Yazılar
 

Sayı:19
12 Aralık 2001

BAŞYAZI
e-mail

BORSA-EKONOMİ
e-mail

DENGE
e-mail

YAZDI

TARİHİN SÜZGECİNDEN
e-mail

ARAŞTIRMA

TARIM

VERGİ DÜNYASI

TANSİYON
e-mail

HOŞ SEDA

DİYALOG
e-mail

TURİZM

SPOR

 

 

BAŞYAZI
Yenilik ve Bayram
Beyaz Kalem Gazetesi olarak, ilk sayımızın çıktığı günden itibaren, farklı bir yayıncılık yapacağımızı siz okurlarımıza zaman zaman duyurmuştuk.
Haber anlayışı, içerik ve genel olarak ilçemizde bu güne kadar yapılmayanı yapmak, tüm yenilikleri ve teknolojik gelişmeler ışığında her geçen sayılarımızda kendimizi aşmak amacındayız. Kısa bir süre önce hazırlığına başladığımız WEB sayfamızı hazırladık. Arşiv bölümünü daha henüz tamamlayamadığımız sanal gazetemizi bu günden itibaren aynı içerikle
www.oocities.org/fethiyebeyazkalem/
adresini tıklayarak okuyabilirsiniz. Gazete ve sanal gazete olarak tüm bu yenilikleri bizlere hazırlayan "mutfaktakilere" teşekkür ederiz.

Kutsal ayların üçüncü ve sonuncusu olan Ramazan'ın son günlerindeyiz. Zenginin daha da zengin, fakirin tamamıyla eridiği bir dönemde dört gün sonra bayramı yaşayacağız.
Dört kişilik bir ailenin sadece bir aylık ekmek giderinin, asgari ücretle çalışan bir işçi maaşının dörtte bir oranında olduğu bir ülkede bayram gelmiş neyine.
Her bayramda yaşımız ne olursa olsun yaşadığımız eski bayramlar akla gelir. Bayramlık alış verişler yapılırdı, yeni giysiler alınırdı, baklavalar açılırdı, el öpmeye gelecek küçük çocuklar için mendil ve çoraplar hazır edilirdi, hatta çocuklara bayram haçlığı verebilmek için iki üç gün öncesinden paralar bozdurulurdu. Uzaktaki aile bireyleri bayramlarda bir araya gelerek toplanırlardı, eski bayramlarda aile bireylerinin tümünün iştirak ettiği guruplar halinde aile büyükleri veya yakınlarımızda oturan büyüklerimiz ziyaret edilirdi, bayramın ilk günü bayramlaşmalardan sonra toplu olarak mezarlık ziyaretleri yapılırdı. Bütün bunların yanı sıra hala daha eski içtenliğini yaşayamadığımız aile içi bayramlarının da tadı tuzu kalmadı artık. Bayramın ilk sabahı erkekler topluca bayram namazına giderken, evin hanımları kahvaltıyı hazırlar, erkekler camiden dönünce büyükten küçüğe doğru kutlamalar yapılır, eller öpülürdü.
Zaman mı bizi değiştirdi, yoksa biz mi zamanı ? Artık bayramında tadı yok, bayramlaşmanın da. Bayramlaşmaya gelebilecekler için veya gidebilecekler için tadımız tuzumuz yok. Sıradan bir şekerin kilosu 2 milyon 500 bin lira, iki çocukla birlikte bir büyüğümüzü ziyaret etmenin yol parası gidiş geliş 2 milyon lira.
Böyle imkansızlıkların yaşandığı bir zamanda kuru kuruya bayramlaşma en makbulü.
Beyaz Kalem Yayın ailesi olarak tüm Fethiye halkının ve okurlarımızın mübarek Ramazan Bayramlarını en içten dileklerimizle kutlar, sağlık ve esenlikler dileriz.

Başa Dön

BORSA-EKONOMİ-Serdar Düzenli
BORSADA GEÇEN HAFTA
Ortadoğu'da yaşanan olumsuz gelişmeler, Arjantin'deki sıkıntılar, Irak endişesi ve İsrail-Filistin gerginliği ile gerilen piyasa sonunda huzura kavuştu.
Piyasalar artık yurtiçindeki gelişmelere odaklandı ve gecikmeli de olsa olumlu gelişmeler satın alınmaya başlandı. Beklentilerin altında çıkan Kasım ayı enflasyon rakamları ve Kıbrıs'ta esen bahar havası moralleri düzeltti.
Bütün bunların yanında Brüksel`de bulunan Derviş'in, "Türk ekonomisinde yukarı çıkış başladı" sözleri ABD Dışişleri Bakanı Powell'ın yaptığı "Irak konusunda bir talebimiz yok" açıklaması, borsada canlılığı artırdı. Endeks tekrar 12 bin puanı aştı.
Dolar da yaşanan olumlu havadan nasibini aldı ve 11 eylül saldırıları sonrası ilk kez 1.450.000 fiyatının altına geriledi. Dövizdeki harekete paralel olarak faiz cephesinde de gerileme başladı. 9 Ocak 2002 vadeli bononun basit faizi yüzde 51.65, bileşik faizi ise yüzde 65.55 oldu. Uzmanlar, uzun vadeli kağıtlara talep geldiğini belirtiyorlar.

BORSA ve PARA PİYASALARINDA GEÇEN HAFTA

30.11.01/07.12.01/% DEĞ.
BORSA 11.633/12.662/+8.84
DOLAR 1.495.000/1.452.000/-2.87
MARK 675.000/662.000/-1.92
ALTIN 91.000.000/88.000.000/-3.29

BORSA OKULU - BÖLÜM 3
Hisse senedi ile tahvil arasında hukuki açıdan başlıca fark nedir?
Hisse senedi bir mülkiyet senedidir. Hisse senedi sahibi, hisse senedini çıkaran kuruluşun ortağıdır.
Tahvil ise bir borç senedidir. Tahvil sahibi, tahvil çıkaran kuruluşun uzun vadeli alacaklısıdır.
Şirket; tahvil ile yabancı sermaye, hisse senedi ile özsermaye elde eder.
Borsa'da fiyatlar nasıl oluşur?
Borsa'da fiyatlar, çok sayıdaki menkul kıymet alım satım emirlerinin belirli kurallar çerçevesinde aleni şekilde karşılaşmasıyla oluşur.
Yatırımcılar Borsa'ya doğrudan başvurarak alım-satım işlemleri
yapabilirler mi?

Yatırımcılar Borsa'ya doğrudan başvurarak alım-satım işlemleri yapamazlar. Borsa'da menkul kıymetlere yatırım yapabilmek için yatırımcıların, sermaye piyasasında aracılık faaliyetleri yapmak üzere yetkilendirilmiş aracı kurum, yatırım bankaları ve ticari bankalardan oluşan Borsa üyelerine başvurmaları gerekmektedir.
Aracı kuruluşlarca müşterileri olan yatırımcılara gönderilmesi gereken belgeler nelerdir?
Aracı kuruluşlar, yaptıkları işlemlerle ilgili olarak;
Hesap ekstresi,
Müşteri menkul kıymet hareket listesi,
Müşteri menkul kıymet hareket dökümünü
Aylık dönemler itibariyle işlem yapılan ayı izleyen 7 gün içinde müşterilerin adreslerine göndermek zorundadırlar.

ŞİRKET HABERLERİ :
MAZHAR ZORLU HOLDİNG : 3.12.2001 tarihinde sermayesini % 100 Bedelsiz arttırdı.
GÜBRE FABRİKALARI : TİGEM'den toplam 6.067.103.448.000,-TL tutarında sipariş aldı.
SABANCI HOLDİNG : Yabancı ortağı Arteva Internatinal B.V.'nin sahip olduğu 14.850.000.000.000,-TL nominal değerli Sakosa hisselerinin (Sermayenin %50'si) tamamını 7.000.000 USD karşılığında satın alma kararı verdi.
NETAŞ : Kazakh Telecom ile 3,5 milyon Amerikan doları değerinde DMS sayısal telefon santrali teminini içeren anlaşma imzaladı.
ALTERNATİFBANK : Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu bünyesindeki Bayındırbank'ın satışına ilişkin olarak, yasal süre içinde inceleme için başvuru yapılması hususunda Banka yönetiminin görevlendirilmesine karar verilmiştir.
ESEM SPOR : Şirket sermayesini % 100 Bedelli % 75 Bedelsiz arttırma kararı aldı.
BEKO :05.12.2001 tarihinde Alman Grundig AG firmasıyla yıllık yaklaşık 1.00.000 adet TV ihracını içeren, 3 yıllık satış sözleşmesi imzaladı.

Yeni kredi kartı yasaları
Kredi kartı için yasa hazırlandı. Yasayla, kredi kartı kullanıcılarının hakları artırılıyor. Satıcıya yeni yükümlülükler getiriliyor.
Kredi kartları bundan böyle 'Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu' çerçevesinde işlem görecek. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) yeni yasa taslağını hazırlayarak görüş için Başbakanlık ve ilgili bakanlıklara gönderdi. Son rötuşların ardından taslak, tasarı haline getirilip Meclis'e sunulacak.
Yasa çıktıktan sonra başkasının kartını kullananlar hem 5 yıla kadar ağır hapis cezasına çarptırılacak hem de kart sahibinin uğradığı zararın 5 katını ödemek zorunda kalacak.
Yeni yasa, kredi kartları konusundaki yetkiyi Hazine'den alarak BDDK'ya veriyor. Böylece, kredi kartı çıkarmak isteyenler BDDK'dan izin almak zorunda kalacaklar. BDDK kredi kartı çıkaran şirketlerden bilançolarının onbinde 3'ü ve hisse devrinde yüzde 1'i oranında pay alarak büyük para kazanacak. Sermayesi en az 2 trilyon olan şirketler de bankalar gibi kredi kartı çıkarabilecekler.
Bankalararası Kart Merkezi verilerine göre 2001 Eylül sonu itibariyle Türkiye'de tam 13 milyon 508 bin 97 adet kredi kartı kullanılıyor. Bu kartların 2 milyon 592 bin 890 tanesi yurt içi kartlardan oluşuyor. Uluslararası kartların sayısı ise 10 milyon 915 bin 207. Türkiye'de kartların 7 milyon 964 bin 16 tanesi Visa, 5 milyon 496 bin 873 tanesi MasterCard, 47 bin 208 tanesi ise diğer kredi kartlarından oluşuyor.

Tüm okurların bayramını kutlar sağlık ve esenlikler dilerim.

Başa Dön

DENGE-Av. Recai Yıldırım
Bu Haftalık

Önceki hafta yazmıştım. Böyle gittiği sürece konu sıkıntısı çekmeyeceğiz diye. Gerçekten düşündüğümüz gibi oluyor. Ülkemiz bir garip oldu. Tam bir çelişkiler yumağı. Bir tarafta gıda yardımı kuyruklarında adeta savaşan insanlar, diğer yanda yardım paketleri ev adreslerine getirilen insanlar.
Aynı erek için yola çıkan iki Yerel Yöneticiden iki farklı görünüm. Biri insanlarına hizmeti olabildiğince reklamsız, sıkıntısız veriyor. Diğeri, insanların ezilmeleri, canlarının yanmaları, bayılmaları hatta kalp sıkıntılarına varan tehlikeleri düşünmeden, olabileceğini varsaymadan ulu orta ,işin içine biraz da reklam katarak sözüm ona iyilik yapıyor. Büyüklerimiz bize iyilik yaptığınızda sakın kimseye söylemeyin, ilan etmeyin yaptığınız iyiliğin değeri kalmaz demişlerdi. Görüyorum ki,bu sözlerden akıllarda hiçbir kelime kalmamış.
Umudumuz iyi olanların,aklı ve mantığı ile çağı yakalayabilme başarısı gösterecek yöneticilerin iş başına gelmeleri ve hatta bizim tarafımızdan getirilmeleri. Bu konuda kırıntı gibi de olsa geleceğe dair beklentilerimiz olmalı.
İşini bilen (bunu bir dönemin başbakanının söylediği anlamda kullanmıyorum) gerçekten iş bilir, yönettiği kurum ya da kent için en iyi neler yapabiliri mi düşünebilen yöneticilerin birer birer ortaya çıktıklarını görüyorum.
Geçtiğimiz günlerde Muğla Belediye Başkanlığı, Belediyenin SSK'ya olan borçlarının ödenmesi bağlamında. General Mustafa MUĞLALI İş Hanının Üçüncü katını yanlış bilgilendirilmediysem 300.000.000.000.-TL ( Üç Yüz Milyar Türk Lirası) bedelle, borcuna karşılık olarak devretmiş.
Devri yapılan bu katta; bir düğün salonu, bir kafeterya ve altı adet dükkan olduğu söyleniyor. Bu özelliklerde bir taşınmazın bu kadar lira edip, etmeyeceğini, değerlendirmelerinize bırakıyorum.
Birileri bu işten karlı çıkıyor ama kim ? Hele hele Köyceğizdeki takas işinden sonra.
Amerikalı ünlü sinema oyuncusu Julia ROBERTS, Amerikan askerlerine moral vermek için İncirlik Üssüne gelecekmiş. Amerikalılar, bizde olduğu gibi evinden yurdundan ayrı olan askerlerimize moral olsun diye altı ayda bir, yılda bir, özgün söylenişli ile AÇ-AÇ getirmezler.
Amerikalı işini çok iyi bildiği için, askerleri yüksek moral güçle savaşsın diye ya savaş öncesi veya savaşın ortasında bu tür gösterileri tezgahlar. Tıpkı daha önce yaptığı hükümet devirme, uyduruk savaş gerekçeleri göstererek, yeni silah ve mühimmatlarını kullanma tezgahları gibi.
Bu günlerde dikkatli olalım, Güneydoğu sınırlarımızda TEZGAHA GELMEYELİM.
Yazıya umutlu başlamıştık, karamsarlığa doğru yol alır gibiyim. Buradan dönüyorum.
Birkaç gün sonra Ramazan (Şeker) Bayramını kutlayacağız. Çocukluk ve ilk gençlik dönemlerimi anımsıyorum da, o günlerle bu günler arasında hem bayram kutlama hem de bayram hazırlıkları arasında çok büyük farklılıklar var. Bunu eskiye duyulan özlem olarak algılamayın. Gelişen ve değişen ekonomik, teknolojik koşullar, insan gereksinmelerinde de bu yönde farklılıklar yaratacaktır. Büyük kentlerde, özellikle uzun bayram tatillerinde insanlar kenti terk ediyor, tatile çıkıyorlar. Ekonomik sistemimiz, bayramı salt para kazanma aracı olarak gösterir gibi. Eee Liberal ekonomik düzen içinde her şeyi para olarak görmeyecek miyiz? Bu sistemin temel inancı bu değil mi ?
Karşı çıktığım bu sistemin insana getirdiği yabancılaşma
Her şeye karşın bence bazı duyguları yitirmemeliyiz. Sevmek, saymak, bağışlamak, hoş görmek gibi. Bu duygularımız salt bayramlara özgü olmamalı her an birbirimizi sevmeliyiz, saymalıyız. Dargınlıkların, kırgınlıkların unutularak, bir birimizi sevgi ile kucaklamalıyız. İşte bu duyguları unutur gibiyiz. Haydi bu bayram kendimize bir iyilik yapalım,önce kendimizle, sonra insanlarla barışalım, kucaklaşalım, kusurlarını, hatalarını hoş görelim var mısınız?
Bu duygu ve düşünceler içinde bir hafta öncesinden olsa da, Ramazan (Şeker) Bayramınızı kutlar, her zaman mutluluğun avuçlarınızda olmasını dilerim.
Sağlıkla kalın.

Başa Dön

YAZDI-Recai Şahin
Taşlar ve Başlar

Yıl bindokuzyüzellibeş.
Fethiye Ortaokuluna yazıldığım yıl, ondört yaşındayım.
İncirköy'den Fethiye'ye Şoför Mehmedin uzun burunlu şevrolesiyle gelirdik o zamanlar. Bu bir kamyondu. Kasasına oturaklar konulmuş, üstü de çardak gibi muşambayla örtülüydü. Kasaya çıkıp muşambanın altına girinceye kadar, muşambanın bir köşesi kaldırılır içeri ışık girerdi. Şoför muavini "tamam usta devam et" dediği anda muşamba kapanır, bir iple de kasaya bağlanırdı. İçerde gözünüze parmak girecek olsa göremezdiniz. Sabah ezanından bir saat kadar önce korna çalmaya başlardı, İskele'ye gidecekleri uyandırmak için. Sabah namazından çıkılır çıkılmaz, şoför direksiyona geçer, muavin de çevirme kolunu alır kamyonun önüne geçer başlar çevirmeye, bir iki derken motor çalışır, kasadaki bütün civatalar da ayrı bir ses çıkarmaya başlardı. Kamyon değil demirci dükkanıdır sanki.
Alacakarnlıkta çıkarsınız yola. Aladağ Sarnıcı'nı geçip Akkuvanlık Yokuşu'na ağdınız mı kamyon yavaşlar, yokuş çıkacak belli. Akkuvanlık Yokuşu'na geldiğinizi o zaman anlarsınız, karanlıkta.
Paşadövüştü Yokuşu, Vargel Yokuşu yavaş yavaş inilir. Bir müddet sonra arabanın biraz hızlandığını hissedersiniz muşambanın altında. Kimi der "Düz çamlığa geldik" kimi de "Hah, işte burası çam arası". Belli ki bugünkü Değirmenbaşı'na gelinmiştir. Kamyon siren sesine benzeyen fren sesiyle durur, paralar toplanır, sonra yola devam.
İncirköy Fethiye arasındaki yol sadece Şoför Mehmedin şevrolesine aittir sanki, o yoldan gelip gidecek başka araç yoktur belki o yıllarda.
Fethiye Garajı o zaman bugünkü Hükümet binasının karşısındadır. Ani bir frenle önünüzde oturana tosladığınızda anlarsınız İskeleye geldiğinizi.
Kamyondan yüksek atlamayla inersiniz. Bugünkü köy minibüslerinin kalktığı eski garajın oradaki elektrik santralinin sesi çevrenizdeki tek gürültüdür. Şehrin tozlu yolları erkenden arazözle sulanmıştır. Köyde yeteri kadar toprak kokusu duymuşsunuzdur. Islak yerlerdeki toprağın kokusu pek yabancı gelmez.
Daha erkendir, daireler açılmamıştır. Hoş o zaman daireyi ilkokul beşteki yarıçaplı şekil olarak bilirdik. Neden daire dendiyse.
İşte bu dairelerde işin yoksa, kentte işin ne. Bir de yırtım malı alışverişi edeceksin.
Kamyondan indin, şimdi bir kahvenin köşesinde sandalyeye oturup masada çay içmeye gelir sıra. Hele birkaç kuruşunuz varsa, Çarşı Caddesi'ndeki fırından bir gebeş ekmek alıp dört şekerli süte banıp banıp yemek de var. O sıcacık ekmeği bölersin büyücek süt bardağına bir parçasını daldırıp, masaya damlata damlata yersin, gözün açılıverir, uykun uçuverir. Köyümüzde de vardı süt. İçine bazlama yufka ufalar yerdik, ama burada yediğimiz sütün tadını vermezdi. Ne de olsa bu ekmek başka, bu süt başka, şehir ekmeği şehir sütü.
Kmayon, süt, ekmek derken sonunda ortaokula yazıldım. Nerede yatacaksın, nerde kalacaksın, ne yiyip içeceksin? Birkaç lokantayla görüştük, Aşçı Ali, Aşçı Hasan, Ahçı İbram. Aşçı Hasan'da karar kıldık, bir kuru, bir pilav, istediğin kadar ekmek kırk kuruş. Et yemeği, pilav, tatlı, istediğin kadar ekmek elli kuruş. Ben yiyeceğim, yediğimi bir deftere yazacağım, aşçı da yazacak, parası tütün satımında ödenecek.
Amcaoğlu Fahri ile, elektriği, suyu olmayan, bir göz evde kalıyoruz. İkimizin de tahtadan çakma birer bavulumuz var, çeyiz sandığı gibi. Babam dülger olduğu için benim bavulum daha güzel. O günün metresiyle de Fahri'nin bavulundan tamı tamına dört santim yüksek. Fahri ortaokula benden bir sene önce gelmiş, daha açıkgöz. Bir göz odamızda iki bavul, iki yatak, 240 kuruşa aldığımız bir gaz lambası, birer de mersin örmesi sepetimiz var.
Akşam ders çalışacağız, hava soğuk, soba hak getire. Yataklarımızın içine otururuz, yorganı arkamıza çekeriz, önümüzde bavullarımız, bavulların üstünde lambamız. Gaz lambasının ışığı ne ki. Lambayı benim bavulun üzerine koyarız, Fahri göremez, onun bavulunun üstüne koyarız ben göremem. Bir kandilden dolayı kavga edersek yarın köye vardığımızda "Bir kandili üleşememişler de kavga etmişler" demezler mi? Sonunda anlaştık. Fahri'nin yazılısı olduğunda lamba onun bavulunun üstünde duracak, benim yazılım olduğu zaman benim bavulun üstünde.
Böylece ne de güzel gidiyordu. fakat yarın ikimizin de yazılısı var. Lamba kimin bavulunun üstünde duracak. Kandili bavullarımızın ortasına koyamıyoruz, çünkü benim bavulum Fahrininkinden dört santim yüksek. Sonunda çözümü ev sahibimizin bizim gibi ortaokulda okuyan kendi köylümüz Mehmet Akış buldu. Gitti dışarıdan dört santim kalınlığında taşlar bulup geldi, taşları Fahri'nin bavulunun altına koydu. Bir de baktık ki bavullarımızın üstü aynı seviyede. Lambamızı tam bavullarımızın ortasına koydu ve:
-Hadi bakalım çalışın keratalar, dedi.
Mehmet iki başın yapamadığını bir taşla yapmıştı. Bazı taşların bazı başlardan daha üstün olduğunu daha o zaman anlamıştım.
Neden mi yazdım bunları.
Halinize bakın da şükredin diye.
Haksız mıyım?
Bayramınızı kutlar, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim.

Başa Dön

TARİHİN SÜZGECİNDEN-Av. Ömer Karayumak
Türklerde Arşiv Bilinci Ve Arşivlere Verilen Değer
Tarihçinin ana kaynaklarından olan Arşivler av arşiv belgeleri konusuna devam ediyoruz.
Türklerde arşiv bilinci devlet idaresinin temel unsurlarından birisidir. Hemen bütün Türk devletlerinde olduğu gibi özellikle Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğunda da arşivler;
Adli, idari ve mali kayıtların, tapu sicillerinin,mahkeme kararlarının, şer'i sicillerin bizzat devlet eliyle tespit ve organize edilerek derlenip günümüze kadar muhafaza edildiği, o tarihlerde başka hiçbir ülkede eşine rastlanmayan tek devlet kurumu idi.
Bilhassa Osmanlı Devlet dairelerinde kullanılan belgeler, defterler, haritalar, devletlerle yapılan antlaşmalar, damgalar, mühürler, resimler ve fotoğrafların mahiyetlerine bakılmaksızın hangi konuda ve hangi ülkeye ait olursa olsun sistematik bir şekilde düzenlenmiş, tasnif edilmiş ve özenle korunmuştur.
Arşiv malzemelerin içinde vesikaların ve defterlerin ayrı bir yeri vardır. Osmanlı Devlet idarecileri bilhassa defterlere ayrı bir özen göstermiş,tabiri caiz ise onları gözü gibi korumuştur.
Osmanlı Devleti'nin adli, idari, mali ve askeri tarihi ve dini yapısını adeta bir projektör gibi aydınlatan ve çok değişik isimlerle adlandırılan bu defterler, bir hazine gibi muhafaza edilir padişahın sadr-ı azam'da bulunan mühürü ile mühürlenerek "DEFTER-İ HAKANİ" dairesinde saklanırlardı. Defterler ve belgeler üzerinde en ufak bir silinti ve kazıntı ve tahrifat yapılamazdı. Defterlere herhangi bir ilave yapılmak istenirse ancak padişahın emri ile "Tevkii" veya "Nişancı"nın el yazısı ile değiştirme yapılabilirdi. Başka hiç kimse bu defterlere el süremezdi.
Özellikle Tapu tahrir defterleri SİYAKAT yazısı denilen bugün için okunması bir hayli uzmanlık isteyen şifreli bir yazı ile yazılırdı. Defterlerde tahrifat yapanlara çok ağır cezalar verilirdi.
Fatih Sultan Mehmed, Karamani Nişancı Mehmed Paşa'ya hazırlatmış olduğu meşhur "Kanunname-i devlet-i Osmaniyye" isimli kanunnamesinde kendi emri olmadan bu tür defterlerin kendi emri olmadan geceleri saraydan ve defterhaneden çıkartılmalarını yasaklamıştı.
Kendisi ile birlikte uzun yıllar beraber olduğumuz ve "Abideleri ve kitabeleri ile Aksaray Tarihi" isimli Kapadokya tarihini hazırladığımız merhum hocam tarihçi İbrahim Hakkı Konyalı bulmuş olduğu bir kitabeye dayanarak Sadr-ı Azam'ın emrine rağmen defterhaneden gece vakti bir defteri çıkartmadığı için 1180 H.1766 M.tarihinde Defter Emini SERVER DEDE'nin bir bahane ile katledildiğini, bu yüzden de mezar taşına "ser verip sır vermeyen Server Dede" diye yazıldığını,mezarının bizzat padişah tarafından defterhane içerisine yaptırılmış olduğunu bildirmektedir.
Bu da gösteriyor ki Osmanlı Devletinde Arşiv bilinci muasır devletlerin aksine son derece ileri bir düzeyde bulunuyordu. Milletlerin hafızası dediğimiz bu belgeler sayesinde bugün dünyadaki pek çok karmaşık milletler arası anlaşmazlığın çözüm merkezi olarak Osmanlı Arşivleri gösterilmektedir.
Saygıdeğer okuyucularımın ve bütün İslam aleminin Ramazan Bayramını kutlar,sevgi,saygı ve kardeşlik
Duygularının insanlığın değişmez prensibi olarak dört bir yana yayılmasını niyaz ederim.

Başa Dön

ARAŞTIRMA-Ünal Şöhret Dirlik
Ahmet Gazi Türbesi Değil, Menteşe Beyin Türbesi
Fethiye'de Sarnıç Mahallesi'nde, şimdiki Gül Camii yanında Ahmet Gazi Türbesi olarak bilinen ve ziyaretçilerin Ahmet Gazi adına adaklar kesip, dualar ettikleri türbede Meğri'yi fethederken şehit olan MENTEŞE BEY yatmaktadır.
1282 yılında Bizanslıların elinde bulunan (Makri) Meğri'yi fethederken şehit düşen Menteşe Bey, Fethiye de gömülmüştür. Menteşe'nin babasının adı Emirül Savahil yani Sahiller Emiri'dir. Menteşe Bey'den sonra oğullrından Mesut Bey, beyliğin başına geçmiştir. Kardeşi Kirman Bey'in ise Finike'ye sahip olduğu yazılmaktadır. Bizans Kumandanı Filantropos Aleksiyus (Aleksiyos) Aydın ve Muğla'yı Menteşlilerden (Türklerden) geri almak için harekete geçmiştir. (1296) Onun Aydın şehir ve kalesini işgal etmesinden önce burada bulunan Menteşe Bey'in eşini, Menteşe Beyliği'nin emin bir yerine gönderdiler. (Muhtemelen Fethiye) Aleksiyus Aydın'ı fethettikten sonra isyan ederek bazı askeri faaliyetlerde bulunmuş ise de Bizanslılarca yakalanarak öldürülmüştür. Bu olaydan sonra Türkler Muğla ve çevresine tam anlamıyla sahip olmuşlardır.
O devrin kaynaklarına göre, Menteşe Beyliği Muğla'nın tamamı ve Finike taraflarını Hamitoğulları ele geçirinceye kadar ellerinde tutmuşlardır. Menteşelilerin ellerinde bulunan şehirler: Milas, Beçin, Bözüyük, Marin, Çine, Tavas, Burnar, Muğla, Balat, Makri, Köyceğiz ve Finike'dir.
Ahmet Gazi:
Milas ve Beçin hükümdarı olan Ahmet Gazi; gerek Meğri (Fethiye) ve Marmaris gerek Milas ve Beçin'de bulunduğu sıralarda, donanmasıyla bazı faaliyetlerde bulunmuştur. Bu sebeple o, Emir-i Kebir, Muratıp, Sultanı Mülükül Arap Velecem gibi ünvanlarla anılmıştır.
Ahmet Gazi Rodos Şövalyeleri ve Kıbrıs Krallığı ile mücadelelerde bulundu. Onların saldırılarına engel olmak için Rodos Limanı'nda bir donanma hazırlattı. Fakat Venedikliler aracılığı ile 1365 yılında barış yapıldı. Ahmet Gazi'nin sıralarda Meğri'de (Fethiye) bulunduğu anlaşılıyor. Ahmet Gazi 1391 yılında ölmüş ve Milas, Beçin'deki türbesine gömülmüştür.
Türk Tarihi, Cilt: 1, Sayfa: 221
Menteşe Bey'in torunlarından Ahmet Gazi, 80 H./1378 tarihli Milas'taki Cami kitabesinde anlaşıldığına göre; Menteşe Bey'in babasının adı Eblistan ve onun babası Kuri Bey'dir.
Ahmet Gazi'nin ölümü (1391) 793 Şaban
Menteşe Bey'in ve Günlükbaşında meftun bulunan (1296'dan sonra) eşinin mezarları Ahmet Gazi Bey tarafından türbeye çevrilmiştir. Ahmet Gazi, Meğri çevresindeki Üzümlü ve Kaya'daki camilerin vakıflarını tespit ettirmiştir, kayıtlara geçirtmiştir. Fethiye'de medrese yaptırmış ve vakfını tespit ettirmiştir.
Ahmet Gazi Bey; Milas-Beçin'deki kendi adına yaptırdığı türbesinde yatmaktadır. Mezar taşındaki yazılar açık ve nettir.
Amcasının ve yengesinin türbelerini yaptırdığı için bu iki türbe Ahmet Gazi Türbesi olarak bilinmektedir. Aslında Menteşe Bey'in türbesidir. Günlük başındaki yaşlı menengiç ağacının altındaki kadın yatır da eşidir.
Kaynaklar:
Türkiye tarihi Cilt:I
Prof. Dr. Ali Sevim-Prof. Dr. Yaşar Yücel
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Türk Tarih Kurumu Yayınları
XII. Dizi Sayı: 22
Sayfa: 219, 220, 222, 223

Muğla Tarihi
Tarihçi K. Ekrem Uykucu
Sayfa: 88-89
Beçin'deki Ahmet Gazi'nin mezartaşı fotoğrafı
Sayfa: 90 Ahmet Gazi Bey'in eserleri

Başa Dön

TARIM-Em. Tarım Tek. Atila Büyükpapuşçu
Ceviz Yetiştiriciliği
Satırlarıma başlamadan önce Mübarek Ramazan Bayramınızı kutlar, Sağlıklı mutlu bir yaşam dileği ile saygı ve selamlarımı sunarım
Ceviz hem meyve hem de kerestesi ile büyük önem arz etmektedir. Bunu yanında yeşil kabuğundan elde edilen " kök boyası " denilen bir çeşit boya da elde edilmektedir. Ceviz in yenen kısmı tohum olup içersinde % 60 oranında yağ bulunmaktadır. Bu yağ doymamış yağ asitleri olduğundan sağlığa zararlı kolestrol birikimi ve damar sertliğini önleyici etkileri bulunmaktadır. Cevizin kabuğu sertleşmeden önce gıda ve ilaç endüstrisinde, kabukları ve kökleri tanen ve boya endüstrisinde değerlendirilmektedir.
Üretimi yapılacak cevizlerde arana standart özellikler şunlar olmalıdır;
-Erken meyveye yatmalıdır,
-Periyodisite göstermemelidir.
-Verimli çeşitlerden olmalıdır,
-Meyve yapısı iri olmalıdır,
-Çiçek tozu verme gücü fazla olmalıdır,
-On ve güneş yanıklığına dayanıklı olmalıdır,
-Hastalık ve zararlılara karşı dayanıklı olmalıdır.
Bahçe tesisi yapacak isek yukarda saydığımız genel özellikler yanında çeşitlerde önem arz etmektedir:Bunlar :
Yalova l: Taze ve kuru tüketime elverişlidir, Bir yıl çok bir yıl az ürün verir.
Yalova.2: Taze tüketime elverişlidir.
Yalova 3: Kuru olarak değerlendirmeye uygundur.
Yalova 4 : Kuru iç olarak tüketilmeye elverişlidir.
Şebin: İç kuru olarak elverişlidir.
Bilecik : İç kuru olarak elverişlidir.
Ceviz bitkisi yüksek taçlı olup çeşit özelliklerine bağlı olmakla beraber 20-25 metreye kadar boylanabilir. Kök kazık kök olup kuvvetli gelişir. Gövde gençken düz kırçıl koyu renkli, yaşlı iken oyuklu gri renge dönüşür. Ceviz bitkisi rüzgarla tozlaşmaktadır.
Ceviz sıcak ılıman iklim meyvesidir. -25 dereceye kadar dayanabilmektedir. Yıllık soğuklama ihtiyacı 1000 - 1300 saat arasındadır.
Ceviz toprak yönünden seçici olmamakla birlikte Taban suyu derin süzek topraklarda gelişimini daha iyi yapabilmektedir.Kireçli topraklarda yetişebilmektedir. Ceviz kuraklığa dayanıklı olmasına rağmen yazın yapılacak sulamalarla verim ve kalite artmaktadır.
Ceviz yamaç ve zayıf arazilerde 10 x 10, kuvvetli taban arazilerde 12 x 12, 14 x 14 Metre aralıklarla dikilmesi uygundur. Fidan dikimi; Fidanlar tüpte yetiştirilmiş olursa Aralık- mart ayları arasıda yapılabilmektedir.
Cevizlerde doruk dallı veya değişik doruk dallı sisteme göre budama yapılır. Taçlandırma alçaktan yapılmamalıdır. Dikime elverişli fidanlar iri yapılı, kök ve dallanma kuvvetli olan fidanlar tercih edilmeli. Dikimde mutlaka kök ve taç tuvaleti yapılmalıdır. Dikerken fidanın aşı noktası mutlaka toprak yüzeyinde kalmasına dikkat etmeliyiz. Derin dikimden kaçınmalıyız.
Sağlıklı ve bol kazançlı yaşam dileği ile saygılar.

Başa Dön

VERGİ DÜNYASI-S. Muhasebeci Erden Özkan
SSK-Bağ-Kur Ve Emekli Sandığı Çalışanlarının Dikkatine
Sosyal Güvenlik Yasalarında değişiklik yapan 4447 sayılı yasanın,içerdiği en geniş kapsama alanlarından olan SSK-Bağ-Kur ve T.C. Emekli Sandığı'na tabi olarak çalışanların emekliliklerine ilişkin kademeli geçiş hükümlerini iptal eden Anayasa Mahkemesi Gerekçeli Kararı Resmi Gazete'de yayımlandı.
23 Kasım 2001 tarih ve 24592 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan iptal kararı, altı ay sonra, yani 22 Mayıs 2002 tarihinde yürürlüğe girecektir. Bu da demek oluyor ki bu tarihe kadar kademeli geçiş hükümleri uygulamasına devam edilecektir. Bu altı aylık yürürlüğe giriş dönemi içersinde TBMM kademeli geçiş için bir yasal düzenleme yapar ise durum farklılık arzeder.
Anayasa Mahkemesi Yasadaki geçici maddeler ile yapılması v'az edilen kademeli geçişe ait düzenlemelerin makul, ölçülü ve adil olmadığı gerekçesiyle Anayasanın 2-5 ve 60.ncı maddelerine aykırılığını öne sürerek iptali cihetine gitmiştir.
Yasanın iptal kararının yürürlüğe girmesi gereken 22 Mayıs 2002 tarihine kadar yeni bir yasal düzenleme yapılması elzemdir. Aksi takdirde yasal boşluk doğması gündeme gelecektir.
İptal kararı 8 eylül 1999 tarihinden önce sigortalı olanlara eski hükümlere göre emekli olma hakkı vermemektedir. Nedeni ise eski hükümler yürürlükte değildir. Yeni hükümlere de tabi değillerdir, sebebi ise yeni hükümler ilk kez 8 eylül 1999 tarihinden sonra sigortalı olanları kapsamaktadır.

Maliye Bakanlığınca Yayımlanan Genelgelerden:
15.10.2001 Tarihinde yayımlanan B.07.0.GEL.0.65/6518-52881 sayılı özelgenin içeriği özetle Ödeme Kaydedici Cihazın hurdaya ayrılması için mükellefiyetin sona ermesi ve herhangi bir ticari faaliyette bulunulmaması ya da cihazın yapılamayacak derecede arızalı olması,ekonomik ömrünü doldurması veya benzeri bir nedenle kullanılamaması halinde, 50 seri no.lu Genel Tebliğ'in A/2-a bölümündeki açıklama çerçevesinde Vergi Dairesine mührü açtırıp gerekli tespitleri yaptırdıktan sonra yetkili servis tarafından hafızası tespit edilerek mükellefte kalmak koşuluyla Ödeme Kaydedici Cihaz hurdaya ayrılabilir.

Başa Dön

TANSİYON-Uz. Dr. Mustafa Ulusoy
Bundan kısa bir süre önce Sağlık Bakanı ile Sosyal Güvenlik Bakanını kendi bakanlıkları içinde de yolsuzluklar olduğunu açıklarlarken izlemiştim. Sayın bakanlar bu yolsuzlukların üzerine gideceklerini sorumluların yakalanması için her türlü gayretin gösterileceğini söylüyorlardı. Öyle sevinmiştim ki o gün. İki sayın Bakan halkın önüne çıkmışlar ve bakanlıklarında yuvalanmış çıkar çevrelerini yok edeceklerini söylüyorlardı. Bugün öğrendim ki ben gene her zamanki gibi saf vatandaş rolünü oynuyorum, beni yine kandırıyorlar ve ben yine her zamanki gibi hayal kırıklığı yaşamaya devam edeceğim.
Sayın Sağlık Bakanı ulu önder Atatürk'ün de zaman zaman kaldığı Yalova termal kaplıcalarının işletmesini beğenmemiş değiştirmek istemiş. Belki de işletenlerin sözleşmesi bitmiştir bilemiyorum. O güzelim kaplıcaların işletmesini üstlenecek o kadar çok işletmeci varken bir vakıf kurulmuş ve bu vakfın başına da sayın bakan geçmiş ve Yalova termal kaplıcalarının işletmesini bundan böyle 20 yıllığına sayın bakanın başkanı olduğu vakıf yapacakmış. Yapılan sözleşmeye göre Sağlık Bakanlığının denetimindeki bu kaplıcaların işletmesinden bir gün olur da yine Sağlık Bakanlığı vazgeçerse vakfa milyonlarca dolar tazminat ödeyecekmiş. Düşünün bir bakanlık kendi malını kendi bakanının kurduğu bir vakfa kiralayacak, kazara vakıf kar etmezse de sözleşmeyi yine bakanlık iptal edip sayın bakanımızın vakfına milyonlarca dolar ödeyecek. Bizler ekonomik dar boğazdan kurtulmak için "TL'ye saygı, bu ülke için seve seve" kampanyaları düzenlerken sayın bakanımız tazminatını dolarla alacak,bakanlık işlerinden artan zamanında kaplıca işletecek vs. vay benim Türkiyem!
Yukarıda yazdıklarım bir gazetede okuduklarım üzerine yazılmıştır. İstiyorum ki bu gazete haberi yanlış olsun böyle bir vakıf kurulmamış, böyle bir sözleşme yapılmamış olsun. Çünkü artık ben ve benim gibi zamanında vergisini ödeyip askerliğini yapıp bu ülke için seve seve kampanyalar düzenleyen halkımız yeni hayal kırıklıkları yaşamak istemiyoruz.

Başa Dön

HOŞ SEDA
Bu sayımızda Hoş Seda köşesi yayınlanmamıştır.

Başa Dön

DİYALOG-Ufuk Emek
Dost Kimdir?
Kime sorarsanız sorun; bir başka tanım, bir başka görüntü çizecektir bizlere. Kimine göre; hemen yanıbaşındaki; lokmasını , hırkasını, yaşamını, gülümsemesini ve hatta hatta yatağını paylaştığı kişi.
Bir diğerine göre ise, çıkarcı görüntüsü altında, bir sahte göz boyayıcılık yapan tutarsız, o gününü kendisince yaşayıp giden kişi. Hele bir diğerine göre ise de; çok çok uzaklarda. Kavuşulamayacaklarda. Sisler içinde.
"Dost", bir öğünlük azığını; huzurlu kalple ve büyük bir gönüllülük ile sizinle paylaşandır. Kesesini, içini saymaya gerek bile görmeden size emanet edebilendir. Size, evinin kapısını örtmeye asla lüzum görmeyendir. Gelecek, gelebilecek her türlü kaza ve belayı sizin adınıza göğüsleyendir. Neşenizi, huzurunuzu, rahatınızı, mutluluğunuzu görüp kendine pay çıkarandır.
"Dost", sizin açlığınızı ancak kendi açlığı ile kabullenebilendir. Sizin yoksulluğunuzu, kendi gülümsemesi ile varlığa döndürebilendir. Sizin için, sizinle beraber, sizin içinizde yaşayan hatta ölebilendir.
"Dost", açılan dost avucuna verebilecek bir şeyi yoksa, yüreğini kopararak o avuca doldurandır. Ve "dost" o avuç dolunca, o yoklukta karşılıklı zenginleştirebilendir.
"Dost", senin mahremiyetini merak edip, sırrını, keseni kendine malettikten sonra uzaklaşan değil, yalnız söylediklerinle, sergilediklerinle ilgilenen, dolu ambarınla değil, boşalmasını istemediği gönlün için sana tutsak olandır.
"Dost", daima ön planda olmak isteyen değil, her zaman, her yerde, iyi ve kötü gününde, var ve yok gününde hep yanında, yanıbaşında olmaktan zevk ve gurur duyandır.
"Dost", herkesin sana cephe aldığı, gözden düştüğün, kimsenin değer vermediği anda, her zamankinden daha samimi, her zamankinden daha pürüzsüz, her zaman seni sevmeye devam edendir. Koruyandır. Ayıbı başkalarına karşı meziyet haline getirmeye çalışan ve fakat her türlü noksanlığı, tüm samimiyetiyle gönlünce tamamlayandır.
"Dost", sorunların çözümü için o anda sıkıntıyla aradığın değil, sorunların ortaya çıkmasıyla yanıbaşında büyük bir gönüllülükle kendini hemen sunandır.
"Dostluk", bir el sıkışla, bir sırt okşayış, belli belirsiz fakat mutlu bir gülümseme ile, bir huzurlu katlanışla doğan ve ömür boyu İKİ gönülde BİR ruh olarak yaşayan en yüce duygudur.
Bazılarınızın NERDEEE dediğini duyar gibi oluyorum. Bugünkü bu acımasız madde dünyasında hala o kapkara çıkar kokan, irinli paradan daha değerli bence dost.
Sahi sizin tanımınızla dost ne? Dost kim?

Rüzgarda Savrulan Tüydür Dedikodu...
Eski Çin'de herkesin sevgi ve saygısını kazanmış olan bir bilgeye genç bir adam başvurdu; "Arkadaşıma kızdım ve onun hakkında dedikodu yaptım" dedi. "Daha sonra pişman oldum ve durumu kendisine anlattım. İyi bir insan olduğu için beni affetti. Ancak ben kendimi affedemedim. İçim rahat etmiyor. Ben ne yaptım? Ne yapmalıyım?"
Yaşlı bilge biraz düşündükten sonra genç adama şu öğüdü verdi. "Evde kuştüyü bir yastığınız varsa gidin, bunu kentin en büyük meydanında parçalayın ve tüylerini de havaya savurun" dedi. "Yastığınızın tüyleri tümüyle dağıldıktan sonra da bana gelin..!"
Genç adam soluk soluğa evine koştu, en yumuşak kuştüyü yastığını aldı ve kentin en büyük meydanına getirerek, herkesin şaşkın bakışları arasında parçaladı, tüylerini çevreye saçtı. Rüzgarın da yardımıyla tüyler, çok geniş bir alana yayıldılar.
Genç adam, yine koşa koşa yaşlı bilgeye geldi ve dediklerini aynen yaptığını söyledi. Bilge, bu kez genç adama şöyle dedi; "Şimdi gidiniz ve... O savurduğunuz tüyleri tek tek toplayınız!"
(Teşekkürler Kubilay)

Yalnız kendini düşünerek dost arayan, hizmetçi arıyor demektir.
(Cenap Şahabettin)

Ramazan Bayramı'nın ardından tekrar birlikte olabileceğiz. Bu nedenle şimdiden, DOST'larınızla birlikte, neşe içinde bir bayram geçirmenizi dilerim.
Sevgi ve Saygılarımla.

Başa Dön

TURİZM-Dilek Dinçer
Aglomerasyon
İşletmelerin kuruluş yeri seçilirken, genellikle; doğal, sosyal, kültürel olanaklar, ekonomik boyut, hukuksal, psikolojik faktörler, ulaşım, iklim özellikleri vb. göz önünde bulundurulur. Çoğu kez de kuruluş yeri için elverişli ortam, aynı koşullara bağlı birçok işletmeyi bir araya çeker. Bu durum, "AGLOMERASYON" (toplanma) olarak adlandırılır.
Aglomerasyon bir anlamda; işbirliği,güç birliği ortamını hazırlar. Kamu hizmetlerinin görülmesini,altyapı sorunlarının çözümünü sağlar,zorunlu kılar. Ama diğer taraftan plansız,programsız gelişme ve aşırı yığılma rekabeti acımasız boyutlara taşıyabilir. Bunun sonucunda güçlüler ayakta kalıp,diğerleri yok olabilir. Bu nedenle yatırımcılar kuruluş yerini belirlerken, aglomerasyon derecesini dikkate almalı,yakın gelecekte,gereğinden fazla işyerinin kurulması olası alanı tercih etmemeli ya da böyle bir ortamın oluşmasını engelleyecek önlemler alınmalıdır.
Biz yakın geçmişte bu hatayı yaptık ve ne yazık ki bedelini de çok ağır ödedik. Ovacık, Hisarönü, Çalış ve hatta Ölüdeniz bu nedenle beton yığınlarına dönüştü. Yığılmanın tek olumlu yanından,yani baskı unsuruyla altyapı sorunlarının çözümlenebilmesi faktöründen de yeterince yararlanamadık. Hâlâ arapsaçına dönmüş sorunlar yumağı ile uğraşıyoruz. Turizmin ivme kazanmaya başladığı 1980'li yıllarda ilçemizde seçkin turist ağarlarken,
bir anda kitle turizminin nicelik yönüne kanıp, niteliği göz ardı ettik. Bu, konaklama sektörü ile de sınırlı kalmadı. Fethiye ve çevresinde tarlalarını satanlar, paralarını minibüslere, taksilere, günübirlik tur teknelerine yatırdı. Gereğinden fazla ulaşım aracı turizmin hizmetine sunuldu. Hatırlarsanız dönem dönem farklı iş kollarına eğilim arttı. Bundan 20 yıl önce,çok genç yaşta aramızdan ayrılan, iyi bir insan,örnek bir esnaf olan Keramettin YILMAZ'a ait halı-kilim ve turistik eşya mağazası , türünün tek örneğiydi. Birkaç yıl sonra her taraf halı-kilim dükkanı doldu. Bir dönem deriye rağbet çoktu. Herkes dericiliğe soyundu. Ardından kuyum gözde oldu. Esnafın çoğunluğu yine meslek değiştirdi. Şimdilerde baharat,hediyelik eşya ve fast-food moda...Yine yıllar önce bir elin parmakları kadar olan seyahat acentası sayısı şu anda, tahmin edemeyeceğiniz kadar çok ve ne yazık ki haksız rekabetten en fazla nasibini alanlar da nitelikli seyahat acentaları... Saklıkent'de yol boyu sıralanan saç böreği ayran satıcıları da bir başka örnek.
İsterseniz bu yoğunlaşmanın iyi ve bana göre tek olumlu yanını söyleyerek noktalayalım bu konuyu... Hisarönü'nün eğlence ve alışveriş merkezi, Paspatur ve Tepesi Delik Mevkii'nin 'Barlar Sokağı" olarak isim yapıp, turizme kazandırılması da bu süreçte gerçekleşti. Dilerim bundan sonra girişimciler, daha akılcı yatırımlarla hem kendileri, hem ilçemiz hem de ülkemiz için en iyi, en doğru kararları verirler.

Sevgili Beyaz Kalem okurlarının bayramlarını içtenlikle kutluyor,bayram sevinci ve coşkusu ile yaşanacak mutluluklar diliyorum.

Başa Dön

SPOR-Erol Dolu
Fethiyeli Atletler Türkiye Şampiyonasında

Daha önce yazdığım yazının birinde Fethiye Merkez Atatürk İlköğretim Okulu'nun Muğla Şampiyonu olup, Muğla'yı temsilen Antalya'da yapılacak grup müsabakalarına katılacağını belirtmiştim.
1 Aralık 2001 tarihinde Antalya'da yapılan grup müsabakalarında da Fethiye Merkez Atatürk İlköğretim Okulu toplam 16 okul takımı arasından birinci gelerek grup şampiyonu olarak 22 Aralık 2001 tarihinde Konya'da yapılacak olan İlköğretim Okulları arası Türkiye Şampiyonasına katılacaktır.
Fethiye Atatürk İlköğretim Okulu'nun bu başarısı çok anlamlıdır. Beden Eğitimi Öğretmeni Sezai Yılmaz'dan Antalya'da Okul Kros Takımı'nın Grup Şampiyonu olduğunu duyunca dört yıldız atletin ve Beden Eğitimi Öğretmenlerinin alın terinin neyle hakkı verilir diye düşündüm.
Yolda Okul Müdürü Mehmet Uzunoğlu ile karşılaştığımda okulun başarılı sporcularının durumlarını konuştum. Milli Eğitim camiası bu şampiyon sporculara gerekli ilgiyi gösterdiğini biliyorum. Ama bu ilgi daha ileri boyutlara ulaşmalıdır. Mehmet Uzunoğlu da ne yapılması gerekiyorsa yapıldığını belirtti.
Sporun temeli olan atletizmi desteklemek Türk sporunu desteklemek demektir.
Fethiye Merkez Atatürk İlköğretim Okulu Kros Takımı'na 22 Aralık 2001 tarihinde Konya'da Türkiye Şampiyonası'nda başarılar diler, Fethiye'nin bu sporculara bundan sonra da sahip çıkmasını diliyoruz.

Fethiye Güreş Müsabakalarından
Geçen hafta sonu Pazar günü -9 Aralık- Fethiye Kapalı Spor Salonu'nda Güreş Federasyonu faaliyetleri içerisinde bulunan yıldızlar müsabakalarının Fethiye bölümünde Fethiye Güreş İhtisas, Burdur ve Isparta Güreş Takımları arasında yapılan müsabakalara Fethiyeli sporseverler büyük ilgi gösterdiler.
Fethiye Güreş İhtisas Kulübü artık Fethiye adına ulusal alana açılıyor. Nisan ayından bu yana yapılan Muğla Bölge antrenörü Milaslı Ahmet Kozak'ın desteği ve Mustafa Toklu ve yönetim kurulu arkadaşlarının gayretleriyle kulübün faaliyetleri ulusal alana açıldı. Fethiye Kapalı Spor Salonunu dolduran seyircilerin önünde yapılan müsabakalar sonunda Fethiye İhtisas Kulübü'nden Emrah Akkoyun, Nazmi Baranlıoğlu, Fettah Balcı, Murat Kep, Eşref Kısa; birinci, Aydın Atlı, Emrah Yeşilırmak, Gürol Ermiş, Ali Güreç ve Murat Karakaya; ikinci olmuşlardır.
Fethiye artık Fethiye Güreş İhtisas Kulübü ile ulusal alana açılıyor. Kulübün antrenörü İbrahim Günlü her gün sporcularıyla daha yakından ilgilenip, eksiklikleri tamamlıyor.
Gelecek yıllarda Fethiye'den milli güreşçilerin çıkacağına inanıyoruz. Ağustos ayında yapılan seçmelerde de Fethiye Güreş İhtisas Kulübü'nden altı güreşçi Güreş Eğitim Merkezi'ne girme başarısını gösterdiğinde yazmıştım.

Başa Dön