Sunuş
Degeri Bilinmeyen Yazarlarin
Degeri

|Ana Sayfa| Milli Edebiyat | Baglantilar | Bizimle yazismak icin |


Geçtiğimiz günlerde bir derginin edebiyatımızda kadri kıymeti bilinmemiş yazarlarla ilgili bir dosya hazırladığını duyduğumda, önce, 65 milyonluk bir ülkede kitaplar bin tane basılıyorsa (satılıyorsa değil, basılıyorsa) yazıya emek verenlerin hiçbirisinin değerinin bilinmediğini düşündüm. Bu düşüncemi aktardığım yazar bir dostumsa, bu ülkenin yurttaşlarıyla yazı yazanlar arasında, “yazma karşılığında okuma sözleşmesi akdedilmediğini, bu nedenle bu durumdan okumayanları sorumlu tutmanın, en iyi deyimle seçkinci ve hayıflanmacı bir bakış açısı olacağını söyledi. Benim gözden kaçırdığım bir noktayı çok iyi yakalamıştı. Birileri okusun, daha ileri gidelim, birileri yazdıklarını satın alsın diye yazmaz ki yazarlar. Başka bir şey yapamadıkları için yazmayı yeğlerler. Onlar okunsalar da, okunmasalar da yazacaklardır. Bir ülkede kitabın az basılması, satılmaması gibi konular onlar için varoluşsal önemde olmamıştır.

Bugün değeri bilinmemiş, unutulmuş yazarlardan söz ediyorsak, muhatabımızın benim ilk başta düşündüğüm gibi, okurlar olmaması gerekir. Hatta, yönetenlerin politik seçimleri nedeniyle okuma oranının düştüğünü iddia etmek, doğru bir önerme olmakla birlikte, sorunun asıl can alıcı noktasının gözden kaçmasına neden olabilir. Kimi yazarların değerleri yazdıkları dönemde bilinmemiş, ama bugün değerleri anlaşılmışsa, aklımıza iki neden gelebilir. Ya söz konusu yazarımız içinde bulunduğu toplumdan birkaç adım önde gitmişlerdir ve/veya o yazarlar o dönemin edebiyat dünyasına egemen olan zihniyet ve şahsiyetlerle çelişkiye düşmüşlerdir. Buradan çıkartabileceğimiz bir sonuç daha var: Edebiyat dünyamızda demokrasiden söz etmek mümkün olmasa gerek, edebiyat dünyası, daha doğrusu bu “dünya”yı belirleyenler (dergi yöneticileri, antoloji hazırlayanlar, talim ve terbiye kurulları... vs) kendilerinden farklı düşünenlere, farklı yazanlara çok hoşgörülü davranmamış olmalı.

Bugün pek çok yayınevi zamanında değeri bilinmemiş yazarların yapıtlarını yayımlıyorlar. Bunu “post-modernizm”, “bit pazarına yağan nur” vs. diyerek nitelendirmek mümkün, ama bunlar ve sahaflarda çok zorlanmadan bulabileceğimiz değeri bilinmemiş öbür yazarların kitapları aracılığıyla edebiyat dünyamıza geçmişte hangi zihniyetlerin egemen olduğuna ilişkin ipuçları arayabiliriz.

Çok derinlemesine girmeden, hatta biraz kabaca da baksak, şunu çok net görebiliyoruz. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte siyasal kültürümüzde egemen olan “yeni bir insan” yaratmak düşüncesi edebiyat dünyasını da etkilemiş. Yüzü batıya dönük, modern insanların modern ilişkilerinin anlatılmadığı roman ve hikayeler yayımlanma imkanı bulabilmişlerse de, merkezin ilgisine fazla mazhar olamamışlardır. Örneğin Osman Cemal Kaygılı, çingeneleri, Surdibi'ndeki hayatı, kenar mahalleleri anlatmayı yeğlemiş, bu nedenle çok ilgi görmemiş, unutulmuştur. Çingeneler gibi edebiyatın ve sinemanın özel önem verdiği bir kesimi anlatmış olması da durumunu değiştirmemiştir. Yine de en ünlü romanı olan Çingeneler'in 1970'lerde yeni baskı imkanı bulmasında bu eğilimin de etkisi olmuş olmalı.

Son yıllarda eski yazarlarımız arasında en çok ilgi görenlerden birisi Nahid Sırrı Örik'in durumu da ilginç. Nahid Sırrı, Varlık dergisinin yöneticisi Yaşar Nabi Nayır'ın yakın ahbabı; zaman zaman Varlık'ta hikayeleri yayımlanıyor, ama kitapları bir türlü Varlık Yayınlarından yayımlanmıyor. Bunun nedeni, Yaşar Nabi'nin onun dilini eski bulması. Cumhuriyet aydınının Yeni İnsan'ın yanında, yeni bir dil yaratma misyonunu da üstlendiğini unutmamak gerek. Nahid Sırrı'nın bir şanssızlığı da, yapıtlarındaki kahramanlar arasında cinsel kimliği konusunda kamuoyunca tasvip görmeyeceklerin sayısı hiç de az değil. İnsanoğlu ve insankızının kolay kolay dile gelmeyen, su yüzüne çıkartılmayan karanlık köşelerini, “haset”lerini, “hain”liklerini çok rahat ve fazla yargılamadan ele almış olması da, ulusal kimlik imgemizin kurucuları tarafından hoş karşılanmamış olmalı. Bunların üzerine, Örik'in Tersine Giden Yol'da Cumhuriyet'in ekonomi politiğini, Sultan Hamid Düşerken'de İttihad ve Terakki subaylarının dünya görüşlerini eleştirdiğini anımsadığımızda, “nasıl olup da 1990'lara kadar Örik'in adını duymadık?” sorusunun yanıtının tahmin edebiliriz.

Bazı yazarlarımızın bazı yapıtlarının değeri bilinirken öbür yapıtlarının değerinin bilinmemesi de, ele aldığımız sorunun kişisellikten çok nesnel nedenlere dayalı olduğunu düşündürüyor. Reşat Nuri Güntekin'i örnek verebiliriz. Belki de Türkiyeli okurun adını en çok bildiği yazardır Reşat Nuri ve Çalıkuşu da en çok tanınan Türk romanıdır. Çalıkuşu'nda Türkiyeli aydının Anadolu'ya bakışını çok net görebiliriz; resmi ideolojinin billurlaştığı bir yapıttır adeta. Aynı biçimde üzerine en çok yazı yazılan, ödev ya da tez hazırlanan Türk romanıdır Çalıkuşu. Oysa aynı yazarın Ege'deki bir kasabanın kozmopolit yapısını, farklı etnik / dinsel kökenden insanların barış içinde bir arada nasıl yaşadıklarının anlattığı Ateş Gecesi'nden söz eden eleştiri yazıları ne kadar azdır.

Son günlerde romanları yeniden yayımlanan bir başka yazar da Suat Derviş. Hem komünist hem de feminist eğilimleri olan yazarın adının ders kitapları ve antolojilere girmesi beklenemezdi sanırım. Suat Derviş'in Fosforlu Cevriye'si de bir dönem popüler olmuştur, ama bunun nedeni de romanın filme çekilmesi ve aynı ismi taşıyan türkü olmuştur. Oysa öbür romanları çok bilinmez. Çılgın Gibi'nin kahramanı aşkı için toplumsal her türlü sıfatı terk edebilmiştir. Evlilik dışı ilişki yaşamayı göze almış, ama sevdiği adam toplumsal değer yargılardan kendisini sıyıramadığında onu yitirmeyi de göze alır. Ankara Mahpusu, fransızcaya çevrilen ilk Türk romanıdır, ama yakın zamanlarda yeniden basılmasa çok haberimiz olmazdı böyle bir romanın varlığından. Toplumun en dibindeki hayat anlatılır bu romanda da.

Bir zamanlar değeri bilinmemiş yazarların roman ve hikayeleri yayımlandıkça, yalnızca o yapıtların yazıldığı dönemi ve o dönemin edebiyat dünyasını öğrenmiyoruz. Bu anlatılan aynı zaman da bizim de hikayemiz... Hikayemizin baş kısmı....

© 1999 Behcet Celik

Başa Dön | Ana Sayfa | Milli Edebiyat | Baglantilar | Bizimle yazismak icin |