|
![]() |
DOST SİTE |
![]() |
![]() |
DOST SİTE |
![]() |
|
Keşap, Doğu Karadeniz Bölgesinde Giresun iline bağlı ilçelerden biridir. Giresun il merkezinin doğusunda, deniz kıyısında ve Giresun-Trabzon devlet karayolu üzerinde bulunan ilçe, güneye doğru gittikçe yükselen ve daralan, üçgen şeklinde gayet engebeli bir alana sahiptir. Adım, ilçenin merkezi olan Keşap'tan alır. Burası, deniz kıyısında, Giresun kentine 12 km. uzaklıkta ve içinden D10 nolu devlet karayolu geçen küçük bir şehirdir. BAŞA DÖN
"Keşap", Türkçe bir ad değildir. Bunun Farsça olduğu ileri sürülür. Halbuki Farsça sözlüklerde de böyle bir kelime bulunmamakta; ama, çeken, (mecazen) iç, içici ve güzel, hoş anlamlarına gelen "keş" ve su anlamına gelen "ab" kelimelerinin yer aldığı görülmektedir. "Keşap", işte bu iki kelimeden elde edilmiş bir bileşik ad olabilir. Durum böyle ise, çeken su veya güzel su anlamım ifade eder. Üstelik bu, gerçeğe ve mantığa uygun düşer. Çünkü, "Keşap" denilen yer, önünde masmavi deniz ve hemen iki yarımda dere bulunan şirin bir yerdir. Buraya bu isim, Persler, Selefkiler veya Sasaniler tarafından verilmiş olabileceği gibi bir dönem Fars kültürü etkisi altında kalan Türkler tarafından da verilmiş olabilir. Nitekim, Farsça "keş" ve "ab" kelimeleri birleştirilirken Farsça'nın birleştirme, daha doğrusu tamlama kurma kuralına uyulmamıştır. İlçe halkı arasında buraya "Keşap" adı verilmesine dair şöyle bir söylenti de yaygındır: Bundan 300-400 yıl önce ilçe merkezinde hüküm süren birisi varmış ki, bu konağının bahçesine büyük bir bir havuz yaptırmış ve çevresinde suç işleyen herkese havuzu için dereden su çektirirmiş; işte bundan dolayı buraya "Keşap" adı verilmiştir. Ayrıca, gene halk arasında Romalılar devrinde Keşap'ın adinin Cassicipi olduğu yolunda başka bir söylenti vardır. BAŞA DÖN
Keşap'ın kuzeyde Karadeniz kıyısından başlayan alanı, güneye doğru gittikçe daralır ve kuş uçuşu ile 24 km.de sona erer. Alanı üçgene benzeyen ilçenin güney-batısında Giresun merkez ve Dereli, doğusunda Espiye, güney-doğusunda ise Yağlıdere ilçeleri bulunur. Doğu, güney-doğu ve güney-batı sınırlarını genellikle dağ sırtlan belirler. Yüzölçümü, 222 km'dir. Bunun hemen hemen tamamı engebelidir. Düzlükler, ancak deniz ve dere kıyılannda mevcuttur, ilçenin arazisi için "Tamamen dağlar ve tepeler ile bunların arasında bulunan derin vadilerden ibarettir, "denilebilir. Dağlar, hemen deniz kıyısından başlar ve hızla yükselir. Öyle ki daha 21. km. de 1200 m.ye ulaşır. Dağlar, daha çok denize dik olarak bulunur. Onlara bu dikliği, kuzeyden güneye doğru uzanan birçok vadi verir, işte bu vadilerin en uzunu, 20 km.lik Keşap Deresi vadisidir. îkincisi ise, kuzey-doğudaki Yolağzı Deresi vadisidir. Köylerin çoğu bu iki vadinin yamaçlarında yer alır. îlçe, buna göre, Merkez, Karabulduk ve Yolağzı diye 3 coğrafi bölgeye ayrılır. Vadi yamaçları dışındaki yerleşim yerleri Güneyköy, Kayabaşı, Dokuztepe, Taflancık, Karaisak, Saraycık gibi sırtlardır. ilçenin en büyük dağı, güneyde Geçit ve Erköy arasındaki Karadağ'dır. Denize paralel bir görünüm arz eden bu dağın ortalama yüksekliği 1200 m.dir. Bunun üzerinde bulunan Karatepe, 1969 m. yükseklikte olup Keşap'ın en yüksek noktasını teşkil eder. Bu tepe, aralık ayından nisan ayı sonuna kadar karla örtülüdür. Ayrıca Karadağ, Erköy'ü ilçeden ayırıp onu Yağlıdere ilçesiyle birlik olmaya iter. Diğer önemli tepeler, kuzey-doğuda Ocak, Bozan, Armelit, doğuda Sancaklı, Töngel ve Top gediği, ortada Demirci ve Evliya, güneyde Kabak tepeleridir. Bunlardan Bayramşah Köyü üstündeki Armelit Tepesi, 622 m., Çakırlı Köyü üstündeki Töngel Tepesi, 616 m., Yünlüce Köyü üstündeki Topgediği Tepesi ise, 692 m. yüksekliktedir. Keşap sınırları içinde küçük, büyük onlarca dere vardır. Batıdan doğuya doğru denize dökülen dereler, Kargın, Dutyahsı, Taflan, Keşiş, Keşap, Torağzı, Kömürlük (Kabaklar), Yolağzı, Killik, Demirci, Kalecik ve Değirmenağzı dereleridir. Bunların hepsinin yukarı kesimlerde birçok kolu ve yaz-kış düzenli birer akışı vardır, îçlerinde en önemlisi, öbür adı Karadere olan Keşap Deresidir. Bunun uzunluğu kollarıyla beraber 50 km. ye yaklaşır. Başlıca kolları, Çakırlı ve Feruz dereleridir. Asıl kolu Karadağ'dan çıkan Keşap Deresi'nin üze-rinde birçok beton, kemer ve ahşap köprü ile değirmen ve hidroelektrik santralı bulunur, ilçe merkezinden denize dökülür. îkinci büyük dere, kuzey-doğudaki Yolağzı Deresi'dir. Bunun üç kolu vardır. Değirmen Deresi denilen kolu Sancaklıtepe Köyü'nün üstünden doğar. Yolağzı Deresi, Yolağzı ve Kılıçlı köyleri arasından denize karışır. Batıdaki Kargın Deresi, Giresun merkez ilçesi sınırları içinde bulunan Çataldağ eteklerinden çıktıktan sonra Aydınlar Köyü ile Güney köy'ün sınırını çizerek Evrenkaya Tünelinin batı yanında denize ulaşır. ilçenin kendi sahiline dökülmeyen tek deresi, güneydeki Karadağ'ın ardından (Erköy'den) doğan Çorakdere'dir. Bu, güney-doğu yönünde ilerleyerek Yağlıdere'ye kavuşur ve Espiye'den denize dökülür. Keşap, 3. derece yağışlı iklim bölgesinde bulunup yıllık yağış ortalaması, 1390 mt3 tür. îkliminin ikinci özelliği ılıman olmasıdır. Yıllık sıcaklık ortalaması 17 C ° dir. Yazın hava, genellikle açık veya az bulutlu ve bazan yağmurlu, kışın ise, parçalı veya çok bulutlu ve yağışlıdır. Kış yağışları çok defa yağmur şeklinde olur. Karlı gün sayısı, ortalama olarak l0'dur. Yağışlı hava, hemen hemen hep batı yönünden gelir. Hava, yazın sıcak, kışın ılıktır. Gündüz ve gece sıcaklığı arasında önemli bir fark bulunmaz. Yılın en sıcak ayı, temmuz ayıdır, bu ayda sıcaklık 30 C ° ye kadar yükselir. En soğuk ay ise ocak ayıdır, o zaman ısı -2 C°ye kadar iner. ilçenin batıda Aksu Deresi ağzından başlayıp doğuda Çam Burnu'nda biten deniz kıyışı uzunluğu 21 km.dir. Haziran'ın 15'inden Eylülün 15'ine kadar bu dantel gibi kıyıların özellikle doğu bölümünde denize girmek mümkündür. Deniz yazın sakin ve 22-24 C°dir. Deniz suyundaki tuz oranı % 014 dolayındadır. Rüzgarlar, yazın genellikle karayel ve poyraz, kışın ise, yıldız ve karayeldir. Bahar ve kış aylarında bazan kıble ve lodos rüzgarları da eser. Yazların sıcak, kışların ılık geçtiği ve her mevsimde yağmurun bolca yağdığı Keşap'ta yıllık nem oranı, %75'tir. Yağış ve nem bitkilerin gür olması üzerinde önemli rol oynar. Yemyeşil ve gür bitki örtüsü içinde en çok pay fındık ağaçlarınındır. Bunlar, 10 bin hektara yakın yer tutar. Kıyının hakim bitki örtüsü olan fındık ağaçları, 700 m. yüksekliğe kadar varlık gösterir. 700 m. yükseklikten sonraki yerler, ormanlıktır, îlçenin orman alanı 4.500 hektar civarındadır. Buna göre yüzölçümünün %20'si ormanlarla kaplıdır. Ormanların %70'i bozuk koru durumunda olup başlıca ağaçları kestane, ladin, kızılağaç, gürgen ve meşedir. Güneydeki Erköy, orman bitişiği, Geçit, Armutdüzü ve Çamlıca köyleri ise önemli orman yakını köylerdir. Özellikle kuzey-doğu gibi sahil kesimlerinde de yer yer kestane ormanları vardır. Ormanların yanında küçük çalılık ve fundalıklar da belli bir yekun teşkil eder. Buralarda çoğunlukla orman gülleri bulunur. Köylerin meskun yerlerinde dağınık olarak meyva ağaçlan görülür, îlçede bozkır hiç yoktur, çayır olan alan ise çok azdır, iklimin yağışlı ve nemli olması sebebiyle yukarıda belirtilen bitki örtüsü içinde çeşitli eğrelti otları ve ahududular (dikenler) çokça göze çarpar. Arazisinin bayır, iklimininse yağışlı olmasına rağmen Keşap'ta erozyon olayı azdır. Çünkü, toprak olan her yer mutlaka ağaçlıktır, ilçenin toprakları genellikle killi ve kumludur. Dere ve deniz kıyıları ile bazı yamaç, sırt ve tepeler de kayalıklara rastlanır. Arazi, yerine iyice oturmuştur ve deprem bölgesi olmaktan uzaktır. BAŞA DÖN
04. GEZÎNTÎ VE DİNLENME YERLERİ Keşap, doğal güzellik bakımından zengindir. Burada, yeşilin onlarca tonu, denizin mavisiyle yan yana durur. Yüksek kesimlerdeki tepeler ve derin vadilerle yeşil ve gür bitki örtüsü, kıyı kesimlerdeki deniz, kumsal ve kayalıklarla gurub manzaraları insana büyük heyecan verir. Ne var ki, bu doğal güzelliğin yanın-da tarihi hiçbir eser ve turistik tesis yoktur, îşte bu, turizmi çok baltalar. Buna rağmen devlet karayolu boyunca ilçe sahilinden geçen turistler, çok defa durup kıyı güzelliği ve akşamki gurub manzarasını seyretmekten kendini alamazlar. Sahilleri genellikle kayalıkken Kulak mevkii ve Düzköy altları kumluktur. Kayalık olan sahillerin bile çok yerin-de gene denize girmek mümkündür. Birer doğal plaj olan Kulak, Maziyam, Göstembil, Ağcakum ve Yelkenkaya yazın il ve ilçe merkezlerinden gelenlerle dolup taşar, ilçenin doğusundaki bu plaj ve öbür sahiller kuzey-batı yönüne baktığı için insana güzel gurub manzaralarım doyasıya seyretme imkanı verir. O yüzden buraya gelenler yanlarında çeşitli yiyecek ve içecekler getirerek akşamleyin gurubu seyrettikten sonra evlerine dönerler, Yüzmek, güneş banyosu yapmak ve ağaçların gölgesinden yararlanmak çok elverişli olan doğal plajların arasında yalnız Ağcakum'un kabinleri ve piknik masaları vardır. Keşap Belediyesi tarafından 1988 yılında Düzköy altındaki Maziyanı'na halk plajı olarak kafeterya ve 5 prefabrik yazlık ev yapılması planlanmıştır. Ayrıca, ilçede yeni oluşturulan bir resmi komite, turizmin gelişmesi için gerekli girişimlerde bulunmuş ve buraya yatırım yapılmasını beklemektedir. ilçe merkezinin doğusundaki devlet karayolu üzerinde Kulak, Cinbar, Geçilmez, Maziyanı ve Kalecik mevkiilerinde birçok piknik yeri kurulmuştur. Buralarda gece saat 23.00'e kadar nefis et ızgarası yapılır. Bunlar içinde en işlek olanlar Kulak, Cinbar ve Maziyanı'ndakilerdir. Sayılan doğal plaj ve piknik yerlerinin dışında su ve kuş seslerinin birbirine karıştığı dere boyları ve fındık bahçeleri güzel gezinti, dinlenme ve eğlence yerleridir. nisan ve mayıs aylarında buralar harikulade güzellikler taşır. Güneydeki Armutdüzü Köyü sınırları içinde görülmeye değer mağaralar da bulunmaktadır. îlçe merkezindeki başlıca gezinti ve dinlenme yerleri ise şunlardır: Cumhuriyet Meydanındaki Belediye Parkı, şehrin içinden geçen devlet karayolu üstündeki Atatürk Aile Bahçesi ile Tuğla ve Kiremit Fabrikası altındaki Belediye Plaj ve Piknik Yeri. Cumhuriyet Meydanındaki Belediye Parkı, 1984 yılında yeniden düzenlenmiş gayet güzel bir parktır. Parkın alt yanında deniz, ortasında Atatürk büstü bulunur. Kameriye, tente ve masa yerleştirilmiş park, değişik renkte ve birbirinden güzel çiçeklerle süslüdür. Ayrıca ışıklandırılmış olduğu için yaz geceleri halkın akınına uğrar. Atatürk Aile Bahçesi daha büyüktür. Burada çam ağaçları dikilidir. Ortasında bir küçük havuz ve bina bulunur. Bu bina, halen öğretmen lokali ve ilçe halk kütüphanesi olarak kullanılır. Bahçenin alt tarafı çiçeklerle bezenmiştir ki bu çiçekler duvardan aşıp karayoluna doğru sarkar. Belediye Plaj ve Piknik Yeri, uzun boylu ağaçları ve önündeki denizi ile güzel bir mesire yeridir. Daha çok yazın ilgi çeker. Ayrıca, şehir merkezinden geçen karayolu kıyıları kaldırım döşenmiş ve ışıklandırılmış olması bakımından ikindi, akşam ve gece saatlerinde gezinti yapmaya elverişlidir. BAŞA DÖN
Keşap'ın tarihi, M.Ö.ye kadar uzamakla beraber bunun başlangıç kısmı belirsizdir. Mesela, tarih kitapları M.Ö. 7. yy.da Miletliler'in Karadeniz kıyılarında 90 kadar koloni kurduğunu yazar. Ancak, bunların Keşap'ta da bir koloni kurup kurmadığı belli değildir. Keşap ve çevresi, M.Ö. 6. ve 4. yy. larda Ahemeni (Pers) İmparatorluğu'-nün, 3. ve 2. yy.larda ise, Selefki Asya Krallığı'nın sınırları içinde bulunur. M.Ö. 183-68 yıllarında Pontus Krallığı'nın, daha sonra da Roma Împaratorluğu'nun eline geçer. M.S. 395'te Roma imparatorluğu ikiye ayrılınca Doğu Roma, öbür adıyla Bizans Împaratorluğu'nun payına düşer. Bölge, M.S. 6. yy.da merkezi İran'da bulunan Sasaniler'in saldırısına uğrar. Keşap, ilk defa 11. yy.ın sonunda Türklerin hakimiyeti altına girer, ama bu, Haçh Seferleri sebebiyle uzun sürmez. Türkler geriye çekildikten sonra, tekrar Doğu Roma (Bizans) împarator-luğu'na kalır. 1204'te ise, Trabzon Rum (Kommenos) Împaratorluğu'nun mülkü olur. 1397'den sonra Keşap'a Oğuzların Çepni boyu nüfuz etmeye başlar. Bu nüfuz, giderek artar. Bununla birlikte yöre, halkı Trabzon Rum (Kommenos) İmparatorluğu'na bağlıdır. Nihayet 1461'de Fatih Sultan Mehmet Trabzon'u fethetmeye giderken Osmanlı sınırları içine girer. Buna rağmen Rumlar Keşap'ı terketmez ve Türkler'in yanı sıra yaşamaya devam ederler. Fakat, 1920'de Rumlar, buradan tamamen çekilirler. Bazı tarihi kaynaklara göre, Keşap, 1515'te Trabzon sancağının Kürtün kazasına bağlı bir yer, 1735 ve 1774 yıllarıyla 19. yy.ın başında Trabzon Eyaleti'ne bağlı bir kaza, 1890'da ise Trabzon merkez sancağına bağlı Giresun kazasının bir nahiyesidir. Bir fermanda geçen "Tirebolu, Keşap ve Giresun kazalarında keten bezi olmaz." cümlesi ve Keşap'ta kadılık bulunması, buranın 18. yy.da ve 19. yy.ın başında kaza olmasının başlıca delilleridir. Ancak, Keşap'ın ne zaman kaza, ne zaman nahiye yapıldığı kesin olarak belli değildir. Aynı tarihi kaynaklara göre, 1774'te, Keşap ve çevresinde devlet hakimiyeti iyice azalmış, bazı derebeyleri türemiş, bunlar birbiriyle mücadeleye girişmiş ve devletin istekleri kaale alınmaz olmuştur. 1816'da Trabzon'da çıkan Tuzcu-oğulları isyanı sırasında ilçe, onların adamlanndan Tirebolu Voyvodası Kelalioğlu Ali Bey'in sultasına girer, ama kısa bir süre sonra, 26.10.1816 günü Osmanlı donanmasına bağlı iki geminin yardımı ile Çeçenzade Hasan Ağa tarafından kurtarılır. Yıllar sonra birçok Keşaplı, önce yarbay olan ve bilahare yaralanınca askerlik mesleğinden ayrılan Giresunlu pal Osman Ağa'nın gönüllü birliği içinde 1912 ve 1914'te Balkan, Trakya ve Kafkas cephelerine koşar, 1916-1918'de Tirebolu'nun Harşıt Çayı kıyılannda Ruslarca savaşır, 1918-1920'de Giresun ve çevresini Rumlar'dan temizler, 1920'de Ankara'da Atatürk'ün muhafizhğını yapar, yine Osman Ağa'nın Giresun 47. ve ayrıca Hüseyin Avni Bey'in 42. alayları içlerinde de 1921'de Refahiye'de baş gösteren Koçgiri Aşireti îsyanını bastırır, Samsun'daki Pontus Rum çetelerim imha eder, Sakarya, Afyonkarahisar ve Dumlupınar'da zaferler kazanır. Böylece bütün Giresunlular'la birlikte "Afyonkarahisar'da, Dumlupinar'da sizin uşaklar da vardı" diye Atatürk'ten ilgi görür. Keşap, Cumhuriyet'in ilanından sonra 22 yıl daha Giresun ilinin merkez ilçesine bağlı bir nahiye olarak kalır ve 1945'te tekrar ilçe durumuna yükseltilir. BAŞA DÖN
MİCAN 19. yy.ın ikinci yansında yaşamıştır. Dokuztepe Köyü'ndendir. Asıl adı Hüseyin'dir. Askerlik çağında köyünden birisinin ölümüne sebep olunca dağa çıkmış ve ömrünün sonuna kadar zaptiyenin eline geçmeden dağlarda barınmıştır. Hakkındaki söylentilere göre dağlarda barındığı yıllarda eşkiyalık yapmış, ama Köroğlu gibi hep zalimin karşısında, mazlumun yanında olmuştur. Dereli'nin îkisu mevkiinde Çerkez'in Temel veya Kel Seyit diye birisi tarafından pusuya düşürülerek öldürülmüştür. Olümünden sonra bölge halkı adına türkü bile yakmıştır. HAMÎT NACÎ Babası, Sultan Abdülaziz'in huzur hocası Düzköylü Miralay Hacı Ahmet Bey'dir. 1850'de istanbul'da doğmuş, 1936'da istanbul'da ölmüştür. Mezarı Heybeliada'dadır. Bugün İstanbul Tuz-la'da bulunan Denizcilik Yüksek Okulu'nun kurucusudur. 1909'da özel olarak açtığı bu okulu, 1928'de resmi olarak yeniden düzenlemiştir. 1934'ten sonra Özdeş soyadını almıştır. AKILLIOĞLU TEVFÎK HOCA 1881'de Saray çık köyünde doğmuş ve İstanbul irşat Üniversitesi'ni bitirmiştir. 10 yıl Yağlıdere ve Keşap'ta vaizlik, 19 yıl da Bulancak'ta öğretmenlik yapmıştır. Din ve fen bilimlerinde alim olan Tevfik Efendi, bölge halkınca müftü olarak kabul edilmiştir. 1968'de Giresun'da ölmüştür. Soyadı Unat'tır. MAZHAR ŞENER 1916 doğumludur. Yoliçi Mahallesi'ndendir. Hukuk Fakültesi'ni bitirdikten sonra Avrupa'da maliye ihtisası görerek mülkiye müfettişi olmuştur. 1950, 1954 ve 1957 seçimlerinde Demokrat Parti listesinden Giresun Milletvekili seçilmiştir. 27 Mayıs 1960'tan sonra Yassıada'da hapse mahkum edilmiştir. Daha sonra Danıştay Üyeliği'ne getirilmiş ve Danıştay Daire Başkanlığı'ndan emekliye ayrılmıştır. SABRÎ YAHŞÎ 1927'de Dokuztepe Köyü'nde doğmuştur. Önce Sivas Öğretmen Okulu'nu bitirip ilkokul öğretmeni, sonra Necati Eğitim Enstitüsü'nü bitirip lise öğretmem olmuştur. Malatya, Kırklareli, Artvin ve Kocaeli Milli Eğitim Müdürlükleri yapmış, 1969 ve 1983 seçimlerinde Kocaeli'den Adalet Partisi Milletvekili seçilmiştir. 1977'de milletvekili olamayınca Bonn Kültür Ataşeliğine tayin edilmiş, daha sonra da emekliye ayrılarak Ankara'ya yerleşmiştir. ÖMER HALİLOĞLU Düzköy, 1928 doğumlu ve Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunudur. Çeşitli ilçelerde kaymakamlık yaptıktan sonra Muş, Konya, Eskişehir, Elazığ ve Kırklareli illerinde valilik yapmış, 1977'de içişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı'na kadar yükselmiştir. Halen merkez valisidir. NEVZAT ŞENSOY Düzköy, 1929 doğumlu ve Hukuk Fakültesi mezunudur. Çeşitli ilçelerde kaymakamlık yapmış, sonra mülkiye müfettişi olmuştur. Daha sonra da Kırşehir, Çorum ve Merkez Valiliği görevlerinde bulunmuş, ama 12 Eylül 1980'in ardından re'sen emekliye sevkedilmiş ve Ankara'da serbest avukatlık yapmaya başlamıştır. Prof. Dr. ABDULLAH ŞENER 1947'de Yoliçi'nde doğmuştur, İstanbul Tıp Fakültesi mezunudur, îç hastalıkları uzmanı iken Belçika'ya giderek diabet (şeker hastalığı) konusunda ilmi çalışmalar yapmıştır. Oradaki çalışmaları sırasında doçentlik ve profesörlük unvanlarım kazanmıştır. Belçika Brüksel Üniversitesi Tıp Fakültesi Laboratuvarı'nda ilmi çalışmalarına devam etmektedir. BAŞA DÖN GÖKÇEOĞLU HÜSEYİN (h.1256-1338) Keşap Yolağzı Köyünde,Halveti Tarkatı şeyhi olarak irşad faaliyetlerinde bulunmuş,tekkelerin kapatılmasından sonra vefat etmiştir. Türbesi Yolağzı Cingiren mahallesindedir. Dr. İskender Dönmez 1943 yılında Uğurca mahallesinde doğdu. İlk öğrenimini Keşap'ta tamamladıktan sonra Haydarpaşa Lisesi'ni btirdi. 1969'da Cerrahpaşa Tıp Fakültesini bitirdi. Halen Giresun Devlet Hastanesinde Üroloji uzmanı olarak görev yapmaktadır. Dr. Mehmet Yanbuloğlu 1964 yılında Uğurca Mahallesinde doğdu. İlk ve Orta okul öğrenimini Keşap'ta tamamladı. Giresun Lisesi'nden 1964'te, Cerrahpaşa Tıp Fakültesinden 1970'te mezun oldu. Halen Giresun Devlet Hastanesinde Dahiliye uzmanı olarak görev yapmaktadır. Dr. Kenan Unat 1936'da Saraycık Köyü'nde doğdu. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirip Aynı fakültede İç hastalıklar alanında ihtisasını tamamladı. Halen Giresun ilinde serbest çalışmaktadır.
Folklor, "halkbilimi", "halk bilgisi" demektir. Halkın inanış, yaşayış biçimi, giyim-kuşam, müzik, dans, yemek gibi bütün kültür unsurlarım kapsar. îlçe halkı atalarından devraldığı kültürü, gelenek ve görenekleri, son yıllarda içinde bulunduğu zamanın ve ilişki kurduğu başka kültürlerin etkisiyle çocuk ve torunlarına olduğu gibi aktarmayı başaramamıştır. Bunun için eski kültür önemli ölçüde değişmiş, adeta yerini başka bir kültüre bırakmıştır. inanışlardan yaşayanların önemlileri Mart Bozumu ve Hıdrellezidir. Mart Bozumu, 14 Mart günü olur. O gün erkenden kalkılır, sabah namazı kılındıktan sonra derelerden veya denizden su alınıp besmele çekilerek sağ ayakla eve girilir ve getirilen su çeşitli yerlere serpilir. Ayrıca, o gün eve ayağının uğur getireceğine inanılan bir yabancının gelmesi beklenir, rasgele kişilerin girmesi istenmez. Eve genellikle önceden ayağı denenmiş birisi çağrılır, yoksa günahsız olduğu için çocuk alınır. Bu, içeriye girerken "Martınızı bozuyorum, hayırlı olsun" der ve ev halkı tarafından ikramla karşılanır. Hıdrellez, 6 Mayıs günüdür. O gün hamile kadınlar ellerine bıçak, anahtar, süpürge almazlar. Alırlarsa doğuracakları çocukların kusurlu olacağına inanılır. Ayrıca, o gün çalışılmaz, Gürpınar ve Balıklısu köyleri arasındaki Kirazdibi mevkiine gidilip eğlenilir. Ancak, günümüzde bu, tamamen terkedilmiş gibidir. Diğer inanışlar şunlardır: l- Gece tırnak kesilmez, kesen ömrünü keser. 2-Geceleyin rüya anlatılmaz. 3 - Sütunun üstünden erkek atlarsa ineğin memesi kör olur. 4- Evde ıslık çalınmaz, yoksa fareler artar. 5- Geceleyin dışarıya süt çıkarılmaz, çıkarılırsa içine kömür atılır. 6- Gök gürlerken demir ısırılır. 7- Buzağılayan ineğin ilk sütü incir ağacı dibine dökülürse sonraki sütleri çok olur. Doğum, sünnet, nişan, düğün ve askere uğurlama ve ölüm törenleri Doğan çocuğun kulağına erkek tarafından ezan okunur, îlk 7 günün hepsinde çocuk yıkanır, doğumunun 7. ve 40. günlerinde ''kırklanır. Anne ve çocuk ziyaret edilerek iyi dilekler bildirilir ve özellikle çocuk için giyecek, para, altın gibi hediyeler götürülür. Sünnet ettirilecek çocuk giydirilip kuşatıldıktan sonra arkadaşlarıyla birlikte otomobil ve minibüslerle gezdirilip eğlendirilir. Sünnet ilahiler söylenerek yapılır. Sünnetten sonra mevlit okutturulur ve çeşitli eğlenceler düzenlenir. Sünnet ettirilen çocuk ziyaret edilerek, ona genellikle para hediye edilir. Ziyarete gelenlere baklava, limonata gibi ikramlarda bulunulur. Evlenme yaşı erkekler için önceden 18-19 iken şimdi 22-23 olmuştur. Kızlar için ise önceden 16-17 yaşları iken şimdi 18-19'dur. Evlenme çağma gelen delikanlılar ya evlenmek istedikleri kızı ailelerine bildirirler ya da onların teklif ettikleri kızlardan birini seçerler. Sonra erkek tarafı, kız tarafına bir görücü heyeti gönderir. Kız tarafı bu gelişe eğer olumlu olarak bakıyorsa kız ortaya çıkıp gelenleri güler yüzle ağırlar. Kızın ailesi de uygun bir dille görüşünü belli eder. Görücülerin izlenimi olumlu ise, kız taratma bu defa özellikle erkeğin aile büyüklerinden oluşan ikinci bir heyet gider. Kızın ailesi kızlarının görüşünü önceden almış olarak istemeye gelenlere kesin cevabım verir. Buna "söz kesme" denir. Söz kesme sırasında ayrıca kızın nüfus hüviyet cüzdanı beyaz bir mendile sarılarak erkek taratma teslim edilir. Aynı görüşmede nişan, nikah ve düğün zaman ve şekilleri ile kız ve erkek ailelerinin alacağı eşyalar kararlaştırılır. Başlık isteme adeti yoktur. Erkek tarafı geline altın takar, kurulacak yuvanın misafir odası takımım satın alır, kız tarafı da mutfak ve yatak odası takımlarım temin eder, ayrıca güveyin aile bireylerine "bohça" denilen hediyelik eşyalar hazırlar. Nişan genellikle aileler arasında yapılır. Bunun için gerekli yüzük, bilezik, giyecek ve süs eşyaları birlikte safın alınır. Nişan, kadınlı-erkekli kız evine gidilerek yapılır. Bu tören sırasında kadınlar kendi aralarında çalgı eşliğinde oynarlar. Resmi nikah genellikle düğün töreninden önce, dini nikah ise düğün töreni sırasında yapılır. Nişandan sonra düğün hazırlıklarına başlanır. Aileler birlikte çarşıya giderek giyecek, ziynet, ev vb. eşyalarım safın alırlar. Düğünler evlerde veya hem evde hem de salonda yapılır. Köylerde düğüne eskiden salı günü başlanıp, perşembe günü akşamı son verilirdi. Günümüzdeyse gerek köylerde gerekse şehirlerde cuma, cumartesi ve pazar günleri yapılır. Düğünün ilk gecesi "komşu gecesi"dir. O gece komşularla yakın akrabalar bir araya gelip yer, içer ve oynarlar. Ayrıca gelin tarafının gençleri oğlan evine "güvey asma"ya gider, orada gönüllerince yiyip içerek eğlenirler. Ağır düğün gecesinden önce, gündüz damat tarafı kız evine gelin giydirmeye gider. Buna "siniye gitme" denir. Gelin giydirilip kuşatıldıktan sonra, gelen yaşlıların ellerim öper ve daha sonra da birlikte oynayıp eğlenmeye geçilir. Damat tarafı ağır düğün gecesi de geç saatlerde yine kız evine gider, ama bu defaki amaç gelinin eline kına yakmak ve geline hediyeler sunmaktır. Kına gecesi damat evinden kadınlar, büyükçe bir tepsinin içine mumlar ^ ve bunların ortasına bir çanak kına koyup gelin evinin yolunu tutarlar. Kız evine girip bir süre oynarlar. Sonra mumlar yakılıp tepsi başın üzerine alınarak kına türküsü eşliğinde odanın içinde dolaştırılır. Buna "Şam'a gitme" denir. Bu sırada gelin duygulanıp ağlar, daha sonra mumlar söndürülerek tepsi ile geline bahşiş toplanmaya geçilir, ilk bahşişi gelinin annesi verir. Onu damadın anne ve babası izler. Bahşiş toplama işi bilince yine kına türküsü ve maniler eşliğinde gelinin ve yakın arkadaşlarının ellerine kınalar yakılır. Ardın-dan geç saatlere kadar oynanır, eğlenilir. Gelin o gece kız arkadaşlarıyla aynı odada yatar. Ertesi gün gelin alma günüdür. Sabahleyin kız evi damada bohçasını ve bir sini baklava gönderir. Damat traş olduktan sonra yıkanıp bohçadan çıkan giyecekleri giyer. Daha sonra ortaya çıkarılıp dua edilir ve büyüklerin elleri öptürülür. Öğleyin damat evinden kalabalık bir grup gelin almaya gider, kadınlar eve girip erkekler bahçede kalıp bir süre birlikte eğlenilir, sonra gelin baba evinden alınıp yürüyerek veya süslenmiş bir otomobile bindirilerek yeni evine getirilir. Aksama yakın gerdek yemeği yenilir ve dini nikah kıyılır. Hava karardıktan sonra damat, türküler söyleyip meşaleler yakılarak evine getirilir. Ev tamamen boşaltılır ve gelin ile damat başbaşa bırakılır. Düğünler çoğunlukla çalgılı olarak yapılır. Bu çalgılar kız evinde bağlama, erkek evinde davul-zurna ve kemençedir. Salonlarda yapılan düğünlerde orkestra kullanılır. Düğünlerde içki içilir. Köy düğünlerinde eskiden silah, fişek vb. de patlatılırken 1980'den sonra bu adet terkedilmiştir. Düğün yapanlar mutlaka ziyaret edilir, onlara destek olunmaya çalışılır. Ziyarete gidenlerin yanlarında yiyecek maddesi götürmeleri ve ayrıca düğün sahibine para veya mutfak eşya-sı hediye etmeleri görenektir. Düğünden bir hafta kadar sonra damat, yanma komşu ve akrabalarım da alarak gelini baba evine götürür. Buna "yumurta yemeye gitme" de denir. Çünkü orada kendilerine sunulan yemekler arasında mutlaka yumurta bulunur. Damattan bahşiş alınmadan yemeğe başlanmaz, ayrıca damadın ayakkabısı da saklanmaya çalışılır. Askere gidecek delikanlılar bir düğün, bir bayram havası içinde askere uğurlanır. Muhtarlar sevk pusulalarım dağıttıktan sonra mahalle ve köylerde gençleri heyecan sarar. Bunlar askere gitmeden önceki son birkaç gününü dinlenerek, arkadaşlarıyla eğlenerek ve büyüklerim ziyaret ederek geçirir. Hele son gece sabahlara değin eğlenilir. Askerliğe gidecek delikanlıya, ısmarlaşırken büyükler tarafından para, mendil, çorap gibi hediyeler verilir. Aynı istikamete veya birliğe sevk edilen gençler ilçeden 4-5 kişilik gruplar halinde ayrılır. Bunlar evden çıkarken anaları peşlerinden su döker. Kalabalık bir grup tarafından bazan davul-zurna eşliğinde şehre kadar getirilir ve oyunlar oynanarak otobüslere bindirilir. Eskiden askere uğurlama sırasında silahlar, fişekler de patlatılırdı. Ölenler evlerinde bir gece bekletildikten sonra ertesi gün öğle namazını müteakip toprağa verilirler. Evlerde bekletilirken karınlarının üzerine "şişmesin" düşüncesiyle bıçak konulur ve kesinlikle yalnız bırakılmazlar, îlçede mezarlıklar geneldir. Cenazenin toprağa verilmesin-den sonra mezarının üzerine su dökülmesi adeti yoktur. Fakat, ilk gece Kur'-an-ı Kerim, ilk üç cuma gecesi ve 52. gece ise Mevlid-i Şerif okutulur. Mevlit törenleri çoğunlukla yemekli olarak düzenlenir. Ayrıca, her aile yılda bir defa ölüleri için Mevlid-i Şerif okutmayı bir borç kabul eder.
Keşap ağzı, Trabzon ve Rizelilerinkinden çok farklıdır. Beşikdüzü, Giresun ve Ordu'nun kuzey-doğusuyla ayrı bir grup teşkil eder. Ağzın başlıca özellikleri, sözleri "aha" "ta", "ula", "giz", "eh", "haydi" gibi ünlemlerle birlikte sanki bunlardan güç alarak söylenmesi, "bana" ve "sana" zamirlerinin "ba" ve "sa" biçimlerinde, çekimli fiillerin sonlarındaki eklerin de kısaltılıp değiştirilerek telaffuz edilmesidir. Bütün bunlara şöyle bir pasajla örnek verilebilir: "Ula acuk ba bak ba! Sen ha burda ne ariin? Ben seni İstanbul'da bilidim e! Sen ne zaman geldiy burıya? Eee... hoş geldiyn, sefa geldiyn. Ta nasılsız eyi misiyinz? Acuk an-nat ta!.. Ne yapiz, needisuz?" Ağızda "yazmak" fiilinin şimdiki zamandaki çekimleniş biçimi şöyledir: "Yazim, yazin, yazi, yaziuk, yazisuz, yazılar." BAŞA DÖN
Agam!: Hayret bildirir. Ahacuk: îşte Alamuk: Parçalı bulutlu hava Annak: Meydan, görünür Anuk:-Nane Aşam: Akşam Ayam: Hava Basuk: Cılız çocuk Bayak: Az önce Bazlama: Sacda pişmiş mısır ekmeği Bıldır: Geçen yıl Böce: Kuru fasulye Bocuk: Böcek Camış: Manda Caydak: Kapsız, açık Cellemek: Kızarak bağırmak Çember: Renkli ince baş örtüşü Cıdık: Çubuktan yapılmış kuş tuzağı Cırım cıngıl: Yırtık pırtık, çok Cırıtta: Hamur işi yiyecek çeşidi Citdık: Küçük çalı kuşu Cücük: Civciv Çentik: Tohum torbası Çitdak: Kıvılcım Çimmek: Yıkanmak Çit: Küçük sebze bahçesi Çivit: Çekirdek çort: Dikenlik yer Çöğür: Mısır sapı çöten: Mısır koçanı saklanan yer Dayagan: Destek Divılcık: Dolu tanesi Dilpi: Tilki Diyelmek: Ayakta durmak Dizlik: Uzun külot, don Dozirik: Delik fındıktan yapılmış oyuncak Döşek: Yer yatağı Düdek: Olgunlaşmamış incir Düve: 3-4 yaşlarındaki dişi sığır Eğeslenmek: Alay etmek Enük: Köpek yavrusu Essah: Gerçek Evsi (e): Ucu yanmış odun Evşün: Sacda ekmek çevirme aracı Feel: Afacan Feşer: Afacan Fetir: Sacda pişmiş buğday ekmeği Fışırtmak: Atmak Gadimi: Sürekli Galdirik: Yemek ve turşusu olan bir yabani bitki Galuk: Evlenmemiş kız Garduf: Patates Gasıttan: Kasıtla, mahsus Gatık: Ayran Gayde: Nağme Gaymam: Kaymağım, güzelim Gelek: Yaprak Gelinçi: Düğün alayı Gelişin: Gelince Gıdık: Saplı küçük sepet Gınnap: Sicim Gıran: Sırt, tepe Girebi: Burunlu küçük balta Girinti: Tırpana benzer bir alet Göçüm: Koçum, sevdiğim Gomit: Bir cins tatlı su balığı Gopça: Düğme Goruk: Koruk, içi boş Göğnük: Mısır sapı külü, yanık Göğnümüş: Olgunlaşmış (meyve) Güccük: Küçük Haccak: Güzel Halatım: Bu ana dek Harar: Büyük sırt sepeti Haşimdi: Şu anda Haşincik: Hemen, az önce He: Evet Hennük:Islaklık- Imık: Sıcak Ipımık: Çok sıcak işgm: Fındık fidanı Kemçük: Elma, armut artığı Keme: Büyük fare Kemre: Doğal gübre Keş: Kurutulmuş konik süzme Keşik: Sıra Köz: Kor Mada: iştah M e: Al, buyur Misir: Yeşil domates Pancar: Kara lahana Pezük: Pazı Poğol: Pişmiş mısır Sakıddak: Kene Sıçan: Fare Solama: Başaklama Şalak: Zamanı geçmiş salatalık Şelek: Küçük sırt sepeti Sincik: Şimdi Ta: Daha Taflan: Karayemiş Tevek: Asma Töngel: Yabani muşmula Ula: Erkeklere seslenirken kullanılır Ulo: Kadınlarca kocalanna seslenirken kullanılır. Viyh: O da ne? Yal: Sulu hayvan yiyeceği Yaşmak: Beyaz ince baş örtüşü Yelönü: îçi çok küçük veya tamamen boş fındık Yuka: Yufka, sığ Zabaccak: Yarın sabah Zeklenmek: Alay etmek Zele: Akşamüstü Zıbaddamak: Kıvırmak Zıbıç: Meyve ve sebze sapı Halk ağzında bulunan başlıca beddualar "Allah yüzünü yıkasın", "Adın ocağın batsın", "Oka dikilesice", "Teneşüre gelesice'dir.
İlçedeki giyim-kuşam, ildekinden bir farklılık göstermez. Kılık-kıyafet inkılabına dek erkekler abaayaklarına altı çivili çapula giyerlermiş. Kadınlar ise çarşaf ve feraceliymiş. Yüzleri peçe ile -zıpka, siyah başlık, yemenilidir.Örtülü, ayakları da Bugünkü giysiler erkekler için ceket, pantolon, iskarpin ve kaskettir. Köy ile kentteki giyim arasında fark yok gibidir. Ama kadınlar için bu ayrılık söylenemez. Şehirde oturan kadınlar etek-ceket veya bir elbise (entari) üzerine pardesü giyip başlarına eşarp bağlarlar. Köylerde oturan kadınlar başlarında oyalı yaşmak, çember veya namazlıkla omuzlarında yünden yapılmış şal kullanırlar. Sırtlarına ise entari geçirip bellerine peştemal bağlar, ayaklarına da düz lastik veya kundura giyerler. Ayrıca etek ile bluz, kazak veya hırka köylü ve kentli çok kadının ortak kıyafetidir. Erkeklerin genel bir kuşam şekli yoktur. Fakat kadınların yaygın bir kuşam biçimi vardır. Şöyle ki: Köyde ve şehirde kulaklarına küpe, kollarına bilezik ve boyunlarına lira, beşi birlik, kordon veya kolye takarlar. Bunların hepsi altındır. Şehirli kadınlar ellerinde çanta da taşırlar. Günümüzde bu köylü kadınlar arasında bile hiç olmazsa şehre giderken yaygınlık kazanmaya başlamıştır.
11. HALK OYUNLARI VE ÇALGILARI İlçede oynanan oyunlar Giresun'a göre pek farklılık göstermez. Bunların başlıcaları sallama, sıksara ve karşılamadır. Oyunlar, bölgenin doğal yapısı, halkın çalışma biçimi, iklim ve denizin durumuna uygun olarak genelde oldukça hareketlidir. Sallama: Doğu Karadeniz Bölgesi oyunlarındandır. Kız ve erkeklerin birlikte veya kendi aralarında oynayabileceği bir oyundur. Genellikle küçük topluluklar halinde oynanır. Horon oyununa benzer. Ancak, ondan daha yavaş ritimlidir. Adinin sallama olması bunun içindir. Sıksara: Sallamadan daha hareketli bir oyun türüdür, îlçede horon olarak bilinir. Çoğunlukla erkekler tarafından ve 5-10 kişilik gruplar halinde oynanır. Karşılama: Giresun ilinin simgesi hali-ne gelmiş olan karşılama, hemen hemen her düğün ve eğlencede ve kadın-erkek herkes tarafından kolaylıkla oynanan bir oyundur, ikişer kadın veya erkek ile bir kadın ve bir erkek tarafından karşılıklı olarak oynanır. Halk oyunlarım erkekler davul-zurna veya kemence, kadınlar ise ud, def veya bağlama eşliğinde oynarlar. Ancak, günümüzde ud kullanımı azalırken ritm caz olarak darbuka kullanımı başlamıştır. BAŞA DÖN
Keşap Türküsü (Mani Tipi)
Şu Keşap'in üstünde Dağlar sıralı dağlar Emine'm bilemezsin Seni sevdim ne kadar
Keşap yolu üstünde Yayan giderim yayan Fadime 'm ağladın mı bana oluyor ayan
Derenin taşlarını Sürmeli kaşlarını Ayişe'm ağladın mı Şileyim yaşlarını
Karadere bulanık Balık avlarım balık Seni de yakacağım Çünkü yüreğim yanık
Başındaki yemeni Yaktın yandırdın beni Çok istedim vermedi Senin baban Ermeni
Mican
Türküsü (Katkılarından dolayı Ulaş GÜNAYDIN'a teşekkürler.)
Kına Türküsü
Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler Annesinin bir tanesini hor görmesinler
Uçan da kuşlara malum olsun Ben annemi özlerim Hem annemi, hem babamı Ben köyümü özlerim.
Annemin bir yelkeni olsa açsa da gelse Babamın bir atı olsa binse de gelse Kardeşlerim yolları bilse de gelse
Uçan da kuşlara malum olsun Ben annemi özlerim Hem annemi, hem babamı Ben köyümü özlerim.
Maniler
Fındık toplarım fındık Dallarım kırmadan Gel buradan kaçalım Cazu anan duymadan
Bük dibinde yatarım Beşli martin atarım Ayşe benim olursa Evi barkı satarım
Fındık dalda tekleme Kız saçların ekleme Yarin gitti askere Gelir diye bekleme
Aşma gırandan aşma Ben seni tanıyorum Her gırandan aşanı Sevdiğim sanıyorum. BAŞA DÖN
ilçede yapılan yemekler arasında sebze yemekleri başı çeker. Bunu balık yemekleri ile hamur işi yemekleri izler. Sebze yemekleri içinde ise kara lahana (pancar) özel bir yer ve önem taşır. Bundan yapılan yemek türleri çorba, döşeme, hopçun, dible ve sarmadır. Ayrıca pancar sarması halk arasında dolma diye anılır ve dan dolması, etli pancar sarması ve zeytinyağlı olmak üzere üç çeşide ayrılır. Öbür sebze yemekleri, etli ve zeytinyağlı taze fasulye, fasulye diblesi, kavurma ve kızartması, bezelye diblesi ve kızartması, bakla yemeği ve kızartması, patlıcan sirkelisi, kızartması, imambayıldı, musakkası, karnıyarık ve türlüsü, etli ve zeytinyağlı biber dolması, ısırgan yemeği (püresi), çalı çileği çorbası, hoşran çorbası ve diblesi, pezik (pazı) mücveri, mıhlaması ve kavurması, sakarca kızartması ve mıhlaması, galdirik mücveri ve kavurması, kabak dolması, sütlüsü ve kızartması ile melevcen kavurması ve mıhlamasıdır. Balık yemekleri kızartma, sebzeli, fırında ve ızgara olarak yapılır. Balıklar içinde en çok yenilen hamsidir ki bunun 6 çeşit yemeği olur: Buğulama, kızartma, ızgara, sebzeli, dible ve börek. Ayrıca hamsili ekmek bile yapılır. Hamur işi yemekler yufka kızartması, su böreği, makarna ve mantıdır. Hamur işi tatlılar baklava, burmalı (koyun bacağı), dilber dudağı, cırıdda, lokma tatlısı, helva, kadayıf ve güllaçtır. Hamur işi dışındaki tatlılar sütlaç, muhallebi, kabak tatlısı, elma yemeği ve soğukluk (hoşaf, komposto)dur. Bunların dışındaki yemek çeşitleri şehriye, mercimek vb. sıcak çorbalar, kavurma, haşlama ve yahni gibi et yemekleri, kuru ve fırın fasulye ile patates ve mantar yemekleri, celecoş ile soğuk olarak yenilen darı ve buğday çorbalarıdır. ilçede öteden beri fasulye, mısır (yeşil domates), tevek (asma) yaprağı, kiraz, taflan (karayemiş), balık ve mantar salamurası yapılırken günümüzde fasulye, patlıcan, biber ve domates konserveleri de yapılmaya başlanmıştır. Turşu çeşitleri fasulye, salatalık, bezelye, galdirik, melevcen, pezik ve misirdir. Reçel çeşitlerine gelince incir, elma, ayva, çilek, üzüm, erik, şeftali, armut, vişne ve kirazdır. Köylerde günümüze doğru geldikçe miktarı azalmakla birlikte üzüm, hurma, elma, armut, dut ve taflandan pekmezler yapılır. BAŞA DÖN Keşap'ta yaşayan el sanatları örgü, dantel, iğne ve boncuk oyası, sepet örme, kilimcilik ve halıcılık, semercilik ile balık ağı örmedir. Kaşık, beşik, külek, küfe, yayık ve putuna, harlama ve tabanca yapımı ise tarihe gömülmüştür. Kadınlar arasında yaygın el sanatları kazak, süveter, yelek, hırka, şal, kaşkol, şapka, çorap, eldiven ve lif ile çeşitli dantel, iğne ve boncuk oyalarıdır. Kadınların başlarına örttükleri yaşmak, namaz bezi ve çemberlerin günlük olarak kullanılanları bile mutlaka dantel iğne veya boncuk oyasıyla süslenmiştir. Kaneviçe ve gergef geçmişin diğer kadın süsleme sanatlarıydı. Erkeklere özgü el sanatlarının basında sepet örme gelir. Fındık toplar ve taşırken kullanılan sepetler köylerdeki erkekler tarafından fındık çubuklarıyla örülür. Bunlar bel sepeti, şelek ve harar diye üç çeşide ayrılır. Fındık sepetlerinden başka yumurta sepeti (gıdık) ve çeşitli tiplerde çamaşır sepetleri bile yapılır. Sepet örmenin ustaları Yazlık, Sancaklıtepe, Sürmenli ve Karabulduk bucağına bağlı yüksek köylerdir. Kilimcilik, bundan 20-30 yıl önce büyük önem taşırken yünden dastarlar ve kendirden çullar dokunurdu. Şimdi bunların tezgahlarının yerinde yeller esmektedir. Ancak, ilçenin bazı köylerinde bezden kilim dokuyan tezgahlar bulunmaktadır. Öte yandan son yıllarda Yolbaşı ve Kayabaşı köylerinde hah dokumacılığı da gelişme halindedir. Yolağzı Köyü'nde semercilik hala devam etmekte ve burada yapılan semerler Espiye, Tirebolu, Görele ve Dereli ilçelerine, hatta Gümüşhane, Rize ve Artvin gibi illere bile satılmaktadır. Balık ağı örme sanatı yalnız balıkçılıkla geçinenler tarafından kendi ihtiyaçlarım karşılamaya yönelik olarak icra edilmektedir. Bugün tarihe mal olmuş ağaçtan kaşık ve kepçe, beşik, küfe, yayık, putuna ve harlama yapma sanatları daha çok Karabulduk bölgesindeki orman bitişiği köylerde yaygın ve buralar için önemli birer gelir kaynağı durumundaydı. Tabanca imali ise özellikle Yazlık Köyü ile Karabulduk bucak ve köylerinde yapılmaktaydı. BAŞA DÖN
YEŞİL GİRESUNUMUZUN ŞİRİN İLÇESİ KEŞAPLA İLGİLİ MERAK ETTİĞİNİZ DAHA FAZLA BİLGİYİ ÖĞRENMEK, SİTEMİZLE İLGİLİ GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELERİNİZİ İLETMEK İÇİN TEŞEKKÜRLER ! |
BU
ARAMA MOTORLARINI
Material Copyright© DURSUN ŞAHİN 2000 - 2002 |