Yenifoça yüzünden gökteki bir yıldıza isim konuldu. Böylelikle yenifoça adı da dolayısıyla ölümsüzleşti. Bilin bakalım neden? Haberin ayrıntısı için tıklayın

Yenifoça çarşısında öğleden sonraları sürekli bağrışmalar gürültüler oluyordu. Araştırdık baktık ki pantoloncu Kahraman beyefendiyi batakta yenip kızdırıyorlarmış. Kırık Ahmet e rica ettik bu adamı çok yenmeyin diye. Umarım artık fazla ateş çıkmaz Konyalı Mehmedin kahveden.

(Dikkat bunlar biraz eski,2001 yılının dedikoduları)
Geçenler de Belediye Başkanı İzmir'e gitmiş. Bir ara belediyeyi aramış yarım saat kadar süren israrlı araması sonunda telefonu biri tesadüfen açmış. Başkan telefonlara sekreterlerin niye cevap vermediğini sormuş ve dönüşte yaptığı araştırma sonunda sekreterlerin kuaföre saç yaptırmaya gittiğini öğrenmiş. Şimdi her iki sekreterde sürekli izindeymiş...

9 eylül 2001 pazar günü iki kişi burunucundan denize girerek öğretmenevine kadar bir uçtan bir uca yenifoça koyunu yüzerek geçti. Biri Helmut diye tanıdığımız herkesin türk zannettiği alman tercüman, diğeri ise PTT santralinde çalışan, geçtiğimiz Nisan ayında felç geçiren teknisyen. Nisan ayında hastalanıp Helmut arafından hastaneye zor yetiştirilen teknisyeni Helmut "korkma bu sene koyu senle yüzerek geçeceğiz " diye teselli etmiş idi. Böylelikle sözlerini yerine getirmiş oldular...

Eski başkan Cengiz şimdilerde yenifoça da sık dolaşır oldu. Bayram değil seyran değil Mercan2 de birde geniş katılımlı yemek verdi. 10 yıllık başkanlıktan sonra normal hayata alışamıyan sabık başkan galiba yeniden aday. Şimdi yavaş yavaş kendini ısıtıyor. CHP den değilde yeni kurulacak sosyal demokrat partiye yönelecek gibi...

Yenifoça yı köpekler bastı. Yazlıkcıların çekilmesiyle tenhalaşan yenifoça sokakları yazlıkcıların dönerken geri götürmediği köpeklerle doldu. Sürü halinde dolaşan köpekler tehdit oluşturuyor. Belediye ise bu konuda bir çalışma yapmıyor....

İzmir Aliağa'da oturan Veysel Dayı'nın ise Noel Baba'dan haberi yok.. Hindinin, yılbaşı mönüsünde baş sırada neden durduğundan da haberi yok.. O zaten yılbaşı olsun, yılsonu olsun, aldırmaz..

Yemeğini yer, erkenden yatar.. Bildiği tek şey ahalinin, yılbaşlarında hindi kesmeye olan merakıdır.. Bir de hindi fiyatının yılbaşlarında ikiye, üçe katlandığını bilir..

O nedenle tutmuş, yılbaşına bir iki ay kala, köylülerden beş tane hindi almış.. Önüne katıp eve getirmiş.. Karısı Saliha Teyze "Herif bu kadar culuğu ne yapacaksın?" diye sorunca;

- "Besleyip, yılbaşına yakın satacağız.." demiş..

Hindi ekonomisi..
Saliha Teyze, köy yerinde yetişme bir kadın.. Culuğu da bilir kazı da.. Kendi kendine "Eh!" demiş.. "Ne yapalım, besleriz.."

Yemekten artan ne varsa o günden beri culukların önüne dökülmeye başlanmış.. Culuklar da bir iştahlı bir iştahlı.. Önlerine ne dökülse yiyip, tüketiyorlar..

Üstelik Veysel Dayı akşam olduğunda culukları birer birer önüne çekip, cebinden çıkardığı birer cevizi hayvanlara yutturuyor.. İnsan kısmı cevizi kabuksuz yediğinden bu tekniği bilmez..

Culuğu önünüze alıp çömelir, hayvanı iki bacağınızın arasına kıstırırsınız.. Bir elinizle boynunu tutup, diğer elinizle gagasını açar; cevizi buradan içeri tıkarsınız..

Culuk milleti buna direneceğinden parmağınızla cevizi aşağıya ittirirsiniz.. Aman diyeyim, bu işi kendi başınıza yapmaya kalktığınızda işlemi tamamlayın.. Eğer boynun orta yerinde ur gibi duran top cevizi; sıvazlaya sıvazlaya aşağıya itmezseniz hayvan eninde sonunda telef olur..

Cevizi kursağa kadar sıvazlayacaksınız ki yemek borusunu tıkamasın..

***

Veysel Dayı'nın, culuklara birer birer tıktığı cevizler işe yaramış, hayvanlar giderek yağlanıp top gibi olmuşlar.. Onların bahçede dolaşmasını, birbirlerine arada bir tüy kabartmasını seyreden Saliha Teyze de başka türlü düşünmekteymiş..

- "Ah şu mahlukatın tüyünü, koyun gibi kırkmak mümkün olsaydı!" diye.. Neden mi? Tüyünü toplasa kendine güzel bir kuştüyü yastık yapacak da ondan.. Gerçi elalem bu yastık için kaztüyü kullanıyor ama olsun!

Ha kaz, ha culuk? Belediye'nin çarşı ağaları gelip, yastık içinde ne tüyü var bakmıyorlar ki..

Saliha Teyze'nin aklının yarısı culuk tüyü yastıkta ise öbür yarısı da kavanozlara bastığı vişne liköründe.. Likörlük vişneleri taa Eylül'den beri güneşe koymuş ki mayalansın..

Sonra onları kavanozdan çıkaracak.. Ezerek suyunu süzecek, likörlük suyu tülbentten geçirip şişeleyecek.. Posasını da her sene yaptığı gibi bahçedeki ağaçların dibine dökecek..

Dökmeli ki vişne liköründen kalan posa gübre olarak işe yarasın..

Culuklara ne oldu?
Bu yılın Aralık ayının ortasına gelindiğinde de aynen böyle yapmış.. Akşamdan ezdiği vişnenin mayalanmış posalarını sabah herifini kahveye uğurladıktan sonra ağaçların dibine dökmüş, mutfağa dönmüş..

Öğleden sonra culuklara yem vermek için bahçeye çıktığında ne görsün? Culukların beşi birden hareketsiz yatıyor..

Hayvanların hastalıktan telef olduğunu düşünen Saliha Teyze dizini dövmeye başlamış ama what fayda? Culuklarda hareket yok ki "Gettiii.. Gettiii.. Koç gibi culuklarım gettiii.." diye dövünmek işe yarasın..

Komşulardan iki kadın daha gelmiş feryadına.. Saliha Teyze'yi "Anam cana geleceğine mala gelsin.." diye teselli etmişler.. Saliha Teyze "Hiç değilse tüylerinden yastık yapaydım.." diye hayıflanınca da kadınlardan biri:

- "Yine yaparsın.." deyivermiş.. "Üç koldan birden yolarız tüylerini.. Sen de bir güzel minder kılıfına tıkarsın.."

Peki ya sıcak su? Kaynatmak icap etmez mi? Kadınlardan biri "Lazım değil, culuk tüyü tavuk gibi olmaz.. Kolay yolunur.." deyince işe koyulmuşlar.. Hareketsiz yatan hayvanları kucaklarına yatırdıkları gibi yolmaya başlamışlar..

İşi biteni de bahçenin kuytu bir köşesine bırakmışlar..

Culuklar mundar gittiğinden yiyecek halleri yok tabii.. Veysel Efendi işi öğrenince icaplarına bakar..

***

Kadınlar işlerinin başına dönmüş.. Veysel Dayı da akşam eve gelmiş.. Saliha Teyze hayvanların telef olduğunu söyleyemiyor bir türlü.. Aklından "Hele yatsın, sabah söylerim.." diye geçirmekte..

Kadın taktiğidir.. Ters giden şeyin haberi geceden verilirse; herif yattığı yerde bile söylenir.. Sabah söyleyeceksin ki biraz vırvır ettikten sonra çekip kahveye gitsin, sen de kurtul..

Saliha Teyze'nin siyaseti bu..

Veysel Dayı sabah kalkmış.. Bahçeye çıkmış.. Yüreği pırpır eden Saliha Teyze de arkasından.. Karı koca ne görsünler.. Beş tane tüysüz culuk, ayaklanmış yiyecek birşey bulmak için eşeleniyor..

Beşinde de tüy yok.. Tövbe! Kıçlarında üç beş tüy kalmış.. Bu da onlara Çeroki savaşçısı süsü veriyor..

Çıkan patırtının ayrıntısını vermiyorum.. Culukların likör için basılan vişneden arta kalan posayı yedikleri, sarhoşlanıp sızdıkları; Saliha Teyze'nin de onları ölü sanıp yolduğu birer birer ortaya çıkmış..

Ancak yapacak birşey kalmamış..

Şimdi Veysel Dayı kös kös tüysüz hindileri nasıl pazarlayacağını düşünüyor.. Ben de bu yaşanmış olayı, mutlu sonuçlandıracak bir ekonomist aklı arıyorum.. Öyle bir akıl olmalı ki "Borsayı kurtarmak değil, yolunmuş culukları kurtarmak marifetmiş.." diyebileyim..

Selahattin Duman-Sabah

Ana Sayfaya dönüş

Bize yazın