Kıl Dönmeleri

Birçok kişi yadırgadı böyle dergide böle bi yazı olur mu.. Bir standart mı var bilemiyorum ama yinede bir bunalım dergisiyle bir dark-stil dergi arasındaki çizgiyi biraz da ekstrem örneklerle vermek bence doğru. Ayrıca insanların cinsiyet ve cinsiyetsizlikler üzerine saplandığı korkulardan biraz da karamizaha kaçarak bahsetmek çok da anlamsız olmasa gerek bu stil için. Özelliklede bu toplumda kendi cinsel seçimi tüm kariyerini etkiliyorsa birinin, ben bunu kurcalamaya değer bulurum. Hikayelere bakarsak da kahramanların seçimler konusunda hem bir yargısı var, hem de korkusu. Bunları görmek pekde zor değil. Fakat elbetteki burada benim herhangi bir mesaj verme düşüncem yada kaygım da yok. Sonuçta bence olaylar anında insan davranışları her zaman daha gerçekçidir...

Bu kısa açıklamadan sonra bu sayının kıl dönmelerine geçiyorum. ilk sayının oldukça sınırlı basılmasından dolayı  sayfaya o sayıdakinin coverını koyacağım. Bunun dışında tabi 1 çok ilginç şeyde var. 1i tıp ve 1 de işletmede okuyan arkadaşların anlattıklarıyla başlıyayım..

Olay beşinci sınıf öğrencilerin, derslerine giren bir prof.hocanın okuldaki bayan bir asistanla adını çıkarmasıyla başlıyor. Hatta asistanın hep hocanın muayanesine neden sık sık  ziyaret etmesi de.. Bu söylentiler hocanın kulağına gidiyor, bi sürü olaylar falan filan oluyor. Adam bunlara karşılık verircesine birgün derste ‘sizler artık yarı doktor sayılırsınız yarı da bilim adamı. Ama bazı arkadaşlarınız hatta çoğunuz bu ikinci sıfatı pek hak etmiyor. Yarın birgün bilim adına işler yaparken elinize yüzünüze bulaştıracaksınız bu mesleği bu kafayla. Size bana böyle olmayacağını ispat etmeniz için bir şans vermeye karar verdim. Şimdi herkes kendine karşı cinsiyetinden birini bulsun ve birbirinizin rektal tuşe olup olmadığını kontrol etsin’. Bu hastalık makatta olabiliyor ve ancak parmakla yoklayarak kontrol edilebilir. Tabi buarada sınıftan bazıları ‘oha!’ diyip ardından gülüyor. Şaka falan yaptığını düşünüyor hocanın fakat durum gayet ciddi çünkü yapmayanları bırakmak tehtidi söz konusu. Hoca sabırsızlanıyor ve tekrar ediyor söylediklerini. Sınıftan birkaç kız ‘hocam eğer böyle bişeyde ciddiyseniz okulu bırakırız, bunu yapmamız imkansız’ diyor, buna karşılık eleman kapıyı gösteriyor. Bazıları ‘şikayet ederiz sizi hocam başka çare bırakmıyorsunuz bize’ diyorlar.. hoca aynen ‘ananızın mına şikayet edin. bunu daha önce düşünecektiniz. Burasının bilim beşiği olduğuna inanmayanlar sktirsin gitsin.’ 20 dakika boyunca bu tartışma sürüyor. En sonunda kızın teki bayılıyor. Bi gürültü patırtı da öyle çıkıyor ve ders sonunda bölüm başkanlığına şikayet ediyorlar durumu. Ama kimi kime şikayet edecekler ki. Bölüm başkan yardımcısı zaten adamında bir akrabası. Yine de ertesi derste şaka yaptığını açıklayıp geçiliyor olay. Daha bitmedi, aynı hoca anatomi kurulunda aynı sınıftaki, ‘şikayet ederiz’ diyen hatuna şu son soruyu soruyor. Kritik bir soru kız için çünkü önceki soruların hepsini bilemediğinden bunu yapamazsa kalacak. Soru aynen şöyle: ‘..bacaklarını göster.’ Kız afallıyor. Nası yani falan oluyor. Soru tekrar ediliyor. Kız kızara bozara eteğini yukarı kaldırıyor... Hoca: -Salak! Sana bacaklarını göster dedik. Baldırlarını değil!..

....

İşletmedeki olay ise şöyle.. Prof hocanın teki derste öğrencilere, çalışmıyorlar diye baya bir fırça kayar, en son da ‘Ne olacak ineği bağlasanız yine bu bölümden 4 senede mezun olur zaten’ der. Anfinin arkalardan bir öğrenci gür bir sesle, ‘Aynı ineği 4-5 sene daha bağlıyınca da Profesör oluyor galiba.’ Hoca afallayıp kekelemiş. Öylece kalakalmış, bir şey de diyememiş. Ne diyebilir ki zaten başka..

Üniversite’de hocalarla yaşanan bazı diyaloglar oldukça garip. Tabi bende bunlara çok defa şahit oldum. Bunlara deyinmeden önce..

....

“Azimle sıçan taş yarar”. Benim okulun tuvaletiyle ilk tanışmam işte bu cümle ile oldu. Aslında ilk dersimden çıkıp ihtiyacımı giderecektim sadece. Tuvalete girdim ve işemeye koyulurken tam karşımda aynen şu yazı vardı: ‘Azimle sıçan taş yarar.’ Ve bunun altında da işediğim şeye denk gelen bir ok vardı.. Alaturka fayans yarıklar içinde... Hem işiip hemde gülmekten kendi içimde patlamalar yaşıyordum. Herseferinde o tuvalete işemek hep eğlenceli oldu. Hem öyle bir sözdü..hem de bir o kadar da samimiydi. Fakat yıllar geçtikçe okuldaki durumum pek içaçıcı olmadığından oraya işemek bir noktadan sonra eğlence değil ders verme niteliğine giriyordu. Yani kim nasıl yaptıysa, ne bok sıçtıysa bilemiyorum ama kesinlikle ciddiydi. Çoğu zaman dersten kalınca her öğrenci gibi hocaya falan kıl oluodum ben de ama o yazıyla o kadar eğlenmesem, azcık sebat etsem durumum şimdi daha bir başka olurdu.. Fakat bazı hocalarda az balta olmuyor. Yani öyle ki insanın bir iki şey kapma hevesi gidiveriyor, onun yüzünden de ciddiye almıyorsun. Mesela Optik diye bir ders vardı. Dersin konusu ışık, ışığın mikroskopta yayılımı vs.. Daha ilk ders ve kimsenin elinde kitap falan yoktu. Hocada kitaptan bir şekil gösteriyordu. Kitabı havaya kaldırdı falan. Bu sefer mesafe uzak olduğundan pek gözükmüyordu. Adam ne yaptı biliomusun? Gitti kitabı tepegöze koydu. Sonra ‘bu aygıtın ışığı az..yok, haa olmuyomuş’ dedi. Ya sen git profesör ol 2 tane kitap yaz biri ışık biri mikroskop üzerine. Sonra da ilk ışıktan, kırılmadan, young deneyinden bahsettiğin derste tepegöze kitabı koy.. Helal olsun başka bişe demiyorum.. Ama daha güzeli mekanik dersinde yaşandı. Ders sonunda hoca yoklamayı kontrol ediyordu. Bittikten sonra elemanın teki benim ismim okunmadı dedi. ‘Numaran kaç’ diye sordu. Şimdi numaranın ilk iki basamak giriş yılı son iki basamakta numara olur ya ‘98-56’ dedi eleman. Hoca ‘giriş yılın kaç?’ diye sordu. Bunun üzerine çocuk tekrarladı ‘98-56’. Hoca durdu biraz. Sonra tekrar sordu. Gerçekten çok talihsiz bir soruydu. ‘oğlum bu doğum tarihin mi?’ içimden oooof of diye geçirmiştim ki eleman büyük bir azimle hocaya uzunca anlatmaya koyuldu. ‘Hocam hani numaranın ilk iki basamağı giriş yılıma ait ya. Diğer ikisi de benim numaram oluyor..’diye.. Adam 20-30sn. sessizlikte kaldı ve sonra ‘Sen hangi yıl girdin olum?’.. Eleman ‘peki hocam başka bişe demiyom’.. ‘Evladım hangi yıl girdin?’... ‘Yok hocam, bişe demiom, yok yazın beni..’ Sonuçta oluyor arada böyle şeyler diip hoca moca diyaloglarını, muhabbetini geçiorum. 

....

İstanbul’a gittiğimde Oktay’da kalmıştım. Beni okulundan arkadaşlarıyla tanıştırdı, saolsun istanbul’u gezdirdi falan.. Hayatımda ilk defa İstanbul’a gelen ben için o şehir acaipti. O kadar insan nereye sığıyor anlamış değilim hala. Herneyse Oktay’ın yurttan arkadaşlarının çoğu adanalıydı. Ve hepsi çok kafaydılar. İçlerinden biri adana demir spor manyağıydı. Öyle böyle değil. Şimşekler ibne oluo de.. Anna avrat artık ağzına ne geliosa, ordan bir potansiyeli kapmıştım. Adanalılar da bu küfür olayı biraz abartı oluyor. Eleman agresiv, azcık sinirlendiği birşey olduğunda da yine aynı böyle.. Oktay anlattı. İzmir’e geldiğinde eleman Oktay’da kalacakmış. E Oktay’da biliyor durumu, elemanı baya bir tembihlemiş “yani bak aile ortamına girecez biraz dikkat et” diye.. Evde yemek yiyorlar mesela, çatalı düşürüyor bu tam  başlıycak tutuyor kendini, tv’de maç izliyor sinirleniyor, yine  tutuyor,  starcraft  oynuyo sinirleniyor yine tutuyor kendini.. Çocuk evde kendini bir hafta tutuyor.. Herneyse artık İstanbul’a dönecekler. Ev halkıyla vedalaşıp ayrılırken..eleman kapının koluna yanlışlıkla elini çarpıyor, çantayı düşürüyor, canı yanıyor.. sadece 1 dakika sonra tam evden ayrılacakken, itünün yolunu tutacakken.. Oktay diyor ‘Ben hayatımda öyle küfürler duymadım..Eleman kapının kütüğünden girdi, cilingirine, ağacına, dalına, köküne saydırdı, ejdadımızdan çıktı.. O da rahatladı bende.. bizimkiler komada tabi..’ 
sinirleniyor yine tutuyor kendini.. Çocuk evde kendini bir hafta tutuyor.. Herneyse artık İstanbul’a dönecekler. Ev halkıyla vedalaşıp ayrılırken..eleman kapının koluna yanlışlıkla elini çarpıyor, çantayı düşürüyor, canı yanıyor.. sadece 1 dakika sonra tam evden ayrılacakken, itünün yolunu tutacakken.. Oktay diyor ‘Ben hayatımda öyle küfürler duymadım..Eleman kapının kütüğünden girdi, cilingirine, ağacına, dalına, köküne saydırdı, ejdadımızdan çıktı.. O da rahatladı bende.. bizimkiler komada tabi..’ 

.... 

Kıl dönmeleriyle bir alakası yok.. 

Otobüsteyim.. Adamın teki şemsiyesiyle yanıma oturdu. Şemsiye acaip şekilli mekilli uzunca. Baktım adamın ayağının altında sarkıp duruyor. ‘Ya şemsiyeye dikkat edin kalkerken zorluk çıkmasın size’ dedim.. Bana dönüp baktı. Sakalları kırlaşmış, uzun seyrek saçlı, 40-45 yaşlarındaydı.. Ve kısık buğulu ses tonuyla “HAYATIMDA HİÇ TÖKEZLEMEDİM, BAZEN DE UÇUYORUM..” dedi.. Olay anında pek anlamadım hatta güldüm bile. Fakat sonra düşününce haftalarca sözün boyutları arasında sallanıp durdum.. Ne biçim sözdür bu yaa. ‘Hayatımda hiç tökezlemedim, bazan da uçuyorum’ 

.... 

97’nin 1.basamak sınavının sonrasıydı. Arkadaşlarla Gülbahçe’deki yazlıkta toplanacaktık. Bu kadar kalabalık olacağımızı tahmin etmemiştim. 3 arabada 15 kişiydik.. Yiyecek içecekleri alıp eve vardık. Yemek faslından sonra eğlenceye başlıyorduk.. Aramızdaki en fırlama Faik idi. Sarışın mavi gözlü hoş bir çocuktur aslında ama kafada arıza olunca pek çekilmiyordu. Herkes onu hem seviyor hem ona kıl gidiyordu. ßu yüzden kafaya koyduk; onu sarhoş edip kedinin fareyle oynadığı gibi oynayacaktık. Şöyle başladık.. Şişenin tekine votka diye suyu karıştırıp bana verdiler. Faik’i gaza getirip iddiaya girecektik. Garibim hiç zorluk çıkartmadı. Gerçek votkayı ona uzattım, 

-Faik olum! Bak al şunu, dibini görmeyen.. 
-Annasının... 
-oha yuh o kadar değil. Sevdiğini göremesin.. 
-tamam len yiyo mu.. 

valla hakkını yemiyeyim adamımın, Allah’ına kadar seviyormuş. Bana tiksinti geldi sudan adam 4.ye niyetlendi bozuk ağzıyla. Baktım olacak gibi değil. Adam komaya girecek, işin yoksa o saatte hastane ara.. Ama bizimkiler rahat durmuyor ki. Arda Faik’in birasına aspirin koymuş. Bedri de likör diye rakı içirmeye kalkıyor. İlerleyen saatlerde Mutlu ile Behiç, Faik’i kucaklarına almışlar, hani bebeğin yanağını sıkıştırıp, onla oynarlar ya, aynı onun gibi Faik’le oynuyorlar. Gece 2’ye doğru Faik yattı, daha doğrusu bayıldı. Sonra aklıma adi bir plan geldi. Bizimkilere anlattım koptular.Şimdi düşünüyorum da hakkatende çok puştçaymış. Neyse plan için 2 yumurta ve bir kase gerekti. Evde yumurta yoktu. Ama olay kafaya öyle bir yattı ki vazgeçemiyoruz da. Mutlu’yu alıp gecenin 3ünde arabayla bakkal aradığımızı söylersem inanır mısınız bilmem ama ben hala inanmıyorum. İşin garip yanı buldukta. Buna hiç inanmıyorum, o da ayrı bir konu. Bakkal karşısına teybi almış, içkisi bir kenarda öyle tek başına alemini yapıyordu. Bizi görünce ne düşündü bilemiyorum. Çünkü karşısında çubuklu pijamalı, alkollü ve 

–abi yumurta var mı? diye absurb soru soran iki tip. – sucukta var..iki yumurtaa 1 succuk.. haydaa al bir de burdan yak.. Neyse ki gece tarifesiyle yumurtaları aldık. Eve döndük, bizimkiler Cine 5’i gözleriyle çözmeye uğraşıyolar, bir yandan da ‘olum len ne oluo şimdi’ diye salak salak geyiyorlar. Faik ise masum çocuklar gibi uyuyordu. TV’yi kapatıp işe koyulduk. Yumurtaların beyazı tabağa boşaltıldı. Tek şey kaldı Faik’in esans özlü kasesini açmak. Ee ellerim doluydu. Doğal olarak kaseleri ben açmadım. Behiç açtı ve tam karşımda kar gibi bembeyaz 2 adet yarım küre.. Şaka maka fena değildi. 

Arda, –olm yumurtaları boşversene, bizde hallederiz aslında. Hem en gerçekçi böyle olur. Bırak da en doğal halden olsun Berkay. 
-sokarım len. O kadar bakkal aradık Mutlu’yla bu saatte, abaza ipne. Şuna 1-2 dergi bulun yaa. Bu kadar erkek arasında başımıza bişey gelmesin... Hayvan! 
-İyi iyi ben ortaya bi tez attım sadece. (gülüşmeler falan) 
Faik’in kaseye ve yatağa akları aslına uygun şekilde boşalttım. Öyle güzel uyuyordu ki.. 

Öğlen oldu. Herkes kalkmış, yatağında Faik’e bakarak uyuklama numarası yapıyordu. Faik 2ye doğru uyandı. Her birimiz almamız gereken pozisyondayız. Yani Faik’e doğru pis pis sırıtıyoruz. Faik iyice kendine geldi. Ve ilk kelimeleri dökülmeye başladı.. 

-günaydın Millet!.. yaa amma içmişim ve. Başım çatlıo mına koim. 
Mutlu oldukça üzgün bir surat ifadesiyle başını 2 yere sallayarak.. 

–evet çok içmişiz.. 
Bu arada Faik yüzüstü yatarken kıçında ki yapışkanlığı hissetti ve bunun ne olduğunu çözmek için elini kıçına attı, sonra elini kokladı. Yüzünde ki ifadeden işlerin yolunda gitmediği anlaşılıyordu. Arda hemen atıldı.. 

-Faik yaa.. Sana birşey açıklamamız gerek. 
-Heaa ne var. 
-Biliyorsun işte bilmiyormuş gibi yapma daha fazla.. 
-Ne oluyo ya. Ne yaptınız lan.(Faik aptallaştı). Hayvan herifler söyleyin. İğne mi yaptınız kıçıma, böle yapış yapış zik gibi kokuyo.. 
-Valla bilader sende tahrik olayına girdin herhalde.. bizde pek iyi hatırlamıyoruz, çok içmiştik işte. 
-uhaha. Ulen sktiniz mi lan? (Faik espiri yaptığını sanmıştı, ondan gülüyordu.) 
-yaa olum olmuş işte bir şekilde. Nasıl olduysa çekmişin işte.. 
-Ne Nasıl? (Faik’in çakır, mas mavi gözleri fıldır fıldır dönüp hatırlamaya kasıyordu sanki, acaip afallamıştı ciddiydiler çünkü) 
-Olmuş işte olm yaa.. Ben en son seni Mutlu’nun altında gördüm. 
-Hastir lan yalancı ipne.İlk çocuğa girişen sendin.gerçi senden sonra.. (gayet kısık bir sesle)..giren girdi. 
-Ne dioon oluum..Şşş.. Ne diyo lan bunlar. Nasıl yani. Bana. Yatakta mıı.. 
-Öyle ya da böle skilmiş eşşeğin davası mı olur yaa.. 
-Eşşolueşşek sensin.. (Biraz sadece biraz düşündü ve cidden de neyle karşılaştığını anladı.) yani beni..yani benii. Ne biçim arkadaşsınız yaa.. Yani beni becerdiniz haa (Faik’in gözler dolmuştu, arada da elini kıçına götürüyordu) 
- Olum olmuş biz de üzgünüz işte.. 
-Üzgün müü? Üzgün olanı skiim. o.. çocuğu.. hepiniz ibnesiniz. Yapılır mı bu bana. Ne istediniz benden o..çocukları.. Başka g*t mü bulamadınız? şimdi ben Güllühan’a ne diycem. 
-O kim lan? 
-Sana ne lan abaza o.. çocuğu, mına kodumunun ibneleri. aazınıza sıçacam hepinizin.(Faik ağlıyordu)Ödetecem lan bunu, ödiyeceksiniz bunu!! 
-Ne yapacan lan. Yapacağın varsa şimdi yap.. Hayret bişey dün gece öyle demiyordun ama.. 

Faik ayağa kalktı ve eline geçen ne varsa fırlatmaya başladı bize hıçkırıklarla. Hayatım boyunca (ben dail) hiçbir erkeğin bu kadar içli ağladığına şahit olmamıştım. Faik ana avrat dümdüz gidiyor ağlıyarak, bizler ise sırıtıyorduk.. Faik seri sinir krizleri geçirdi desem abartmış sayılmam. 
Daha sona gerçeği ona anlattık. İlk önce sevinir gibi oldu.. 

-yani..beni şey etmediniz mi? skmediniz mi..? 
-yoo.. bu bir teklif mi yoksa?

-hadi len daa yeni kurtarmışım gotü..ama sizden beklenir.. sizler şerefsizsiniz olum.. beklenir..
Faik daha sonra küstü. O yıl bizle herşeyini kesti.. Aslında o kadar da ağır bir şey de yapmamıştık bence, yani en azından gerçeğini.. 

Hans