DOĞAL YAKLAŞIM Tarihçesi 1977'de California'da İspanyolca öğretmekte olan Tracy Terrell "Doğal Yaklaşım adını verdiği 'yeni' bir dil öğretim felsefesi" (Terrell 1977; 1982: 121) ile ilgili ana hatları sundu. Bu, araştırmacıların ikinci dil edinimini incelerken tanımladıkları "doğal" prensiplerle uyum içinde olan bir dil öğretimini amaçlamaktaydı. Doğal Yaklaşım Terrell'ın İspanyolca öğretirken edindiği tecrübelerden kaynaklanmaktaydı. Geçen zaman içinde Terrell ve başkaları Doğal Yaklaşım'ı temel düzeyden yüksek düzeye kadar çeşitli dillerde uygulama konusunda çalışmalar sürdürdüler. Bu arada Güney California Üniversitesi'nde uygulamalı dilbilimci olan Stephen Krashen ile bir anlamda gücünü birleştiren Terrell, Krashen'ın ikinci dil edinimi konusunda ileri sürdüğü ve büyük yankılar yaratan kuramına dayanan kuramk bir mantık oluşturmayı amaçladı. Krashen ve Terrell'ın Doğal Yaklaşım'a ilişkin prensip ve uygulamalar hakkındaki ortak görüşleri 1983 senesinde The Natural Approach başlığı altında yayınlandı. Doğal Yaklaşım ... diğer dil öğretim yaklaşımlarından çok daha fazla ilgi uyandırdı; bunun başlıca nedeni de Krashen tarafından sağlanan destekti. Krashen ve Terrell'ın kitabı Krashen tarafından hazırlanan ve onun ikinci dil edinimi konusundaki görüşlerini (Krashen 1981: 1982) özetleyen kuram bölümleri ve geniş ölçüde Terrell tarafından hazırlanmış, uygulama ve sınıf içi teknikleri ele alan bölümleri içerir. Krashen ve Terrell Doğal Yaklaşım'ı dil öğretimine "geleneksel" yaklaşım olarak nitelendirdiler. Geleneksel yaklaşımlar "ana dile gerek olmaksızın iletişime dayalı durumlarda dilin kullanımına dayalı" yaklaşımlar olarak açıklanmaktadır ve bu tanıma, kuşkusuz "dilbilgisi analizine, dilbilgisi tekrar alıştırmasına ya da belirgin bir dilbilgisi kuramına da gerek duymayan" ifadesini eklemek gerekecektir. Krashen ve Terrell bu tür "yaklaşımlar doğal, psikolojik, fonetik, yeni, reformcu, doğrudan analitik vs. olarak adlandırılmıştır" (Krashen ve Terrell, 1983: 9) demektedirler. Doğal Yaklaşım yazarlarının kendi yaklaşımlarını Doğal Yöntem ... ile ilişkilendirmeleri, bazı kimseleri Doğal Yaklaşım ile Doğal Yöntem'in eşanlamlı terimler olduğunu düşünmelerine neden olmuştur. Her ne kadar paylaştıkları noktalar varsa da Doğal Yaklaşım ile eski Doğal Yöntem arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır ve bunların belirtilmesi yararlı olacaktır. Doğal Yöntem, yüzyılın başlangıcında Doğrudan Yöntem ... haline gelen uygulamanın bir diğer adıdır. Modern Language Association[1] tarafından, dil öğretiminin durumu ile ilgili sunulan 1901 tarihli bir raporda ("Committee of 12"[2] tarafından hazırlanan rapor) şöyle anlatılmaktadır: En aşırı şekli ile, bu yöntem öğretmen tarafından sağlanan monologların öğrenci ile öğretmen arasında soru-yanıt alışverişine dönüşmesini içermekteydi ve bunların tümü de yabancı dildeydi. ... Konuşmaya büyük ölçüde pantomim eşlik etmekteydi. Bu pantomimin, dikkatli dinlemenin ve büyük miktardaki tekrarın yardımı ile öğrenci çeşitli eylem ve nesneleri belirgin ses kombinasyonları ile bağdaştırır hale gelmekte ve sonunda yabancı sözcükleri ya da tümcecikleri üretir hale gelmekteydi. ... Konuşma diliyle yeterince karşı karşıya kalınmadıkça, öğrenciye yabancı dil yazılı formda sunulmamaktaydı. Dilbilgisinin incelenmesi daha da geç bir döneme bırakılmaktaydı. (Cole, 1931: 58) Doğrudan Yöntem hakkında kullanılan doğal terimi, yalnızca, yöntemin temelini oluşturan prensiplerin çocuğun dil öğrenimindeki prensiplere benzediği düşüncesini yansıtmaktaydı. Benzer şekilde, Krashen ve Terrell tarafından tanımlandığı şekli ile Doğal Yaklaşım'ın başarılı ikinci dil ediniminde mevcut olan doğal prensiplere uygun olduğu düşünülmektedir. Ancak, Doğal Yöntem'in aksine, Doğal Yaklaşım öğretmen monologlarına, doğrudan tekrara ve yapıya yönelik soru-yanıtlara daha az yer, hedef dile ait tümcelerin doğru üretimine de daha az önem vermektedir. Doğal Yaklaşım'da alıştırma yerine hedef dile "maruz kalma durumuna - yani "girdi"ye,[3] öğrenme için duygusal açıdan hazır olma durumunun sağlanmasına, öğrencilerin dil üretmeden önce uzunca bir süre duymalarına, ve kavranabilir girdi[4] kaynağı olarak yazılı ve diğer türden malzemelerin kullanımına önem verilmektedir; Doğal Yaklaşım'ın kavramaya verdiği temel rol, bu yaklaşımı dil öğretiminin kavramaya-dayalı diğer yaklaşımlarına bağlamaktadır... .[5] Yaklaşım Dil kuramı Krashen ve Terrell iletişimi dilin temel işlevi olarak görürler ve yaklaşımlar da iletişimsel yeteneklerin öğretilmesini hedef aldığı için, Doğal Yaklaşım'dan iletişimsel bir yaklaşım örneği olarak söz etmektedirler. Doğal Yaklaşım "bugün geliştirilmekte olan diğer iletişimsel yaklaşımlarla benzerlik göstermektedir" (Krashen ve Terrell, 1983: 17). Dilbilgisini dilin temel bileşeni olarak gören İşitsel-Dilsel Yöntem gibi eski dil öğretim yöntemlerini reddederler. Krashen ve Terrell'a göre, bu yöntemlerin temel sorunu "gerçek dil edinim kuramlerine göre değil başka şeylerin kuramlerine, örneğin dilin yapısına ilişkin kuramlara göre" (1983: 1) oluşturulmuş olmalarıydı. Ancak, İletişimsel Dil Öğretimi'ni savunanların aksine ... Krashen ve Terrell bir dil kuramına pek önem vermemektedirler. Öyle ki, Krashen'a yönelik yakın tarihli bir eleştiri, onun hiçbir dil kuramı olmadığını ileri sürmektedir (Gregg, 1984). Krashen ve Terrell'ın dilin doğasına yönelik olarak açıkladıkları, anlamın öncelik taşıdığını vurgulamaktadır. Sözcük bilgisinin önemi vurgulanırken, bir dilin temelde söz varlığından oluştuğu, dilbilgisinin yalnızca tümceler üretmek için bu söz varlığının nasıl kullanılacağını saptayacağı görüşü desteklenmektedir. Bu görüıü desteklemek için Terrell Dwight Bolinger'in şu görüşünü örnek göstermektedir: Söz varlığındaki bilginin niceliği dilin herhangi bir unsurunun niceliğini kat kat aşmaktadır ve artıkbilgi[6] kavramı söz konusu olduğunda, sadece sözcüklerden oluşan bir mesajı yeniden yapılandırmak, sadece yapısal ilişkilerden oluşan bir mesajı yeniden yapılandırmaktan daha kolaydır. Burada önemli olan gerçek, dilbilgisinin oynadığı yan roldür. En önemli olan şey sözcükleri edinmektir. (Bolinger, Terrell 1977: 333 içinde). Dil anlamın ve mesajların iletilmesi için bir araç olarak görülür. Krashen ve Terrell "edinim ancak insanlar hedef dildeki mesajları anladıklarında gerçekleşebilir" (Krashen ve Terrell, 1983: 19) görüşünü savunmaktadırlar. Ancak, dile iletişimsel açıdan yaklaştıklarını duyurmalarına karşın, işitsel-dilsel yöntem savunucuları gibi dil öğrenimini yapıların aşamalar halinde edinilmesi olarak görürler. "Girdi hipotezine göre, dil edinmekte olan kişilerin hedef dilin ediniminde bir sonraki safhaya geçebilmeleri için bir sonraki safhanın parçası olan bir yapısı içeren girdi dili anlamaları gerekir" (Krashen ve Terrell, 1983: 32). Krashen bunu "I+1"[7] formülü ile (yani, öğrencilerin o anki düzeyinden bir fazla ileri düzeyde yapıları içeren girdi) açıklar. Bizce, Krashen'ın kullandığı yapı kavramı, Leonard Bloomfield ve Charles Fries'ın yapı kavramından kastettikleri anlam ile benzeşmektedir. Böylece, Doğal Yaklaşım, dil öğrenmekte olan kişinin I+1 düzeydeki yapıları içeren "girdi" ile karşı karşıya kalarak ustalık kazanabileceği, yapısal karmaşıklık taşıyan bir dilbilimsel hiyerarşi düşüncesindedir. Bu durumda karşımızda söz varlığı, yapılar ve mesajlardan oluşan bir dil anlayışı yer almakta. Bu türden bir görüşte, mesajların Doğal Yaklaşım'da birinci dereceden önemli sayılmaları dışında, yeni sayılabilecek hiçbir şey olmadığı ortadadır. Hem algılama hem de üretme için mevcut olan söz varlığının, mesajların yapılandırılmasında ve yorumunda önemli oldukları kabul edilir. Mesajlardaki söz varlığı unsurlarının dilbilgisel açıdan yapılanmış olmaları gerekmektedir ve daha karmaşık mesajlar daha karmaşık dilbilgisi yapıları sergileyecektir. Bu türden dilbilgisi yapılanmasını tanısalar da, Krashen ve Terrell dilbilgisi yapılarının dil öğretmeni tarafından, dil öğrencisi tarafından açık analizinin gerekmediği, dil öğretme malzemeleri içinde bu unsurlara önem verilmesi gerekmeyeceği düşüncesindedirler. Öğrenme kuramı Krashen ve Terrell Doğal Yaklaşım'ın dayandığı kuramk tabana ve yöntemin bu türden bir tabana sahip olma açısından benzersizliğine sık sık değinmektedirler. "Bu yöntem çeşitli farklı dil edinimi ve öğrenme bağlamlarına ilişkin pek çok bilimsel inceleme tarafından desteklenen ampirik tabanlı bir ikinci dil edinim kuramına dayanmaktadır" (Krashen ve Terrell, 1983: 1). Kuram ve araştırma Krashen'ın dil edinimi konusundaki görüşleri dayanmaktadır ve bu görüşler Krashen'ın dil edinim kuramı olarak anılmaktadır. Krashen'ın görüşleri çeıitli çalşımalarda (örneğin, Krashen 1982) kapsamlı bir biçimde ele alındığı için, bu bölümde Krashen'ın görüşlerini ya da bunlara yönelik eleştirileri sunmayacağız. (Ayrıntılı eleştirel çalışmalar için, Gregg 1984 ve McLaughlin 1978). Ancak, yöntemin temel niteliklerini özet halinde sunmak gerekmekte zira Doğal Yaklaşım'ın oluşum[8] ve işlemleri[9] bunlara dayanmakta. EDİNME/ÖĞRENME HİPOTEZİ Edinme/öğrenme Hipotezi'ne göre, ikinci dil ya da yabancı dilde yeterliğin geliştirilmesi iki farklı yoldan olmaktadır. Edinme, çocuğun birinci dil gelişimine paralel olan "doğal" yoldur. Edinme, dili anlama ve dili anlamlı iletişim için kullanma yolu ile dilde yeterliğin doğal gelişimini içeren, bilinçdışı bir süreci anlatır. Buna zıt olarak öğrenme bir dilin kurallarına ilişkin bilginin bilinçli şekilde geliştirilmesi sürecini anlatır. Öğrenme bir dilin formları hakkında bilginin alınması ve bu bilginin ifade edilmesi ile sonuçlanır. "Öğrenme" süreci için formel öğretme gerekir ve hataların düzeltilmesi öğrenilen kuralların geliştirilmesine yardımcı olur. Bu kurama göre, öğrenme süreci kişiyi edinme sürecine götüremez. DENETİM HİPOTEZİ Edinilmiş dil sisteminin, ikinci dilde ya da yabancş dilde iletiıimde bulunduğumuzda tümcelerimizi başlattığı söylenir. Bilinçli öğrenme, edinilmiş sistemin ürettiklerini denetleyen ve onaran bir gözlemci ya da düzeltici işlevini görmektedir. Denetim Hipotezi iletişimde bulunduğumuzda öğrenilmiş bilginin bizi düzeltmesine güvenebileceğimiz, ancak, bilinçli öğrenmenin (yani, öğrenilmiş sistemin) tek işlevinin olduğunu ileri sürer. Denetlemenin başarılı kullanımını üç koşul sınırlamaktadır: 1. Süre. Öğrencinin öğrenilmiş bir kuralı seçmesi ve uygulaması için yeterli süre olmalıdır. 2. Form üzerinde yoğunlaşma. Dili kullanan kişi doğru üretim üzerinde ya da üretimin formu üzerinde yoğunlaştırılmalıdır. 3. Kuralları bilmek. Üretimde bulunan kişi kuralları bilmelidir. Denetleme sistemi, iki açıdan basit olan kurallarla en iyi sonucu verir: kuralların açıklanması kolay olmalıdır ve karmaşık hareket ve düzenlemeleri gerektirmemelidir. DOĞAL SIRALAMA[10] HİPOTEZİ Doğal Sıralama Hipotezi'ne göre, dilbilgisi yapılarının edinimi önceden tahmin edilebilir bir sıralama izler. Yapılan araştırmaların belirli dilbilgisi yapılarının ya da morfemlerin İngilizce'nin birinci dil olarak ediniminde diğerlerinden önce geldiğini gösterdiği ve benzer bir doğal sıralamanın ikinci dil ediniminde de bulunduğu söylenmektedir. Hatalar doğal gelişme süreçlerinin işaretleridir ve edinme esnasında (ama öğrenme esnasında değil) ana dilleri ne olursa olsun öğrenciler benzer gelişme hatalarını sergilemektedirler. GİRDİ HİPOTEZİ Girdi Hipotezi, dil öğrenen kişinin maruz kaldığı dil (yani, girdi) ile dil edinimi arasındaki ilişkiyi açıklama iddiasındadır. Dört temel konuyu içerir: *Birincisi, bu hipotez öğrenme ile değil edinme ile ilgilidir. *İkincisi, öğrenciler dili, en iyi şekilde, o anki edinç[11] düzeylerinin bir parça ötesinde olan girdiyi anlayarak edinirler. Dil edinmekte olan bir kişi I ile anlatılabilecek bir düzeyden (burada I bu kişinin edinç düzeyini temsil etmektedir) bir I+1 düzeyine (I+1 düzeyi, I düzeyini bir doğal sıralamaya göre izleyen düzeydir) "geçebilir"; bunu da I+1 içeren bir dili anlayarak yapar. (Krashen ve Terrell 1983: 32) Duruma ve bağlama dayanan ipuçları, dil-dışı[12] bilgi, ve dünya hakkındaki bilgi, edinmeyi mümkün kılar. *Üçüncüsü, konuşma yeteneği doğrudan öğretilemez; bu yetenek zaman içinde, dil edinmekte olan kişi girdiyi anlayarak dilsel edinç oluşturunca kendiliğinden oluşur. Dördüncüsü, eğer yeterli miktarda kavranabilir girdi mevcutsa, I+1 genelde otomatik olarak oluşacaktır. Kavranabilir girdi, dil öğrenmekte olan kişinin, bağlama dayanarak ve dili kullanarak anladığı sözceleri anlatmaktadır. Bir konuşmacı, dil edinmekte olan kişinin mesajı anlaması için dili kullandığında, konuşmacı karşısındakinin mevcut edinç düzeyine bir yapılar "ağı sermektedir" ve bu da pek çok I+1 örneğini barındıracaktır. Bu nedenle, girdinin dil öğrenmekte olan kişinin mevcut dilsel erincine göre kusursuz biçimde ayarlanmış olması gerekmediği gibi, öğrencilerin birbirinden çok farklı erinç düzeylerine sahip oldukları bir dil sınıfında bunun yapılması da aslında olanaksızdır. Nasıl ki çocuk anadilini kendi mevcut anlama düzeyine göre kabaca ayarlanmış "bakıcı konuşması"13 örnekleri ile edinirse, bir ikinci dili edinmekte olan yetişkinlere de ikinci dilin kavranmasını mümkün kılacak basit kodlar sağlanır. Bu türden bir kod, anadil konuşanların yabancılarla yaptıkları iletişimi basitleıtirmek için kullandıkları "yabancı konuşması"14dır. Bu konuşmanın özelliği, daha yavaş gelişmesi, tekrarlar, yinelemeler, ne/nasıl/kim gibi karmaşık sorular yerine evet/hayır soruları içermesi gibi unsurlar yolu ile sınırlar dil edincine sahip kişiler için mesajları daha anlaşılır yapmaktır. ETKİLİ FİLTRE HİPOTEZİ[15] Krashen dil öğrenmekte olan kişinin duygusal durum ya da tutumlarını, edinim için gerekli olan girdiyi geçiren, engelleyen ya da durduran ayarlanabilir bir filtre olarak görmektedir. Gerekli girdinin yalnızca çok az bir bölümünü engellediği ya da durdurduğu için, alçak bir filtre tercih edilmektedir. Bu hipotezin dayandığı ikinci dil edinimi araştırmalarına göre, ikinci dil edinimi ile ilgili üç tür etkili ya da tutumsal değişken bulunmaktadır: 1. Nedenlilik.[16] Yüksek nedenliliğe sahip dil öğrencileri genelde daha başarılıdır. 2. Özgüven. Özgüvene ve kendi gelişmesine ilişkin olumlu görüşlere sahip dil öğrencileri daha başarılıdır. 3. Heyecan. Kişinin ve sınıfın endişeye yakın bir heyecandan uzak olmaları ikin dil edinimi açısından daha yararlıdır. Etkili Filtre Hipotezi alçak bir filtreye sahip olan dil edinmekte olan kişilerin daha fazla girdi arayıp aldıklarını, güvenle etkileşimde bulunduklarını ve aldıkları girdiyi kabul etmeye daha hazır olduklarını belirtmektedir. Heyecan dolu dil öğrencilerinin etkili filtresi yüksek olmaktadır ve bu da edinmenin gerçekleşmesini engellemektedir. Etkili filtrenin (örneğin korku ya da çekinme) yetişkinliğe geçişin ilk dönemlerinde ortaya çıktığına ve bu gerçeğin de çocukların ikinci bir dili öğrenme konusunda yetişkinlere olan bariz üstünlüğünün nedeni olabileceğine inanılmaktadır. Bu beş hipotezin dil öğretimi açısından belirgin varsayımları bulunmaktadır. Bunlar, özetle şunlardır: 1. Olabildiğince kavranabilir girdi sunulmalıdır. 2. Kavramaya yardımcı olan her şey önemlidir. Görsel araçlar kadar, sözdizimsel yapının incelenmesi yerine, geniş bir sözcük bilgisi dağarcığına maruz kalmak da yararlıdır. 3. Sınıfta ağırlık dinleme ve okumada olmalıdır; konuşmanın kendi kendine "ortaya çıkması"na imkan sağlanmalıdır. 4. Etkili filtrenin azaltılması için, öğrencilere sunulan çalışma formdan ziyade anlamlı iletişime dönük olmalıdır; rahat bir sınıf ortamına katkıda bulunabilmesi için, girdinin ilginç olması gerekir. |
![]() |