KADER VE KAZAYA İMAN
Kader ve Kaza Ne Demektir
İmanın şartlarından altıncısı, kader ve kazaya, ister iyi, ister
kötü, her şeyin Allah'ın bilmesi, dilemesi ve yaratmasıyla olduğuna inanmaktır.
Kâinatta, olacak şeylerin zamanını, yerini, özelliklerini ve
nasıl olacaklarını, henüz onlar olmadan Allah'ın ezelde bilmesi ve takdir etmesine kader
denir.
Allah'ın ezelde takdir ettiği şeyleri zamanı gelince bu takdire
uygun olarak yaratmasına kaza denir.
Kaderi bir plâna benzetirsek, Kaza da plâna uygun olarak o şeyin
yapılmasıdır. Kâinatta meydana gelen her şey, Allah'ın bilmesi, dilemesi ve
yaratması iledir. O'ndan başka yaratıcı yoktur.
Kader ve Kazaya iman etmek, her şeyin Allah tarafından belirlenmesine
ve zamanı gelince belirlendiği gibi yine Allah tarafından yaratılmasına inanmak
demektir.
İnsanın Sorumluluğu
İnsanın işleri iki kısımdır:
Birincisi, kendi isteği dışında olan işlerdir. Bir hastalıktan
dolayı elinin titremesi, kalbinin çalışması, boyunun kısa veya uzun olması gibi.
Bunlar doğrudan doğruya Allah'ın dilemesi ve yaratması ile meydana geldiğinden insan
bu işlerden sorumlu değildir.
İkincisi, insanın isteğine bağlı olarak meydana gelen işlerdir.
İnsanın oturup kalkması,yürümesi, elleri ve diğer organları ile yaptığı işler
kendi isteğine göre Allah'ın yaratması ile meydana geldiğinden insan bu işlerden
sorumludur.
Her şeyi takdir eden ve yaratan Allah'tır. Ancak, tasarladığı
herhangi bir işi yapıp yapmamakta Allah insana bir irade, yani seçme hürriyeti
vermiştir. İnsan bu irade ile iyilik etmeyi seçer, gücünü de bunu yapmak için
kullanırsa Allah, iyiliği yaratır. Eğer insan kötülük yapmayı seçer, gücünü de
bunu yapmak için kullanırsa Allah kötülüğü yaratır.
Görülüyor ki, insan neyi yapmak isterse Allah onu yaratır. "Hayır
ve şer Allah'tandır. Yâni iyilik ve kötülük Allah'ın yaratması iledir."
sözünün anlamı budur.
İnsanın yaptığı işlerden sorumlu tutulmasının sebebi, işte bu
seçme hürriyetine sahip olması ve gücünü tercih ettiği şeyi yapmak için
kullanmasıdır. Bunun içindir ki her insan iradesi ile yaptığı işlerden sorumludur.
Hayır işlemiş ise, mükâfatını, kötülük yapmışsa cezasını görecektir.
Kadere İnanmanın Faydaları
İnsan kendi isteği ile yaptığı işlerden sorumlu tutulacağını
bildiği için seçme hürriyetini iyi işlere kullanır. Cezayı gerektiren işlerden
sakınır. Böylece kader inancı, kişiye sorumluluk duygusu kazandırır.
Kadere inanan bir kimse çalışmalarında başarılı olamadığı
veya bir felâketle karşılaştığı durumlarda karamsarlığa düşmez, morali
bozulmaz. Çünkü, Allah'ın her işinde bir gaye ve hikmet olduğunu, insanın
sınırlı güce sahip bir varlık olarak yaratıldığını, gücünün yetmeyeceği
işlerden sorumlu olmayacağını bilir ve Allah'ın takdirine boyun eğer, ona
sığınır. Bu inanç, insana rahatlık verir, üzüntüsünü giderir.
Kader inancı bize, kâinatta her şeyin bir plân dahilinde ve bir
gayeye yönelik olarak varedildiğini, her şeyin bir sebebi olduğunu öğretir.
Bu inançla insan hayatta başarıya ulaşmanın yollarını ve
sebeplerini araştırarak üzerine düşen görevleri yerine getirmeye çalışır.
İslâm'da Tevekkül Anlayışı ve
Çalışmanın Önemi
Tevekkül, yapacağımız herhangi bir iş için bütün
gücümüzle çalışıp elimizden geleni yaptıktan sonra, sonucu Allah'tan beklemektir.
Bunu bir misal ile açıklayalım:
Tarlasından iyi bir ürün almak isteyen bir çiftçi; önce tarlayı
güzelce sürüp tohumu eker, gübresini atar, gerekirse sulamasını da yapar. Ekinin
zararlılardan korunması için her türlü tedbiri de aldıktan sonra gerisini Allah'a
bırakır, O'na güvenir. Çünkü çiftçi, elinden geleni yapmıştır. Artık ekinin
büyümesi ve ürün vermesi için Allah'a güvenecek, sonucu O'ndan bekleyecektir.
Gerçek tevekkül budur.
Yoksa hiç çalışmadan bir işin oluvermesini istemek, kendinin
yapması gereken şeyleri Allah'tan beklemek, tevekkül değildir. Müslümana
yakışmayan yanlış bir düşüncedir.
Devesini dışarda bağlamayıp salıveren ve Allah'a tevekkül ettim
diyen bir kişiye Peygamberimiz (s.a.s.) Efendimiz şöyle buyurdu: "Önce deveni
bağla, sonra tevekkül et." (Keşfu'l-Hafa, c.I, s. 144) Peygamberimizin bu
sözünden anlaşılıyor ki müslüman önce elinden geleni yapacak, sonra Allah'a
tevekkül edecektir.
Namaz kılmak, oruç tutmak nasıl dinî bir görev ise, geçimini sağlamak için
çalışıp kazanmak da ibadet değeri taşıyan bir görevdir.
Yüce Allah:
"Namaz kılınınca yeryüzüne dağılın ve Allah'ın
fazlından nasibinizi arayın." (Cuma Sûresi, 10) buyurmuştur.
Sevgili Peygamberimiz de:
Helâl kazanç aramanın farz olduğunu bildirmiştir. (Keşfu'l-Hafa,
c.III, s. 144 ) Hz. Ömer şöyle demiştir: "Hiç biriniz rızkını aramaktan
vazgeçip Allah'ım bana rızık ver demesin, biliyorsunuz ki, gökten ne altın yağar ne
de gümüş." (Şerhu Ayni'l-İlm, c.II, s.182)
Görülüyor ki, çalışmak dinimizin emri, müslümanın görevidir.
Bir işi başarmak için önce elimizden geleni yapacağız, bütün gücümüzle
çalışacağız. Sonra bizi başarıya ulaştırmasını Allah'tan bekleyeceğiz, O'na
güveneceğiz.
Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de "Hakikaten insan için
çalıştığından başkası yoktur" (Necm Suresi, 39) buyurarak
çalışmanın önemini bildirmiştir.
Peygamberimiz de: "Kişinin yediği en hayırlı yemek, elinin
emeği ile kazandığı yemektir. Allah'ın Peygamberi Davut (a.s.)'da elinin emeği ile
geçinirdi." (Riyazü's-Salihin, c.I, s. 569) buyurmuştur.
Dinimiz, çalışmaya büyük önem vermiş, helâl kazanç sağlamak için çalışmayı
ibadet olarak değerlendirmiştir.
Çalışan insan hayırlı insandır. Çünkü, insan çalışmakla hem kendisine, hem
ailesine, hem de milletine yararlı olur.
Peygamber Efendimiz: "İnsanların hayırlısı, insanlara yararlı olandır."
(250 Hadis, s.121 ) buyurarak bu gerçeği açıklamıştır.
Müslüman hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalışmalı, yarın
ölecekmiş gibi de ahiret için hazırlık yapmalıdır.
Peygamberimiz, daima çalışmayı tavsiye etmiş "İki günü
birbirine eşit olan aldanmıştır." (Keşfu'l-Hafa, c.II, s. 233) buyurarak
müslümanların her gün daha ileri gitmesini istemiştir.
Sevgili Peygamberimiz şu mübarek sözü ile bize dünya ve ahirette mutlu olmanın
yollarını göstermiştir. Buyuruyor ki:
"Sizin hayırlınız; dünyası için ahiretini terketmeyen,
ahireti için de dünyasını terketmeyip her ikisi için çalışan ve insanlara yük
olmayandır." (Keşfu'l-Hafa, c.I, s. 393)
O halde müslüman hem dünya, hem de ahiret için çalışacak, her
gün daha ileri gidecektir. Dinimizin emri budur. |