, bir suç ortağı olmuyor mu? BARAN: Evet. CARLOS: Çünkü İsraillilere bu eğitim imkânını sağlayan işte bu ordu değil mi? Peki, Türkiye’nin doğusunda Amerikan üslerinin ne işi var? Bu kadarı bile vehameti anlamak için yeterli değil mi? Yunanistan’la olan meseleyi bir şekilde siyasî çözüme bağlamak kâfidir ve üstelik hiç geciktirmeden NATO’dan da çıkılmalıdır. Türkiye yeniden büyük bir güç hâline gelebilir. Bugün Rusya’yla geçmiştekine benzer herhangi bir ideolojik problem yoktur. Artık Rusya’da Sosyalizm yoktur, Sovyetler Birliği bitmiştir. Eğer stratejik bir ittifak yapılacaksa, bu niçin Rusya olmasın? Ve Türkiye’nin kültürel ve stratejik tesir ufkunu Türkçe konuşan Müslüman Türkî cumhuriyetler üzerinden Çin sınırlarına kadar genişletin. Buna mâni olan nedir? İranlılarla zaten herhangi bir problem yoktur. Ermenilerle olan problem de aslında sembolik bir meseledir ve geçmişte ölen Ermenilerle ilgili yapılacak jestlerle kolayca halledilebilecek bir mevzudur. Türkiye işte böylelikle bölgenin en büyük gücü olabilecektir. Budur Türkiye’nin artık hakkını vermesi gereken tarihî rolü. Bugüne dek olduğu gibi, Amerikan emperyalizmi ve Siyonizmin hizmetçisi olmak değildir bu rol yahut Avrupa’nın ikinci sınıf ayak işlerini yapmaya koşmak değildir. BARAN: Çok haklısınız. Unutmadan, bir diğer arzetmek istediğimiz husus: Gönüldaş Fazıl Duygun’u tanıyorsunuz. Ebû Nidal’le ilgili olarak geçen sayımızda yaptığınız açıklamayı Independent yazarı Robert Fisk’e gönderecek. CARLOS: Evet, isterim. Mesele, onun hatırasına saygı meselesi değildir yalnızca. Hadise, kesinlikle doğru olmayan bir şeyi, şimdi o hayatta değilken üzerine çamur olarak sıçratmaktır. Mesele, benim onunla olan arkadaşlığımın ötesinde, böyle bir çamur atmanın önünü kesmektir. Peki bunları o sağken niçin söylemediniz, değil mi? Amerikan ajanıymış! Doğru değil elbette. BARAN: Bizden, Baran camiasından, tüm gönüldaşlardan size candan devrimci selâmlar Gönüldaş Kumandan Carlos. Selâmetle kalın. CARLOS: Allaha ısmarladık. Lütfen en güzel dileklerimi Kumandan Mirzabeyoğlu’na iletiniz, olur mu? BARAN: Elbette. CARLOS: İnşallah cezaevinden hemen çıkar. O, serbest bırakılmalıdır. Erdoğan, O’nu serbest bırakmalıdır! Bugün Türkiye’nin en başta konuşulması ve halledilmesi gereken meselesi, belki yalnızca Salih Mirzabeyoğlu’nun hemen nasıl serbest bırakılacağıdır. Kaynak: Baran Dergisi, Sayı 108, 5 Şubat 2009
DİĞER MAKALELER - Teşkilatçının Hitab Tarzına Dair - Parçalara Mıhlı Hissiyatın Gölgelediği - Eski Baasçılar Direnişi Meşrulaştırmak İçin Nakşibendi Sufisi Oldu / Abdul Hameed Bakier (Tercüme) - Aynalar - Mutasavvıf Mücahidler / Khurram Zaman (Tercüme) - Kelime Etiketleri Arasında Yiten "Gerçek" - Sartre Vesilesiyle "Yaşayan" Necib Fazıl - Dokka Umarov: "Mücahid Saflarındaki Büyük Arınma Devam Ediyor" (Tercüme) - Batılı Enformasyon ve Teknolojik Kıskaç - Şuur ve Hafızanın İnşa Ettiği "Hikaye" - Amerika'dan Furkan Mektubları / Y. Richardson (Tercüme: Hayreddin Soykan) - Prof. Dr. William Chittick İle Muhyiddin-i Arabî Üzerine (Röp: Hayreddin Soykan) - Muhyiddin-i Arabî Vesilesiyle - Prof. Dr. Carl Ernst ile Muhyiddin-i Arabî Üzerine (Röp: Hayreddin Soykan) - Yazı, Fikir Mimarisi ve Hafızaya Dair - Kültürümüzü Var Edici Hafızanın İnşası - Prof. Pablo Beneito ile Muhyiddin-i Arabî Üzerine (Röp: Hayreddin Soykan) - Nasıl Anlaşır Yahut Anlaşamayız? - İnsan: "Sembolleştiren Hayvan" - Prof. James W. Morris ile Muhyiddin-i Arabî Üzerine (Röp: Hayreddin Soykan) - Güdük ve Bunak Toplumun İlacı - Anlaşmak Yahut Anlaşmamak; İşte Bütün Mesele! - Amerika'nın Yenildiği "Fikirler Savaşı" / Y. Richardson (Tercüme: Hayreddin Soykan) - Sufi Cihad? / Doç. Dr. Andrew G. Bostom (Tercüme Hayreddin Soykan)
|