Balkanlar ve Çevre Sorunları Aydın Şıhmantepe Giriş 1989 yılından bu yana, Balkanlarda bölgenin siyasî yapısını kökten ve kalıcı şekilde değiştirecek gelişmeler meydana gelmiştir. Bu kapsamda Balkanların geleneksel yapısından kaynaklanan bazı sorunların da su yüzüne çıktığını söylemek mümkündür. Kosova krizi sonrasında bütün Balkan ülkelerinde sorunların barışçı yollardan çözülmesi, istikrarın ve kalıcı barışın sağlanması ve Avrupa-Atlantik kurumlarıyla iş birliği arayışları sürmektedir. Türkiye, bölge ülkeleriyle mevcut ikili ilişkilerini geliştirmek yolunda özellikle Bulgaristan, Romanya, Makedonya ve Arnavutluk'la çok yönlü ilişkiler sürdürmeye ve bölgede karşılıklı iş birliğinin gelişmesine büyük önem vermektedir. Balkanlarda istikrarın ve kalıcı barışın sağlanmasına yönelik olarak; bölge ülkelerinin güvenlik gereksinmelerinin karşılanması, bölgenin ekonomik açıdan kalkınması, yeniden imarı ve yapılanması konuları, işbirliği arayışlarında esas noktaları oluşturmaktadır. Balkanlar bölgesinde uluslararası toplumu yakından ilgilendiren bir diğer konu da çevre konusudur. Çevrenin korunması, var olan kirlilik düzeyinin azaltılması ve geleceğe yönelik tedbirlerin alınmasını sağlayacak işbirliği arayışları çözüme yönelik temel konuları oluşturmaktadır. Balkan ülkelerinin sınır komşuları olarak birbirleriyle var olan ilişkileri ve Tuna Nehri’ni ortak kullanmak zorunda olmaları, çevre konusunda ortak çözüm arayışlarına gitmelerini de zorunlu kılmaktadır. Tuna Nehri’nin barındırdığı kirliliği Karadeniz’e, dolayısıyla İstanbul Boğazı yoluyla Marmara Denizi içlerine kadar ulaştırabilme olasılığı da Türkiye’nin konuya daha fazla yönelmesini gerektirmektedir. Ayrıca, Boğazlar yoluyla petrol taşıyan ve gelecekte sayıları büyük oranda artacak olan tankerlerden birinin uğrayacağı olası bir kazanın yaratacağı kirlilik, başta sahil kesimi olmak üzere Türkiye ve bazı Balkan ülkelerini de ciddi bir biçimde etkileyecektir. Yine Balkanlar Bölgesinde bulunan Nükleer Santrallerin olası bir kaza durumunda neden olabileceği kirlilik, ilgili ülke ile sınırlı kalmayacaktır. Balkanlarda var olan kirliliğin üzerine, Kosova Krizi sırasında yapılan hava bombardımanı ve özellikle petrol tesisleri ile kimyasal madde işleyen fabrikaların tahrip edilmesi sonrası ortaya çıkan kirlilik de eklenince, Balkanlarda çevreye yönelik işbirliği çabalarının gerekliliği kaçınılmaz gibi görünmektedir. KOSOVA KRİZİ ÖNCESİ BALKANLARDAKİ ÇEVRE SORUNLARI Balkanlar bölgesinde var olan bir çok sanayi tesisi, uluslararası su yolu olan Tuna’ dan yapılacak ulaştırmadan faydalanabilmek için hemen Nehrin kıyısı veya kıyıya komşu bölgelere kurulmuşlardır. Bu nedenle gerek yeterli arıtma yapılmadan bu nehre boşaltılan sanayi atıkları, gerekse sanayi tesislerinden bu nehre çeşitli nedenlerle karışan kimyasal maddeler ile zehirli atıklar, Balkanlar Bölgesini bir baştan diğerine kat ederek Karadeniz’e ulaşmaktadır. Bu nedenle, su yolu ile sınırları aşan bu tip kirlilik , nehrin yukarısında bulunan ülkeleri daha az , aşağısında bulunan ülkeleri daha çok etkilemekte , sonunda Karadeniz’e ulaşarak Balkanlar’da var olan su kirliliğinin esas unsurunu oluşturmaktadır. Tuna Nehri tüm Orta ve Doğu Avrupa ile Balkanlar'ın endüstri ve evsel atık sularının boşaltıldığı bir nehir olarak çok miktarda kirliliği de içinde taşımaktadır. “Doğduğu Almanya'dan dökülmek için Karadeniz'e doğru, 120'den fazla koldan gelen suyu da alarak yola çıkan Tuna Nehri, sanayileşmiş ülkelerden, tarımsal alanlardan ve yoğun yerleşim yerlerinden geçmektedir. Yaklaşık 81 milyon nüfus barındıran bu yerlerden, her yıl, 60 ton civa, 900 ton bakır, 1000 ton krom, 4 bin 500 ton kurşun, 6 bin ton çinko, 60 bin ton fosfor, 340 bin ton azot ve 50 bin ton petrol kirliliği alarak Karadeniz'e getirmektedir. Gelen bu atıklar aşırı miktarda azot ve fosfor içermektedir. Bu maddeler Karadeniz'in besin zincirini olumsuz yönde etkilemekte ve balık üretiminde azalmaya yol açmaktadır. Kaldı ki, Baltık ve Kuzey Denizi'ni Karadeniz ve Akdeniz'le birleştirmeyi hedefleyen Ren-Main kanalının açılmasıyla günde her iki yönde çoğu petrol taşıyan 4700 gemi seferine sahne olan Tuna Nehri, kıyılarında yoğun sanayi tesisleri bulunan Baltık Denizi'nin ve Ren'in kirliliğini de "ulaşım ağının getireceği ulaşım kaynaklı ve taşınan malzemelerden kaynaklanan kasıtlı veya kasıtsız kirletici materyal" olarak Karadeniz'e taşımaktadır[1]”. Çevre konusunda Bölgede var olan diğer bir tehdit ise, bölgedeki nükleer santrallerde meydana gelebilecek bir kazanın çevrede yaratacağı felakettir. Özellikle eski Doğu Bloku ülkelerinde bulunan ve teknoloji olarak çağın gerisinde kalmış olan nükleer santrallerin oluşturabileceği çevre kirliliği ilgili ülkenin sınırlarının çok dışına taşabilecektir. Böyle bir durum 1986 yılında meydana gelen Çernobil Kazası örneğinde olduğu gibi etkilerini uzun yıllar sürdürebilecektir. 26 Nisan 1986 tarihinde Ukrayna’nın Çernobil nükleer enerji santralinin rektöründe meydana gelen kazadan hemen sonra radyoaktif bulutlar; 27-30 Nisanda İskandinavya, Finlandiya ve Belçika’ya, 28 Nisan-2 Mayıs arasında Doğu ve Orta Avrupa, Güney Almanya, İtalya, Yugoslavya,Türkiye’de Doğu Karadeniz’e, 1-4 Mayısta Balkanlar, Romanya, Bulgaristan Türkiye’de Trakya’ya, 2 Mayıstan sonra Karadeniz ve Türkiye’ye ulaşmıştı.[2] Bu örnek nükleer bir kazanın ne kadar geniş bir alanı tehdit edebileceğinin ve böyle bir durumun engellenmesi için öncelikle kaza riskinin en aza indirgenmesi ve erken ihbar imkanlarının artırılması gerekliliğini açıkça ortaya koymaktadır. Türkiye’de özellikle Boğazlar bölgesi başta olmak üzere, Balkanlar için diğer bir tehdit konusunu da petrol tankerleri oluşturmaktadır. Rus limanlarından yükledikleri petrolü Boğazlar yoluyla dünya pazarına taşıyan tankerlerin sayısında 2001 Temmuz ayından itibaren büyük artış olacağı beklenmektedir. Gerek Karadeniz’de bulunduğu sırada, gerekse boğaz geçişleri sırasında bu tankerlerin neden olacağı bir kaza hem insan hayatına doğrudan tehdit oluşturacak hem de çevrede onarılması çok güç olabilecek tahribata neden olacaktır. Halen Tuna nehrinin suları ile kirlenmekte olan Karadeniz (ve akıntılar yoluyla Marmara Denizi ve çevresi), bu tür bir kaza sonrasında, kazanın insan yaşamına doğrudan etkileri engellenebilse bile, ekolojik olarak büyük bir felaket yaratacak, bunun iklim üzerine yapacağı etkiler de göz önüne alındığında sonuç tam bir çevre felaketine dönüşebilecektir. Yukarıda söz konusu edilen Tuna Nehri’nin kirlilik durumu, nükleer santrallerin yaratabileceği çevre felaketleri ve petrol tankerlerinin oluşturduğu tehdide, Kosova Savaşı, 1999 bahar aylarından itibaren yenilerini ekleyerek, Balkanlar’da en azından hemen çözülmesi gereken yeni sorunların doğmasına neden olmuştur. Kosova’da meydana gelen çatışmalar sonrasında, NATO’nun askeri müdahalesi ile başlayan bu yeni çevre sorunları, uluslararası örgütlerin yaptığı bir dizi çalışmayı da beraberinde getirmiştir. NATO’nun hava bombardımanları sonucu çevrenin süratle kirlenmesine neden olan yıkımların yanı sıra, bölgede kullanılan silahların ve savaş sonrasında patlamaksızın çevrede kalan mühimmatın oluşturduğu bu tehdit ayrı olarak aşağıda ele alınmıştır. KOSOVA KRİZİ ve SAVAŞIN ÇEVREYE ETKİLERİ Hava Bombardımanları ve Çevre Kirliliğine Etkileri Eski Yugoslavya'nın dağılmasıyla birlikte Balkanlarda ortaya çıkan sorunlar çerçevesinde, Bosna-Hersek'te çatışmaların önünün alınarak süreli de olsa bir çözüm getirilmesi sonrasında, uluslararası toplumun gündemine Kosova Krizi yerleşmiştir. Bölgenin olduğu kadar Avrupa genelinin de barış, güvenlik ve istikrarını tehdit eder bir boyut kazanan kriz; uluslararası toplumun kararlı tutumu ve bunun yansıması olan NATO hava harekâtı ile kontrol altına alınabilmiş ve BM Güvenlik Konseyi'nin 1244 Sayılı Kararı ile Kosova'da yeni bir dönem başlamıştır. Türkiye, başından itibaren, Kosova sorununun diplomatik yoldan çözümü konusunda ikili ve uluslararası plânda büyük çaba sarf etmiştir. Türkiye sorunun barışçıl yollarla çözümü imkânı kalmayınca başlatılan NATO hava harekâtına da, gerek NATO, gerek bölgesel sorumluluğunun bilincinde olarak, aktif bir şekilde katılmıştır. Türkiye, 1244 Sayılı Karar uyarınca, Kosova'ya yerleştirilen sivil BM Kosova Geçici İdaresi Görevi (UNMIK) ve Askerî Kosova Uygulama Kuvveti (KFOR) güçlerine de katkıda bulunmuştur[3]. Ancak sorunun çözümüne yönelik bir uygulama olarak yapılan NATO hava harekatı çevre ve insan sağlığı açısından bir çok yeni problemin de ortaya çıkmasına neden olmuştur.Temmuz 1999’da sona eren savaş sonrasında, 15 Ekim 1999 tarihli bir Birleşmiş Milletler Raporu, bölgede var olan çevre kirliliğinin genelde Kosova Krizi öncesi zamanlara dayanmasına rağmen, Sırbistan’da dört noktanın çevre kirliliği açısından ciddi boyutta soruna sahip olduğunu bildirmişti. Kirliliğin NATO hava bombardımanı sırasında tahrip edilen endüstriyel tesislerden kaynaklandığını belirten raporda; Tuna Nehri kıyısında, Pancevo’da bulunan tesisten nehre civa sızmakta olduğu, Kragujev yakınlarındaki tesislerden zararlı atıkların karıştığı Novi Sad bölgesindeki petrol arıtma tesislerinden sızan atıkların içme suyunu kirletmekte olduğu ve Bor yakınlarındaki cevher işleme tesisinden atmosfere büyük miktarlarda sülfür sızmakta olduğu tespit edilmişti.[4] Uzmanlar bu durumun Romanya ve Bulgaristan’ın içme suyunu kirletebileceğini bildirmişlerdi. Raporun hazırlanması için bölgede bulunan seksenin üzerinde yöre, yirmi ülkeden katılan uzmanlar tarafından incelenmişti. Sırp petro-kimya tesislerinin bombalanmasının, farklı bir çok değişik kimyasal kanserojen maddenin sulara karışmasına ve bir çok zehirli gazın atmosfere karışmasına neden olduğu[5] yönündeki bilgiler, bombardımanın ilk günlerinden itibaren çeşitli haber kaynaklarınca gündeme getirilmişti. Çeşitli çevre örgütlerince bu durumun, tüm Avrupa ve Karadeniz bölgesinde sınırları aşan (transboundary) bir çevre sorunu oluşturacağına yönelik yorumlar yapılmıştır[6]. Kosova’da savaş halinin sona ermesinden kısa bir süre önce, harekat sırasında kullanılan bazı mühimmatın radyoaktif kirlilik yarattığı yönündeki tespitlerin yapılması sonrasında, konu üzerinde çalışmalar yoğunlaşmış, giderek artmakta olan çevre sorunları üzerine bir yenisinin daha eklenmiş olduğu tespit edilmiştir. Konu üzerinde çalışan Birleşmiş Milletler (BM) uzmanları seyreltilmiş uranyum (DU, Depleted Uranium) içeren mühimmatın kullanımıyla ilgili olarak NATO’dan açıklama yapmasını talep etmişlerdi. Savaşın kirlilik etkilerinin ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlerin tartışıldığı sıralarda, Tuna Karadeniz'i bir başka felaketle karşı karşıya getirdi: Romanya'nın Baia Mare bölgesindeki altın madeninde atık havuzunda bekletilen siyanürün, toprak kayması sonucunda (30 Ocak 2000) suya karışmasıyla neden olduğu çevre felaketi, Tisa Nehri aracılığıyla, Tuna'daki doğal yaşamın %80'ini ortadan kaldırdı. "Çernobil faciasından sonra Avrupa'da yaşanan en büyük çevre felaketi" olarak nitelenen olayda Tuna'ya karışan siyanürlü sular Karadeniz'e aktı. Nehirdeki siyanür oranının, normalden 20 kat fazla olduğu ve kirliliğin etkisinin en az 10 yıl süreceği ileri sürüldü[7]. DU (Depleted Uranium) Mühimmatının Çevre ve
İnsanlara Etkisi ve Savaş Alanında kalan mühimmatın oluşturduğu tehdit BM tarafından savaşın çevreye olan etkisinin tespiti maksadıyla oluşturulmuş olan Balkan Görev Kuvveti ( BTF, Balkan Task Force)’nin tespitleri sonrasında, Mart 2000’de NATO, Birleşmiş Milletler’e Kosova’ da uçakların DU[8] mermilerini hangi bölgelerde kullandığına ilişkin bilgileri vermiştir. NATO Genel Sekreteri bu aşamada yaptığı açıklamada A-10 Uçaklarının görev yaptığı tüm bölgelerde, yaklaşık 100 görev uçuşunda, toplam yaklaşık 31.000 DU mermisinin kullanıldığını belirtmiştir. Bir çok bilim adamının DU tozlarının solunması halinde kansere neden olacağını düşünmelerine karşın, Amerikan ve İngiliz Askeri yetkililer riskin çok düşük olduğunu beyan etmişlerdir. Bu aşamada BM yetkilileri verilen bilgilerin gerçek durumu tespit etmek maksadıyla faydalı olacağını, ancak nihai bir değerlendirmenin ancak gerekli araştırmaların yapılması sonrasında yapılabileceğini belirtmişlerdi.[9] NATO makamlarının verdiği koordinatlar esas alınarak belirlenen bölgelerden BM uzmanlarınca toplanan örnekler, Amerika’da ve laboratuar imkanları bulunan Avrupa ülkelerinde incelenmiş ve Ocak 2001’de, krizden bir buçuk yıl sonra dahi bu bölgelerde DU mermisi artıklarının bulunduğu tespit edilmişti.[10] BM uzmanlarınca yapılan son araştırmalar , yüzeyde bulunan DU mermilerinin radyolojik ve kimyasal etkilerinin çok büyük miktarda olmadığını göstermiştir. Bununla birlikte sürekli temasın zararlı olabileceğini ve küçük miktarda soluma yoluyla alınacak dozun normal olarak kabul edilebilir değerin biraz üstünde olacağı da belirtilmişti. Ancak yine de, bu mermilerin yarattığı kirliliğin uzun dönemde insanlara ne tür etkisi olacağı ve DU’nun yeraltı sularına ne tip etkiler yaptığı konularında bilimsel belirsizlik olduğu da belirtilmişti. Bu nedenle DU mermilerine ait toprak üstünde bulunan parçaların, bu bölgelerden toplanarak yerel halka DU ile karşılaşıldığında ne tip tedbirler alması gerektiği konulara ilişkin bilgiler de yine aynı ekip tarafından verilmiştir[11]. Bu açıklamalar sonrasında Yugoslav Federal Savunma Bakanı da, DU mermisinin 44. paralel üzerinde kullanılmadığını belirtmiş ancak, tespit edilen sekiz bölgedeki kirlenmiş olan toprağın temizlenmesi için uluslararası yardıma ihtiyaç duyulduğunu belirtmiştir.[12] Savaş alanında kullanılan DU’nun geride bıraktığı artıkların insan yaşamı üzerindeki kesin etkilerinin tespit edilmesi uzun bir zaman periyodu alacak gibi görünmektedir. Ancak DU’nun çevrede yarattığı kirlilik kesinleşmiş durumdadır. Bu kirlililiğin etkilerinin Tuna Nehri yoluyla aşağı Balkan Ülkelerine taşınma riskinin bulunması ve yeraltı sularının, dolayısı ile içme sularının kirlenmesine neden olabileceği göz önüne alındığında, çevre konusunda işbirliği çabalarının sürdürülmesinin gerekli olacağı görülmektedir. Çevre Sorunlarının Çözümlenmesine Yönelik Ortak
Çabalar Balkanlar’da çevre sorunlarının çözümüne yönelik bir takım sivil girişimlerin yanı sıra devletler ve uluslararası örgütler seviyesinde çabalar da sürdürülmektedir. Kar amacı gütmeyen ve uzmanlar, bilim adamları ve sanatçıların oluşturduğu sivil toplum örgütleri (NGO, Non-Governmental Organization) bu çabaların bir ayağını oluşturmaktadır. Uluslararası bilimsel bir forum olan “Tuna-İşbirliği Nehri” (Danube-River of Cooperation) çalışmasının buna iyi bir örnek oluşturduğu söylenebilir. 1989 yılında “Uluslararası Tuna Bilimsel Konferansı” ile çalışmalarına başlayan bu forum, eğitim programları ile bölgeler arası işbirliği ve karşılıklı anlayış çabalarını sürdürmektedir. Orta ve Güney Avrupa’dan bir çok uzman ve bilim adamının katıldığı forum, özellikle Tuna bölgesindeki doğal kaynakları “sürdürülebilir gelişme” prensibi ile bir proje içinde inceleme altına almıştır.[13] Benzer birçok olayda olduğu gibi, Greenpeace hareketi de Kosova Krizi sonrası Balkanlar’da meydana gelen çevre kirliliği sorunlarını takip etmektedir. Uluslararası örgütler tarafından bakıldığında, Balkanlar konusunda çevreye yönelik güncel faaliyetler, özellikle Kosova Savaşı’nın çevreye etkilerinin değerlendirilmesi maksadıyla, Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP,United Nations Environment Programme) tarafından yapılmaktadır. BM ilk kez Mayıs 1999’da Kosova’da NATO’nun gerçekleştirdiği hava harekatı sonrasında , bombardımanın çevre ve insan yerleşimleri üzerinde yarattığı olumsuz etkileri gözlemlemek amacıyla Balkan Görev Kuvveti (BTF, Balkan Task Force)’ni oluşturmuştu.[14] BTF ilk çalışmalarını bir rapor olarak sunmuş, hava bombardımanları sırasında, endüstri bölgelerindeki hedeflerin vurulması nedeniyle çevrede oluşturduğu kirlenmeyi tespit etmiş ve DU mühimmatına ilişkin NATO’dan açıklama yapmasını istemişti[15]. İlgi alanı ve görevi savaşın yarattığı su ve hava kirliliği ile, kimyasal ve zehirli atıkların yerleşim alanlarına yarattığı tehdit hakkında bilgi toplama, bu bilgileri bütünleştirme, veri bankası oluşturarak bu bilginin yayılması ve acil çözüm önerilerini sunmak olan BTF, 2000 yılı sonrasında “UNEP Balkans” adıyla faaliyetlerine devam etmişti. Son raporunu 13 Mart 2001 tarihinde açıklayan UNEP Balkans, DU mühimmatı kaynaklı uranyum kirliliğinin çok büyük boyutlarda olmadığını, ancak bazı bilimsel verilerin zaman içinde işlenerek sonuca varılabileceğini belirterek, bölgede önlemler alınmasını gerekli gördüğünü bildirmişti.[16] UNEP Balkans, bölgedeki incelemelerine devam etmekte ve bölgedeki diğer misyonlar ve sivil toplum kuruluşları ile işbirliği içinde çalışmaktadır. Birleşmiş Milletler tarafından yürütülen diğer bir faaliyeti de;Türkiye’nin 1945’ten beri üyesi olduğu Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu (UNECE, United Nations Economic Commission for Europe) [17],’nun faaliyetleri oluşturmaktadır. UNECE, 1992 yılında Helsinki de yapılan “Sınır Aşan Suların ve Uluslararası Göllerin Korunması ve Kullanılması Sözleşmesi”[18] çerçevesinde Balkanlar bölgesinde de seçilmiş pilot bölgelerde faaliyetlerine devam etmektedir. Avrupa Birliği’nin çevre sorunlarına çözüm maksatlı yaklaşımının, özellikle Avrupa Çevre Birliği (EEA, Europen Environment Agency) kanalıyla olduğunu söyleyebiliriz. Başlangıçta Avrupa Birliği üyesi ülkelerce kurulan EEA, Ortak pazar ülkelerinden Lehistan, İzlanda ve Norveç’in de tam üye olarak katılımıyla genişleyen kurum , gelecekte Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin de katılımıyla genişlemeyi öngörmektedir.[19]Çevre sorunlarına yönelik yaptığı çalışmalarını “Kyoto Protokolü[20]”nü de esas alarak yürüten EAA ‘nın, Avrupa Birliği’ne üye olmaya aday ülkelerin, geçiş döneminde ,çevre sorunlarına yaklaşımında birliktelik sağlayabileceği değerlendirilebilir. Balkan Devletleri arasında çevre konusunda da sorunları çözme ve işbirliği içine girme konusu günümüz gerçekleri ışığında gereklilik göstermektedir. “...Aralık 1995 Paris Barış Konferansı’nda ABD’nin Bosna Savaşında Dayton Antlaşmasıyla güçlendirdiği bölgesel etkinliğini daha da güçlendirmek amacıyla başlattığı ”istikrar ve iyi komşuluk için diyalog ve danışmalar süreci” olarak tanımladığı Royaumont girişimi, Avrupa Birliği’nin Güneydoğu Avrupa’da “İstikrar ve İyi Komşuluğu Geliştirme Platformu” şeklinde geliştirilmiştir[21]...” Balkanlarda çevre sorunlarına ortak çözüm arayış ve iş birliğinin geliştirilmesi amacıyla bölge ülkelerinin katılımıyla oluşan ve bölgeden kaynaklanan iş birliği forumu olan Güneydoğu Avrupa Ülkeleri (GDAÜ) İşbirliği (SECI, Southeast Europen Cooperative Initiative) süreci'nde Türkiye aktif bir rol oynamaktadır. "Güneydoğu Avrupa'da İyi Komşuluk, İstikrar, Güvenlik ve İş birliği Şartı"; 11-12 Şubat 2000 tarihlerinde Romanya'da yapılan GDAÜ Devlet/Hükümet Başkanları Zirvesi'nde imzalanmıştı[22]. Bölge ülkelerinin karar mekanizmalarının ekonomik alanda ve çevre konularında işbirliği yapmasının öngörüldüğü bu yapıda, konuların, ortak projeler, konferanslar yoluyla ele alınması planlanmaktadır. Türkiye; Karadeniz'e kıyıdaş ülkelerin oluşturdukları Karadeniz Deniz İşbirliği Görev Grubu (Blackseafor)'nun kurulması girişimine büyük katkıda bulunmuştur. Görevleri arasında “Çevre Koruma Harekatı” da bulunan ve sadece deniz kuvveti unsurlarından oluşan Blackseafor, Karadeniz’de meydana gelebilecek ve çevre felaketine neden olabilecek kazalara, uygun araçlar ve eğitimli personeli ile müdahale edebilecek, ve dolaylı olarak Balkanlar bölgesindeki çevre korumaya yönelik ortak faaliyetlere katkıda bulunabilecektir. Sonuç Balkanlar’da çevre sorunları, Kosova Krizi sonrasında yeni boyutlar kazanarak artmıştır. Çevre sorunlarının çözüme kavuşturulması da maliyeti çok yüksek olan çalışmaları gerektirmektedir. Bölgede bulunan çevre sorunları ister hava kirliliği, ister nehirlerin ve yer altı sularının kirlenmesi, isterse de petrol ve kimyasal madde atıklarından kaynaklanıyor olsun, kaynaklandığı ülke ile sınırlı kalmamakta çevredeki diğer ülkelere de yansımaktadır. Bölge ülkelerinden hiç birisi çevre sorunlarını ne tek başına çözebilecek teknik imkanlara, ne de mali güce sahiptir. Bölge ülkelerinin hemen hepsinin olumsuz katkılarıyla oluşan çevre sorunlarının tek bir ülkenin imkanlarıyla çözümlenmesi de mümkün görünmemektedir. Bölge ülkelerinin gelecekte Avrupa Birliği’ne girmeyi hedeflemeleri ve Birliğin koyduğu ve koyacağı standartlara ulaşma zorunluluğu da, çevre sorunlarının ortak çabalar ile çözümlenmesinde diğer bir boyutu oluşturmaktadır. Başta sivil toplum kuruluşları ve BM organlarının çabaları olmak üzere, bölgesel işbirliğinin artırılarak sürdürülmesi, sorunların çözümüne yönelik iyimser bir yaklaşım doğurmaktadır. Özellikle bölge ülkelerinin katılımlarıyla oluşturulan, Blackseafor ve SECI benzeri girişimler, çevre sorunlarının çözümüne büyük katkılar sağlayabilecektir. Bu yönde sarf edilen çabaların somut sonuçlar vermeye başlaması ile, bu tür girişimler daha önem kazanacak ve uzun zamana yayılsa da, Balkanlar’da çevre sorunlarının çözümünde büyük mesafeler kat edilebilecektir. Kaynakça Özgür, Nurcan, “Balkan
Devletlerinin Dış politika Uygulamalarında Etnik Sorunların Rolü”,Uluslararası
Politikada Yeni Alanlar, Yeni Bakışlar, Der.Faruk Sönmezoğlu, İstanbul: Der
Yayınları ,1998. “Karadeniz ve Çevre”, http://www.karalahana.com/karadeniz%20ve%20cevre.htm “Çernobil Felaketi’nin Türkiye
Üzerindeki Etkileri”, http://www.ekotopya.org/greenpeace/cernobil.htm http://msb.gov.tr/genpp/beyaz_kitap.html http://sun00781.dn.net/man/dod-101/ops/kosovo_n99-10.htm “NATO wages over Balkans’, http://www.workers.org http://enn.com/index.asp http://www.gulflink.osd.mil/faq_17apr.htm
“Nato Reveals Kosovo Depleted Uranium
Use”, http://www.bbc.co.uk/hi/english/sci/tech/default.stm “UN Environment Programme Samples
from Depleted Uranium Sites in Kosovo”, http://www.pollutiononline.com/content/homepage/
UNEP BALKANS, Press Release, 13 March
2001
“Possible impacts of Depleted Uranium Ammunition on Health and Environment”,
http://members.tripod.com/~danubedita/libraray/uranium_impacts.htm “Danube
River Cooperation”, http://members.tripod.com/~danubedita http://www.enn.com/news/enn-stories/1999/05/051299/balkans_3153.asp “Nato Reveals Kosovo Depleted Uranium
Use”, http://www.bbc.co.uk/hi/english/sci/tech/default.stm "United Nations Environment
Programme recommends precautionary action regarding depleted uranium in Kosovo”. UNEP
Balkans Press Release, 13 March 2001 http://www.unece.org/oes/eceintro.htm http://www.unece.org/env/water/topfra4.htm http://org.eea.eu.int/documents/mandate.html http://www.meteor.gov.tr/webler/arge/argealt2112.htm http://www.mfa.gov.tr/turkce/grupc/ca/2000/08/default.htm#bm06
[1] “Karadeniz ve Çevre”, http://www.karalahana.com/karadeniz%20ve%20cevre.htm [2] “Çernobil Felaketi’nin Türkiye Üzerindeki Etkileri”,http://www.ekotopya.org/greenpeace/cernobil.htm [3] http://msb.gov.tr/genpp/beyaz_kitap.html [4] http://sun00781.dn.net/man/dod-101/ops/kosovo_n99-10.htm [5] “NATO wages over Balkans’, http://www.workers.org [6] http://enn.com/index.asp [7] “Karadeniz ve Çevre”, http://www.karalahana.com/karadeniz%20ve%20cevre.htm [8] Zırh delici özelliğe sahip olan DU
mermileri, sert bir yüzeye çarptıklarında büyük bir enerji açığa çıkararak yanma ve ardında radyoaktif toz bırakarak imha olma özelliğe sahiptirler.
DU hakkında daha fazla bilgi için bkz. http://www.gulflink.osd.mil/faq_17apr.htm [9] “Nato Reveals Kosovo Depleted Uranium Use”, http:// www.bbc.co.uk/hi/english/sci/tech/default.stm [10] “UN Environment Programme Samples from Depleted Uranium Sites in Kosovo”, http://www.pollutiononline.com/content/homepage/ [11] UNEP BALKANS, Press Release, 13 March 2001 [12] “Possible impacts of Depleted Uranium Ammunition on Health and Environment”, http://members.tripod.com/~danubedita/libraray/uranium_impacts.htm [13] “Danube River Cooperation”, http://members.tripod.com/~danubedita [14] http://www.enn.com/news/enn-stories/1999/05/051299/balkans_3153.asp [15] “Nato Reveals Kosovo Depleted Uranium Use”, http:// www.bbc.co.uk/hi/english/sci/tech/default.stm [16] "United Nations Environment Programme recommends precautionary action regarding depleted uranium in Kosovo”. UNEP Balkans Press Release, 13 March 2001 [17] http://www.unece.org/oes/eceintro.htm [18] http://www.unece.org/env/water/topfra4.htm [19] http://org.eea.eu.int/documents/mandate.html [20] Kyoto Protokolü hakkında daha fazla bilgi için bkz.http://www.meteor.gov.tr/webler/arge/argealt2112.htm [21] Nurcan Özgür, “Balkan Devletlerinin Dış politika Uygulamalarında Etnik Sorunların Rolü”,Uluslararası Politikada Yeni Alanlar,Yeni Bakışlar,Der.Faruk Sönmezoğlu,İstanbul:Der Yayınları ,1998 |
Yıldız Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Yüksek Lisans Öğrencileri Tarafından Hazırlanmaktadır. Tel: 0 212 327 07 20 0 212 259 70 70 / 2683 E'posta: fuataksu@ixir.com
|