EFSANELER BEŞİĞİ
Kaz Dağları tarihin
her döneminde türlü çeşit efsaneler saklamış
koynunda, eski Yunan'dan günümüze anlatılagelmiş
bunlar. Ben de belirli bir kronolojik sıra düşünmeden
ilk aklıma gelen efsane ve kahramanları bir çırpıda
sıralamak istedim. Belki böylece "dağın ruhunu"
anlamaya biraz daha yaklaşmış oluruz.
ÜÇ GÜZELLER MASALI ya
da İLK GÜZELLİK YARIŞMASI
Peleus'la
Thetis'in Olympos'ta kutlanan bir düğününe Fesatlık
Tanrıçası Eris davet edilmemiş... fesatlık bu ya boş
durur mu, düğüne davetsiz gelip masanın ortasına altın
bir elma atıvermiş, elmanın üzerinde "en güzele"
yazıyormuş. Bütün kadınlar elma benim, bana yakışır
diyerek elmayı sahiplenmeye kalkmışlar, bunun üzerine
en güzeli Tanrılar Tanrısı Zeus seçsin denmiş, ama
Zeus elmayı karısı Tanrıça Hera'ya verse diğer Tanrıçalar
kıyameti koparacaklar, başka Tanrıçalara verse bu
sefer de karısı ortalığı kaldıracak, Zeus bu işi
başından savmak için Kaz Dağlarının yakışıklı
çobanı Paris'i elmayı en güzele vermesi için görevlendirmiş.
Bu karmaşadan sonra ortada en güzelim diye üç Tanrıça
kalmış. Zeus'un karısı Hera, Akıl Tanrıçası Atena,
Güzellik ve Sevgi Tanrıçası Venüs. Bu üç Tanrıça,
yakışıklı çobanın karşısına çıkmışlar. Çobanın
elinde "en güzele" diye yazan altın elma, karşısında
yürekleri heyecandan çarpan üç Tanrıça...
Tanrıçalar
başlamışlar akıllarına gelen vaatlerle çobanı etki
altına almaya. Atena; ün, şan vaat etmiş, Hera;
zenginlik ve kuvvet. Venüs ise, dünyanın en güzel kızını
vaat etmiş. Atena ve Hera en güzel elbiselerini giyip,
en süslü mücevherlerini takmışlar, oysa güzellik örtü
istemez, güzellik onun örtüsü diyen Venüs bunların
hiçbirini yapmamış. Paris'in altın elmayı tutan eli
kımıldamış... herkes heyecan içinde ve el geniş bir
kavis çizerek Venüs'e doğru uzanmış. Paris üzerinde
"en güzele" yazan altın elmayı Venüs'e
vermiş...
PARİS DEDİKLERİ
Paris,
öbür adıyla Aleksandros, Troya kralı Priamos'la karısı
Hekabe'nin en küçük oğlu. Kraliçe onu doğurmadan
birkaç gün önce uykusunda bir düş görmüş: karnından
çıkan bir alev Troya surlarını sarıyor, bütün şehri
yangına veriyormuş. Falcılar bu düşü kötüye
yorumlamışlar, doğacak olan çocuk şehri yıkıma götürecek
demişler. Bebek doğunca da Priamos onu İda dağına bırakmak
üzere bir uşağına vermiş. Uşak Paris'i dağa bırakmış
, vahşi hayvanlar hakkından gelir diye düşünmüş.
Ama öyle olmamış, bir dişi ayı gelip bebeği emzirmiş.
Bir süre bu böyle gitmiş, sonra çocuğu Agelaos adındaki
bir çoban bulmuş, evine götürmüş ve kendi çocuklarıyla
bir arada büyütmüş. Paris çobanlar arasıdan güzelliği
yardımseverliğiyle dikkati çekermiş, sürülerine çok
iyi baktığı için, ona koruyucu anlamına gelen
Aleksandros adını takmışlar, dağda önce Oinone adlı
bir nympha ile sevişmiş. Evlenmişler, ama mutlulukları
uzun sürmemiş.
OİNONE
Oinone
İda dağının nymphalarından biridir. Paris ile
evlenir. Paris güzellik yarışmasında yargıç olarak
çağrıldığında onu vazgeçirmeye çalışır ama başaramaz;
ancak bir gün yaralanırsa onu gelip bulmasını söyler.
Apollon'un kendisine verdiği şifalı otlar vardır.
Paris Troya savaşının sonlarında Philoktetes'in attığı
bir okla yaralanınca Oinone'nin bu sözünü hatırlar,
ona haber gönderir, ama nympha yardıma gelmez. Paris ölünce
Oinone pişman olup canına kıyar.
(Nympha:
Aslında başı örtülü, yani gelin anlamına gelen
nympha kırlarda, sularda, ormanlarda yaşayan doğal ve
tanrısal varlıkların dişi olanlarına verilen addır.
Homeros'a göre nympha'lar Zeus'un kızlarıdır.)
ANKHİSES
Troya
kral soyundan olan Asarakos'un oğlu Ankhises Tanrıça
Aphrodite ile sevişmiş ve Aineias'ın babası olmuştur.
Homerik denilen övgülerden Aphrodite'e ayrılmış olanı,
bu sevişmeyi en ince ayrıntılarına dek anlatır: Tanrıça
Ankhises'i İda yamaçlarında sığırlarını otlatırken
görür, delikanlının güzelliğine vurulur ve dağa
iner. Övgüde "canavarların anası, bin pınarlı
İda" diye tanımlanan İda dağına Aphrodite'in
inişi, peşinde vahşi hayvanlar sürükleyen ana tanrıçanın
gelişine benzetilmiş, tanrıçanın büyüsüne kapılan
hayvanların ormanlarda, fundalıklarda sevişmesi gösterilmiştir.
Tanrıça Phrygia'lı bir genç kız kılığına girer
de öyle görünür Ankhises'e. Troyalı prens arzu ile
yanıp tutuşarak tanrıçaya yaklaşır. sevişmelerinin
sonunda gülümser tanrıça, sevgilisine şöyle
seslenir:
Senin
bir oğlun doğacak,
Troya'lılara
kral olacaktır o
ve
çocuklarına çocuklar doğacaktır
sonsuzluğa
dek!
Tanrıça
doğuracağı oğlanı büyütmek için nympha'lara
vereceğini, onu beş yaşında babasına tanıtacağını
ve çocuğun kimin olduğu sorulursa sakın Aphrodite'in
oğlu olduğunu bildirmemesini, yoksa Zeus'un yıldırımına
çarpılacağını söyler ve Ankhises'i bırakıp gider.
Bir
efsaneye göre Ankhises tanrıçanın sözünü tutmaz,
fazlaca içtiği bir gün Aphrodite ile sevişmiş
olmakla övünür ve çarpılır. Bunun sonucunda topal
kaldığı, Troya'dan kaçarken Aineias'ın onu sırtına
almasının nedeninin bu olduğu anlatılır.
 
|