Gazzâli’nin Faysalü’t-Tefrika beyne’l-İslâm ve’z-Zendeka İsimli Eseri

 

[Mezheplere karşı tutum] 2

[Yahudi ve Hiristiyanlar ve...] 2

[Mezheplerin birbirine karşı...] 3

[Filozofların görüşleri...] 4

[İmanın üç aslı) 4

[Bazı aşırı mutasavvıflar hakkında...] 5

[Tekfirin sonucu] 5

[Diğer Dinler, İlahî rahmetin kapsadıkları...] 5

[Kurtulaşa erecek fırka...] 6

[Başkasını tekfir eden...] 7

[Şia hakkında...] 7

Sonuçlar, Bazı Notlar: 7

 

Gazzâli’nin Faysalü’t-Tefrika beyne’l-İslâm ve’z-Zendeka İsimli Eseri

 

Faysalü't-Tefrika[1] on beş fasıldan oluşmaktadır. Gazzâlî eserin girişinde bazı kişiler tarafından eserlerinin, selef-i salihin ve kelam alimlerinin görüşlerine aykırı fikirler bulunduğu gerekçesiyle, kötülendiğini söylemekte ve buna üzülen dostuna üzülmemesini öğütlemektedir. Gazzâli’nin ifadeleriyle “Bu gibi kimselerin iddialarına göre bu kitaplarda eski alimlerin ve büyük kelamcıların benimsedikleri mezhebe muhalefet edilmiştir. Yine  onlara göre Eş’arî mezhebinden bir arpa ucu kadar sapmak bile küfürdür, çok önemsiz hususlarda dahi Eş’ari’ye muhalefet etmek gaflet ve dalalettir”. (s. 12) Aslında Gazzâlî'ye göre kafirlikle suçlanmak çok da kötü bir şey değil gibidir. O, “kafir ve sapık olmakla itham edilmeyen kimseyi küçük görürüm”[2] demektedir. Buna delil olarak da Hz. Peygamber’e bile “deli”, Kur’ân’a da “eskilerin masalı” dendiğini hatırlatmaktadır. O bu gibi kişilerle mücadele ederek vakit geçirilmemesini tavsiye etmektedir. (s. 13) Ona göre küfür ile imanın mahiyetleri ve tariflerini, hak ile dalaletin sırları ve sınırlarını, kalpleri mal ve makam sevgisi ile kirlenmiş kimseler idrak edemezler.[3] ( s. 14,15).

[Mezheplere karşı tutum]

Mezhep taassubu içinde olanları da eleştiren Gazzâli “küfrün Eş’arî, Mu'tezile ve Hanbeli gibi belli bir mezhebe muhalefet etmek” olduğunu iddia edeni, ahmak ve budala olarak nitelemektedir[4]. Gazzalî’nin tavsiyesi “onu düzelteceğim diye zamanı zayi etme” şeklindedir. (s. 17) O, Eş’ariyye ve Mu’tezile ulemasının Allah’ın sıfatları konusundaki görüş ayrılıklarından örnekler vererek bu tür meselelerde farklı düşünceye sahip olanların birbirini tekfir etmemesi gerektiğini belirtmektedir. Nitekim –Eş’arî ile Bâkıllânî arasında olduğu gibi- bir mezhebin kendi içinde de farklı görüşler ileri sürülebilmektedir (18-20).

Üçüncü fasıldaki ifadelerine göre kelime-i tevhide samimi bir şekilde bağlı kaldıkları, bununla çelişkiye düşmedikleri müddetçe, yolları ne kadar farklı olursa olsun, Ehl-i İslam’a dil uzatmaktan ve mezhepleri tekfirden kaçınmalıdır[5].

[Yahudi ve Hiristiyanlar ve...]

Gazzâlî'nin tarifine göre “küfür, Hz. Peygamber’i Allah’tan getirdiği şeyler hususunda tekzip etmektir. İman ise getirdiği şeylerin cümlesinde tasdik etmektir. Yahudi ve Hıristiyanlar Hz. Peygamber’i tekzip ettikleri için kafirdir”[6]. Bunlar kafir olunca Brahmanlar ve Dehrîler zaten kafirdir. (s. 22-23)

Her fırka, muhalifini tekfir etmekte ve diğerlerini Hz. Peygamber’i tekzip etmekle itham etmektedir. Gazzali’ye göre bu çıkmazdan çıkmanın tek yolu İslam’a göre “tekzip” ve tasdikin manasının bilinmesidir. Müellif dördüncü fasılda tasdik ile tekzip terimlerinin tanımlarını yapmakta: bu münasebetle tasdik ve tekzibe konu olan varlığı da zâtî, hissî, hayâli, aklî ve şibhî şeklinde beş bölüme ayırarak incelemektedir.

Beşinci fasılda bu beş nevi varlığın tevil ile münasebetini ele almaktadır.

Gazzâlî altıncı fasılda “tevil yapanlar, tevil kanununa riayet ettikleri müddetçe tekfir edilmeleri icab etmez” demektedir (s. 36). O, nasların zahirine titizlikle bağlı kalma gayreti içinde olanların bile zaman zaman tevile başvurma zaruretini hissettiklerini, bunun önemli temsilcisi Ahmed b. Hanbel’den örnekler verip ortaya koymaya çalışmaktadır.

Eserin yedinci faslında tevilin mutlaka belirli prensiplere bağlı kalınarak yapılmasının ve tevil konusunda muhatabın seviyesinin dikkate alınmasının gereği ile avam-havas ayırımının önemi üzerinde durulmaktadır. Gazzâlî bu fasılda bazı tevil kaidelerini özet olarak verir.

[Mezheplerin birbirine karşı...]

Ona göre ne olursa olsun, hiçbir mezhebin muhalifini delilde hata etti diye tekfir etmesi doğru olmaz. Fakat “dalaletçi” ve bid’atcı” demesi caiz. Dalaletci demesinin sebebi; kendisine göre, doğru olan yoldan sapmış olmasından; bidatcı demesinin sebebi ise selef-i salihinin hakkında ne söylediği açıkça malum olmayan bir mevzuda yeni bir görüş ortaya atmış olmasındandır[7] (s. 41).

[Filozofların görüşleri...]

Sekizinci fasılda tevilin kısımları incelenir ve temel itikadi esasların dışında kalan meselelerle ilgili tevilin, tekfiri gerektirmeyeceği ifade edilir[8] (s. 44). Ancak İslam’daki önemli akaid esaslarıyla alakalı konularda, kesin delile dayanmadan, nasların zahiri manalarını değiştirecek şekilde, tevile kalkışanların tekfir edileceğini belirtir. Bunun örneğini de ahirette cesedlerin haşrini ve hissî cezaları inkar etmek olarak vermektedir.[9] İslam filozoflarını tekfir ettiği diğer görüşlerini de burada tekrarlar (s. 48, 49).

[İmanın üç aslı)

Dokuzuncu faslında tekfirin ciltler dolusu yazmayı gerektirdiğini belirten Gazzâlî, “ehl-i kıbleyi tekfirden kaçınma” tavsiyesinde bulunur. Sonra tekfir konusunda uyulması gereken kanunu belirler. Ona göre İmanın asılları Allah’a, nübüvvete ve ahirete iman olmak üzere üçtür. Bunların dışındakiler furûdur ve aslen furuda tekfir yoktur. Ancak bir mesele bunun dışındadır; peygamberden olduğu tevatürle bilinen dini bir aslı inkar etmek. Ancak fıkhî konularda olduğu gibi bazıları hata, imamet ve sahabenin durumlarıyla ilgili bazı konular ise bidattir. İmamet, tayini, şartları vb onunla ilgili bir konuda hata etmek tekfiri gerektirmez[10]. (s. 52-53)

(Tevatürle sabit olmuşsa)[11] fer’î konularda bile olsa tekzip mevcut olursa tekfir vacip olur[12]. (s. 53)

Haber-i vahid ile sabit olan şeyleri inkar edenler tekfir olunmazlar. İcma ile sabit olan şeyi reddeden kimsenin tekfir edilmesi de münakaşalıdır[13]. (s. 54)

[Bazı aşırı mutasavvıflar hakkında...]

Mutasavvıf oldukları iddiasında olup Allah indinde ulaştıkları derece sayesinde namaz kılmak, içki içmemek... vb. şeylerle kendilerinin mükellef olmadıklarını söyleyenlerin cehennemde ebedi olarak kalıp kalmayacakları münakaşa mevzuu olabilir ama öldürülmelerinin vacip olması münakaşasızdır. Öyle ki böyle birini öldürmek 100 tane kafir öldürmekten daha iyidir. Çünkü öylelerinin dine olan zararları daha büyüktür[14] (s. 55).

[Tekfirin sonucu]

Gazzâli “tekfir, tekfir edilenin malının alınması, kanının dökülmesi, cehennemde ebedi kalmasına hükmedilmesi gibi önemli hukuki neticeler doğuran şer’î bir hükümdür”[15] demektedir. Onun tavsiyesine göre “tereddüde düşüldüğü zaman tekfir cihetine gitmemek, tevakkuf etmek doğru olur”[16] (s. 56)

Onuncu fasılda bir kişi veya grubu tekfir etmeden önce göz önünde bulundurulması gereken hususlar incelenir.

On birinci fasılda avamı tekfir eden bazı kelam alimleri tenkid edilmekte, kelam ilminin ve bu ilmin kullandığı ince metodun herkes tarafından kavranamayacağı belirtilmekte, halkı irşad edip imanı güçlendirmek için Kur’ân’ın güzel öğüt tavsiyesinin yerine getirilmesi istenmektedir.

[Diğer Dinler, İlahî rahmetin kapsadıkları...]

On ikinci fasılda önce ilahi rahmeti daraltan bazı rivayetler yorumlanmakta (s. 69), rahmetin genişliğine dair rivayetlere yer verilmektedir (s. 70,71). İlahi rahmetin kimleri kapsayacağına dair Gazzâli insanları üç gruba ayırmaktadır:

1. Hz. Muhammed’in ismini hiç duymamış olanlar. Bunlar mazurdur.

2. İsmini, niteliklerini ve gösterdiği mucizeleri kendilerine ulaşmış olanlar. Bunlar İslam beldelerinin komşuları veya müslümanlarla karışık olanlardır. Bunlar kafir ve mülhiddirler.

3. Bir de bu iki derecenin arasında olanlar vardır: Hz. Muhammed (s.a.) ismi ulaşmış, niteliği sıfatı ulaşmamış olanlar. Bilakis, bizim çocuklarımızın Mukaffa adında bir yalancının peygamberlik iddia ettiğini duymaları gibi, onlar da çocukluktan beri adı Muhammed olan bir yalancının peygamberlik iddia ettiğini dinlemişlerdir. Bunlar da bana göre birinci sınıf (mazur olanlar) durumundadır[17].

[Kurtulaşa erecek fırka...]

Bu fasılda “kurtuluşa erecek tek fırka olacağını” ifade eden hadisi değerlendiren Gazzâli “bunun hiç cehenneme girmeden doğrudan cennete gidecekler” şeklinde anlaşılabileceğini söylemektedir. Cehenneme girenlerden de oradan çıkarılıp cennete girecekler olacaktır. Yine Gazali, bu hadisin aksine “sadece bir fırkanın helak olacağını ifade eden” başka rivayetlerin de olduğunu hatırlatmaktadır. (s. 73, 74)

On üçüncü fasılda bir kişiyi tekfir ederken aklın mı, yoksa nassın mı esas alınması gerektiği hususuna cevap aranmaktadır. Ona göre (sonuçları itibariyle) aklî değil, şer’î bir hükümdür (s. 77).

[Başkasını tekfir eden...]

Gazali, eserin son faslında ise bir müslümana kafir diyen kimsenin imanî durumunun ne olacağı meselesi tartışılmaktadır. “Bana kafir diyene kafir derim, bana kafir demeyenlere ben de kafir demem” şeklindeki görüşü ,asılsız olarak değerlendirir.

[Şia hakkında...]

GazzâlîHz. Ali’nin halifeliği ile ilgili muhalifleri tekfir eden Şia’nın tekfirinin gerekmeyeceğini” söyleyip onların bu yaptıklarını hata olarak değerlendirmektedir.

Hz. Peygamber’in konuyla ilgili “İki müslümandan biri diğerini küfürle itham ederse bu iddia mutlaka ikisinden birine raci olur” anlamındaki hadisi incelenmektedir. Gazzali’ye göre “Peygamberi tasdik ettiğini bildiği başkasını tekfir eden kafir olur. Peygamberi tekzip ettiği zannıyla tekfir ederse bu bir hatadır” (s. 80, 81).

Sonuçlar, Bazı Notlar:

·        Kitapta özellikle İslam mezheplerinin birbirlerine karşı tekfirden uzak durulması vurgulanmaktadır.

·        Şia için olduğu gibi başkasını tekfir edenler bile tekfir edilmemekte, onların bu yaptıkları sadece hata olarak değerlendirilmektedir.

·        Küfrün tarifi “Peygamber’i tekzip” olarak yapılmaktadır.

·        Tevilin kaçınılmaz olduğu vurgulanıp tevilin kurallarına göre yapılması vurgulanmakta ve yapanların tekfir edilemeyeceği belirtilmektedir.

·        Özellikle İslam filozoflarının bazı görüşleri kuralsız tevil örneği olarak ele alınıp peygamberi yalanlamak olarak değerlendirilmekte ve bu sebeple filozoflar tekfir edilmektedir.

·        Dine daha fazla zarar verdikleri gerekçesiyle bazı farzlar ve haramlara riayet etmeyen mutasavvıfların öldürülmesi 100 kafir öldürmekten daha sevap olarak değerlendirilmektedir.

·        “İlahi rahmetin İslam ulaşmamış veya ulaşmış ancak yanlış propagandaya maruz kalmışları da kapsayacağı ümidi” ifade edilmektedir.

·         İslam beldelerine komşu olan veya müslümanların içinde yaşayıp iman etmeyen Yahudi ve Hıristiyanlar kafir ve mülhid olarak değerlendirilmektedir.

·        Tekfirin bir şer’î sonucu olduğu vurgulanmaktadır: Tekfir edilen kişi ahirette ebedi cehennemdedir.

·         “İslam’da müsamaha”nın kitabı denebilir mi? Belki mezheplerin birbirlerine karşı müsamahası için denebilir. Ancak müslüman filozoflar tekfir edilmektedir.

·        Gerçi tekfir edilmek kötü bir şey midir? Zira Gazzâlî “kafir ve sapık olmakla itham edilmeyeni küçük görürüm” demektedir.

 

 

 

http://www.blogcu.com/maturidimezhebi

http://www.oocities.org/maturidimezhebi/

http://www.maturidimezhebi.bz.tc/

http://www.maturidi.sayfasi.com/

http://www33.websamba.com/maturidimezhebi/

http://users.domaindlx.com/maturidimezhebi/

 

T



[1] Eserin Arapça metnini internetten http://www.ghazali.org/books/fiysal-tafriqa-01.doc adresinden (12/05/2005) inceledik. Eserin Türkçe’ye iki tercümesi yapılmıştır; Birisi İslam ve Sapıklık (trc. Ali Güzeldülger, İstanbul, 1973), diğeri İslam’da Müsamaha (trc. Süleyman Uludağ. İstanbul, 1972; 1990) adını taşımaktadır. Parantez içinde verilen sayfa numaraları Uludağ’ın tercümesiyle mukabele edilmesi içindir. Köşeli parantezler içindekiler başlık niyetiyle oluşturulmuştur.

[2] واستصغر من بالكفر أو الضلال لا يعرف

[3] واعلم أن حقيقة الكفر والإيمان وحدَّهما، والحق والضلال وسرهما، لا ينجلي للقلوب المدنسة بطلب الجاه والمال وحبهما.

Ona göre bunun için (1) kalplerin dünyevî kirlerden arındırılması, (2) tam bir riyazetle cilalanması, (3) saf zikirle nurlandırılması, (4) doğru fikirle gıdalanması, (5) dinin hudutlarına devamlı riayetle süslenmiş olmalıdır ( 14,15).

بل إنما ينكشف ذلك لقلوب، طهرت من وسخ أوضار الدنيا ، أولاً ثم صقلت بالرياضة الكاملة ، ثانياً ثم نورت بالذكر الصافي ، ثالثاً ثم غذيت بالفكر الصائب ، رابعاً ثم زينت بملازمة حدود الشرع ، خامساً.

[4] فإن زعم أن حد الكفر: ما يخالف مذهب الأشعري، أو مذهب المعتزلي، أو مذهب الحنبلي أو غيرهم ؛ فاعلم أنه غِر بليد

[5] أعطيك علامة صحيحة فتطردها وتعكسها، لتتخذ مطمح نظرك، وترعوي بسببها عن تكفير الفرق، وتطويل اللسان في أهل الإسلام، وإن اختلفت طرقهم ماداموا متمسكين بقول: لا إله إلا الله، محمد رسول الله، صادقين بها، غير مناقضين لها.

[6]الكفر: هو تكذيب الرسول، عليه الصلاة والسلام، في شيء مما جاء به. والإيمان: تصديقه في جميع ما جاء به. فاليهودي والنصراني: كافران ؛ لتكذيبهما للرسول عليه الصلاة والسلام.

[7] وكيفما كان فلا ينبغي أن يكفر كل فريق خصمه، بأن يراه غالطاً في البرهان، نعم يجوز أن يسميه ضالاً أو مبتدعاً: أما ضالاً، فمن حيث إنه ضل عن الطريق عنده. وأما مبتدعاً، فمن حيث إنه ابتدع قولاً لم يعهد من السلف الصالح التصريح به،

[8] فإن كان تأويله في أمر لا يتعلق بأصول العقائد ومهماتها، فلا نكفره

[9] وأما ما يتعلق من هذا الجنس بأصول العقائد المهمة، فيجب تكفير من يغير الظاهر بغير برهان قاطع, كالذي ينكر حشر الأجساد، وينكر العقوبات الحسية في الآخرة،

 [10] وأصول الإيمان ثلاثة: الإيمان بالله، وبرسوله، وباليوم الآخر.وما عداه فروع.واعلم أنه لا تكفير في الفروع أصلاً، إلا في مسألة واحدة.وهي أن ينكر أصلاً دينياً علم من الرسول صلى الله عليه وسلم بالتواتر. لكن في بعضها تخطئة، كما في الفقهيات. وفي بعضها تبديع، كالخطأ المتعلق بالإمامة وأحوال الصحابة. واعلم أن الخطأ في الإمامة، وتعيينها وشروطها، وما يتعلق به، لا يوجب شيئ منه تكفيراً.

[11] Devamındaki ifadeleri bu şartı gerektiriyor.

[12] ومهما وجد التكذيب، وجب التكفير، وإن كان من الفروع.

[13] نعم لو أنكر ما ثبت بأخبار الآحاد، فلا يلزمه به الكفر. ولو أنكر ما ثبت بالإجماع، فهذا فيه نظر؛

...[14] ومن جنس ذلك ما يدعيه بعض من يدعي التصوف أنه قد بلغ حالة بينه وبين الله تعالى، أسقطت عنه الصلاة، وأحلت له شرب الخمر والمعاصي، وأكل مال السلطان. فهذا ممن لا شك في وجوب قتله، وإن كان في الحكم بخلوده في النار نظر.وقتل مثل هذا أفضل من قتل مائة كافر، إذ ضرره في الدين أعظم

[15] بل التكفير حكم شرعي، يرجع إلى: إباحة المال.وسفك الدم.والحكم بالخلود في النار.

[16] ومهما حصل تردد، فالوقف فيه عن التكفير أولى.

[17] بل أقول: إن أكثر نصارى الروم والترك في هذا الزمان تشملهم الرحمة إن شاء الله تعالى: أعني الذين هم في أقاصي الروم والترك، ولم تبلغهم الدعوة، فإنهم ثلاثة أصناف: صنف: لم يبلغهم اسم محمد صلى الله عليه وسلم أصلاً، فهم معذورون.وصنف: بلغهم اسمه ونعته، وما ظهر عليه من المعجزات، وهم المجاورون لبلاد الإسلام، والمخالطون لهم، وهم الكفار الملحدون.وصنف: ثالث بين الدرجتين، بلغهم اسم محمد صلى الله عليه وسلم، ولم يبلغهم نعته وصفته، بل سمعوا أيضاً منذ الصبا أن كذاباً ملبساً اسمه محمد ادعى النبوة، كما سمع صبياننا أن كذاباً يقال له المقفع، ادعى أن الله بعثه وتحدى بالنبوة كاذباً.فهؤلاء عندي في معنى الصنف الأول.