DURSUN

ŞAHİN

WEB

PORTALI

 

KİTAP ARAYIN!

GÖRÜŞLERİNİZİ

İLETİN

Adınız?

Düşünceleriniz

E-mail Adresiniz?

 

YAYIN ARAMA

sitemizi tavsiye ediniz

Adınız:

E-mailiniz:

 Arkadaşınızın E-maili:

Fikirleriniz:

Kopyasını Al:

 

Sık.Kullanılanlara.Ekle

 Giriş.Sayfası.Yap

ÇOCUKLAR DA BÜYÜKLER DE DUYSUN !..

Ekranlarda reytingleri alt üst eden bir dizi yayınlanıyor; Çocuklar Duymasın.

Dizinin sahici ve orjinal olmadığı adından belli; "Çocuklar Duymasın"mış... Sağır sultan duydu, çocukların duymadığı mı var? Çocuk mu kandırı­yorsunuz siz?

Ama kazın ayağı öyle değil işte. Çocuk da kandırıyorlar, büyük de... İtiraf etmeli, çoluk çocuk, kadın er­kek ekranlara kilitleniyoruz.

Yani sevgili izleyiciler (pardon okuyucular) valla durum bildiğiniz gi­bi değil. Dizinin tekrarı,      3 Kasım ak­şamı seçim özel programlarını bile geride bırakmış, inanabiliyor musu­nuz?

Herkes bilir ki, Türkiye'de en çok merak edilen ve izlenen diziler arkası yarın kuşağı dizileridir. Dallas, Hayat Ağacı, Küçük Hanım, Yalan Rüzgarı gibi. Ancak Çocuklar Duymasın bu tür bir dizi de değil. Yani olup biten­ler bir bölüm içerisinde sona eriyor. Ama yine de, se­çim sonuçlarını değil de, "Çocuklar Duymasın"ı merak ediyor, babababa... Yani bu kadarına da pes... Bu başarıysa, -ki elhak başarıdır, senarist­lerini, oyuncularını, yapımcılarını, kü­çük büyük emeği geçen herkesi kut­lamak lazım- bunun sihri, kerameti nerede doğrusu çok merak ediyorum. Şimdi diziyi eleştirelim de, demek ki bir numara var kardeşim... Var işte, Allah Allah...

Arıca "Taş fırın erkeği", "light er­kek", "bir kalorilik erkek", "kepekli erkek", "havuç", gibi dilimize pele­senk ettiğimiz deyimler kazandırma­sından ötürü de kutlamak lazım sena­ristleri... Dolayısıyla bu dizinin ve "Ayrılsak da beraberiz", "En son ba­balar duyar" gibi dizilerin de senaristliğini yapan kişinin hakkını teslim etmek gerekiyor. Ne demişler yiğidi öldür, ama hakkını ver...

Bu mu bizim aile yapımız?

Ancak... Dizinin hakkını verdik, oyuncuların, senaristin ve hatta ya­pımcının, hepsinin... Ne ki, bu dizinin sorgulanamaz olduğu anlamına gelmiyor. Eleştirmek de bizim hakkımız.

Milletimiz bu dizide ne buluyor ki, bu kadar ilgiyle izliyor? Senariste bakarsan dizi klasik bir Türk ailesini temsil ediyor. Bu top­raklardaki bir ailenin günlük yaşamını anlatıyor. Senarist kendisiyle ya­pılan bütün röportajlarda buna vurgu yapıyor. Dizinin oyuncuları da öyle. Ama hayır. Hayır, hayır... Kimse ku­sura bakmasın ama, dizinin Türk aile­sini temsil ettiğini söylemek, kolay değil.

Gümbür gümbür konuşup estirip duran ve her seferinde tükürdüğünü yutan bir baba, her şeye karışan ve karşı çıkan bir anne, devamlı didişen, ipe sapa gelmez şeylerden, konunun ciciğini çıkarana kadar sürüp giden anlamsız tartışmalar, kavgalar, gürül­tüler... Çocuklarda babalarına karşı pabuç gibi diller... Annenin ve evin küçük kızının kabul edilemez istekle­ri... Yaşları altmışa dayanmış kaynana ve kayınbabanın o yaşlarına rağmen geçinememe bahaneleri, boşanma tripleri, kültürümüze uymayan ev ve iş toplantı­ları...

Bu mu bizim aile yapımız? Merak ediyorum, senarist, bu ai­leyi Türkiye'nin neresinde görmüş de yazmış? Uzayda mı yaşıyor yoksa? Hiç Anadolu'ya yolu düşmüş mü senaris­tin? Anadolu'da kaç ailenin hikayesi dizideki aileye benziyor? Böyle bir ai­le varsa biz niye görmüyoruz? Eğer Arjantin olmamışsa ve bunca badire­ye rağmen ayakta kalabilmişse bu toplum, aile yapısının sağlamlığındandır diyoruz her seferinde. Dizide öy­küleri anlatılan aile yapısı mı, bizi ekonomik krizlerden kurtaran? Biz bu aile yapısına mı güveniyoruz Allah aşkına? Dizi iddia edildiği gibi aile ya­pımızı yansıtıyorsa -ki bizce yansıt­mıyor- vay halimize!...

Sonra, taş fırın erkeği, taş fırın er­keği, kardeşim erkekliğin de suyunu çıkarttınız be. Haluk mu taş fırın er­keği, hadi ordan Abidin... Çıkın da Türk erkeğinden özür dileyin, özür... Topluma karışın da ne erkekler var bir görün.

 

Mesaj kaygısı

Çocuklar duymasın dizisi sorgula­yan bir gözle izlendiği zaman, bizim aileyi anlatmaktan ziyade, toplum mühendislerinin kafasındaki olması gereken çağdaş ve modern aile yapı­sını anlatıyor aslında.

Dizi mesaj kaygısını o kadar çok abartıyor ki, iki, üç bölüm izledikten sonra, sanki birilerinin, mesela Çağ­daş Yaşamı Destekleme Derneğinin, size mesajlarını iletmek için bu diziyi kullandıklarını falan düşünüyorsunuz. Dizinin daha iyi anlaşılması için karakterlerin tek tek ele alınıp değerlendirilmesi yerinde olacak.

En light erkek: Haluk

Örneğin Haluk, dizi boyunca sü­rekli sinirleniyor. Katıksız maçoluğu oynuyor. Erkeklik halleri üstüne dur­madan inciler savuruyor. Kendisine taş fırın erkeği, bozulmuşlara da light erkek diyor. Ancak her bölümün so­nunda kendisi lightliğe razı oluyor. Her cümlesi "Ana!, ne!, hıaa!, babababa!" şeklinde ünlemlerle süsleniyor. Avrupa Birliği1 ne, çocukların internete girmesine, teknolojiye, yeni ve farklı olan her şeye sinirleniyor, karşı çıkı­yor. (Gerçek taş fırın erkeklerini niye sevimsiz gösterip küçük düşürüyorsu­nuz kardeşim?) Ancak her bu karşı çı­kışlarının mantıklı bir izahını yapamı­yor. Dizi boyunca en çok kullandığı tamlama "light erkek". Ancak bölü­mün sonunda da görüldüğü gibi "en light erkek" Haluk'un kendisi…

Meltem, öğreten anne modunda Haluk'a, hep, "öyle değil, böyle" di­yor. Haluk salakmış gibi, sürekli öğ­retiyor, anlatıyor, aile birliğini ve mut­luluğunu sağlıyor. Haluk yola gel­mezse bağırıp çağırıyor. Bu haliyle Meltem, bilgili, görmüş geçirmiş, mo­dern, aydın Türk kadınını temsil edi­yor. Modern, aydın Türk kadını dedi­ğin, başkaldıracak, kocasına karşı çı­kacak, bağırıp çağıracak, öyle mi? (Erkek de bunları yutacak, öyle mi? Sen taş fırın değil, soğan erkeğisin Haluk) Meltem bir şirkette personel müdürü olarak çalışıyor. Evini, işini ve çocuklarını aynı anda idare edebi­len "süper kadın" tipini sergiliyor. An­cak bu işlerin hepsini aynı anda ya­pamadığı için olsa gerek bir hizmetçi tutmuşlar. Dizinin bazı bölümlerinde Meltemin vejeteryan (et yemez) olduğunu öğre­niyoruz. Bu durumu o kadar fazla abartıyor ki etli yemekler yaparken maske takıyor. İstediği halde sofrası­na bir gram et alamayan çoğu Anado­lu ailesi bu durumu nasıl karşılıyor dersiniz? Türk ailesi ve tabi Türk ka­dını eti bulsa öyle bir yer ki...

Anneyle ayırt edilemeyen cümle­ler kuran evin 15 yaşındaki küçük kızı Duygu. Ergenlik çağındaki buna­lımlı kız bir feminist. Küçük kızın ge­ce erkek arkadaşının evinde kalmak gibi kabul edilemez istekleri var. Kız Haluk'un bütün karşı çıkışlarına rağ­men bu isteklerini yerine getiriyor.

Evin küçük oğlu Emre, ya da Ha­vuç, kendi adıyla Furkan Kızılay. Ço­cuk boyuna poşuna bakmadan mate­matik öğretmenine dahi aşık oluyor. Kız arkadaşlarının dikkatini çekmek için saçını başını boyuyor. Babasının bu konuda kendisine teşvikleri bile var. Ablasına özenip devamlı cep te­lefonu istiyor. Nedeni ise sadece kız arkadaşlarıyla mesajlaşmak. İnterneti sadece gereksiz işlerde kullanıyor. Bu arada havuç üzerinden müthiş bir reklam kampanyası yürütülüyor. He­nüz 10'lu yaşlarının başlarında olduğu tamamen unutulan Havuç bir anda star ilan ediliyor. Reklam piyasasının bol sıfırlı kampanyalarında oynuyor, mankenlerle tanıtımlara katılıyor.

Dizide ara sıra anneanne ve dede­yi görüyoruz. Ancak ne hikmetse sa­dece Meltem'in anne ve babası var. Huluk'un anne ve babası ise ortalıkta görünmüyor. Sanırsın ki Haluk içgüveysi... E, öyle olunca da durumu içgüveysinden hallice oluyor yani. O zaman bu erkek tripleri ne kardeşim?

Meltem'in anne ve babası çat kapı geliyorlar. (Bu arada Meltem, Haluk ve çocuklar niye hiç dedelerine, an­neannelerine gitmiyor? Asıl küçükler büyüklere gitmez mi?) Her içeri gir­diklerinde ayrı bir geçinememe baha­nesi üretiyorlar. Yaşları altmışa da­yanmış insanlar artık birbirlerinin çekilmez hale geldiklerini söyleyerek boşanmaktan bahsediyorlar. Kapı her çaldığında küçük oğlan kapıya koşu­yor ve açıyor. Burada önemli bir ay­rıntı gözden kaçmış: O yaştaki bir ço­cuğun "Kim o?" demeden kapı açma­sı. Avrupa Birliği'nden teknolojiye, sağlıktan eğitime kadar her şeyi öğre­ten dizi için büyük bir gaf. Türkiye'de enflasyondan daha hızlı artan tek şe­yin katil, sapık, hırsız, gaspçı, man­yak sayısı olduğunu gözden kaçırmış­lar.

Haluk'un iş arkadaşı Selami ve eşi Gönül'de roller değişiyor. O evin, Haluk'u Gönül, Meltem'i ise Selami. Ha­luk, Gönül'e "dominant teyze", Selami'ye "light erkek" diyor. Kendisi ise "taşfırın erkeği". Selami'yi, eşinin sö­zünden çıkmadığı için sürekli aşağılı­yor. Aynı şeyi kendi yapmak istediğinde saygı ve anlayış bekliyor. Selami'nin light durumları dizinin komik­lik unsurlarından biri. Selami eşine çi­çek getirmek zorunda, ondan izinsiz maç seyredemiyor, arkadaşlarıyla bir yere gidemiyor. Yıllar yılı reisliği ka­dınlara kaptırmamış bir milletin to­runları olarak o sahneler bize biraz garip geliyor doğrusu.

Haluk'un patronu bir Karadenizli. Fashion TV bağımlısı, elinden ağız spreyini düşürmüyor. Aptal görünümlü ama çapkın. O haline ve belli ki aynaya hiç bakmadan, önüne gelen her kadına sarkıyor. En çok da sekreterine. Sekreter sürekli mini etek, açık saçık gömlek giyiyor. Ama durumdan da çok rahatsız. Yine de tahammül ediyor. Dizi bize burada şu dersi veriyor: Sekreter dediğin açık-saçık giyinir, tacize davetiye çıkarır, tacizlere sesini çıkarmaz, kapıyı çar­pıp gitmez. Patron da sekreterine su­lanır. Dizide hiç kimse patrona bu ta­cizlerinden dolayı tepkide bulunmu­yor. Ses çıkarmıyor.

Meltem'in bir de psikologu var. Muhabbetleri, "kaçık kocamı normal insan yapmak için ne yapmam gere­kiyor?" sorusuna düğümlenmiş du­rumda. Malum, yuvayı dişi kuş yapı­yor. Kadın karşılaştığı sorunları de­vamlı terapiste danışıyor. Terapist Si­nan Bey ise her şeyi biliyor edasıyla önerilerde bulunuyor. Ancak önerileri öyle ahım şahım öneriler değil. Aklı başında hiçbir psikiyatrist kötü giden bir evliliğe çözüm olarak yemekte mum yakmayı önermez mesela.

Dizide Amerikan sitcom'larından bol bol apartma da mevcut. Haluk eve hırsız girdiğini sanıyor ve eline ne alıyor dersiniz: Bir beyzbol sopa­sı. Oğlunun da tabi ki küçük beyzbol sopası var. Sanki Türkiye'de babalar ve oğullar her hafta sonu yemyeşil alanlarda beyzbol oynarlarmış gibi... Bu bir yana, bir de eve hırsız girdi­ğinde, Türk erkeği beyzbol sopasına mı sarılır, tabancasının kabzasına mı?

Dizi politik mesajlar iletmeyi de ihmal etmiyor. Mesela evin çalışan kadını Meltem, her şeye karışan ve muhalefet olan kocası Haluk'u Avru­pa Birliği'ne girilmesinin önemini an­latırken, aynen şöyle diyor; "Eğer bir­liğe girersek, çocukların eğitimi daha iyi olacak, en az 6, en çok 10 bin do­lar maaş alacağız." Bin dolara dinini değiştiren, 10 milyona adam öldürenlere 10 bin dolardan söz ettin mi, ağzının su­yu akar tabi.

Diziye tazminat davası

Bu arada Çocuklar Duymasın di­zisinin müziği de mahkemelik olmuş. Ünlü bestekar Yesari Asım Arsoy'un yasal varisleri olan yeğenleri Göksel ve Nursel Arsoy, "Çocuklar Duyma­sın" dizisindeki müziğin "Sazlar çalı­nır Çamlıca'nın Bahçelerinde" adlı eserden alıntı olduğu iddiasıyla, ya­pımcı firma Protel ve diziyi yayınla­yan ATV aleyhine tazminat davası açmış. Beyoğlu 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde yürütülen davada, davacılar, yapımcı ve televizyondan 1500 euro manevi tazminat cezası is­tiyorlar. Müziğinin çalıntı olma ihti­mali bulunan bu dizinin bence se­naryosu da çalıntı. Nereden mi bili­yorum? Taş Devri'nden.

Bu filmi daha önce gördük

Çocuklar Duymasın dizisi size neyi çağrıştırıyor bilmiyorum ama, bana o meşhur çizgi film Taş Devri'ni hatırlatıyor nedense. Fred Çakmaktaş, Barni Moloztaş, Vilma, Beti ve diğerleri. Bunlar Taş Devri'nin kahramanları... Haluk, Selami, Mel­tem, Gönül ve diğerleri... Bunlar da Çocuklar Duymasın'ın kahramanla­rı... Bu karakterleri yer değiştirin her iki dizinin de birbirlerine ne kadar benzediğini göreceksiniz. Fred aptal­ca inadı ve erkeklik taslamaları ile tam bir taş fırın erkeği. Tıpkı Haluk gibi. Onu umursamadan bildiğini okuyan ve hep kazanan karısı Vilma da Haluk'un karısı Meltem'e benziyor. Ve korkak, çekingen arkadaşı Barni ise Selami'ye, onun karısı Beti de Gönül'e tıpatıp uyuyor. Dizinin senaryo danışmanı her ne kadar in­kar etse de, biz bu filmi daha önce izledik sanki.

Yani bu kadar olur…

 

 BU ARAMA MOTORLARINI KULLANABİLİRSİNİZ

Material Copyright© DURSUN ŞAHİN 2000 - 2002