KERBELA

Hz. Muhammed bir gün sahabeleri ile sohbet ederken "Ya  Tanrı'nın elçisi ! Gönüllerimizi kaplayan İslam'lık nuru ve bu büyük nimmetin şükranını bildirmekten dillerimiz acizdir. Bu büyük lüfuna karşılık Ulu Tanrı'ya nasıl bir şükranda bulunalın ki bizlerden razı olsun?" Sahabelerin bu tür yakarışlarına HZ. Muhammed kendisine inen şu ayet ile yanıt verir:

"Habibim! Söyle ki sizlere ilettiğim ve bildirdiğim bu dinin müjdecisi olarak veya İslam'lığın ışığının karşılığı olarak sizden hiç bir şey istemem. Sadece yakınlarıma sevgi isterim." Sahabeler:

- Ya Tanrı'nın Elçisi ! üzerimize sevgileri farz olan yakınlarınız kimlerdir?

HZ. Peygamber:

- Bunlar;  Hz. Ali, Hz. Fatima, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'dir diye yanıtlar.

  Hz. Muhammed, her kim Tanrı'nın rızasına alarak, Tanrı'ya ve  Hz. Peygamber'e yakın olmak  ya da ulaşmak istiyor sa, bunu yolu ayettede belirtildiği gibi  Allahın sevgilileri ve peygamberin Ehl-i Beyt'tine (Peygamberin ev halkı) vaya Al-i Aba'sına büyük saygı, ve çokça sevgi göstermektir.

O günün İslama inananların yanıtlanmasını istedikleri hangi alanlarda Ehl-i Beyt'e sevgi gösterelim? Ne ne şekillerde onların büyük yardımlarına kavuşalım? Ne gibi çabalarla onlara ulaşalım? gibi soruların yanıtlarını Hz. Muhammed şöyle açıklar:

 "Esslihune İllah ve talihüne li" Yani; "Oğullarımın uyanlarına Allah için, uymayanlarına da benim için saygı gösterin" diye buyurmuştur. Bu onur veren hadise göre  İslam inananları ve hatta tüm insanlar hangi inanç ve mezhepte olursa olsunlar Hz. Peygamber'in  Ehl-i Beyt'ine  uyanlar Ulu Tanrı için, uymayanlarda İslam Peygamber'i olan Hz. Muhammed için saygı göstermek zorundadırlar. Kime? Hz. Peygamber'in Ehl-i Beyt'ine. Gösterilen bu saygı ve sevginin Hz. Peygamber'e dolayısıyla Onun Ehl-i Beyt'i olan Evliyalar Şahı Hz. Ali ve evlatlarına olduğunu bir kez daha hatırlatırız.

İşte Kur'anda açıkça belirtilen  bu ve daha nice açık ayete ve hadise rağmen Ümeyyeoğullar ne yaptı. Kerbela'da mazlumların kanları ile bir derya yaptılar. Öyle bir derya yaptılar ki, bu kan deryası hiç kurumayan bir okyanusa dönüştü. Dünyada canlı olarak insan oğlu var olduğu sürece de Kerbela faciasında akıtılan kanların unutulması düşünülemez. Hz. Muhammed'in Ehl-i Beyt'tinin yasıda kıyamete kadar bitmez. Yüreklerde yanan bu ateş ebediyen sönmez.

  Bu ateş öye bir ateştir ki; ancak ve ancak Ehl-i Beyt'i seven ona yürekten bağlı müminlerin kalbinde yanar ve Kebela ile tüm insanlığı saran bu ateş zahiri aleme çıkacak olsa dünya üzerinde bir tutam ot dahi bitmez ve yer yüzünde hiç bir canlı yaşayamaz. Tüm deryalar, denizler diye bir şey kalmaz kururdu. Çünkü;  Şah imam Hüseyin'e yapılan bu zülüm, ne adem Peygamber, ne Nuh Alehiselam ve ne Yakup, ne İsa, ne de Musa Elehiselama, ne de her hangi bir Peygamber'e, Nebi'ye, Veli'ye yapılan zülme benzemiyor.  Bu zülüm öyle bir zülumdür ki, kendisinden şefaat bekledikleri,  bu dünyada cennet'e girmek için çabaladıkları ve yarın huzuruna çıkacakları Hz. Muhammed'in sevgili torunu  İmam Hüseyin ve çocuklarından suyu esirgiyerek onları susuz bırakarak şehit ettikleri insanlığa sığmayan insan oğlunun kaldıramayacağı  bu zülum ile bir vahşet ile gerçekleştirdiler.

  Emivi ordusu ve onun önderi lanetlik Yezit , mana aleminde tarih ve insanlık önünde İmam Hüseyin karşısında benzeri olmayan öyle bir yenilgiye uğramıştır ki, tarih boyunca, dünya üzerinde insan oğlunun nefret ile söylediği "Lanet Yezid'e"  sesleri arasında sayısızca kere yok olmuştur. BuYok oluş mahşere kadar sürecektir. Yezid, işlediği bu insanlık ayıbının utancıyla belleklerden silinmeyen bir kötülüğün sembölü olarak anılacak ve nesilden nesile  "lanet"e müstahak görülmeye devam edilecektir.

  İşte onun için Ehl-i Beyt'i sevenler, onlara inananlara Muharem'de yas-ı matem tutmak haktır. Bir söylenceye göre; Kebela'da İmam Hüseyin'in başına gelen bu vahşete karşı yer ve gök sallandı. Bütün melekler o gün yasa büründü. Demek ki, Ehl-i Beyt aşkı ile yanan yürekler, tutulan oruç, çekilen yas, mümin olanın kalp aynasını temizleyip günahlarını Mah-u perişan ediyor. Allah onları  Hz. Peygamber'in şefaatine  ve Ehl-i Beyt'in sevgisine erdirsin.

İmam Hüseyin'in kişiliğinde toplanan Alevi umudu Kerbela'nın kızgın, kanlı çöllerinde kuma gömülünce, Alevi ozanları bu kez, Hüseyin'in anılarına yöneldiler. İmam Hüseyin'in anısı her gün bir ulusal bilinç gibi sevenlerin imdadına koştu. İmam Hüseyinnin sıkıntıları ile kendininkilerini karşılaştırdışlar. Kerbela belasının yanında kendi sıkıntılarının bir hiç olduğunu görerek yaşama yeniden sarıldılar.

Böylece İmam hüseyin Anadolu Alevileri'nin inanç simgesi ve yaşam simgesi oldu. Babası, piri, kardaşı, oğlu oldu. Ona ağıtlar, destanlar yakıldı. Onu zalimlerin zülmüne karşı insanlık onurunun baş eğmez sembölü yaptılar. On Muharrem günlerinde hiç bir Alevi su içmedi. Bu vahşet üzerinde bunca yıl geçmesine rağmen hiç bir zaman unutulmadı. İnsanlık var oldukça da unutulmayacak. Öyle anlaşılıyor ki 1400 yılılık bu gelenek sonsuzluğa kadar sürecektir.

  Ey Hayır sabi canlar;

Bugün elimizde fırsatlar varken bizden öncekilerin katarına, yani o kutsal kafileye katılmanın yardımını diliyelim. Allah'ın dotlarından var olan biri olan Mürşid-i Kamil'in olgunluk saçan eteğine sıkıca sarılalım. O bizleri Tanrı'ya götüren rehbere her şeyimizle teslim olalım.

Doğaldır ki; sonunda değişim vardır. yani Tanrı'ya dönüş vardır. Öyle ise halen ruh bedende iken insan olma ahlak ve erdemine sıkıca bürünelim. Sevelim, sevilelim. İnsanlık için doğru yolda en iyi şekilde hizmet edelim ki bize, bizden daha yakın olan Tanrı'ya ulaşanların yolunda ulaşalım ve O'nunla

bütünleşelim. İyi ve kötü her şey burada, bu dünyada, bakın ozanımız ne diyor.

"Her kes kendi ateşini kendi götürür" Nereden ? Buradan. Öyle ise bu fani dünyada iyi emel kazanmak için insanlığa ve insan yararına olan hizmetlerde bulunalım. Bilim ve teknolojinin tüm hizmetlerinden yararlanalım. Çağın gereklerine göre Alevice yaşıyalım. Her birimiz zalimin zülmüne boyun eğmeyen Hüseyn-i Kerbela olalım, Pir Sultan, Seyid Nesimi, Halac-ı  Mansur, Şeyh Bedreddin olalım.

Alevi felsefesinde tarih inanç olmuştur. İnanç; hasrete, hasret; figana, Figan; türküye, türkü de Kerbela'ya karışmıştır, deyip sözü ozam A. Vakti Dolu'ya bıkakalım.

Ehl-i Beyt'in Nuru İmam Hüseyin

Kerbela çölünde gelip duran  
Toprağı koklayıp çadırın kuran  
İnsanlık uğruna serini veren  
Ehl-i Beyt'in nuru İmam Hüseyin 
Yetmiş iki pare er şehit veren 
Abbas'ın kolların kalemdir diyen 
Ali Ekber'in şahadetini gören 
Ehl-i Beyt'in nuru İmam Hüseyin  
Şahzede Kasım'ı yanında bulan  
Kolundaki pazubendi okuyan  
Vasiyet üzere kızını veren  
Ehl-i Beyt'in nuru İmam Hüseyin  
İnsanlık uğruna meydana gelen 
Hak için serini, sertacın veren 
Kerbela çölünde mekanın kuran 
Ehl-i Beyt'in nuru İmam Hüseyin  
Adil Ali böyle söyler gezersin  
Hak uğruna kalem tutmuş yazarsın  
Şah Hüseyin'in yüreğini ezersin  
Ehl-i Beyt'in nuru İmam Hüseyin