![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
|||||||||||||||||||||||
Yeryüzü yaratıldıktan bir süre sonra yeryüzünde karışıklıklar çıkmış, insanlar birbirlerine girmişler, her taraf alt-üst olmuştu. Buna bir son vermek lazımdı. Tanrı meleklerinden birine dedi ki : "Cennetten alacağın incileri yeryüzüne serp, dünya durulsun!". Ve melek o incileri Kafkasya`ya saçtı... Böyle der bir efsane Kafkasya için. Cennetten saçılan incilerin safiyeti, güzelliği ve temizliği Kafkasya`nın hem toprağına, hem insanına işlemiştir. Tabii güzelliğinin yanında, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının bolluğu, diğer devletlerin gözlerini Kafkasya`ya çevirmiştir. Bütün bu zenginliğinin yanı sıra jeopolitik durumu Kafkasya`nın önemini arttırmış, tarih boyunca dikkatleri üzerine çekmiştir. Tabii kaynaklarının bolluğu ve stratejik önemi, "mağrur güzellikler ülkesi" diye adlandırılan Kafkasya`ya karşı hücumları hızlandırmış ve bu güzellikler ülkesini "kargaşalıklar ülkesi" haline getirmiştir. Yüz yıllar boyu süren kargaşa ve savaşların bir aralık durması üzerine, artık herkesin rahat edeceği, kendi işiyle uğraşacağı zannedildi. Asırlar boyunca birçok kavimle mücadele ederek varolma savaşı veren yorgun Kafkasın karşısına bu sefer de tek özelliği istilacılık, vahşetin temsilciliği, kana susamışlık olan milyonluk bir dev çıktı.. Beyaz ve Kızıl Rus orduları... Ruslar, sıcak denizlere ulaşma ve ticaret yolları üzerinde hakimiyet elde etme arzularının ancak Kafkasya'yı aşmak ile mümkün olduğunu düşünmüşlerdir. Kafkasya, tarihi boyunca hiç bir zaman "Rus toprağı" olmamıştır. Ama Rusların güneye inmelerini engelleyen tabii bir engel oluşu, bu bölgeyi Ruslar için ele geçirilmesi mutlaka gerekli olan birinci derecede önemli bir hedef haline getirmiştir. Bu hedef ele geçirildiğinde ikinci aşama olarak Türkiye ortadan kaldırılacaktır. Zira boğazlar ve güneyde özellikle İskenderun Körfezi; Akdeniz, Kızıl Deniz, Basra Körfezi, Hint Okyanusu ve taa Güney Afrika'ya kadar olan bir alanda Ruslara sıçrama tahtası vazifesi yapacaktır. Ayrıca Kafkasya'daki henüz bakir olan yeraltı ve yerüstü zenginlikleri de bu bölgeyi bir sömürge olarak kullanılmak için oldukça cazip kılmaktadır. Bütün bunlar Rusları, ne pahasına olursa olsun Kafkasya'yı ele geçirme ve Rus iskan sahası haline getirme planları yapmaya heveslendirmektedir. Günümüzden yüzlerce yıl önceden hazırlanıp, bir "Rus milli politikası" haline getirilen bu düşünceler, Rusya'da iktidarlar değişse de bu politikaların değişmezliği ve her türlü şartda bu politikanın uygulanmasındaki sürekliliği bir milli ideal haline getirilmiştir. Ama işler umulduğu gibi kolayca gerçekleşmez. Çünkü Kafkaslının dağlı ruhundaki "hürriyet" sevdası, Rusları bir cehennem ateşi gibi sarar. Emperyalist Rus ile Kafkaslının ilk savaşı 1549 yılında olur ve Kafkasyayı istilaya gelen Rus ordusu tamamen imha edilir. Daha önce de Ruslarla pek çok kereler çarpışan ve Kafkasyanın sömürge olmasına engel olan Kafkaslılar, büyük çaptaki bu orduyu tamamen yok ederek önemli bir zafer kazanırlar. Rus yazarı Lavrov`a göre bu "Rus`un, Kafkasya kabileleri ile ilk silahlı müsademesidir". Bu savaş resmi olarak, sömürgeci ve vahşi Rus ile yiğit Kafkaslının asırlarca sürecek olan kanlı mücadelesinin başlangıcıdır. Artık bundan sonra efsaneler ülkesi kan, barut ve gözyaşına boğulacak, varlık-yokluk kavgası tekrar alevlenecektir. Yıllarca süren kanlı savaşlarla 1700 lü yıllara gelinir. Kafkasya hala direnmekte, bütün dünyanın gözü önünde koca bir devle yalnız başına çarpışmaktadır.Yalnız başınadır, çünkü hariçten hiçbir yardım görmemektedir. Sadece Osmanlı 1778 de Canikli Ali Paşa ve Gazi Hasan Paşa komutasındaki bir orduyu Kafkasyaya göndermiştir. Fakat bundan birkaç yıl sonra, ki en nazik zamanda, ordu komutanı Battal Paşanın Ruslara kaçması sonunda Osmanlı ordusu geri çekilmiştir. "İmamlar Devri" bu dönemde, Battal Paşa`nın ihanetiyle ağır bir darbe yediyse de durmadı. İstiklal için ve istilaya karşı direnme hareketleri başka liderlerin komutasında devam etti. İmamlar devri, Çeçenistan`da İmam Mansur`un bir beyanname ile İslam alemini Ruslara karşı cihada daveti ile başlar. Asıl adı Uçermak olan İmam Mansur, İslamın birleştirici gücünü bütün Kafkasya'ya yayarak, dağınık olan milli istiklal hareketinin düzenli bir şekil almasını sağladı. İmam Mansur'un çalışmalarını ve Kuzey Kafkasya'daki değişiklikleri dikkatle takip eden Rusya endişe içindeydi. "Kafkas Savaşı" adlı eserin yazarı Potto, İmam Mansur'un Kuzey Kafkasya'daki fikri çalışmalarını "özgürlük uğrunda gazavat" olarak telakki eder. Potto, K.Kafkasya'daki gelişmeler karşısında şu tespiti yapar: "Şeyh Mansur'un en tutkulu amaçlarından biri, tüm Dağlı halkları birleşik duruma getirmekti. Rus silahlarının bütün imkanları, bu harekete engel olmak için harcanıyordu". Bu devir K.Kafkasya`daki savaşların en şiddetli ve kanlı dönemini teşkil eder. Ruslar da baskılarını artırmışlar ve vahşet gösterisine başlamışlardır. Çocuk, kadın, ihtiyar demeden önlerine çıkan bütün K.Kafkasyalıyı yok etmektedirler. Rus ordusunun başında sadist general Yermelov vardır. Bu general "Kafkasyalı bir çocuğun asılması, yüz Rus askerinin sağ kalması demektir" diyerek bütün dünyanın gözü önünde katliamlara devam etmektedir. Komünizmin babası Karl Marks bile 1848`de, hürriyetleri için çarpışan K.Kafkasyalılar için "Hürriyetin nasıl elde edilmesi lazım geldiğini, Kafkasya dağlılarından ibretle öğrenmek gerekir" demekten kendini alamamıştır. 1856 da 250 bin kişilik Rus ordusu Kafkasyaya hareket etti. İlk olarak Karaçay, Kabarday ve İnguşistan bu büyük kuvvet karşısında ağır zayiat vererek yenildiler. 1859 Ağustosuna kadar kahramanca çarpışan K.Kafkasya, bu tarihte İmam Şamil`in teslim olmasıyla içine kapandı. 1864 yılından itibaren tamamen Rus hakimiyetine giren Kuzey Kafkasya`da, yıllarca süren savaşlarda yılda ortalama 20 bin Rus askeri öldürülmüştür. Bazı eserlerde, 1762 den 1864 yılına kadar 1.5 milyondan fazla Rus askerinin Kafkas dağlarına gömüldüğü belirtilmektedir. Şamil'in teslimiyetinden sonra da K.Kafkasya'da bir insan avı ve sürgün-katliam dönemi başlamıştır.Bu dönemde de binlerce Kuzey Kafkasyalı öldürülmüş, binlercesi de -önemli bir kısmı Türkiye'ye olmak üzere- sürgün edillerek vatanlarından uzaklaştırılmıştır. İmam Şamil Hacc"a giderken uğradığı ve büyük izzet-ikram gördüğü Sultan Abdulaziz`in elini sıkarken "Bu eli yardım eli olarak Kafkas dağlarında çok bekledim, fakat ne hazindir ki ancak burada sıkabildim" diyerek üzüntüsünü ve padişahların hatasını ifade etmeden duramamıştır. Aslında Osmanlı siyasetinin Kafkasya konusundaki hatalar zinciri çok gerilere dayanmakla beraber, 1856'da Paris'deki barış görüşmelerinde, Kafkasya konusunda pasif bir tavır hatta Kafkasya'daki hareket ve gelişmeleri umursamaz bir tavır alınması enteresandır. Cevdet Paşanın tarihinde de Osmanlının, K.Kafkasya ve diğer Türk illerindeki hareketlere karşı takındığı olumsuz tavır tenkid edilerek şöyle denilmektedir:"Macaristan ve Hırvatistan ile uğraşmaktansa Kazan ve Ejderhan eyaletlerinin zaptı daha faydalıydı. Çünkü Kafkas, Ejderhan ve Kazan ahalisi ele alındığında komşuluk, yakınlık, din birliği dolayısı ile Osmanlıya bağlı kalırlardı. Böylece Kırım da diğer vilayetler şekline girerdi. Büyük Türkistan'da Osmanlı nüfuzu geçerdi. Bu takdirde Osmanlı devletinin çoğu Türk olurdu". Cevdet Paşa`nın o günler için yaptığı yorumu günümüze uyguladığımızda, dış politikamızın ne halde olduğu açık- seçik bir şekilde gözler önüne serilmektedir. |
|||||||||||||||||||||||
HÜRRİYET MÜCADELESİ | |||||||||||||||||||||||
![]() |
![]() |
||||||||||||||||||||||
Bir varmış bir yokmuş... Yıldızlarla ateş böceklerinin yarıştığı bir masal ülkesi varmış... | |||||||||||||||||||||||
![]() |
|||||||||||||||||||||||
İmam Şamil`in mecburi teslimiyeti ile duran Kafkaslıda mücadele ateşi sönmemişti. Kafkaslıların "abrek", Rusların haydut diye nitelendirdiği vatansever gerillalar düşmana her fırsatta saldırıyor, onu iyice bunaltıyordu. Artık "abrek" olmak, milli kahraman olmaktı. Zübeydet Şhaplı, "Abrek" adlı eserinde abrek'i şöyle tanımlıyordu: "Abrek o insandır ki, bir yemin üzerine, hayatını bir tek gayeye adamıştır. Bu adak: suçlunun ortağı olan bütün bir medeniyet dünyasının gözleri önünde, insanlık kanunları ve hislerine rağmen, büyük bir barbarlıkla, yüzaltmış milyonluk bir dev tarafından vahşetle çiğnenen yurdunun, tahkir edilen milletinin müdafaasıdır. Abreğin bir tek düşüncesi, bir tek ülküsü vardır: Kafkas dağlarının hürriyeti! O, onun için yaşar, onun için ölür... Hiç bir abrek düşmanın eline diri olarak düşmemiştir." Halk tarafından yardım ve saygı gören abrekler, dağlarda saklanıyor, hiç umulmadık zamanlarda askeri birimlere saldırarak ağır kayıplar verdiriyorlardı. Rusya'nın, Osmanlı Devletine savaş ilan etmesinden 15 gün sonra -9 Mayıs 1877'de- Çeçenistan'da başlayan isyan, kısa bir zamanda bütün K.Kafkasya'ya yayıldı. Her tarafta Rus kuvvetleri püskürtülmüş ve Rus idaresine son verilmişti. Ne yazık ki, Türk ordusunun Kars'ta mağlubiyeti üzerine Ruslar, bu cepheden çektikleri kuvvetlerini K.Kafkasya üzerine gönderdiler. General Babiç, Svitsnof, Smikalof, Milikof gibi sadist Rus komutanların idaresindeki büyük kuvvetler, her taraftan K.Kafkasya'ya saldırdılar. K.Kafkasyalılar ise, hiçbir yerden yardım görmedikleri gibi, eski çakmaklı tüfekleri, kılıç ve kamaları ile, koskoca bir devletin modern silahlarla donatılmış dev ordularına karşı savaşıyorlardı. Bütün bu olumsuz şartlara rağmen K.Kafkasyalılar, Ruslara karşı aylarca direndiler. Nihayet bu isyan çok kanlı bir şekilde bastırıldı. Ruslar duruma tamamen hakim olduktan sonra, isyanın Çeçenistan'daki lideri Ali Bek Hacı'nın gizlendiği köyü tesbit ederek, büyük bir kuvvetle köyü kuşattılar. Rus komutan köylülere Ali Bek Hacı'nın teslim edilmesini, aksi takdirde bütün köyün imha edileceğini bildirdi. Bu tehdite Çeçenlerin cevabı şu idi: "Bir milletten yapamayacağı bir şey istenmez!..." 1877 isyanı sonrasında Ruslar, Binlerce K.Kafkasyalı aydını idam ettiler, onbinlercesini Sibirya'ya sürdüler. Çarlığın zorba idaresi, K.Kafkasyada pek çok kahraman abreğin yetişmesine vesile oluyordu. Bunlardan bazıları; Kunta Hacı, Battal Hacı, Zelim Han, Haskıl, İlyas`dı. Bu kahramanlardan Zelim Han Çeçenistan'ın gerilla liderlerinden biri idi ve kan dökücü-istilacı Rusya`ya karşı verdiği tam 12 yıllık kahramanca mücadele ile meşhur olmuştu. Zelim Han`ın Çeçenistan'da, 1901`de başlattığı isyan bir kıvılcım görevi görmüş ve bir anda bütün K.Kafkasya'yı sarmıştı. Ancak 1905 yılında kitle katliamlarıyla vahşi bir şekilde bastırılmıştı. Fakat Zelim Han hareketi durdurmamış, 1913 yılında şehid oluncaya kadar bütün K.Kafkasyada istiklal ateşinin öncüsü olmuştur. |
|||||||||||||||||||||||
K.Kafkasya ile birlikte bütün esir Türk illerinde, 1917 Komünist ihtilali ile yeniden harekete geçmiş ve Rusyanın iç kargaşalığından istifade ederek (2 Mart 1917 de Çarlığın devrilmesinden sonra), bir istiklal hareketi başlamıştı. Hürriyet meşalesi Kuzey Kafkasya ve diğer esir Türk illerinde yeniden alevlenmişti. Derhal hareket geçen K.Kafkasyalılar ilk iş olarak 3 Mayıs 1917`de bütün Kuzey Kafkasya halklarının temsil edildiği bir kurultay düzenlediler. Bu kurultaya Karadeniz'den Hazar'a kadar bütün Kafkas kabilelerinden temsilciler katılmıştı. Her yönden kardeşliklerini benimseyen bu insanlar arasındaki Dağıstanlı Süleyman Hacı'nın kurultay sonunda yaptığı konuşma, kurultaydaki heyecanı bir anda zirveye çıkarmış, birlik olma düşüncesini pekiştirmişti: "Bu beş gün içinde yapılan müzakereler ve verilen kararların bizi, memleketimizi hürriyete ve refaha kavuşturması için Büyük Allah'a dua edelim. Birliğimizin ve kardeşliğimizin bugünden sonra da devam etmesi ve ebedileşmesi için and içelim." Bu sözler üzerine büyük bir heyecana kapılan kurultay delegeleri, hep birden ayağa kalkarak yemin ediyorlardı. Terekkale`de yapılan bu kurultayda "Kuzey Kafkasya Müstakil Cumhuriyeti"nin çekirdeğini teşkil edecek bir komite kurdular. Bu sırada Çarlık taraftarı ve "Beyazlar"ın komutanı General Denikin`in kuvvetleri K.Kafkasya`ya karşı saldırıya geçti. Kurulan bu devlet, Çarlık taraftarı General Denikin`in hücumu karşısında, teşkilatlanmaya bile vakit bulamadan çarpışmaya girmek zorunda kalmıştı. Bir yandan Teşkilatlanmaya bile zaman bulamadan çarpışmaya başlayan K.Kafkasya'da, bir yandan da kurulacak olan yeni cumhuriyetin hazırlıklarını hızlandırılıyordu. 20 Ağustos 1917`de yapılan yeni bir kongrede alınan bir kararla, daha önce 3 Mayıs`da Terekkale`de oluşturulan "Merkez İcra Komitesi"nin başına Abdulmecid Çermoy getirildi. Lenin`in "milletlerin kendi kaderlerini kendilerinin tayin edeceği"ni bildiren beyannamesine güvenmemekle beraber, bu beyanname herkesi ümitlendirmişti. Milli Devlet "Kuzey Kafkasya Müstakil Cumhuriyeti"nin kurulduğu ancak 11 Mayıs 1918`de , Temirhanşura şehrinden resmen bütün dünyaya ilan edildi. Devlet Başkanlığına da Pşimaho KOSOK seçilmişti. Kuzey Kafkasya'dan sonra, 26 Mayıs 1918'de Gürcistan, 28 Mayıs 1918'de Azerbaycan bağımsızlıklarını ilan ettiler. Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti'nin ilanı ile birlikte bir Türk bayrağı daha dalgalanmaya başlamıştı. Bu yeni kurulan devlet, o sıralarda İstanbul`da bulunan Kuzey Kafkasya Murahhas Heyeti`nden Abdülmecid Çermoy ve Haydar Bammat tarafından Bab-ı Ali`ye ve İstanbul`da bulunan diğer devletlerin elçiliklerine bildirildi. Komünistlerin Aralık 1918`de "Çarlık emperyalizmi altında inleyen Asyanın mazlum milletleri, artık kendi kaderlerinizi bizzat kendiniz tayin ediniz. Kendi milli devletinizi kurunuz, kendi hükümetlerinizi teşekkül ettiriniz" propagandası ile ümitlenen "K.Kafkasya Müstakil Cumhuriyeti Hükümeti" hemen temaslarına başladı ve yeni kurulan devlet, İstanbul`da bulunan K.Kafkasya murahhas heyetinden Abdülmecid Çermoy ve Haydar Bammat tarafından Bab-ı Alî`ye ve İstanbul`da bulunan diğer devletlerin elçilerine bildirildi. Bu olay Türk basınında ve kamuoyunda büyük bir sevinç uyandırdı. Türk basını bağımsızlık ilanına özel bir önem veriyor, gelişmelerden halkı haberdar ediyordu Diğer taraftan Denikin belası hala K.Kafkasya`da idi. Durum Denikin`in lehine geliştiği bir sırada yetişen Nuri Paşa komutasındaki gönüllü Kafkas İslam Ordusu, Azerbaycan`dan sonra Derbent`i de kurtararak, buradaki yerli kuvvetlerle takviye olduktan sonra Rusları püskürterek Dağıstan`ı da kurtardı. Herkes hür olmanın sevincini sevincini yaşarken I.Dünya Savaşı bitmiş, Osmanlı mağluplar safında kalmıştı. Mondros Mütarekesi ile mağlubiyeti kabul eden Osmanlı hükümeti, İtilaf devletlerinin baskısı karşısında Kafkas İslam Ordusunu geri çekmek zorunda kalmış ve Kafkasya yine yalnız bırakılmıştı. Artık beyaz ve kızıl Rus ordularına tek başına karşı koymak zorundaydı. Kuzey Kafkasya`daki savunma kuvvetleri kendilerinden kat kat üstün kuvvetler karşısında yenilmeye başlamışlardı. Asker ve cephane bakımından büyük kayıplara uğruyorlardı. 1919`da Denikin`in Komünist kızıl orduya yenilmesiyle çekilen çarlık taraftarlarının yerini şimdi Kızıllar almıştı. Lenin, her ne kadar yayınladığı beyanname ile herkesin kendi kaderini kendinin tayin edeceğini ifade etmiş ise de, bu Kafkasya için geçerli değildi!..Gerçi hiç kimse için geçerli olmadı!... Düşmanın sadece rengi değişmişti. Bunu bilen, hür yaşamaya, hürriyete aşık olan Kafkaslı kızılların propaganda ve yalanlarına kanmadı. Bütün imkansızlıklarına rağmen mücadeleyi bırakmayarak savaştılar. Büyük kahramanlıklarla komünistleri topraklarından attılar. Ancak bu yeni kurulan Türk-Kafkas Devleti fazla yaşamadı. Daha doğrusu, yaşatılmadı. Kaypak İngiliz ve düşüncesiz Alman politikalarına Türk politikacılarının çekingenliği de eklendi ve Türk Kafkas, Kızıl Rus ayısı karşısında bir defa daha yalnız bırakıldı. Daha sonra Birest-Litovsk Muahadesi ile batı cephesini garantiye alan Rusya, bütün gücüyle Kafkasya`ya yüklendi. Ve Ruslar 1921 Haziranında K.Kafkasyayı tamamen işgal ettiler... Kuzey Kafkasya`da da hakimiyeti tamamen sağlayan Rusya. hemen Ruslaştırma hareketine başladı. Kuzey Kafkasya`yı muhtar eyaletlere(!) ayırdı. Bu sözde cumhuriyetler şöyle teşekkül ettirilmişti: "Karaçay-Çerkes", Kabartay-Balkar", "Adige", "Çeçenistan", "İnguşistan". "Kuzey Osetya". Bu dağılımda bölücü bir politika güdülmüş ve aynı topluluğa ait gruplar farklı telakki edilerek, kültür anarşisi oluşturulmuştur. Karaçay Türklerinin kardeşi olan Malkar'lar Kabardeyler içine, Çeçenlerin kardeşi İnguşlar, ayrı tutulmuş, Osetya'nın güney bölümü de Gürcistan sınırlarına dahil edilmişti.Artık Rus kültür emperyalizmi de Kuzey Kafkasya`ya girmişti. Her eyalete ayrı ayrı alfabeler verildi. Her eyaletin ayrı birer millet olduğu işlenmeye başlandı. Kafkasya`da kullanılan Arap alfabesi önce Latin harflere çevrildi, daha sonra da Kiril alfabesi uygulamaya konularak bir kültür kargaşalığı çıkarıldı. Sembolik bir kaçı dışında bütün camii ve mescitler yıkıldı. Dini düşünce suç olarak ilan edildi. Bu devamlı ve değişik kültür uygulamaları nesiller arasındaki tarih, kültür ve din bağlarını kopararak, yeni nesilleri tamamen Rus kültürünün emrine hazır hale getirmeye çalışmıştır. |
|||||||||||||||||||||||
![]() |
|||||||||||||||||||||||
Kuzey Kafkasya Müstakil Cumhuriyeti | |||||||||||||||||||||||
Haritayı daha büyük görmek isterseniz üzerine tıklayınız |
|||||||||||||||||||||||
Ruslar, K.Kafkasya`da kontrolu tamamen ellerine geçirmelerine ve bütün faaliyetlerine rağmen hürriyet ateşini söndürememişlerdi. Bütün baskı ve emperyalist uygulamalar, Kuzey Kafkasya`da hürriyet ateşini söndürememiş, kızıl zincir, Türk`ü bir türlü tamamen içine alamamıştı. Devamlı isyan ve ihtilal hareketleri Rusları iyice bunaltıyordu. Karaçay-Malkar Türklerinden Nazir Katğan'ın başlattığı isyan derhal taraftar bulmuş ve bir anda bütün ülkeyi sarmıştı.Nazir Katğan, pişman olmuş eski bir komünistti. Kısa bir sürede komünizmin iflasını görmüş ve hürriyet için silaha sarılmıştı. 1926-1927 yıllarında ülke Ruslardan temizlenmişti. Ama sayı ve teknik üstünlük karşısında erimek zorunda kaldı.Ancak bayrak bir kere daha yükselmişti. Rusların arka arkaya yaptıkları katliam ve sürgünler bile Kuzey Kafkasya`daki istiklal hareketini durduramıyordu. K.Kafkasya`da hareketler durmak bilmiyordu. Komünizme ve kollektivizme tepkiler çok şiddetliydi, halk huzursuzdu. Kollektivizme karşı hareketler özellikle Çeçen-İnguş ve Karaçay-Malkar bölgelerinde çok hızlı bir şekilde yayılmış ve buralardan diğer eyaletlere sıçramıştı. Nihayet beklenen kıvılcım Malkar`ın Yukarı Baksan köyünde çaktı ve bir anda bütün Kafkasyayı kapladı. Daha önceden organize olmuş olan abrekler, halkla beraber Ruslara saldırdı. Bu hareket diğer esir Türk illerine de sirayet etti. Kırım, Azerbaycan, Türkistan gibi Türk topraklarında da istiklal hareketleri başladı. Dört gün gibi kısa bir zamanda bütün mahalli idareler kontrol altına alındı. 1930 Şubatında başlayan hareket aylarca devam etti. Rusların modern ve her yönden üstün askeri birlikleri Kafkas dağlarında, gerilla savaşları ile arka arkaya yok edildi. Karaçay-Malkar gerillalarının başında Muhtar Paşef vardı. Muhtar, eski komünistlerdendi fakat verilen sözlerin tutulmadığını görünce pişmanlık duymuş ve saf değiştirerek milli hareketin öncülerinden biri olmuştu. Muhtar Paşef`den başka İsmail Kerti, İslam Kosok ve diğer abrek grupları mükemmel bir çete savaşı yapıyorlardı. Grupların mıntıkaları ayrı olmakla beraber, aralarında daima sıkı bir işbirliği vardı. Gerektiğinde bir grubun kuvveti diğer gruba katılıyordu. Öyle bir teşkilatlanmışlardı ki bazen ortalıkta kimse görünmüyor, tam bir sessizlik yaşanıyordu.Bazen da aynı anda bir kaç yerde birden ortaya çıkıyor,bir kasırga gibi ortalığı kasıp kavuruyor ve tekrar kayboluyorlardı. Komünistler onları bir yerde ararken, onlar başka bir yerde şimşek gibi çakıyor, Ruslara ağır zayiat veriyorlardı. Onları yakalamak bir türlü mümkün olmuyordu. Bundan dolayı, Çarlık Rusyasına karşı tam 12 yıl kahramanca bir mücadele veren "Zelim Han"a nisbetle halk bu kahramanlara "yeni Zelim hanlar" diyor ve candan destekliyordu. En sonunda Komünist hükümet bu işin askeri birliklerle önlenemeyeceğini anladı. Dağlardaki milli güçleri, küçük ama profesyonel, iyi eğitilmiş timlerle ortadan kaldırmayı planladı ve planını uygulamaya koydu. Ama bu politika da başarıya ulaşamadı. Büyük ümitlerle dağlara yerleştirmeye çalıştığı komünist gruplardan hiç bir haber çıkmadı. Çünkü, yüzyıllardan beridir dağlarda vatanları için çete savaşı veren milli kuvvetler bunların hepsini tek tek bulup yok etmişti. Son olarak Kinjal dağ`da önemli bir topçu ve süvari birliği onları sarmaya çalıştığı bir sırada onlar düşmanı sarmış, tamamen imha etmiş ve silahlarını almışlardı. Nihayet Moskova işe el attı. Rostof komutanlığına sert bir emir gönderdi.: "İsmail ve İslamın kuvvetleri neye mal olursa olsun mutlaka yokedilmelidirler..." Rostof bölge komutanı olan General Neçosef tank ve uçak desteğinde büyük bir kuvvetle harekete geçti. Rusların askeri manevraları milli güçler tarafından anında haber alınmış ve derhal savunma stratejileri belirlenmişti. Muhtar Paşef`in Baksan bölgesini savunması kararlaştırıldı. Paşef, üç gün geceli-gündüzlü süren çarpışmalarda yaralandı, bir çok adamı öldü. Kalanlar Çeçenistan`a çekildi. Neçosef hemen İsmail Kerti`nin üzerine yürüdü. Çarpışmada Neçosef ve kurmay başkanı Vinogradif öldüler, Rus kuvvetleri tamamen yok edildi. Bu yenilgi Moskova'da bir bomba etkisi yapmıştı. Çok güvendikleri büyük bir ordu tamamen imha ediliyordu. Ruslar büyük bir şaşkınlık ve öfke içindeydi. Bu zafer, Paşef yenilgisinden doğan üzüntüyü azaltmış, büyük bir sevinç uyandırmıştı. Paşef`in dağınık kuvvetleri ve diğerleri Kerti`ye katıldı. İsmail Kerti ve arkadaşları 1932`de daktilo ile Türkçe, Arapça ve Rusça bir deklerasyon yazarak her tarafa dağıttılar. Bu deklerasyon şöyleydi: "Moskova`daki bütün büyük ve orta elçilerle diplomatlara; bütün Asya ve Avrupa hükümetlerine ve bütün dünyadaki medeni milletlere: Biz Şimali Kafkasya vatanseverleri, şimdi istiklal ve hürriyetimiz için dövüşüyoruz, kanımızı döküyoruz. Sovyet hükümetinin başlangıcında Lenin ilan etti ki; her millet istiklal ve hürriyeti için Rusya`dan ayrılabilir. Milletimiz bu ilana inandı. En sonunda gayemize kavuşacağımızı umuyorduk. Halbuki öyle olmadı. Şimali Kafkasya`da Sovyet hükümeti ilan edildi. Bir buçuk sene geçmeden o da kaldırıldı. Kendileri, daha kolay idare etmek için memleketimizi küçük parçalara böldüler. Dinimiz ayaklar altına alındı. Aile hayatı imha edildi. Topraklarımızı elimizden alıyorlar ve yabancı milletleri aramıza sokuyorlar.Analarımızın, kızkardeşlerimizin ve ailelerimizin namusuna alçakça tecavüz ediliyor. Bundan başka vaktiyle çok zengin olan vatanımızın iktisadi durumu beş sene içinde çok fenalaştı. Bütün zenginliğimiz buğday, yün kumaş, bez, orman, maden, petrol... memleketimizden Rusya`ya götürülüyor. Buna karşılık bize yalnız vaad ve işkence veriliyor. Millet bu vaziyete daha fazla tahammül edemiyor. Allah'ın kanunlarına ve milletler arası adalete dayanarak biz istiklal ve hürriyetimizi istiyoruz. Bunun için dövüşüyoruz. Ve bütün bunları size haber veriyoruz. Ey atalarımız, kardeşlerimiz sizden de yardım rica ediyoruz, candan teşvik istiyoruz. Biz sonuna kadar kanımızı da, canımızı da istiklal ve hürriyetimiz için vereceğiz." Bu bildirinin altında bir mühür ve mühürde "Müstakil Şimali Kafkasya Ordu Kumandanlığı ve Komitesi" yazılıydı. Bu deklerasyon bütün hür dünya tarafından alınmıştı. Ama gösterilen tepki, bugün Bosna-Hersek, Azerbaycan ve Çeçenistan'a gösterilen tepki kadardı. Sanki herkes kör, herkes sağırdı. Hiç kimse bir şey görmüyor, hiç kimse birşey duymuyordu!... İsmail Kerti ve arkadaşları Kuzey Kafkasya'da, hürriyetleri uğruna savaştıkları insanlara da bir mesaj yayınlıyorlardı: "Aziz milletimiz, Düşmanımız olan bolşevizmin ne kadar kuvvetli olduğunu biliyoruz. Elde ettiğimiz muvaffakiyetler muvakkattır. Bolşevik Rusya'yı deviremiyeceğiz. Yalnız biz isyancılar, dinsizlerin çizmesi altında evvela malı-mülkü müsadere edilmiş, sonra da esir ve istismar hayatı yaşıyarak kahr altında ölmektense hak ve hakikat, hürriyetimiz ve mukaddes Kur'an-ı Kerim'in, camilerimizin ve her ferdin ulvi hakkı için kanlı düşmanımıza karşı savaşarak er meydanında can vermeyi tercih ettik. Ölümümüz bizim için şeref olacak ve tarih de bizleri iyi satırlarla anacaktır." 1934 yılına kadar süren bu isyan Elbruz ve Salavat dağlarında İsmail ve İslam`ın şehadeti ile son buldu. Hareket bastırıldıktan sonra korkunç bir insan avı başlatıldı. Binlerce K.Kafkasyalı Ruslar tarafından vahşi bir şekilde öldürüldüler. Bu korkunç katliamın ilk gününde tam 70.000 kişi tevkif edildi. Pek az kişi ülke dışına kaçabildi. Kerti ile arkadaşlarının uğrunda şehitlik mertebesine ulaştıkları değerler, onların mücadelesi ile bugüne kadar Kafkaslıların ruhunda yaşamaya devam etmektedir. Onlar da tarihin şerefli sayfalarında yerlerini almışlar, halkları ve bütün Türklük tarafından saygı ve rahmetle anılmaktadırlar. |
|||||||||||||||||||||||
![]() |
|||||||||||||||||||||||
![]() |
|||||||||||||||||||||||
Katliamda ikinci perde:Karaçay-Malkarlar...--> | |||||||||||||||||||||||
. |