Tek ırkçı Halaçoğlu mu?

         
Home

 

  Alevieten Koerden

Nederlandse politiek

Turkse Islamitische druk

Brutale gedrag

Herkomstlanden gevaar

Links

Invasie

Forum

Turkije

Uitkering Fraude

Tijdlijn

 

     

 

   
     

 

   
     
 
   
 

 Av.Erdal Doğan

'En iğrenç ve aşağılık suç; ırkçılıktır' deyip, kendi etnisitesi dışındakileri eleştirmeyi dahi kendinde hak görmeyen, ama tüm ülkenin havasını, toprağını, suyunu, sevinçlerini, acılarını üzerinde en doğal halleriyle taşıyan, kelimeleri, gülüşleri ve gözyaşlarıyla ile herkese dokunabilen Hrant Dink, gazetesinin önündeki kaldırımda güpegündüz ensesinden vurularak katledildi. Bitip tükenmek bilmeyen günlük işlerimiz için koştururken, gözlerimiz önünde, gözlerimizin içine bakıla bakıla, yanımızdan, ellerimizden alınarak, kayıp gitti... Ondandır; halen aklayamadığımız suçluluk duygusu ve ondandır ansızın yüreğimize düşüveren ve bir türlü hafifletemediğimiz yürek burkulması ve acısı.
Öyle veya böyle kimler rol almadı ki bu katliam gibi cinayette? Her oyuncusu kendisine ayrılan sahnede ayrı bir başrolü oynadı. Ancak, içlerinde kendisinin hiç hafife alınmaması gerektiğini, her fırsatta, biz ne idüğü belirsizlere hatırlatmayı yüksek görev bilen Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu, öyle veya böyle hep ön planda olabildi. Yüksek görevini, eski fakat ruhunu makamına emanet etmiş Adalet Bakanı Cemil Çiçek'le yarış halinde sürdürmüş, son atakları ile bekleme kabinine alınmış rakibine ciddi bir fark atmıştır. Her yıl 'atama' seçimle 14 yıldır başına geldiği görevinde kesintisiz maaşı yanında emekli ikramiyesi alarak devlet liyakat ödülüne de oldukça yaklaşmaktadır.
Kışkırtıcı, saldırgan, kafatasçı 'ilim, irfan' sahibi yüksek şahsiyetli bu adam, tarihi Türkleştirme ve kurumsallaştırma çalışmalarında pupa yelken yol alırken, Kürt Alevi nüfusunun belli bir yüzdesinin Ermeni, Kürtlerin de yine belli bir yüzdesinin Türkmen olduğuna dair tespitleri ile, ağustos ayında yeni gündemle bir kez daha karşımıza dikiliverdi... 1915 Ermeni soykırımında 90-100 bin civarında Ermeni'nin ölmeyi ve sürgün edilmeyi beceremeyerek kıyımdan kurtulmak için 'dönüp' Kürt Alevisi kimliği altında aramızda halen yaşıyor olmalarını 'maalesef' olarak kayıtlaması, içindeki Ermeni düşmanlığını sergilemesi açısından önemlidir. TİKKO ve PKK gibi örgütlerin ölü ve sağ 'ele geçirilen' sünnetsiz bazı militanlarının da teyit ettiği üzere, bu yapılanmaların aslında herkesin bildiği gibi Kürt değil Ermeni siyasi hareketi olduklarını teşhis etmesi ise, yalnızca siyaset, tarih ve sosyoloji alanında değil tıpta da çığır açacak gelişmelere gebedir. Halaçoğlu, zaten ne dense ona inanan 'bizlerden' gayrı, Türkiye, Ermenistan ve diaspora Ermenilerinin de bu konudaki cahilliğini, böylelikle üstün bilgi, nezaket ve alçakgönüllüğü ile giderivermiştir.
Böylece, bundan sonraki beş veya on yıllık 'terörle mücadele' konseptinde sevgili halkımız ve devletimiz el ele vererek eksik kalan homojenleştirme çalışmalarına hız verebilecektir. Çünkü, hedefi tam bellemeliyiz. Hüseyin Mümtaz Beyazıtlıoğlu'nun Hrant Dink'in katledilmesinden kısa bir süre önce söylediği üzere "Bunların hepsiyle tek tek uğraşmamız mümkün değil. O halde problemi iki şekilde çözeceğiz. Birincisi içimizdeki Ermenileri ayıklayacağız. İkinci olarak ise problemi doğrudan Ermenistan ile çözeceğiz" çözüm önerisinin ilkinin zamanı gelmiştir artık! Ermeni kimliği ile yaşayan Ermenilerin yanı sıra, 1915 soykırımından ya da daha öncesinden 'dönüp' Kürt Alevisi takiyesine bürünen Alevi Ermenilerini, sonra da birer Ermeni örgütü olan PKK ve TİKKO peşinde koşan veya koşabilme potansiyeline sahip Sünni/Şafi mezhebindeki bazı sapkın Kürtleri iyi bellemeli ve teşhis etmeliyiz ki katli vacip halktan geriye artık kimse kalmasın. Çünkü Türk/Kürt-İslam homojenleştirmesi* ıskalanarak geçilemeyecek kadar ciddi bir iştir.
PKK ile mücadelede uzun yıllar boyunca 'Ermeni dölü Apo' propagandasının, devletin neredeyse tüm kademelerinde dillendirilmiş olmasına rağmen tutulmaması, yeni taktikleri beraberinde getirmeyi zorunlu kılmıştır. Bu zorunluluk bazı tarihi gerçekleri bilinçli ya da bilinçsiz, kısmen de olsa kabul etmeyi gerektirse dahi yerine getirilmeliydi. Bu nedenledir ki Yusuf Halaçoğlu, PKK ile beraber bölge halkını da hedefe koyma aşamasının geldiğini ilan ederken İttihat ve Terakki politikası ile toplum ve devletin harcı haline gelen, normalize olmuş ırkçı söylemin verdiği rahatlıkla 'maalesefli' hal zarfı kullanabilmektedir.
Bunlar yaşanırken aynı söylemin Halaçoğlu'na verilen tepkilerde de görülmesi, insanda, boğulacakmış ve nefes alamayacakmış hissini doğurması son derece umutsuz bir coğrafyada yaşadığımızı göstermektedir.
Zira, bir iki istisna dışında, Alevi ve Kürt kurum ve temsilcilerinin Halaçoğlu zatının görevden alınmasından, istifa etmesine ve TCK 301'den yargılaması için savcılığa suç duyurusunda bulunmaya kadar götüren temel dertleri, kendilerinin Ermenilerle ilişkilendirilmeleriydi. Nitekim, hakaret ve ırkçılık olarak vasıflandırılan bu karşı tepkiler Halaçoğlu'nun ırkçılığından daha mı az tehlikelidir?
Tepki verenlerin konsensüsü, aralarındaki uzun müzakerelerin sonucu değil, aksine her birinin birbirinden bağımsız ve kendi inisiyatifleriyle verdikleri ortak reflekste gizlidir. Bu tesadüfi gibi görünen refleks, aslında hiç de tesadüfi olmayıp; Türk-İslam sentezli milli kimlik refleksidir. Birkaç Alevi örgütünün sonradan bu refleksi düzeltme yoluna gitmiş olması ise, popüler ideolojik ırkçı havayı ne yazık ki düzeltememiştir.
Halaçoğlu'nun, misyonuna uygun ırkçı yaklaşımları ile bugüne kadar Ermenileri, bu toprakların tarihinden dışlayan, aşağılayan ve neredeyse tümünü linç için hedef haline getiren söylem ve yaklaşımları bilinmekle beraber, bu söylem ve yaklaşımın aynı şekilde medyada, eğitimde, yargıda, idari ve siyasi yönetimde ve günlük dilde ne kadar içselleştirildiği gayet iyi gözlemlenmektedir. Ermeni kimliğinin ötesinde dölünün bile düşman ve hakaret kabul edildiği ülkemizde, aşağılamaların en son kıyılarının nerelere vardığı ortadadır. Bu atmosfer içinde dışlanan, düşman bellenen ve görmezden gelinen halkın içine birdenbire monte ediliverilişin, toplumda 'öteki' olanda bile yansımaları oldukça vahimdir. Sanki katliamlardan kurtulmak için Müslüman veya Alevi olan Ermeni nüfusu yokmuş ve hatta bunların bir kısmının Kürtçe, Türkçe ve Zazaca konuştukları bilinmezmiş gibi.
Sümer, Akad, Huri, Hitit, Luvi, Urartu ve diğer çağdaş uygarlık sistemlerini bilmeye ve araştırmaya değer görmeyen bir kısım kendinden ve sistemden menkul kişiler, Aleviliği, Türklüğe, Ahmet Yasevi tekkesine, İslam halifesi Hz. Ali ve Şii taraftarlığına indirgeyen talim terbiye müktesebatlarıyla, Ermenilerin Hıristiyanlık öncesi Alevi olabileceklerini hiç mi hiç akıllarına getiremedikleri gibi bunu düşünmek dahi istemezler. Bu nedenle Kürt Alevi diye sınıflandırılan halkın bir kısmının önceden Ermeni Alevi oldukları ya da bir kısım Hıristiyan Ermeninin can ve mallarını kurtarabilmek için sonradan Aleviliğe yeniden dönmüş olabilecekleri fikri veya Müslümanlığa geçmiş olmalarını hakaret olarak görmek milli müktesebatın eseri olabilir ancak.
Neden Ermeni olmayasınız ki? Bunu hakaret ve aşağılama olarak gören veya olabilme ihtimalini dahi toptan reddedenlerin, ırkçı olarak tanımladıkları Halaçoğlu'ndan ne farkları vardır ki? Hani hepiniz Hrant ve Ermeni idiniz? Emin misiniz? Yoksa anca 'döne döne' mi hep bir yöne?
Kürt-İslam sentezi İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin Türk-İslam homojenleştirmesinin bir sonucu olarak bugün Kürt sorununun çözümüne egemen kılınmaya çalışılmaktadır.

Erdal Doğan: Avukat

Home