İDEAL VE REEL İKİLEMİNDE PANSLAVİZM İDEOLOJİSİ

Muhammed Ağcan


GİRİŞ

XIX. yüzyıl Dünya tarihi açısından siyasal, uluslararası ve toplumsal sistemlerin dönüşüme uğradığı bir zaman dilimidir. XII. Yüzyılda başlayan Avrupa merkezli ekonomik, bilimsel ve siyasal gelişmeler XIX. Yüzyıldan itibaren dalga dalga diğer ülke ve kıtalara yayılmaya başlamıştır. Uluslararası İlişkiler literatüründe bu dönüşüm Vestfalya sistemiyle başlayan Avrupa uluslararası sisteminin diğer bölgelere de yayılmasını ifade eder. İşte bu sistemin başka devletler ve topraklarda bilinçli veya zorla benimsenmesi süreciyle birlikte dünyanın değişik yerlerinde kendini bu duruma karşı tavır almak durumunda hissedecek olan ideolojiler, sistemler ve fiili hareketler ortaya çıkacaktır.

Milliyetçi hareketler bu sürecin ürünü olarak belirecek en temel olgudur. Ulusların kendilerini keşfettikleri, bir kimlik oluşturdukları bu gelişmeyle, tamamıyla sistemin değişiminin de fiili gerçekleşme aşamasıdır. İmparatorluktan ulus-devlete, serflikten vatandaşlığa, din merkezli toplum anlayışından ırk merkezli ulus anlayışına bir kayış geçekleşmiştir. Nitekim, Panslavizm bu doğrultuda yayılacak bir hareket olarak belirecektir. Özellikle her ulusun kendi tarihini, dilini, kültürünü yeniden elde etme sürecinde aynı zamanda kendi ırki pozisyonunu da ortaya çıkaracağı ve bilinçli bir tercihle bunu kabul edeceği aşikardır. Her ulus aynı ırka mensup olduğunu düşündüğü diğer uluslarla ideolojik, siyasal ve kültürel birliktelikler, hedefler içine gireceklerdir. Bu, hem duygusal bir içeriğe sahipken hem de siyasal manaları da içinde barındırır. Birincisi gerçekten aynı ırka mensup tüm toplulukların siyasal, ülkesel bütünlüğünü hedeflerken, ikincisi uluslararası güç dengesi, ulusal bağımsızlığın bunu zorunlu görmesi dolayısıyla daha pragmatist   bir yapıya sahiptir. Pantürkizm, Pangermenizm ve bizim konumuz olan Panslavizm bu çerçeve de değerlendirilebilecek hareketlerdir.

Panslavizm, Fransız ihtilali sonucu yayılan fikirlerle, Alman romantizm ve idealizminin etkisiyle gelişmiş, Slav ırkına mensup  toplulukların birliğini ifade etmek için kullanılır. Tüm Slav ırkına mensup toplulukları biraraya getirmeyi hedefleyen bu hareket Almanya'nın doğusundan, Rusya'ya kadar, Dalmaçya'dan Karpatlara kadar bir bölgede farklı devletlerin himayesinde yaşayanların  ortak bir tarih, dil ve geleneğine vurguda bulunmuştur. Siyasi ve kültürel varyantları olmakla beraber, çeşitli anlamlar yüklenen ve sınırları tam çizilemeyen bu konsept, beslendiği kaynaklar açısından da çok çeşitlidir. Bir ideoloji olarak, Slav topluluklarının ulus devletleşme süreçlerine etkisi, yine bu çerçevede olarak Slav topluluklarının politikalarını ne kadar yönlendirdiği soruları da bir karmaşıklık ve belirsizlik arz etmektedir. Aynı şekilde Slav toplumlarının Panslavizm’i hangi anlam ve içerikte algıladıkları, bu toplumların siyasal görüş ve pratiklerini belirlerken Panslavizm’e biçtikleri yerin ne olduğu tam olarak belirlenemeyen bir durumdadır.

Ruslar, Lehler, Çekler, Slovaklar,Sırp-Hırvatlar, Bulgarlar ve Slovenler bu ırka mensup olarak kabul edilir. Balkanlar denen coğrafyada   Sırplar, Hırvatlar ve Bulgarlar yaşamaktadır. Bundan dolayı bu çalışma, Güney Slavlarına  odaklanacaktır. Bunun yanında Rus, Sırp ve Hırvatlarda Panslavizm özel olarak incelenirken, Rusya-Sırbistan ilişkileri bu bağlamda ele alınacaktır.  Panslavizm’in, Rusya, Sırbistan ve Hırvatistan'da Milliyetçilikle karşılıklı ilişkileri iki unsurun birbirine etkisi  çerçevesinde kalınarak incelenmeye çalışılacaktır.   

Bu çalışma, Panslavizm’i esas konu alırken  farklı konuları da içerecektir.  Panslavizm’i;  kaynakları, güney Slavlarınca benimsenmesi, Rusya’nın Panslavizm algısı çerçevesinde teorik ve pratik nitelikleriyle ele alınacaktır. Çalışmaya ilk olarak Panslavizm hakkında teorik bir çerçeve kurularak başlanacaktır. Burada, hangi ortamda çıktığı ve ne tür  kaynaklardan  beslendiği tartışılacak, ilk panslavist düşünürler incelenecektir. Tüm Slavları incelemekten ziyade Balkanlardaki Güney Slavları olarak adlandırılan kısmı incelenecektir. Güney Slavlarından ise Sırp ve Hırvatlarda Slavizmin gelişimine bakılacaktır. Bunun için genel Panslavizm çerçevesinden sonra Güney Slavlarına geçiş yapılacaktır.  Burada, Sırp ve Hırvatlarda Panslavizmin ortaya çıkışı ve uluslaşma süreçleriyle ilişkisi değerlendirilecektir. Diğer yandan Rusya'daki Slavist hareketin gelişimi ele alınırken, Panslavizmin bu defa nasıl "araçsallaştığı" üzerinde durulacaktır. Panslavizmin, güney Slavlarında uluslaşma süreçlerindeki etkisi ele alınırken böyle bir problemi bulunmayan Rusya için bir politika aracı  olması meselesi irdelenmeye çalışılacaktır. Rus-Sırp ilişkilerine Panslavizm denkleminde yaklaşılarak bu yargı daha da netleştirilecektir.

Bu şekilde gelişecek çalışmada temel sorular ve tezler ise şöyle olacaktır. Panslavizm, Sırp ve Hırvat milliyetçiliklerine olumlu tesirde bulunmuş, uluslaşma sürecinin etkilemiştir. Aynı zamanda, bir ideal olarak Panslavizm reel olarak milliyetçiliğe ve güç dengesine karşı zayıf bir pozisyondadır. Güney Slavları için nihai bir hedef olarak niteleyebileceğimiz Panslavizm aynı şekilde ulaşılması hususunda yeteri kadar zeminin  olmadığı ve bu doğrultu da güçlü bir çabanın bulunmadığı bir olgudur. Sırpların ve Hırvatların daha çok duygusal milliyetçilik dönemlerini yansıtan, bu çerçevede ulusal kimliklerini inşa dönemlerinde motive unsuru olan bir kaynaktır.  Daha çok, özelde, araştırma örnekleri olan Sırp ve Hırvatlarda, genelde, tüm Slavlarda ulus devletleşme süreçlerinde bir itici güç olarak addedilen Panslavizm, bir medeniyet, büyük bir kültürün sembolü, tarihin önemli bir  yapıcı unsuru  olarak Slavların kendilerini ispatlama eğilimlerinin bir ifadesidir. Bununla diğer büyük kültürler gibi kendilerinin de tarihe mal olmuş bir geçmişi ve bir alternatif olarak geleceğin büyük kültürü oldukları yolundaki zımni algılamanın bir tezahürüdür.

Panslavizm, Slav ırkına mensup devletlerin politikalarını öngördüğü şekilde düzenlemelerini sağlayabilmiş midir? Rusya için Panslavizm   ne anlam ifade etmiştir? Bir ideal olarak Panslavizm, Rusya’nın realist dış politikasıyla ne kadar uyuşmuştur? Bu noktadaki tezim, Sırp ve Hırvatlardan farklı olarak, Rusya'nın Panslavizm’i bir araç olarak kullandığı yönündedir. Her ne kadar Rusya'da Panslavist duyguların geliştiği, kamuoyunun Panslavizm’e ilgi gösterdiği görülse de,  bunun altında yatan anlam farklıdır. Buna göre, Panslavizm ile Rusya kendi egemenliğinde tüm Slavları içeren bir büyük imparatorluk kurmak veya nüfuz alanını  Slavların yaşadıkları toprakları da kapsayacak bir şekilde  genişletmeyi hedeflemektedir. Tüm Rus Panslavistleri, Slavların hamiliğine Rusya'yı layık görürken, Rus idesinin farklı bir yansıması olarak Panslavizm Avrupa'ya karşı bir karşı koyuşu simgelemektedir. Bu çerçevede gelişen Rus Panslavizm’i farklı zaman dilimlerinde farklı şekillere bürünecektir. Çalışma içerisinde de görüleceği gibi Panslavizm, Rusya için önceleri sadece aynı ırktan olan topluluklara karşı bir  sempatinin göstergesi iken 1960'lardan sonra bir dış politika stratejisi olmuştur. Rus stratejik kimliğini oluşturan sıcak denizlere inmek, üçüncü Roma’yı kurmak idealleri Panslavist politikalar aracılığıyla gerçekleştirilmeye çalışılacaktır. Sonuçta, bir ideolojik hareket olarak Panslavizmin, Rusya örneğinde olduğu gibi, ideallerinin, tüm Slavların yeniden "büyük kültürlerine" dönmelerinin realist Rus zihniyetiyle çatışması söz konusudur. Böylece  Rusya'nın Panslavizm’i kendi stratejisi içinde erittiği söylenebiliriz. Yani Panslavizm bir dış politika aracı olarak algılanmıştır. 

Çalışmanın zaman dilimi ise 1930 ile 1970 arası dönemdir. Amacım, kronolojik bir çalışma yapmak değildir. Ancak Panslavizm’in ortaya çıkışını ve gelişmesini ele alırken tarih sınırlamasına gitmek zorunludur. Ayrıca 1930'lar, hem güney Slavlarında hem de Ruslarda Slavist fikirlerin yaygınlaştığı bir tarih olduğundan, 1970'ler de  özellikle Rusya'da   Panslavizm algısının dönüşüme uğradığı yıllar olarak belirdiğinden   bu tarihler seçilmiştir.  Rusya'daki  panslavist hareket çeşitli dönemlere ayrılmaktadır. 1970 ise farklı bir dönemin başlangıcıdır. Bu yüzden  bu tarihe kadar ele alınması Panslavizm’i bir bütün içinde anlamak için daha elverişlidir. Aynı şekilde Sırp ve Hırvatlarda Panslavizm’in etkisi, bu tarihten sonra hem azalmış hem de yerine farklı nosyonları ikame etmiştir. Dolayısıyla, bu tarihler arasındaki dönem çalışmamızın çerçevesini ve Panslavizm’i bu doğrultuda değerlendirmek için uygun bir zaman dilimidir.       

PANSLAVİZM

A- BİR İDEOLOJİ OLARAK ORTAYA ÇIKIŞI

Panslavizm ilk olarak Çek ve Slovak düşünürlerin görüşlerinde rastlanır. "Panslavizm tabiri ilk defa 1826 yılında Slovak yazarlarından J. Herkel tarafından kullanılmıştır; bu zat Latince kaleme aldığı ve umumi Slav diline ait olan bir eserinde ‘versus panslavismus’ (Hakiki Panslavizm) tabirini ilmi literatüre sokmuş ve dolayısıyla bu sözün sonraları siyasi bir ıstılah da olmasına yol açmıştır. Herkel,  edebi-ilmi  Panslavizmle bütün Slav kavimlerinin kültür sahasında karşılıklı alışverişini kasdettiği gibi, siyasi sahada bütün slav kavimlerinin büyük bir devlet halinde birleşmelerini bir gaye olarak almıştı" (Kurat,1953:242).  Batı Avrupa'daki ve Avusturya Macaristan'daki gelişmelerden daha erken etkilenen bir bölgede bulunmaları ve eğitim düzeylerinin diğer Slavlara göre yüksek olması Çek ve Slovaklara daha avantajlı bir durum sağlamıştır. İlk olarak daha çok kültürel temaların ağır olduğu panslavist görüşlerde, hem kıta ve kara Avrupasının büyük devletlerinin hakimiyetinde kalmış olmanın vermiş olduğu bir eziklik duygusu, özellikle, 1800'lerden sonra bu toplumlarda arayışları gündeme getirecektir. Bu tür arayışlar, her ne kadar daha önce var olsa da özellikle Fransız İhtilalinden sonra yayılan fikirlerin etkisiyle bu defa daha kuvvetli bir çıkış yapacaktır. Ayrıca bu defa öncekilerden farklı olarak toplumsal altyapısı ve uluslararası sistem de uygun bir pozisyondadır.

1930'lı yıllar baz alınıp değerlendirildiğinde Panslavizmin ilk nüvelerinin artan bir hızla  belirdiğini görmek mümkündür. Alman düşünürlerinin kültürün önemine, devlet biricikliğine ve Slavların yüksek kültür düzeylerine yönelik fikirleri Çek ve Slovaklarda kabul bulacak ve geliştirilerek güney Slavlarına aktarılacaktır. Ruslar ise hem Çek ve Slovaklardan hem de özellikle Alman düşünürlerinden aldıkları panslavist görüşleri, kendi anlam haritaları içinde dönüştüreceklerdir.  Nitekim daha sonra göstereceğimiz gibi Rusya'daki Panslavizm algılamasıyla güney Slavlarındaki, farklı boyutlarda olacaktır. Nitekim Kurat'ın (1953:241) aktardığı gibi "Panslavizmle, Rusya’nın önderliği altında bütün Slav kavimlerinin siyasi tesanüdünü sağlamaya matuf bir hareket kastedilir" hale gelecektir ki zamanla, tamamiyle Rusya'ya özgü bir politika olarak gelişecektir. Güney Slavlarında ise daha çok bir sığınma, kendi kimliklerini oluşturma noktasında değer kazanacaktır. Bu çerçevede amaç olarak addedilebilir.

 Panslavizmin ideolojik çerçevesi, Slav halklarının milliyetçi fikirlerle tanışmasıyla ortaya çıkmıştır. Sırp ve Hırvatlarda Panslavist fikirler kuzey Slavlarından alınmıştır. Özellikle Kollar ve Safarik'in Slav kültürü ve düşüncesi ile ilgili çalışmaları güney Slavlarında ulusal uyanışın ve panslavist hedeflerin temellerini oluşturacaktır.  Bu iki düşünürün fikirlerinin oluşumunda ise Alman filozof Herder'in büyük etkisi olmuştur. Herder, ana dilin ferdin ahlaki, zihni hayatını da tayin edici bir faktör olduğunu , Slavların, yüksek ahlaki değerleri olan Avrupa'da büyük bir kültürel geçmişi olduğunu belirtiyordu.  Felsefi temeller oluşturarak Slav uluslarının birleşmesi gerekliliği üzerinde duruyordu (Kohn,1991:15). Ayrıca Herder'in tüm ulusların self-determinasyon hakkının bulunduğu görüşü Kollar ve Safarik tarafından benimsenecek ve Slav birliği hususundaki çalışmaları yönlendirecektir.

Herder'in dil, tarih ve ulusal edebiyatın korunması yolundaki vurgusu önce kuzey sonra güney Slavları arasında dile,edebiyata ve tarihe yönelik çalışmaları arttıracaktır.  Bu faktör, Slav topluluklarının kendilerine yeni bir kimlik oluşturma sürecinde etkisini gösterecektir. "Herder'in farklı ulusal zihniyetlerin varlığı ve  önemi hususundaki değerlendirmesi tüm Avrupa'da ulusal hareketlerin güçlenmesini sağlamıştır. Slavlar arasında Çekler ve Slovaklar  bu düşünürün görüşlerini ilk benimseyenler olacak ve bu görüşleri Slavlara uyarlayarak kültürel ve tarihi temeller oluşturacaklardır"  (Milojkoviç-Djuriç, 1994:11).

Avrupa'daki gelişmelerden ve özellikle Herder'in görüşlerinden etkilenen Kollar ve Safarik, ortak bir kültür mirası üzerinde dururken kültürel birlik ve dilsel karşılıklılık/ortaklık ihtiyacına vurguda bulunacaklardır. Kollar; kültürel ve dilsel ortaklığın farklı din,alfabe ve geleneğe sahip değişik bölgelerde yaşayan Slav halklarını kapsayabileceğine inanmıştır. Tarihi, folklorik şölenler, kişiler ve olayların  tüm Slavlarda ortak bir bilincin oluşmasında etkili olacağını söylemiştir.

Kollar'ın edebi karşılıklılık/ortaklık(literary reciprocity) üzerine çalışması Rusça'ya ve diğer Slav dillerine çevrilmiş ve panslavik dil birliğinin manifestosu olarak kabul edilmiştir. Kollar'ın etkisi özellikle güney Slavları arasında hissedilecektir (Milojkoviç-Djuriç,1994:15). Safarik'in Slav edebiyatı, dili  üzerine çalışması, Slav dilinin ve  lehçelerinin sınıflandırılmasını içerirken Slav tarihine de göndermelerde bulunuyordu. Safarik, Slavların bir tek ulustan geldiklerini, aynı dilleri kullandıklarını vurgulamaktaydı. Safarik, Slav dilinde eğitim veren okulların açılmasını, gazetelerin çıkarılmasını, kitapların basılmasını Slavların gerçek kimliklerine kavuşabilmesi için vazgeçilmez görmekteydi.

B-  GÜNEY SLAVLARINDA PANSLAVİST FİKİRLER

Kollar ve Safarik'in dil,edebiyat ve tarih üzerine çalışmaları tüm Slav dillerine çevrilecek ve görüşleri eğitimli genç kuşak arasında yayılacaktır. Bu özellikle Sırp ve Hırvat topluluklarında daha bir önemli olmaktadır. Bu topluluklar, ziraat ve hayvancılıkla uğraşan eğitim düzeyi düşük kişilerden oluşuyordu. Ancak 1920'lerdan sonra eğitime yönelimin artması Avrupa okullarında eğitimlilerin sayısının fazlalaşması gelişen yeni fikirlerle Sırp ve Hırvatların  tanışmasını hızlandırmıştır. Dolayısıyla, panslavist ideolojinin temellerini oluşturacak fikirlerin ortaya atılmasıyla bu eğitimli gruplarca benimsenecektir. Daha sonra bizzat bu toplulukların içinden çıkan düşünürlerce panslavist ideoloji daha da geliştirilecek ve ulusal uyanış hareketlerinde bir program olarak kabul edilecektir.    

Bu iki düşünürün görüşleri Güney Slavları üzerinde önemli etkilerde bulunacaktır. Bu çerçevede,1930 ve 1840'larda  Slav tarihi, dili, folkloru ve edebiyatı üzerine çalışmaların arttığı görülecektir. Josep Dobrowsky, Frantisek Palacky, Ian Kollar, Pavel Safarik, Josef Jungman, Adam Mickievicz, Osip Bodiansky, Jernej Kapitar, Vuk Karadzic, Ljudevic Gaj, Djura Denicic, Nikola Tommaseo Slav ulusunun çeşitli yönlerini inceleyen yapıtlar meydana getireceklerdir (Milokoviç-Djuriç,1994:19).

Panslavist fikirler Sırplar ve Hırvatlarca farklı veçheleriyle algılanacaktır. İki Slav topluluğunun tarihi, siyasi  ve kültürel gelenekleri çerçevesinde Panslavizm algılamaları da değişecektir. Sırplar, geçmişte var olduğunu söyledikleri Sırp krallığına göndermede bulunarak köklü bir siyasi geçmişe sahip oldukları yönündeki söylemlerini özellikle daha önce böyle bir geçmişe sahip olmayan Hırvatlara karşı kullanılıyordu. Dolayısıyla, Panslavizmi bu geçmişin tekrar canlanması olarak gören Sırplar ulusal uyanışlarını da buna bağlıyacaktır. Hırvatlar da daha sonra geliştirecekleri Illyren Hareketi’ni Panslavizm çerçevesinde değerlendireceklerdir. Böylece Slavlar arasında oluşan bilinç her Slav topluluğu tarafından farklı bakımdan ele alınacaktır.

1-  SIRPLARDA  PANSLAVİZM ALGISI

İlk dönem Sırp ulusal ideolojisi Sırplık ve Rusya'nın patronajlığında Ortodoksluk çerçevesinde gelişmiştir. Özellikle Pec Patrikliği -daha sonra Karlovci Metropolitanlığı- kuzeyde Slovakya'dan güneye Adriyatik'e kadar alandaki nüfuz bölgesinde Sırplaştırma politikasının yürütücülerinden olmuştur. Sırp kimliği Ortodokslukla iç içe geçmiştir. Nitekim bu süreç Sırp ayaklanması ve otonom Sırp prensliğinin kurulmasını (1830) izleyen dönemde tamamlanacaktır (Banac,1997:89-91). Habsburg Sıplarından olup, Sırpların bağımsızlığı için Rusya'nın desteğini arayan çeşitli girişimler vardır. Nitekim 1804'teki ilk Sırp ayaklanmasında Karlovci Metropolitanı aracılığıyla Rusya'dan yardım alınacaktır. Bu çerçevede, Hırvatlardan ve Boşnaklardan farklı olarak Sırpların milli bilincinin oluşumunda Ortodoksluğun son derece önemli etkisi olmuştur. Ancak ilk dönem geleneksel kişi ve görüşlerin etkisi kayboldukça Sırpların ulusal bilinçlenme dönemlerini etkileyen faktörler değişecektir. Özellikle 1930'lardan sonra daha seküler alanı kayış söz konusu olacak ve hem milliyetçilik hem de Panslavizm birbirine içkin bir şekilde gelişecektir. Nitekim bu olgu ulusal hareketin kendi ideolojisini oluştururken kurguladığı argümanlara da yansıyacaktır.

Sırbistan'daki milliyetçi fikirleri tetikleyen bir faktör de Illyrenist hareketin Sırp ulusal kimliğini yok edeceği düşüncesidir. Hırvatların bu hareketle Sırp ulusal bilincinin oluşmasını engellemek ve Illyren kimliği adı altında kendi kimliklerini benimsetmek düşüncesinin olduğunu düşünmüşlerdir. Karadziç'in linguistik temele dayalı Sırp milliyetçiliği bir bakıma buna karşı bir tepkidir. Bunun yanında Karadziç'in fikirleri Sırp milliyetçiliği için önemli bir aşamadır. Dili merkeze alan görüşlerinde "stakovian" lehçesini kullanan herkesi Sırp kabul eder.  Değişik bölge ve topluluklardan olmak önemli değildir. Esas olan bu lehçeyi kullanmaktır ve bu lehçeyi kullanan Hırvat ve Bosnalı Müslümanları Sırp kabul eder (Banac,1998:82). İlk dönemdeki Sırp ulusalcılığında buradan çıkarak  ulaşılabilecek bir sonuç ta Sırp milliyeti ile Ortodoks dini arasındaki içiçelik ilişkisinin zayıflaması, daha seküler unsurların Sırp ulusunun oluşumunda öneminin artması gerçekliğidir. Ortodoksluk 1930'lara kadar Sırpların kimliğini belirleme açısından rakipsizdir. Nitekim, diğer güney Slavlarından farklı olarak Sırplar Ortodoksluk sayesinde kültür ve kimliklerini daha sıkı koruyabilmişlerdir. Ancak Ortodoksluğun etkisini kaybetmiş olduğunu söylemek çok zordur. Bu tarihlerden sonra milliyetçilik ve Panslavizm çeşitli dönemlerde ağırlık kazanmıştır. 1940'lara kadar milliyetçilik, bu tarihten 1960'a kadar ise panslavist politikalar daha etkin olacaktır.

Dile önem verilmesi ulusal ruhun simgesi olması dolayısıyladır. Bir ulus, üç farklı ruha sahip olamayacağı gibi (Hırvatların üç farklı lehçeyi birleştirme çabasına göndermede bulunulmakta) bir lehçe de farklı iki ulus tarafından paylaşılamaz. Bunun için tüm Sırp ulusunun kullandığı bir tek dil olmalıdır. Dolayısıyla Karadziç, "Stokavian" lehçesini kullanan herkesi Sırp olarak kabul etmektedir. 1840'lardan sonra, sırp milliyetçiliği Slavist unsurlardan daha fazla beslenecektir. Garasanin'in Sırp ulusal programı Sırp ayaklanmasıyla başlayan sürecin tamamlanması olarak algılanır. Yeni Sırbistan’ın alanı Sırpların yaşadığı   her yerdir. Bunun temeli de dile dayanır. Tüm Sırpların özgürlüğü ve birleşmesinin sorumluluğu Sırp politikasının temel ilkesi durumuna gelecektir ki bu tüm güney Slavlarını kapsayan ve Panslavizm’in habercisi görünümündedir.

1840'larda birkaç Sırp gençlik organizasyonu Kollar'ın fikirlerinden ilhamla kurulacaktır. Sırbistan’da, kültürel ve ulusal birliğin öğreticisi olarak Kollar ve Safarik'in yanında, Stur'un da bu düşünürlerin görüşlerinden etkilenerek oluşturduğu  panslavist fikirlerin etkisi büyük olmuştur. Stur'un, Pozun’daki  bir okulda verdiği derslerine katılan  Sırb ve Hırvat öğrencileri, panslavist fikirlerini benimseyeceklerdir. Nitekim onun öğrencilerinden Sırp Svetozar Miletic, Sırbistan'a dönünce Slav birliği yolunda çalışan önemli bir politik lider olacaktır. Ayrıca bir diğer öğrencisi Gjuric, şiirleriyle Slavların birliği yolundaki hareketlere destek verecektir. Sırbistan’daki panslavist hareketin diğer önemli temsilcisi Adam Mickiewicz'dir. O, antik Sırb epik şiirine büyük bir anlam yüklemekteydi. Ona göre Sırb epik şiirleri, Homeros'un İlyada ve Odessa'sıyla karşılaştırılacak nitelikteydi (Milojkoviç-Djuriç,1994:21). Böylece Mickiewicz Slav kültürünü ve edebiyatını tarihin derinliklerine dayayarak  bir ulusun temellerini şekillendiriyordu. Bu unsur  ulusal bir ideolojinin oluşması  vazgeçilmezdir. Edebiyat, dil, folklor tamamiyle yeniden keşfedilirken, ulusal uyanışın da itici gücü olmaktadır.

Sırbistan'da ulusal bilincin oluşumuna en büyük katkıyı yapanlar arasında Karadziç önemli yer tutar. O, hem bir filolog hem bir tarihçidir. Karadziç'in yazdığı gramer kitabı ve folklorik şiirler Sırp ulusal kimliğinin oluşumunu sağlayacaktır (Milojkoviç-Djuriç, 1994:23). Bu donemde Sırp milli uyanışı ile panslavist hareket farklı içeriğe sahip değildi. Zaten hem 1848 hem de 1967 Slav kongrelerinde her Slav topluluğunun kendi kültür ve geleneğini koruyabileceği bir yapı fikri, tüm delegelerin ortak görüşüydü. Bu noktada, panslavist düşünürler birçoğu tüm Slavların bir arada yaşadığı, kendi kimliğini koruduğu bir federasyon önermekteydiler Dolayısıyla en ateşli panslavist düşünürlerde dahi kendi ulusunun milliyetçiliği vardı. Bu bakımdan her ulusun kendi kimliğini oluşturması Panslavizm için bir basamak konumundaydı. Aynı şekilde  Panslavizm de esas milliyetçilik için bir çıkış noktasını teşkil etmekteydi.  Nitekim, Sırp milliyetçiliğinin mimarı olan Karadziç, son derece ateşli bir Panslavizm taraftarıydı.

1848'deki ilk Slav kongresi Sırp entellektüelleri arasında paslavist fikirlerin zirveye çıktığı bir dönemi getirdi. Genç Sırplar geniş ve güçlü Slav İmparatorluğu fikrini dile getirmeye başlamışlardır. Bu hedef Sırpların günlük hayatlarında ve edebiyatlarında  açıkça görülmeye başlanmıştır. Her ne kadar Prag kongresi çok başarılı olmasa da Sırbistan'da Slav birliği hedefi daha da kuvvetlenmiştir. Sırp Panslavist Skerlic, panslavist fikirlerin Sırblara Çek ve Slovakların yazı ve yapıtlarıyla geldiğini söylerken Rusların ne 1940'lardaki "slovophil" politikalarının ne de daha sonraki panslavist görüşlerinin Sırplarca çok net olarak bilinmediğini söylemektedir (Milojkoviç-Djuriç,1994:24). Bununla birlikte özellikle Kırım Savaşından sonra Panslavizm’in Ruslarca bir dış politika aracı olarak algılanmasından sonra Sırbistan  Rusya'daki panslavist gelişmelerden daha fazla etkilenecektir. Dolayısıyla ilk dönem panslavist ideolojinin benimsenmesi kuzey Slavları, Avrupalı düşünürler ve bizatihi Sırp düşünürleri, tarihçilerinin çalışmalarıyla gerçekleşmiştir.

Sırbistan'daki panslavist hareket özellikle 1960'lardan sonra zayıflarken  Sırp milliyetçiliği daha bir ağırlık kazanacaktır. Sadece Sırp tarihine atıfların arttığı, geleneksel simge ve folklorik olaylara daha önemle yaklaşıldığı bu dönemde duygusal milliyetçilikten daha realist milliyetçiliğe geçildiği görülecektir. Rusya'nın, Panslavizmi kendi egemenliğinde tüm Slav topluluklarını biraraya getirme aracı olarak görmesi, özellikle sıcak denizlere inme politikası çerçevesinde Panslavizm’i kullanacak olması, Sırbistan ile çıkarlarının çatışmasına yol açacaktır. Bundan başka, Sırbistan’ın ulus devletleşme amacını o dönemdeki büyük güçler  içinde gerçekleştirebilmesi için çok dengeli bir politika uygulaması gerekmekteydi. Büyük bir Slav devletinin kurulması Avrupa'daki güçlerin kabul etmeyecekleri bir konuydu. Ayrıca güney Slavlarının kendi aralarında çeşitli anlaşmazlıklar vardı. Tüm bu unsurlar Sırbistan’da milliyetçilerin görüşlerinin ağırlık kazanmasını sağlayacaktır. Nitekim Sırpların ortaçağa kadar götürdükleri siyasal geleneklerinin keşfi ve özellikle imparator Dusan'ın hükümranlığında sembolleşen tarihi figürler ve olaylar Sırbistan'daki milliyetçi görüşleri güçlendirecektir (Milojkoviç-Djuriç,1994:25).

Sonuç olarak, Sırplarda ulusal uyanış ve panslavist fikirler birbirine içkin durumdadır. Panslavizmin argümanları Slav dilini,kültürünü ve tarihini yüceltirken, bir bilinç aşılarken Sırp ulusal kimliğinin de inşası için kaynakları da sağlamaktaydı. Ulusal bilinçlenme dile, tarihi olgulara göndermede bulunurken Slav kültürünün keşfine de yardımcı olmaktaydı. Dolayısıyla iki nosyonun kaynağı da aynı olduğundan çok farklılaşma gerçekleşmemekteydi. Bununla birlikte, konjöktürel koşullara göre iki nosyonun etkinlik dereceleri de değişmekteydi. 

2-HIRVATLAR ve ILLYREN HAREKETİ

Genel olarak Hırvat milliyetçilik hareketini üç dönemde incelemek mümkündür. İlk dönemde Macar milliyetçiliğine karşı ulusal kimliği korumak için gelişmiştir. İkinci dönemde Illyren hareketi olarak belirecek, son olarak panslavist çizgiye kayacaktır. Hırvat milli uyanışı, büyük oranda, Macar milliyetçiliğine karşı gelişmiştir. Macarlaştırma programı Hırvat ruhunu tetiklerken, milli kimliğin keşfine zemin hazırlayacaktır. Bu çerçevede karşı bir hareket olarak Hırvat kimliğini oluşturmak için programlar geliştireceklerdir. 

Hırvatistan'daki  milliyetçiliğin önemli bir özelliği de Napoleon savaşlarının ilginç bir yan ürünü olmasıdır. Napeleon, 1809'da Avusturyalılardan aldığı topraklarda bir "İllirya Eyaletleri" oluşturdu. Bu bölge, uzak batı Balkanlar'da Slovenya, Hırvatistan, Dalmaçya'nın bir bölümünü kapsamaktaydı. "İllirya Eyaletleri" klasik antik çağda batı Balkanlarının adı olan "İlliricum"dan almaktaydı. Napolyonun İlliryası üzerine inşa edilen Hırvat mili uyanışı da İllyrenizm adını almıştır (Glenny,1999:55).

İllyrenist hareket, Hırvat kavramını tek bir ulusa göndermede bulunan bir içerikle değil, bu kavramı tüm güney Slavlarını kapsayacak bir içerikle kullanacaktır. Daha sonra ise bundan vazgeçerek İllyren kavramını kullanacaklardır. İllyrenistler linguistik fikirlerini tüm güney Slavları için tek bir ulusal kültür ve bilincin oluşumunda ilk basamak olarak görülen ortak bir dilin gerekliliği üzerine oluşturmuşlardır (Banac,1998:76). Bu çerçevede Sırp milliyetçileriyle aynı noktada buluşacaklardır. Nitekim, İllyrenlerin bir çoğuyla Sırp milli ideolojisini oluşturmada vurguyu dile yapan aynı zamanda panslavist olan Karadziç'in görüşleri,  çakışır.

Gaj, Kollar'ın fikirlerinden etkilenen bir panslavist olarak, "Danica Horvotoka Slavonska Dalmatinska" adlı bir dergi çıkaracaktır. Burada toplanan yazarlarla Hırvatistan’da Panslavist görüşlerin yayılmasında   son derece etkili katkılarda bulunmuştur. Illyrenizm, bütün güney Slavlarının birliğini isteyen Hırvat milliyetçiliğinin Yugoslav akımının önemli bir noktasını temsil etmektedir (Glenny,1999:57). Bu yargı Hırvatların panslavist ideolojiyi kendi zihin dünyalarında nasıl dönüştürdüklerinin bir göstergesidir. Sırplar, Panslavizmle kendi büyük Sırp krallığını bütünleştirirken, Hırvatlar İllyrenizm ruhunu yeniden canlandıracaktır. Bu dönemde, iki topluluk da ben merkezli bakış açısıyla yaklaştıkları Panslavizm’i ulaşılacak hedef olarak çok farklı algılamaktadır.

Gaj, 1834 yılında ilk Hırvat gazetesini kurdu: "Hırvat, Sloven,Dalmaçya Gazetesi". Bu gazete yeni  edebiyat dili ve harfleriyle çıkıyordu.  Gazetenin edebiyat ilavesi "Şafak", milli şiirler ve şiir karakterli eserler neşrediyordu. 1936 yılında gazetenin adını "Milli İllyren Gazetesi" olarak değiştirdi.  Burada bütün Güney Slavlarına seslenmekteydi. Onlar göre İllryenler; Villach, Varna ve Scutar şehirlerinin teşkil ettiği üçgen içinde yaşayanları ve Bulgarları kapsıyordu(Kohn,1991;69). 

 Ancak, 1840'lardan sonra İllryen hareketi zayıflayacak, ve hatta, 1843'te bu kavram yasaklanacaktır. Bunun yerini Yugoslavyacılık alacaktır. Bu durum Hırvatların Panslavizm’e bakışlarını da yansıtmaktadır. Nitekim daha sonra görüleceği üzere, Hırvatlar, esnek bir federasyon içerisinde Sırpların, Hırvatların, Boşnakların beraber yaşamasından yana tavır alacaktır. Bunun uygulayıcılığını da Tito yapacaktır. Bu düşüncenin uzantıları ise şöyle tezahür edecektir. Hırvatlar, Avusturya yönelimli bir politikayı tercih ederken, Avusturya-Macaristan'da yaşayan Slavların kendi kültürel geleneklerini yaşayabilmelerinden ilhamla, kültürlerini geliştirebilme olanağına dayanarak Slav birliğine ancak tüm toplulukların kültürel, folklorik ve tarihi birikimlerini koruyabilecek imkan tanınması halinde destek verecektir. Buna karşın Sırplar, daha sıkı bir federasyonu savunacak, Slavlara has ortak geleneklerin keşfi ve yaşatılmasının sağlayarak tek bir ulus olarak hareket etmek düşüncesindedirler. Ayrıca Rusya'ya bu  noktada daha önemli bir rol vermektedirler. Bu iki farklı görüş Yugoslavya'nın günümüze kadarki iç olaylarının gelişimini daha iyi anlamak  hususunda aydınlatıcı  olmaktadır. 

Hırvatlarda, Yugoslavyacılık fikriyle beraber ve bu fikrin önemini görece kaybetmesinden sonra, Panslavist fikirler daha da ağırlık kazanacaktır. Bu bağlamda, Sırplara daha bağlı bir politika içine gireceklerdir. Nitekim,  Hırvatlar, Sırpların önderliğinde bir federasyon fikrini kabul edecektir. Bu noktadaki politikası, yukarıda da belirtildiği üzere Sırpların tamamen egemen olduğu bir toplumdan ziyade kendi kimliklerini de koruyabilecekleri bir ortam oluşturabilmektir.

C- 1848 PRAG KONGRESİ

Frankfurt parlamentosunun büyük Almanya için görüşmelere başlaması,öngördüğü topraklarda Slav ulusunun  büyük bir kesiminin yaşıyor olması,  özellikle Avusturya ve Çek Slavları arasında büyük bir endişenin doğmasına yol açmıştır. Bu endişedir ki Prag’da bir Slav kongresinin toplanması yolundaki teşebbüsleri hızlandıracaktır. Bununla birlikte Panslavist ideolojinin liderleri kültürel ve edebi işbirliğini güçlendirmek amacıyla bir Slav buluşmasını desteklemekteydiler. Çeşitli Slav uluslarından seçilmiş temsilcilerin biraraya gelmesi fikri, önceki tarihlerde etkin Slav düşünürlerince dile getirilmekteydi. Frantisek Palacky, Pavel Safarik, Ludovit Stur, Franjo Mitlosic ve Kont Leo Thun bunlar arasındaydı.  Kongrenin Prag’da olması konusunda anlaşılmasında bu şehrin uzun yıllar Slav dünyasının başkenti olmasının rolü büyüktür. Aynı zamanda Prag, Panslavizm’in kaynağıydı (Milojkoviç-Djuriç,1994:31). Nitekim daha önce de bahsedildiği gibi güney Slavları, Panslavizm ideolojisini kuzey Slavlarından özellikle Çeklerden almışlardır. Bunun için Prag, Slav dünyasının üzerinde anlaşabileceği bir yerdi.

Kongre hazırlıkları, Slavlara özgü müzik ve geleneksel kıyafetler de dahil olmak üzere hassasiyetle belirlenmiş  malzeme ve törenlerle yapılacaktı. Bunun için gerekli tüm düzenlemeler bir hazırlık komitesince üstlenilmişti. Her Slav ulusundan temsilcilerin seçilmesi ve 31 Mayıs'ta Prag'ta olunması doğrultusundaki mesajlar tüm Slav topluluklarına gönderildi. Rusya dışında tüm güney ve kuzey Slavları resmi temsilcilerini gönderecektir. Katılımcılar arasında Panslavizmin teorisyenlerini görmek mümkündür. Safarik, Stur, Hanka, Karadziç, Palacky, Stamatovic bunlar arsındadır. Ünlü Panslavist Kollar, Prag'ta bulunmasına rağmen Avusturya tarafınca kongreye katılması yasaklanmıştır (Milojkoviç- Djuriç,1994:34-5). 

Gündemde dört konu vardır. Avusturya Slavlarının önemi ve kendi aralarındaki münasebetleri, Slav olmayan Avusturyalılarla münasebetleri, Avusturyalı olmayan Slavlarla münasebetleri ve Slav olmayan Avrupa uluslarıyla münasebetleri (Kohn,1991:84). Bu gündem daha çok görünen nedenleri temsil ederken esas gündemi Slav dünyasının tümünü ilgilendiren meseleler teşkil edecektir. Nitekim kongrede farklı coğrafya ve gelenekten gelen değişik politik hedefleri de bulunan temsilcilerin ortaya attığı konular tartışılacaktır. Özellikle bu görüşmelerde Slav dünyasındaki farklı bakış açılarının ve çıkarların varolduğu açıkça görülecektir. Avusturya Slavları, konfederal bir yapı içinde kendi siyasi ve kültürel kimliklerini özgürce yaşayabilecekleri  bir ortamı hedeflerken, bunu yeterli görürken, bir başka görüş kültürel ve dilsel ortak öğeleri bulunan tüm Slavlar arasında bir yakınlığın oluşmasını sağlayacak mekanizmaları dile getirecektir.

Kongre çalışmaları   çoğunluğunu Avusturyalı Slavların oluşturduğu 341 delegenin  gruplara ayrılıp sözcülerini seçmesi ile devam edecektir. Birinci grup; Çek, Moravya, Silezya ve Slovaklardan ikinci grup; Polonya, Ukrayna Galiçyası ve üçüncü grup; Slovenler,Hırvatlar, Sırplar ve Dalmaçyalılardan oluşmaktaydı. Palacky de başkan olarak seçilecektir. Palacky,açılış konuşmasında, Herder'in oluşturduğu Slav karakterinden, tarihi, kültürel ve siyasi geçmişlerinden söz ederken diğer konuşmacılar, Slavların, Latin ve Almanların yanında Avrupa'daki üçüncü  büyük ulusu oluşturduklarını, Avrupa'da yeni bir ışığın Slavlar tarafından taşınacağını vurgulayan konuşmalar yapacaklardır.  "Slav işbirliğinin geliştirilmesi, tüm Slavlara hitap eden dergi ve gazetelerin çıkarılması, kütüphanelerin kurulması teklifleri yapılacaktır." (Milojkoviç-Djuriç, 1994:38).

Kongre, Avrupa uluslarına bir manifesto yayınlayarak, Slavların uluslararası ölçekte konumunun anlaşılmasını sağlamayı hedeflemiştir. Buna göre, bu kongrenin tüm Slavlar için önemli bir adım olduğu, uzun zamandır ilk defa, değişik bölgelere dağılmış bulunan Slav ailesine mensup toplulukların biraraya geldiği, sekiz milyonluk bir ulusun aynı dili ve ruhu ile bir bütünlük arzettiği, eşitlik, özgürlük isteğinde birleştikleri vurgulanıyordu.

Bu toplantı büyük ümitler uyandırdı. İlk defa bilinmeyen halklar ve uzun zamandır ezilmiş topluluklar kendisi gibi hareketli ve ateşli Avrupa önünde  aynı üslupla temsil edildi. Prag sokakları, neşeli ümitlerle doldu. Her yerde Slav bayrağı beyaz, mavi ve kırmızı renklerle dalgalanıyordu. Heryerde Slav kelimesi yankılanıyordu. İnsanlar milli kıyafetleriyle dolaşıyordu (Kohn,1991:84). Özelikle bu heyecan güney Slavları için itici bir kuvvet olacaktır. Zaten bu kongrenin somut bir sonucu da bir Slav dünyasının varlığının getirmiş olduğu  heyecandır. Ancak kongre çalışmalarını bitirmeden Slav toplulukları ile Almanlar arasında çıkan çatışmalar zaten bu toplantıya olumlu bakmayan Avusturya yönetiminin eline büyük bir fırsat sundu.. Nitekim Avusturya askerleri kongreyi dağıtarak çok sayıda delegeyi tutuklayacaktır. Böylece kongre gündemindeki konuları tamamlamadan ve nihai kararları alamadan dağılmak zorunda kalacaktır.

Sonuç olarak, kongre ilk defa tüm Slavları biraraya getirmesi bakımında tarihi bir olay olarak nitelendirilecektir. Gerçekten de o zamanın koşullarında bağımsız  devletleri dahi olmayan toplulukların ortak bir platformda, görünüşte kültürel temelde, siyasi gayelerle toplanması büyük bir olaydır. Avrupalı büyük güçlerin statükoyu koruma çabalarının yoğun olduğu ve özellikle birçok devletin doğrudan  çıkarlarıyla, toprak bütünlüğüyle ilgili tavırların sergilenebileceği böyle bir kongre zamanın koşullarına göre önemli bir siyasal olgudur. Bununla birlikte, Kongrenin gündemini tamamlayamaması, alınan az sayıdaki kararların uygulanamaması nedeniyle somut getirilerden yoksun kalınmıştır. Ayrıca Rusya'nın kongreye karşı olumsuz tavrı, kongrenin güçlü bir başlangıç yapamamasının yanında, alınan kararların uygulamada arkasında bir irade eksikliği doğmasına da neden olmuştur. Rusya bu kongrenin toplanış amacına karşı tavrını 1950'lerden sonra değiştirecek ve ikinci Slav kongresinin ev sahipliğini yapacaktır.

D- RUS STRATEJİK ZİHNİYETİNDE PANSLAVİZM

Rusya'da Panslavizmin gelişimine baktığımızda iki  farklı dönem karşımıza çıkmaktadır. 1870'lere kadar Panslavizm, Rusya'nın benimsediği bir politika olmaktan uzaktır. Bu dönemde Slav sevgisi (Slavophils) ağır basmış, bunun tezahürü çeşitli şekillerde olmuştur. Üniversitelerde Slav kültürü, dili üzerine araştırmalar yapan bölümler açılmış, ünlü Rus düşünürleri Slav milleti üzerine yazılar kaleme almışlardır. Diğer Slav düşünürleri ile ilişki içinde olmuşlardır. Özellikle kuzey Slavlarının,  Slav ırkı üzerine yaptıkları felsefik içerikli çalışmalardan faydalanmışlardır. Bununla birlikte daha faklı bir boyut olarak, güney Slavlarının bağımsızlık çabalarına maddi ve askeri destekler ile katkıda bulunmuşlardır. Sonuç olarak bu zaman diliminde, Slav birliği siyasal ve stratejik olmaktan çok, kültürel ve duygusal bir nitelik arz eder. Zaten Rus Slav politikası tarif edilirken bu döneme "Slavophil" denmiştir. Panlavizm konsepti daha sonraki dönemler için kullanılır olmuştur. Bununla birlikte, bu dönemde oluşan temeller, 1860'lerden sonra Rusya'nın bir dış politika aracı olarak göreceği Panslavizmin ikinci döneminin çekirdeğini oluşturacaktır. Bu çerçevede öncelikle Panslavizmin, ilk defa ortaya çıkış yıllarını ve niteliğini düşünürler çerçevesinde inceleyip, bir stratejik zihniyetin yansıması olan 1870'lerden sonraki döneme geçiş teşkil edecek parametreleri vermeye çalışacağız. Bunu, Slavcı karakterin nasıl Panslavist bir algılamaya dönüştüğünün, hangi etmenlerin etkili olduğunun  izlerini vererek yapmaya çalışacağız.

Rus aydınları 1830'lardan sonra Schelling, Hegel, Fischte, Schlegel gibi Alman ve Saint Simon ve Charles Fourier gibi Fransız düşünürlerinin etkisiyle fikirlerini geliştirmişlerdir. Bu iki grup düşünürden Romantizm ve sosyalizmin temel formasyonlarını almışlardır. Bu dönemde Batıcı olmayan entelijansiya bu fikri altyapıya Panslavizm’i yerleştirmişlerdir. Alman idealizminin etkisiyle oluşan Rus idesi, Slav kültürel ve düşünsel mirasına atıfla açıklanacaktır. Bu eğilim,  Panslavizm’in temelini oluştururken aynı zamanda Batıcılığa karşı koyuşun da simgesi haline gelecektir. Milliyetçilik de bu doğrultuda gelişmiş, kendine taban ve düşünsel içerik bulmuş olacaktır. Nitekim ilk Rus-Slav düşünürlerinde Panslavizmle-Rus milliyetçiliği mutlak ayrı olarak  telakki edilemez.  Rus panslavistleri Rus ideolojisi için Slavizm’i bir başlangıç noktası olarak algılamışlardır. Nitekim 1870'lerden sonra bu özellik, Rus stratejik zihniyetinin bir parçası olacak  ve Birinci Dünya Savaşına kadar devam edecektir. Bu çerçevedeki politikaları, Osmanlı Avrupa’sında küçük veya kendine bağlı devletler kurdurarak nüfuz alanı oluşturmak şeklinde belirecektir (Kocabaş:1986). Rusya'da Panslavizm, diğer Slav topluluklarında olduğu gibi  Rus milliyetçileri tarafından benimsenmiştir. Batıcı görüşlere karşı bir kalkan olarak da algılanan Panslavizm, Rus milli bilincinin uyanışında önemli bir faktör olmuştur. Nitekim Puşkin'in "Bütün Slav nehirleri Rus okyanusuna akmak suretiyle karışıp giderler mi?" şeklindeki ifadesi Slavcılıkla Ruslar'ın Rus şovenizmini anladıklarını göstermektedir (Kurat,1953:254).

Rusya'da 1830'lardan sonra görülebilecek Slav kültürü ve tarihini konu eden düşünürlerin öncülerinden birisi Pogodin'dir. Pogodin Avrupa'ya yaptığı ziyaretlerde hem Avrupa'daki entellektüel ortamını yakından görmek fırsatını bulmuş hem de Slav topluluklarının çeşitli özelliklerini, kuzey Slavları arasında gelişen Slavist düşünceleri araştırma olanağını yakalamıştır. Böylece Slavist düşüncelerinin temelleri de belirmiştir. Slavlar arasındaki parçalanmışlığı vurgularken, Jan Kollar, Safarik ve Stur'un daha önce dile getirdiği Slavlar arasındaki işbirliğine duyulan ihtiyaca dikkat çekmekteydi. Pogodin felsefesinde, Rusya panslavist uyanışın merkezinde yer almaktaydı (Milojkoviç-Djuriç,1994:54). Onun Slav düşüncesi Safarik ve Kollar'ın yazılarında formülleşmiş Panslavist ideolojinin  çoğu unsurunu barındırır. Nitekim Kollar'ın zengin bir kültürel mirası vurgulayan,  edebi ve dilsel ortaklığı içeren eserini Rusça'ya tercüme edecektir. Pogodin, 1840 ve 1850'ler boyunca, Rusya'daki ulusal ideolojinin en önemli temsilcisi durumundadır. Moskova üniversitesindeki derslerinde Slav kültürü ve tarihi üzerine dersler vererek,  panslavist fikirlerini yaymaya çalışmıştır. Nitekim öğrencilerinden çoğu daha sonra Panslavizmin önemli savunucularından olacaklardır.

Granovskii, diğer önemli bir Slavist düşünür ve akademisyendir. O da Pogodin gibi Çek ve Slovak düşünürlerin fikirlerini takip eden ve panslavist düşünceler etrafında görüşlerle Rus ulusal uyanışına katkıda bulunan birisidir. Granovskii aynı zamanda bir batı taraftarıdır. Slavizmi bir ideolojiden çok tarihi ve kültürel öğelere dayararak ele alır.  Bundan başka, Rusya'daki Slav kültürü,dili ve edebiyatının gelişmesinde 1835'te Moskova üniversitesinde kurulan Slav kürsüsünün katkısı büyüktür. Kazan, Kharkov, Straganov burada dersler vermişlerdir. Slavların dünya tarihindeki ve politikasındaki rolü hakkında, kültürleri ve tarihleri hususunda dersler işlenmiştir (Milojkoviç-Djuriç, 1994:57). İşte bu bakış açışı ilk dönem Slav-severlerin ideolojisini oluştururken Panslavizmin de temel argümanı haline gelecektir.

Khomiakov, 1820-1850 arasında özellikle şiirleriyle panslav ruhun oluşumuna katkılarıyla ün yapmıştır. Diğer düşünürlerde olduğu gibi, Slav kültürünün ortak değerleri yansıttığı temasının işlemiştir. Özellikle Slavları Osmanlı hakimiyetinden kurtulmaya davet ederken, Slav ruhunun uyanışa geçtiğini, düşüşe geçen Osmanlıdan sonra uyuyan büyük bir milletin her an dirilişi simgelediğini söyleyecektir. Bu doğrultuda Slavlara yüklediği misyonun yanında Rusların bu süreçte öncü konumunu da vurgulamaktadır.  Rusya'daki Slav düşüncesinin oluşumunda etkide bulunmuş diğer düşünürler F. Samarin ve Konstantin Aksakov'dur. Aksakov, Khomiakov'un görüşlerinin taşıyıcısıdır. Slavların tarihi sürekliliğinin ve öneminin farkındalığının hem Rusya hem diğer Slav ulusları için kültürel bilincin gelişiminde vazgeçilmezliği üzerinde durmuştur. O; Ortadoksluk, Rus tarihi ve Slavizmi birleştirerek bir senteze başvurmuştur (Milojkoviç-Djuriç,1994:57).

Rus Slavistleri,  1841'de Pogodin'in önderliğinde görüşlerini yaymak için bir dergi çıkaracaklardır. Dergi kamuoyunda ilgiyle izlenirken, özellikle yönetimce desteklenmemesi ve eleştiriler alması tartışmaları da beraberinde  getirecektir. Dergiyle, Slav tarihine kültürüne ve diline yönelik yazılar kaleme alınacaktır. Panslavist ideoloji eksenindeki çalışmalar geniş yer bulacaktır. Ancak daha sonra Panslavizm’e yaklaşımının soğuk olduğunun bildiğimiz hükümetçe, kapatılacaktır. Burada görüldüğü gibi Çarlık, Panslav fikri bir politika olarak benimsememektedir. Nitekim bu dönem Rusya'sı, radikal fikirlerden özellikle kaçınmakta ve Avrupa'da meydana gelen devrimlere karşı kendini korumaya çalışmaktadır.

I. Nicholas'ın ölümünden sonra başa geçen II Alexander döneminde, bu politikadan tavizler başlayacaktır. Slav birliği yolundaki çalışmalar için ortam daha müsait bir zemine kayacak ve birçok dergi çıkarılıp, kitaplar basılacaktır. Journal Zaria önceki derginin misyonunu devam ettirirken Danilevskii'nin "Russıa and Europa" adlı eseri küresel tarih içindeki Slav rolünü tartışmaya açarken, Rusya'daki Panslavist hareketin yeni dönemine geçişinin de habercisidir. Avrupa’ya karşı gelişen tepki Slavist görüşlerin gelişmesine, bu yöndeki faaliyetlerin artmasına yol açtı. 1857'de aşırı Rus milliyetçileri birleşerek Moskova'da bir" Slav Yardım Cemiyeti" kurdular. Bu cemiyetin maksatları üç madde halinde tespit edilmişti. I- Güney Slavlarının kiliseleri Rusya'da toplana paralarla yardım göreceklerdi. II- Güney Slavlarının kilise ve mekteplerine ayin aletleri, kitap ve malzeme yollanacaktı. II- Rusya'ya tahsil maksadıyla gelen Slav gençlerine her türlü   yardım yapılacaktı (Kurat,1953:256).  

Bu dönemdeki Rus entelijansiyası Batıcılar ve Slav severler diye ikiye bölünmüştü. Batıcılar, bürokratik ve feodal yapıdan kurtulup, özgürlüklere kavuşmak isterken, Slav birliğini savunanlar ortak görüşleri olmakla birlikte farlı fikirleri de içlerinde taşımaktadırlar. Panslavizmi farklı yorumlarla benimseyen Aksakov, Pogodin, Khomiakov ve Samarin aynı zamanda Rus milli ideolojisinin de teorisyenleridir. Bu bağlamda Panslavizm ile Rus milliyetçiliği iç içe girmiştir. Özellikle Pogodin hem Rus milliyetçiliğinin hem de Panslavizmin ideologudur. Bunun için Rusya'daki ilk Slavcılar, Kohn'un(1991:125-130) radikal bir söylemle belirttiği gibi Panslavizmi, merkezinde Rusya'nın olduğu, Rusya egemenliğinde tüm Slav topluluklarının kapsayan bir politikanın taşıyıcısı olarak algılamışlar, araçsal bir değer atfetmişlerdir.

1840 ile 1857 arasında Slavcılık kültürel ve duygusal anlamlar içermekteydi. 1860'lerle birlikte, stratejik ve politik bir anlam içerecek biçimde, yukarıda bahsedilen süreçle, değişime geçecektir. Bu  güney Slavlarına bağımsızlık savaşlarında destekle kendini gösterdi. Bu değişimde etkili olan faktörlere bakıldığında şunlar sayılabilir. Birincisi, Avrupa'nın içinde bulunduğu siyasal şartlar; 1840'larda denge politikasının hakim olduğu, devrimlerin yaşandığı Avrupa, yapısal değişim geçirmekteydi. Almanya ve İtalya bir güç olarak belirmiş ve sömürgecilik hareketine dahil olmuştur. Bu iki ülke, Avrupa'daki güç dengesi içinde kendilerine yer ararken Balkanlardaki otorite boşluğu ilgilerini çekecektir. Ayrıca Fransa, İngiltere ve Avusturya-Macaristan'ın bu bölgede çıkara dayalı farklı politikaları vardı. Tüm bu etmenler Rusya'yı Avrupa'da daha etkili politikalar belirlemeye itecektir. İkincisi, Osmanlı'nın zayıflamasıyla güçlenen Balkan milliyetçi hareketleri ulus devlet yolunda son noktaya gelmişlerdi. Rusya'nın bu süreçte pasif kalması demek uzun dönemli güç projeksiyonlarında  negatif bir etki anlamına gelmekteydi. Üçüncüsü, Rusya'nın iç politik gelişmeleridir ki Rusya'yı daha dışa yönelik bir politika benimsemesi için zorluyordu. Bunu uygulayacak Çar  II. Alexandre olacaktır. Tüm bu unsurlar Rusya'nın genelde tüm Avrupa ve Balkanlar, özelde de güney Slavları üzerine yeni politikalar benimsemesini gerektirmiştir. İşte Panslavizm, bunun güney Slavları bağlamında politik alana yansıması olarak dönüşüme uğramasıyla belirecektir. Bunun doğrudan aksettirildiği ülkeler ise özellikle Bulgaristan ve Sırbistan olacaktır.

1-1867 MOSKOVA SLAV KONGRESİ

1848 Slav kongresi farklı bir başlık altında ele alınmışken bu kongreyi Rus Panslavizminin bir alt başlığı içinde değerlendirmeyi uygun gördüm. Çünkü, bu kongre tamamıyla Rus hakimiyetinde gelişmiştir. Önceki kongre tüm topluluklarının ortak iradesine dayalı, kimsenin himayesi olmaksızın toplanmıştı. Diğer yandan bu tarihlerde Rusya'nın Panslavizm algısının değiştiğini görmekteyiz. Dolayısıyla bu kongre, Ruslar için diğer topluluklardan farklı olarak daha özel bir anlama sahiptir.

"Panslav kongresi, 1867 yılında Rus hükümetinin resmi bir himayesi olmaksızın, 1857 yılında  Moskova'da kurulmuş olan Slav komitesi tarafından düzenlendi. Esas amaç güney Slavlarına yardım etmekti. Pogodin  başkan, Aksakov sekreter ve muhasipti. 1863 yılında Moskovada ‘tabii ilimleri sevenler derneği’  kuruldu. Bu iki kuruluş, Moskova'da  Slav etnografisi sergisi ve Slav kongresi düzenlediler. Buraya, Rusya dışından tüm Slavlar davet edilecektir. Rus olmayan seksen dört delegeden Çek ve Slovaklar sayı ve kalite olarak en önemlileriydi” (Kohn,1991:153). Slav Etnografi Sergisi dolayısıyla tüm Slav dünyasından tarihi, kültürel ve dini nesneler ve eşyalar Moskova'ya gönderilecek ve bunlar burada sergilenecektir. Tüm Slav topluluklarından gelen delegeler hükümet ve halk tarafından sevgiyle karşılanacaktır. Kongrede delegeler, Bilimler Akademisi’ndeki bilim adamlarınca sunulan seminerlere katılacaklar, delegeler arası toplantılar düzenleyeceklerdir. Verilen seminerlerde, Slav kültürü, tarihi zenginliği ve dili üzerine ve ortak bir Slav dili, siyasal organizasyonu ve bilinci oluşturmak üzerine olacaktır.

Kongre’de Rusya'nın Slavların önderi olması, Rus dilinin ortak dil kabul edilmesi, bir çok düşünür (Tiutchev, Lamanskii) tarafından dile getirilirken, öncelikle güney Slavları buna karşı çıkarak, tüm Slav topluluklarının kendi kültürel ve folklorik özelliklerini koruması gerekliliği üzerinde duracaklardır. Kohn (1991:155) Kongre’nin amaçlarını sayarken özellikle Rusya’nın, diğer Slav topluluklarını kendi dili ve kültürü içinde eritecek bir yapı öngördüğünü vurgular. Buna göre Ruslar Panslavizmi, Panrusculuk olarak görmekte, kendi stratejik hedefleri için bir araç olarak görmektedir. Ancak daha öncede belirtildiği gibi diğer Slav toplulukları bunun farkına varacak ve karşı söylemler geliştireceklerdir. Her ne kadar  Rus delegeler Rusya'nın  amacının kendi hakimiyetinde diğer Slav topluluklarının asimile edildiği bir yapılanma olmadığını savunmuşlarsa da Kongreye hakim olan hava tam tersi olacaktır ki bu durum kongrenin nihai ve etkin kararlar almasını engellemiştir.

Kongre’de çok değişik görüşler sunulacaktır. Panslav üniversitesinin kurulması gerekliliğinden, dergiler çıkarılmasına, yayınevi kurulmasına kadar, Prag'ın başkent olduğu bir Slav imparatorluğundan ya da Belgrat merkezli Slav krallığına değişik görüşler Rusya'nın zımni ve açıkça ifade ettiği görüşlerinin yanında dile getirilmiştir. "1867 kongresini takip eden on yıl süresince Rus yazarları ve askerleri Panslav nazariyesini geliştirme gayreti içinde olacaklardır” (Kohn,1991:1579). Bu 1970'lerin ortalarından sonra Panslavizmin Rus dış politikasının merkezine oturmasına yol açacaktır.

E- PANSLAVİZM DENKLEMİNDE SIRP VE RUS İLİŞKİLERİ

Sırplar Osmanlı'ya karşı giriştikleri ilk ayaklanmadan sonra, iki büyük gücün desteğini aramaya girişmiştir. Avusturya ve Rusya; 1840'den sonra Avusturya'ya giden  Sırp temsilcileri destek alamadan döneceklerdir. Avusturya, Balkanlardaki çıkarlarının Sırbistan'da kurulacak bir devletle birlikte olumsuz etkileneceğini biliyordu. Aynı zamanda uluslararası ortam Sırpların desteklenmesini engellemekteydi. Rusya'nın Sırp temsilcilerine yaklaşımı ise diplomatik gerekçelerle soğuk olacaktır. Osmanlı'yla yaptığı anlaşmaya dayanarak Sırplara destek veremeyeceğini belirten Ruslar bu tutumlarını çok kısa süre devam ettirecektir. Her ne kadar resmi düzeyde bir destek verilmediyse de "Rus halkının gönüllü maddi ve askeri yardım yapma teşebbüsleri görülecektir" (Mackenzie,1967:3).

Rus ve Sırplar arasındaki ilişkilerin 1806'dan sonra arttığı görülecektir. Bunda Rusya'nın Osmanlı'yla ilişkilerinin tekrar bozulmasının etkisi büyüktür. 1807'de resmi düzeyde düzenli diplomatik ilişkiler başlayacaktır. Nitekim ilk Rus elçisi bu tarihte Belgrat’a gelecektir. Bu dönemdeki ikili ilişkiler özellikle ulusal kimliğini arayan Sırplar arasında sevinçle karşılanacaktır. Bunun en açık ifadesini Sırp lideri Karadjordje'nın konuşmasında görebiliriz. O, "Sırpların tüm kaderinin  Çar'a bağlı olduğunu” söyler (1967:3). 

1812, Rus-Osmanlı arasında imzalanan anlaşmada Sırpların  otonomi hakkı kabul edilmektedir. Rusya'nın özellikle ısrarcı olduğu bu durumla Sırpların önü de açılmış oluyordu. 1830'a kadar Sırplar bağımsızlık için Osmanlı ile savaşırken, Rusya da diplomatik desteğini esirgemeyecektir. Aynı zamanda Sıpların bağımsızlık mücadeleleri özellikle Rus kamuoyunca çeşitli yardımlarla desteklenecektir. Halk, Sırplara sempatiyle yaklaşırken  yardımları, gönüllü askerler, para ve silah  şeklinde gerçekleşecek, bu düşünceler Slav ortak değerinin göstergesi olarak karşımıza çıkacaktır. "1820'lerde Sırplar bağımsızlığın  ancak Rusya'nın desteğiyle gerçekleşeceğine inanacaktır” (Jelavich,1991:76). 1830 ile birlikte alınan tam otonomi Sırplarda büyük Sırbistan fikirlerini de güçlendirecektir. Bu döneme aynı zamanda, güney Slavlarının slavist fikirlerle karşılaşma dönemleridir. Bu durum, milliyetçi düşüncelerle Slav birliği düşüncelerini buluşturacaktır.

Otonominin kazanılmasından sonra Sırplarda milliyetçi duyguların hızla gelişmesi çeşitli düşüncelerin gelişmesine de olanak verecek, Avrupa'daki gelişmelerden haberdar olunması ile yönetim ve eğitim alanındaki düzenlemeler burjuvazinin de gelişmesine yol açacaktır. Entelijansiyanın arttığı bu dönemde   aristokratları destekleyen Rusya ile ilişkiler zayıflayacaktır. Burjuvazinin güçlenmesi self-determinasyon ve  halk egemenliği anlayışlarını da beraberinde getirecek, bir geribildirim olarak Sırp ulusalcılığı güçlenecektir. 1944'te Dış işleri bakanı Garasanin'in formüle ettiği "Nacertenije" Sırp dış ve ulusal politikasının temellerini de belirleyecektir.Yugoslav görüşüne yer verilen projede, Sırpların, Karadağ Sırplarıyla birleşmesinin ve prensliğe deniz yolunu açacak olan, Bosna ve Hersek'teki Osmanlı topraklarının üzerinde duruluyordu. Böylesine bir yayılma için XIV. Yüzyıldaki Duşan imparatorluğu anıları harekete geçirilerek, 1914'e kadar Sırbistanın dış politikasını oluşturacak jakobenizmle birleşmiş romantik tarihçilik programı uygulamaya sokuluyordu (Castellan, 1995:318).

Bu proje, Sırplara tüm güney Slavlarını Osmanlı'ya karşı bağımsızlıkları yolundaki çabalarını örgütleyici ve yönlendirici  bir rol yüklerken, Rusya politikası ise çalışmamızın ana temasını yansıtan özeliğe sahiptir. Buna göre Ruslarla ittifak ancak Sırpları destekledikleri ölçüde kurulacaktır. Rusların, Slavları kendi egemenliği altına alma düşüncesinin tamamen reddedildiği bu politikayla Rus Panslavizm’inin temel dinamikleri de çökmüş olmaktaydı. Garasanin'in Slav birliğini savunan bir kişi olarak bilmemize rağmen bu görüşleri nereye oturuyor diye baktığımızda, panslavist ideolojinin kaypak zeminiyle de karşılaşmış olacağız. Panslavizm, tıpkı Kırım savaşından sonra Rusya için olduğu gibi Sırplar ve diğer Slavlar için ulusal devletlerini, kendi kimliklerini kurmak için bir basamak, bir temel olmuştur.

"1848-50'li yılların bulanık Panslavizmden Sırp milliyetçiliğine geçişin" (Castellan,1995:320) gözlendiği 1850'lerin ortasındaki durumun dış politikaya yansıması da doğal olarak belirecektir. Nitekim, 1853-56 Kırım Savaşı Slav kardeşliğinin sınırlarını gösteren bir diğer örnektir. Osmanlıyla girdiği savaşta Ruslar ne Sırplardan ne de  Karadağ’dan destek alabilmiştir. Sırplar, herhangi bir desteğinde hem Avrupalı hem de Osmanlı'nın düşmanlığını kazanacağını bunun da nihai çıkarlarını yaralayacağını biliyordu. Bu savaş sonrasında Sırpların egemenliği daha da güçlenirken, antlaşmayla Sırplar, Rusya'nın koruyuculuğundan , Avrupalı güçlerin garantörlüğüne alınıyordu.

1860'lardan sonra, büyük Sirbistan'ın oluşturulmasına yönelik politikalar kendini daha yoğun hissettirecek ve reel politikaya yansıyacaktır. Sırplar, güney Slavları arasında birliğin sağlanması için öncü misyonunu kendine yüklemiştir. Bu politikayı 1856'dan sonra Panslavizmi bir politika olarak benimseme yolunda ileri adımlar atan Rusya da destekleyecektir. 1860'dan sonra başa geçen prens Michael Obrenoviç bu politikanın sıkı takipçisi olacak ve güney Slavları arasında Osmanlı'ya karşı bir ittifak kurulması için çalışacaktır (Mackenzie,1967:7).

Bu dönemdeki Sırp psikolojisinin Sırp stratejik zihniyetinin oluşmasında temelli etkileri olmuştur. Kendi ulusal kimliğini ve devletini kurmak isteyen Sırplar bunu büyük Slav birliğiyle uzlaştırmak içindedirler. Yine bu süreçte Rus desteğine ciddi şekilde ihtiyaç duyulduğundan, Rusların dışında politika oluştururken zorlanacaklardır. Bu, Ortaçağdaki gibi, bir Sırp devleti veya Slavları birleştiren bir federasyon  seçeneği veya ideal ile reel arasındaki    ikilemi oluşturması bakımından Sırpların stratejik zihniyetlerini belirleyecektir. Aynı zamanda   bunun yansıması Sırp ulusalcılığı ile Panslavist ideoloji arasındaki ikilemde de görülecektir. Rusların, bu dönemdeki politikası büyük bir Slav birliğinin  ulusal çıkarları için olumlu olacağı yönündedir. Ve bu çerçevede Sırp liderliğindeki  büyük  bir devlete de destek vermektedir. Böylece Osmanlı Avrupasında nüfuz edebileceği stratejik hedeflerini gerçekleştirebileceği bir ortam oluşmuş olacaktı. Nitekim bunu özellikle 1960'ın ortalarından sonra pratik alanda görmek mümkün olacaktır. Rusya'nın, Balkanlar arasında bir ittifak kurdurarak Osmanlı'ya karşı savaşmaları yönünde planlar geliştirdiğini görmekteyiz. Sırpların öncülüğünü tasarladığı bu politika  yine bunu büyük bir içtenlikle destekleyen Prens Michael'in 1868'de öldürülmesiyle suya düşecektir. Hırvat, Bulgar ve Yunanlıların desteğini alan bu ittifak büyük oranda Balkanlarda Osmanlı egemenliğini bitirmeyi hedeflemekteydi. "Sonuçsuz kalan bu girişim aynı zamanda Rus-Sırp ortaklılığının da sonu demekti" (Mackenzie,1967:13).

Bu dönemde iki ülkedeki panslavist harekete baktığımızda zıt bir durum görmekteyiz. Rusya'da 1840'lardan sonra gelişen Slavcı görüşler Kırım Savaşı’ndan sonra daha da taraftar bulurken, bu tarihten sonra daha önce olumsuz tutum takınan yönetim bu tavrından uzaklaşarak, olumlu ve destekleyici bir politikaya kayacaktır. Böylece 1870'lere doğru Panslavizmin Rusya için dış politika aracına dönüşmesine yeterli zemin oluşmuş olmaktadır.. Bu doğrultu da  Rus panslavistleri faaliyetlerini arttırmış, kamuoyunu yönlendirirken yönetimi de unutmamıştır. Aynı zamanda güney Slavlarına desteklerini askeri ve para bazında da yoğunlaştıracaktır. Bir diğer önemli gelişme de 1967'de Moskova'da düzenlenen Slav Etnografi Sergisi ve Kongresi’dir. Böylece Rusya'da ideal ve reel buluşmuş, Panslavizm bu ülkenin çıkarlarının en temel direği olmuştur ki bu durum diğer Slavlar için tam tersi bir konumdadır. Nitekim özellikle 1960'lardan sonra Sırplarda Panslavist hareket zayıflayacaktır.

Sonuçta Panslavizmin nihai pozisyonu Sırp ve Ruslar için değişiklik göstermiştir. Reel ve idealin Sırp politikasında çatışması bu ülkeyi daha ulusalcı tavırlara sürüklerken, Panslavizmin Rus idesinin reel ve ideal düzleminde denkleşmesi   Bu ülkenin Panslavizme araçsal yaklaşmasını doğururken, pratik faydasından yararlanma yönündeki olanak için önünü açmıştır.

SONUÇ

Panslavizm, Avrupa uluslararası toplumunun evrimci ve devrimci nitelikleri sonucu beliren değişim ve gelişmeler sonucu ortaya çıkan bir olgudur. Milliyetçi söylemlerin  kıta ve orta Avrupa'dan dalga dalga yayılması ile ilk etkilenen ulus Slavlar olacaktır. Büyük bir nüfusa sahip olmalarına rağmen Rusya hariç egemen bir devletleri bulunmayan Slavların, Alman romantizminin ve Fransız devrimi sonucu yayılan fikirlerin etkisinden uzak durmaları mümkün olmayacaktır. Özellikle Alman düşünürlerin fikirlerinden ilhamla oluşturacakları söylemlerle  kendi ulusal ideolojilerini kurgulayacaklardır. Dilsel, tarihsel ve kültürel nosyonların keşfedilmesi,  etnik temele dayalı fikirlerin oluşmasının sağlayacaktır.  Bu çerçevede önce kültürel birliği ifade eder biçimde gelişecek daha sonra siyasal anlamları kapsayacak bir şekilde genişleyecektir. Tüm Slav topluluklarını ortak bir siyasi yapı içinde toplamayı hedefleyen panslavist ideolojinin tam olarak saptanmış ortak bir teorik ve pratik çerçevesi belirlenememiştir. Dolayısıyla, Slav topluluklarının kendi içlerinde Panslavizmi, farklı şekillerde algıladıklarını görmekteyiz. Rusya için Panslavizm kendi egemenliğinde tüm Slav topluluklarının birliğini ifade ederken, Hırvatlar için kendi kültürlerini devam ettirecek bir hareket olarak anlamlandırıldı. Bu noktadaki işlevi kimliklerini koruyacak bir yapı, anlayış arz ediyor olmasıdır.  Sırplar için ise tarihi "büyük" krallıklarının yeniden dirilişi ve tüm Slavlara şans olarak telakki edildi.

Panslavizm; Sırp, Hırvat ve Rus milliyetçi hareketleriyle beraber gelişmiştir. Sırp ve Hırvat ulusal uyanışında görüldüğü üzere panslavist fikirler bu iki topluluğun kendi ulusal ideolojisini oluşturma süreçlerini olumlu etkilemiştir. Slav kültür, dil ve tarihine yönelik çalışmalar, ulusal bilinçlenmelerinin temel argümanlarını da sağlamıştır. Her topluluğun kendi kimliğini oluşturmaya yönelik çalışmalar, ideolojik programlar, panslavist görüşlerin söylemlerinden yararlanmıştır. Böylece Sırp ve Hırvatlarda birbirine içkin olan Milliyetçilik ve Panslavizm, ulusal uyanışın  bir nevi taşıyıcısı olmuştur. Panslavizm, bu topluluklar için ideal düzlemdeyken ulusal devletlerini kurmak reel düzlemdeydi. Bu olgu birbiriyle içkin olan iki konseptin çatışmasını da gündeme getirecektir. Nihai hedef olarak telakki edilen Panslavizm, ulusal hedefleri söz konusu olduğunda reel politikalara yenik düşecektir. Bu,  Panslavizmin kaygan zeminini ve güçsüzlüğünü göstermektedir. Uluslararası konjönktürden de etkilenen bu durum ulusal ideolojilerin üstünlüğüyle sonuçlanacaktır. Sonuç olarak, Panslavizm Sırp ve Hırvatların ulusal uyanışlarını olumlu etkilemekle birlikte, daha reel politikalara karşı dayanamamıştır.

Rusya için Panslavizm, son kertede, stratejik zihniyetin bir taşıyıcısı, aracı olarak algılanmıştır. Panslavizm ideolojisinin, Rus idesiyle uyuşması bunun dış politika stratejilerinde uygulama alanı bulması özellikle 1860'lardan sonra Rusya'nın Panslavizme yöneliminin temel sebebidir. Önce kültürel içerikle gelişen Rus Panslavizmi bu dönemde Slavlık üzerine yapılan çalışmalarda kendini gösterecektir. Bu çalışmaların biriktirdiği alana Rus iç ve dış politika algılamasının değişmesiyle siyasal anlamlar yüklenerek esas Panslavizmin temelleri atılacaktır. Buna göre tüm Slav topulukları Rus hakimiyetinde bir araya getirilerek üçüncü  Romanın kurulması amaçlanmıştır. Böylece Panslavizm, Panrusculuk şeklini alacaktır. Rusya'da, Panslavizmin dış politika aracı olarak algılanmasından sonra  diğer Slav toplulukları ile ilişkiler bu yönde gelişecektir. Buna karşı tavır olarak, Sırp örneğinde olduğu gibi, milliyetçi hareketler ulus devletleşme gayretlerini arttıracaklardır. Böylece Rusya'nın araçsal Panslavizm politikası  Slav topluklarınca tepkiyle karşılanmıştır. Sonuçta ise hiçbir topluluk kendi ulusal çıkarları aleyhine bir hareket içine girmemişlerdir.  

19. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren başlayan ulus devletleşme süreci milliyetçi hareketlerin başarısıyla sonuçlanmıştır. Ulusal duygular, bu tarihten itibaren hem ülkeler bazında hem de dünya politikası düzleminde en etkin faktör olmuştur. Her ulus, bağlı olduğu ırk ailesine tabi bir siyasi organizasyondan ziyade daha dar anlamda Ulus-Devlet modelini takip etmiştir. Bu olgu uluslararası sistemin de yapısını belirlerken, bu yöndeki bir geçiş döneminin de habercisidir. Büyük imparatorlukların dağılmasıyla sonuçlanan bu süreç, yerini ulus-devlet merkezli bir uluslararası sisteme terk etmiştir. Bu aynı zamanda, dünya tarihinde yeni bir döneme işaret etmekte, Avrupa uluslar sistemi tüm dünya ölçeğine değin genişlemektedir. Avrupa'nın geçirdiği siyasal, ekonomik ve düşünsel evrimin sonuçları olarak görebileceğimiz bu süreç, doğal olarak, burjuvazinin ve Avrupa değerler, hedefler sisteminin yönlendiriciliği altında gerçekleşmiştir.

 

 

 

 

KAYNAKÇA

Banac, Ivo. The National Question ın Yugoslavia, New York, Cornell Unıversıty Pres, 1997.                                               

                     , Sırbistan'da Milliyetçilik, Yeni Balkanlar Eski Sorunlar,  Kemali Saybaşılı-Gencer Özcan(der.), İstanbul, Bağlam Yayınları, 1997.

Castellan, George. Balkanların Tarihi, çev.Dr. Ayşegül Yaraman Başbuğu, İstanbul, Milliyet Yayınları, 1995.

Glenny, Misha.  Balkanlar:1804-1999, çev. Mehmet Harmancı, İstanbul, Sabah Kitapları, 2001.

Jelavich, Barbara. Russia's Balkan Entanglements:1806-1914, New York, Cambrıdge Unıversıty Pres, 1991.

Jelavich, Charles and Barbara. The Balkans, New Jersey, Prentice-Hall,1965.

Kocabaş, Süleyman. Avrupa Türkiyesi'nin Kaybı ve Balkanlarda Panslavizm, Kayseri, Vatan Yayınları, 1986.                                                 

Kohn, Hans.  Panslavizm ve Rus Milliyetçiliği, Tercüme eden: Dr. Agah Oktay Güner, Ankara, Türk Dünyası Araştırmaları Merkezi, 1991.

Kunat, Akdes Nimet.  Panslavizm, Ankara, DTCF, C.XI, Sayı:3-4, 1953.

Mackenzie, David. The Serbs and Russian Panslavism:1875-1878, New York, Cornell University Pres, 1967.

Milojkoviç-Djuriç, Jelena.   Panslavism and National Identity in Russia and in the Balkans 1830-1880: Images of the Self and Other, New York, Columbıa Unıversıty Press, 1994.

Todorova, Maria. Imagining the Balkans, New York,Oxford Unıversıty Press,1997.

Birds.gif (1022 bytes)

Up ]

 

Yıldız Teknik Üniversitesi

İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi

Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Yüksek Lisans Öğrencileri Tarafından Hazırlanmaktadır.

Tel: 0 212 327 07 20

0 212 259 70 70 / 2683

E'posta: faksu@yildiz.edu.tr

Counter

Subscribe to yildizint

Powered by groups.yahoo.com