YUAN MEİ (1716-1797)
Sarı Ejder Dağında Bir
Gezinti
1782 yılının nisanında
Tien-tai ile Yen-şi'den geçerek Chekiang eyaletinin güneyinde
bulunan Sarı Ejder dağına doğru bir gezintiye çıktım.
Bu dağ, üstüste, karmakarışık, karşı karşıya yığılmış
taşlardan ibarettir; Shantung'daki Dzö dağına benzer;
Tien-tai ile Yen-şi'den büsbütün başkadır.
İnsanlar yaradanın tuhaflıkları
yarattığına inanırlar. Bu dağı görünce şöyle
dedim: Yaradan bunu nasıl mahsus böyle yapmış
olabilir? mahsus yapmak istemiş olsaydı, muhakkak bu şekilde
yapmış olamazdı. Bu şekilde yapabilmiş olsaydı
muhakkak bu kadar tuhaf olarak yapmazdı. Bu ancak gizli
olanın değişimi ile tesadüf yüzünden, kendiliğinden
olmuş olabilir.
Yaradanın, bunu mahsus
yapmak istemiş olsaydı, böyle yapamazdı, düşüncesi
aklıma nasıl geliyor? Gençliğimde oyundan hoşlanırdım;
su dolu bir kap alır, içine kurşun akıtırdım, kurşun
kaynar ve fısıldardı. Birdenbire ayağa kalkar, yahut
diz çöker, yahut da yatardı; kah üst üste, bir sehpa
gibi büyük ve muhteşem; kah parça parça ve kırık dökük
olurdu; bazen sanki savaşıyormuş gibi bir yana eğilmiş
yahut eğri dururdu; bütün parçaları biribirinden hoşlanırdı.
Fakat her zaman başka türlü bir kemale sahipti. Bir
arslana, bir hayvana, bir ejdere, bir ata, bir tavuk
yahut böceğe, yahut herhangi bir varlığa benzerdi. Tıpkı
Hua dağı, Sung dağı, Tai dağı, yahut bütün o ünlü
dağlar gibi daima mükemmeldi. Bunda benim irademin bir
dahili var mı idi? Benim, hakkında bir şey söyleyebileceğim
niyetim yalnız, kurşunu suya atmaktı. fakat bu gibi şekiller
almasından hiç haberim yoktu. Kurşuna sorayım; o da
bilmez. Suya sorayım; o da bilmez. Acaba dağ da öyle
olmamış mıdır? Henüz aydınlıkla karanlık
birbirinden ayrılmamışken, büyük meçhul için
kaynamaktaydı; hepsi bir tek kütle idi; ve taşlar süt
gibi yumuşaktı. Herşey bir tek'te toplu idi. Ama günün
birinde gök yukarı gitti, yer aşağı çöktü; kum uçtu,
su aktı; rüzgar gelip üstünden kaydı; yıldızlar göğün
üstüne çıktılar; taşlar, yeryüzünde tuhaf, garip
bir şekilde yığıldı.
Belki bütün bunlar
tekvinde görüldü; belki de ancak ilk insanların yukarı
tırmandıkları sırada oldu. Zamanla ot ve hayvan
gittikçe çoğaldı, dağların şekilleri gittikçe
tuhaflaştı. Ve biz, bugünün insanları, bir dağda
bir gemi yahut bir sandık, bir ev yahut çürümüş ağaçlar
görürsek, bunlar dağlara bir zamanlar tırmanmış
insanlardan mı kalmıştır, yoksa orada
kendiliklerinden mi olmuştur?
Bedenimiz ne yazık ki, küçüktür;
yıllarımız çabuk akıp gider. Biz gök ile yerden
sonra yaratıldık; onlardan önce yok olacağız. Böylece
temaşa halinde oturup bekleyemeyiz. Fakat hakikat ancak
bu olabilir.
Bana: Bu; dağlar hakkında
bir makaledir, bir tek dağ hakkında bir deneme değildir,
diyorlar. Bütün bu sözlerin, Sarı Ejder dağı ile ne
ilgisi var? Fakat, bir köşeyi tutun, öteki üç köşeyi
de, daha nice bin köşeyi de öğrenmiş olursunuz. Sarı
Ejder dağında dolaşırken, bakınız işte bu bilgiyi
edindim. Onun için, gördüğümü yazıyorum. Sonra,
Tien-tai ile Yen-chih üzerine şiirler söyledim; Sarı
Ejder üzerine şiirler söyledim. Bu sebeple, şiir
yerine bu satırları yazıyorum.
(Çin Denemeleri Çev. W.Eberhard
- N.Hızır M.E.B. Yayınları 1989)
GERİ / Dağcılık / İLERİ
|